Rauf Bey ve Kazım Paşa, Cumhuriyete değil, ilan ediliş biçimine karşıydı

Mehmed Mazlum Çelik Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

29 Ekim 1923 tarihinde TBMM'nin aldığı hızlı bir kararla devletin rejiminin Cumhuriyet olduğu ilan edildi.

İsmet Paşa bir gece öncesini şu sözlerle anlatacaktı:

Masa başına geçtik. Evvela Teşkilat-ı Esasiye Kanunu metnini görüştük. Her madde üzerinde eskisi ile yenisi arasında mukayese yapıyorduk. Atatürk neticeyi dikte ediyordu. Ben yazıyordum. Bu suretle tamamlandıktan sonra bütün metni bir kere baştan aşağıya okudum. Atatürk dikkatle dinledi. Bittikten sonra biraz düşündü ve 'hazırlık tamam' dedi. O gece köşkte misafiriydim. Odama çekildim. Ertesi sabah metni bir kez daha gözden geçirdik ve beraberce Meclis'e gittik. Oldubitti.


Esasen devlet yönetimi zaten adı konulmamış bir cumhuriyetti. Buna rağmen rejimin adı konulurken kurucu iradenin güçlü isimleri karar mekanizmasının dışında bırakılacaktı.

Rauf Orbay duruma sitemini şu sözlerle dile getirecekti:

1920 yılında TBMM açıldığından beri içinde yaşanılan rejim cumhuriyetti. Bazı sebeplerle sarih olarak adı konulmamıştı, üç yıl sonra konmuş oluyordu ve bunda şaşırılacak bir şey yoktu. Bu formalite yerine getirilirken mecliste dar bir zamana sıkıştırılmış olması, hazırlanmadan ani bir karar karşısında kalınmış olması umumi efkârın telaşlanmasına sebep olması muhtemeldi.
 


Bu durumdan habersiz olan tek kişi Rauf Orbay değildi.

Kazım Karabekir de sürecin dışında tutulduğunu görüyoruz.
 

kazım karabekir (1).jpg
Kazım (Karabekir) Paşa

 

Kazım Paşa sitemini şu sözlerle dile getirecekti:

Ben hem mebus hem de bir ordu kumandanı olduğum halde bana da kimse bir şey bildirmemişti. Bu vaziyet haklı olarak halkı da orduyu da telaş ve endişeye düşürdü. Daha dün yüreklerine ferahlık verdiğim zatlar benden bu şeklin manasını soruyorlardı. Bu vaziyette tabi Cumhuriyet'in ilanını ertesi günü dahi kutlayamadık.


Rauf Orbay, Vatan gazetesine verdiği bir demeçte bu kararın yalnızca kendisinden değil, halktan da gizlenmesini bir emrivaki olduğunu alenen söyleyecekti:

Bu hususta öncesinde ciddi bir teşebbüsten haberdar değildim. Cumhuriyet şeklinin bir günde yerleştirilerek ilan edilmesi halk nezdinde gayr-i mesul zevat tarafından tertip edilen bir şeklin, emr-i vaki ile yapıldığı fikri ve endişesi hâsıl oldu… Bu süratin elbette hükümetçe zaruri görülen bir sebebi vardır.
 

rauf paşa atatürk (1).jpg
Rauf Orbay ile Mustafa Kemal Atatürk

 

Atatürk, Rauf Bey'in eleştirilerini Nutuk'ta şöyle cevaplayacaktı:

Rauf Bey'den Padişahlık ve Hilafet konusundaki düşüncesinin ve kanaatinin ne olduğunu sordum. Verdiği yanıtta şu açıklamalarda bulundu:

'Ben, Padişahlık ve Halifelik katına gönül ve duygu bakımından bağlıyım. Çünkü benim babam, Padişahın ekmeğiyle yetişmiş, Osmanlı Devleti'nin ileri gelen adamları arasına geçmiştir. Benim de kanımda bu ekmekten vardır. Ben iyilikbilmez değilim ve olamam. Padişah'a bağlı kalmak borcumdur.

Halifeliğe bağlılığım ise görgümün gereğidir. Bunlardan başka genel görüşlerim de vardır. Bizde kamunun birliğini korumak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği ölçüde yüksek görülmeye alışılmış bir kat sağlayabilir. O da padişahlık ve Halifelik katıdır. Bu katı kaldırmak, onun yerine başka nitelikte bir kat koymaya çalışmak, yıkıma yol açar ve büyük acı doğurur; bu da hiç uygun bir iş olmaz.'


Rauf Bey'den sonra karşımda oturan Refet Paşa'dan düşüncesini sordum. Refet Paşa'nın düşüncesi şu idi:

'Rauf Bey'in bütün düşünce ve görüşlerine katılırım. Gerçekten bizde Padişahlıktan, Halifelikten başka bir yönetim biçimi söz konusu olamaz.'

Ondan sonra Fuat Paşa'nın düşüncesini öğrenmek istedim. Paşa Moskova'dan yeni geldiğinden durumu, kamunun düşünce ve duygularını gereğince incelemeye daha zaman bulamadığından söz ederek görüşülen konu üzerinde kesin bir düşünce ve görüş ileri süremeyeceğini bildirdi.


Ayrıca Rauf Bey'in basın önünde konuşması Mecliste de tartışmaları beraberinde getirecekti.
 

inönü.jpg
İsmet (İnönü) Paşa

 

Rauf Bey'in Atatürk'ü 'gayrı mesul' kişi ilan etmesine İsmet Paşa, şu sözlerle cevap verecekti:

Gayr-ı mesul zevat kimdir? Emri vaki halinde bir meclise, Cumhuriyet nasıl icbar edilebilir. Cumhuriyet kabul edilen esasların usulünde, eşkâlinde tam olarak doğmuştur. Halk Fırkası'nın prensibidir bu. Sehven zühulen veya herhangi bir sebebiyet ile tersini söylemiş olan Halk Fırkası azası sözünü geri alacaktır.


Sonraları CHP'liler Rauf Bey'in her siyasi adımından sonra onu cumhuriyetçi olmamakla ve İslamcılıkla suçlayacaktı.

Rauf Bey, eleştirilere şöyle cevap verecekti:

'Rauf Cumhuriyetçi midir, değil midir' diye şüphe ediyorlarmış. Lakin sizin her kuşkulandığınız, tereddüte düştüğünüz anda ben tekrar yemin ve kasem etmeye mecbur muyum? (Mecbursun Sesleri)

Hayır efendiler, kimsenin kimseden şüphe etmeye hakkı yoktur… Geçen sene sekiz saat süren fırka müzakeresinde Cumhuriyetçi olduğumu söyledim, gizli defterler, gizli fikirler varsa bizde böyle şeyler yok sizde vardır…

Millet bilsin cihan bilsin millet hâkimi taraftarıyım ve düsturum budur… Benim için halkın hâkimiyetini kayıtsız şartsız kullanacağı bu Cumhuriyetten başka hükümet şekli yoktur.


Öyle ki Rauf Bey, Cumhuriyet'in adını konmakla işi bitmeyeceğini muhataplarına şu sözlerle iletecekti:

Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi milli hâkimiyeti hiçe sayarak Cumhuriyet adı altında hüküm sürülmesinin Cumhuriyet sayılamayacağını düşünmekteydi.


Elbette Rauf Bey saldırılara daha fazla dayanamadı ve 17 Kasım 1924 de kurulan, Türkiye'nin İlk Muhalefet Partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'na katıldı.


Rauf Bey eleştirilerinde haklı mıydı?

Atatürk, Rauf Orbay'ı Osmanlı Hanedanlığı'na yakın olmakla eleştiriyordu. Muhtemelen karar alma mekanizmasının da bu sebeple dışında bırakılmıştı.

Rauf Bey ise Anayasanın zaten fiilen cumhuriyet rejimi olduğunu; ismen yapılan bu değişiklikte kendilerinin haberdar edilmemesini ahlaki bulmuyordu.

Nitekim Rauf Bey'in 1921 Anayasası'nın fiili cumhuriyet olduğunu belirttiği maddeleri şunlardı:

Madde 1. Hâkimiyet bilâ kaydüşart milletindir. İdare usûlü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.
 
Madde 2. İcra, kudreti ve teşrii salâhiyeti milletin yegâne ve hakiki temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder. 

Madde 3. Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti Büyük Millet Meclisi Hükümeti unvanını taşır.


Ali Fuat Başgil, "1921 Anayasası, reisicumhursuz bir Cumhuriyet kurmuştu" demektedir. Esasen tasfiyelerin de eleştirilerin merkezinde de bu düşünce vardı. 

Rauf ve Karabekir Paşalar Atatürk'ün onları Cumhuriyete değil, bizzat kendine muhalif; hatta rakip olarak gördüğünü düşünüyordu. 

Ali Fuat Paşa da karar mekanizmasının dışında bırakılan isimlerdendi ve durumu şöyle eleştirecekti:

Cumhuriyetin ilanına kadar bütün inkılap kararları günlerce münakaşa edilerek meclisçe verilirdi. Cumhuriyetin ilanında ve ondan sonraki bazı mühim inkılap kararlarında böyle hareket edilmemişti. Mevzu meclis sahnesine getirilmezden evvel kulislerde hazırlanıyor, bahsi idare taraftarları bundan haberdar edilerek vazifelendiriliyorlardı.

Mecliste ekseriya fikir adamlarının bulunmadığı bir zamana tesadüf ettirilerek mevzu emrivaki şeklinde meclis heyet-i umumiyesine getiriliyor hemen bir karar alınıyordu.


Cumhuriyetin ilanı sırasında haber verilmeyen isimlerin çoğu siyaseten de tasfiye edildi.

Ali Fuat Paşa, Kazım Karabekir Paşa ve Rauf Orbay Paşa gibi isimler Atatürk ile yollarını ayırarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu. 
 

terakkiperver cumhuriyet fırkası (1).jpg
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

 

Kurulan yeni partiye 'Cumhuriyet' ismi verilmesi son derece manidardı; ama Atatürk bu ismi Nutuk'ta yerden yere vuracaktı:

Cumhuriyet sözcüğünü söylemekten bile çekinenlerin; cumhuriyeti, doğduğu gün boğmak isteyenlerin, kurdukları partiye 'Cumhuriyet', hem de 'İlerici Cumhuriyet' adını vermeleri, nasıl ciddi ve ne derece içtenlikli bir davranış sayılabilir?


Kopuş yaşayan isimlere dönük CHP sıralarından da sert açıklamalar gelecek ve yine Cumhuriyet meselesi üzerinden eleştirileceklerdi.

CHP'den istifalara cevap vermek üzere kürsüye gelen Malatya Mebusu Reşit Ağa'nın sözleri ise iktidar fırkasının muhaliflere bakışını ortaya koyuyordu:

Efendiler bunlar cumhuriyetçiyim şöyleyim böyleyim diyerek istifa etmişlerse de kalpleri bunu söylememiştir. Çünkü bunlar mevki-i iktidara geçmek için kavga yapıyorlar.


Cumhuriyetin ilanı aynı zamanda CHP'nin yaşadığı ilk bölünmeydi. İstiklal Savaşı'nın önemli komutanları karar alınırken davet edilip görüşlerinin alınmamasını hayatlarının sonuna kadar kabullenemedi. 

Siyaseten Kazım Dirik gibi kendisine alenen ihanet etmiş isimleri bile affedip yeniden kazanmayı başaran Cumhuriyetin banisi Mustafa Kemal Atatürk de bu isimleri hiçbir zaman affetmedi. 
 

kazım paşa atatürk 2 (2).jpg
Kazım Karabekir ile Atatürk

 

Bu isimlerle Atatürk arasındaki ilişkiyi anlamak adına Karabekir ile münasebetindeki şu enteresan vaka açıklayıcı olacaktır.

Rivayet odur ki Mustafa Kemal'in hasta döşeğinde helalleşmek istediği kişilerden birisi de Kazım Karabekir Paşa idi ve onu çağırmasına rağmen malum dar kadro bu haberi Kazım Karabekir Paşa'ya iletmemişlerdi.

Kızı Hayat Hanım Babası ile arasında geçen diyaloğu şöyle aktarıyor: 

Babam, Atatürk'ün çevresinden şikâyetçiydi. Size bir hadisesini anlatayım: Atatürk'ün çok hasta olduğunu, Dolmabahçe Sarayı'nda çok ağır şekilde hasta yattığını biliyoruz.

Rivayet olunur ki 'Karabekir'i getirin, görüşüp helalleşmek istiyorum' demiş. Bunu çok yakınındakiler başında duranlar, sonradan babama anlatmışlar!

Atatürk'ün ölümünden önce babama kimse gelip de bunları söylemedi. Etrafındaki eş, dost, akraba, 'Paşa enişte, Paşa amca Atatürk çağırtmış, gittiniz mi?' diye sorarlardı. Babam 'Atatürk çağırmadı, gitmedim' derdi.

Ben o zaman ilkokulun dördüncü-beşinci sınıfındaydım. 'Babacığım, çağırsa gider miydin?' diye sordum;

'Çağırsa, sizin bu kadar haklarınızı elinizden almış: o kadar sıkıntılar çekmişsiniz, bizim bütün çocukluğumuzu Erenköy'de menkup (gözden düşen) bir vaziyette geçirtmiş kimse hastalığında sizi çağırsa  gider miydiniz?'

'Giderdim kızım' dedi;

'Giderdim. Çünkü o benim çok eski arkadaşımdı. Onun bana yaptıklarını o etrafının tesiriyle yapmıştır. O bizim istiklal Harbi'mizi beraber· yaptığımız, sevdiğimiz başkomutanımızdı. O bizim cihat arkadaşımızdı. O Mustafa Kemal'dir, çağırılınca gidilir, benim en yakın arkadaşımdı. Ama çağırmadılar. Çok iyi biliyorum.'

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU