Fransa'nın Mağrip'e ihtiyacı var

Mağrip'te olanlar, bu bölgeyi geniş çaplı bir gerilim merkezine dönüştürme niyetini açığa vuruyor ki böyle bir şey yıllardır bekleniyordu

Fotoğraf: AP

Fransa'nın Cezayir ve tüm Mağrip ülkeleriyle ilişkisi hayati ve güçlü bir noktaya doğru ilerlerken Fransa ve Cezayir arasında iplerin gerildiği bu günlerde yaşananlar bizleri, aralarındaki mesafeyi neyin açtığı konusunda şaşkınlığa ve hayrete sürüklüyor.

Fransa'nın Frankofoni Zirvesi'ni önümüzdeki ay Tunus'ta yapmaya hazırlandığı bir dönemde, geçen hafta aldığı ve Faslılara verilen vize sayısını yaklaşık üçte bir oranında azalttığı kararla ilettiği mesajına iki kat şaşırıyoruz.


Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, geçmişinde sömürgeyi tatmış halklar için sömürgeci taraflar ile olan ilişkinin hassaslığı bilinen bir gerçektir.

Zira mandacılık endişesi, sömürülen halkların temsillerinde ve düşüncelerinde her zaman baskın olarak görülmeye devam ediyor.

İkinci yönden özellikle dünyanın şu anki durumu ve büyük güçler arasında paylaşılması, Fransa'nın stratejik ilişkilerini her zamankinden daha fazla korumasını zorunlu kılıyor.

Bu nedenle Fransa'nın geçmişte yaptığı hataları geride bırakması ve Mağrip ülkeleriyle bir ortak olarak davranmaya başlaması gerekiyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Cezayir, Mağrip'te kilit bir oyuncu ve bölgenin ana kapısı sayılıyor.

Muhtemelen Fransa, diğer ülkelere kıyasla Cezayir'in ağırlığını ve Mağrip, Afrika ve Arap dünyasındaki rolünü en iyi bilen ülkedir.

Bu yüzden Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un sözlerinin gerilime yol açan ve tarihi geriye döndüren ifadeler içermesi gerçekten arsızlık.


Üçüncü yönden Faslılara vize verilmesine yönelik şartları abartılı bir şekilde sıkılaştırmak -ki bu seçkin tabakaya kadar uygulanacak- Fransa'da Faslıların istenmediğine dair bir mesaj oluşturdu.

Faslıların Fransa'daki Arap ve İslam toplumunun çoğunluğunu oluşturması ve bu durumun onlara özel bir ayrıcalık tanıması nedeniyle tam tersi bir tutum içerisine girilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Fransa'nın bugün tamamen açık, cüretkar ve cesur bir şekilde sorması gereken soru şu:

Mağrip ülkeleriyle olan özel ilişki nasıl sürdürülür?


Fransız seçkinleri, bugün Mağrip'teki Fransızca krizinden bahsetme noktasına kadar bölgede Frankofon kesimlerin yaşadığı büyük sorun üzerinde durdular.

Zira Mağrip'teki yeni nesiller Fransızcadan ziyade İngilizceye yöneliyor. Bunun sebeplerini saymak çok uzun sürebilir.

Örneğin Tunus'taki öğrencilerin büyük bir kısmında nefret benzeri bir durum var ve son iki yılda toplamda 7 bin öğrenci Fransızca dersinden sıfır aldı.


Özellikle dil esas pasaportunun ve Fransa kültürünün istisna bir taşıyıcısı olduğu için gençlik hakkında konuştuğumuzda otomatik olarak Fransa'nın Mağrip'teki geleceğinden de bahsetmiş oluyoruz.

Ayrıca Frankofon, sermayesini ve varlığının geri kalanını Mağrip ülkelerinden alıyor.

İkinci dil olarak Fransızca konuşanların toplamından Faslıları çıkarırsak, Frankofon'un durumunun zayıf ve etkisiz hale geleceğini görürüz.

Böyle bir şey gücünü kültürel yayılmadan alan ve kültürel lokomotifi dil olan bir ülke için çok tehlikeli bir durum.


Bu noktalara dikkat çekiyoruz çünkü Fransa'nın Mağrip'te bir dil olarak statüsü gerçek bir gerilemeye işaret ediyor.

Fransa'nın Mağriplileri yakınlaştırmaya, gençleri çekmeye ve Cezayir ve diğer Mağrip ülkeleriyle acı dolu tarihinin sayfalarını kapatıp temiz bir sayfa açmaya yönelik kararlar alarak cezbetme siyaseti uygulaması bekleniyordu.

Gerilimi tırmandırmak Molière'in dilinden uzaklaşıp Shakespeare'in diline yönelik eğilimi tersine döndürmeyecek.

Öyleyse burada problem meselenin nasıl çözüleceği ile ilgili.

Fransa ile Mağrip ülkeleri arasında karşılıklı bir ihtiyaç olduğu da gözümüzden kaçmıyor.


Ekonomik düzeyde aralarında nispeten farklılıklar bulunan tüm Mağrip ülkelerinin Fransa'nın başlıca ekonomik ortağı olduğunu ve ihracatının en büyük kısmını Fransa'ya yaptığını görüyoruz.

Ayrıca Mağrip ülkelerine Fransa tarafından yapılan yatırım, Mağrip ekonomilerinin kenetlenmesine de katkıda bulunuyor.


Diğer yandan tarafsız bir şekilde bakarsak, Mağrip ülkelerinin Arap Mağrip Birliği kurumunu aktif hale getirememesi ve Mağrip ekonomik gücünü temsil eden bir blok oluşturamamasının Fransa'ya olan ihtiyacı kendiliğinden ortaya çıkardığını belirtmek önemli.

Bu ihtiyaç gerilim anlarında Fransa'nın ses tonunun şiddetini belirliyor.


Gözümüzün önüne Cezayir'in Fas Krallığı ile olan gerilimini getirdiğimizde, Cezayir ile son aylarda yaşananların bu ülkeyi gerilimlerin içinde boğma girişiminin bir belirtisi olduğu açıktır.

Mağrip bölgesinin koşullarına geniş bir açıyla bakmak bizi normal ilişkiler düzeyinde bile bu bölgeyi zayıflatma girişimleri olduğu sonucuna götürebilir:

Tunus zorlu bir demokratik geçiş sürecinden geçiyor ve bir bütün olarak demokratik yolu düzeltmeye çalışıyor.

Libya temkinli bir istikrara dönüşün başlangıcında ve Cezayir, Fas ve Fransa ile kriz yaşıyor.


Mağrip'te olanlar, bu bölgeyi geniş çaplı bir gerilim merkezine dönüştürme niyetini açığa vuruyor ki böyle bir şey yıllardır bekleniyordu.

İhtilafların geride bırakılması ve Mağrip ülkelerinin gücünü tek başına oluşturacak ve Fransa'nın ve tüm dünyanın bu ülkeleri büyük bir değer olarak görmesini sağlayacak Mağrip Birliği rüyasında ısrarcı olunması gerekiyordu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU