Kapitalizmin açgözlülüğünün bizi götürdüğü yer…

Prof. Dr. Ahmet Özer Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Forbes

Nereye gidiyoruz?

Değerli dostlar, biz bir yandan günlük ve konjonktürel hunharlıklarla uğraşırken diğer yandan dünya elimizden kayıp gidiyor.

İnsanoğlunun güç arayışındaki gaddarlığı sadece güçsüzleri ezmekle kalmıyor; doğayı da tahrip ediyor.

İşte son zamanlarda gerek dünyada gerek Türkiye'de yaşadığımız doğa felaketleri bunun tipik örnekleri. Çünkü doğaya karşı da aynı açgözlü saldırganlık sürüyor.

Savaşlar, saldırganlıklar, onların yaptığı tahribatlar da cabası. Hem insana hem doğaya…  


O zaman uyanmalı, bugünden yarına bakmalı, yarının çarelerini bugünden düşünmeliyiz.

Bugüne saplanıp kalırsak geleceği göremeyiz. Geleceği görmeden ilerlersek kör bir kuyuya düşme tehlikesi ile karşı karşıya kalırız.

Böyle giderse insanoğlu bir süre sonra yapay yapraklar ya medikal haplarla yaşamak zorunda kalabilir.


Biriktirme hırsı!

Kapitalizmin biriktirme hırsı, mal mülk arayışı, para pul uğruna giriştiği vahşi katliamlar sadece insanoğlunu tüketmiyor doğa anayı da yok ediyor.  

Öyle ki yalanlarına sadece kendileri değil bizi de inandırıyorlar. Hem de ele geçirdikleri mevki makamla bilimi de kendilerine yalancı şahit tutarak...


İktisaden söylenen yalanlar

Bakın iktisat biliminden bir örnek vereyim. Okuyanlarınız bilir; bu bilim dalına çıkarları için şu yalanı söyletiyorlar:

Efendim neymiş, "İnsanın sonsuz ihtiyaçları varmış, doğada ise bu sonsuz ihtiyaçları karşılayacak sınırlı olanaklalar varmış, ekonomi bilimi bu sonsuz ihtiyaçlarla sınırlı imkanları giderme bilimiymiş."

YALAN.

Külliyen yalan.  

Neden bir insanın sonsuz ihtiyaçları olsun ki. Bu kapitalizmin "kar uğruna" beynimize yerleştirdiği koca bir yalandan başka bir şey değil. 

Sırayla bakalım.


Durmadan söylenen yalanlar:

Yalan 1: "İnsanın sonsuz ihtiyaçları var" deniyor!.. İnsanın, sonuçta yediği, içtiği, giydiği şey belli değil mi? Varsayalım dört mevsime göre dört ayrı giysisi olsun insanın.

Hayır, onları zengin etmek için her birinden dört yerine kırk dört giysimiz olacak onlara göre. Hatta bunu teşvik etmek için günler icat etmişler.

Sözgelimi, "sevgililer günü", "analar günü", "babalar, günü" vb. domates toplama günü, salça kurutma günü, daha aklınıza gelecek türlü rezillikler.

Mallarını satsınlar, zengin olsunlar diye bizi bu oyunlarına alet ediyorlar, kandırıyorlar. Biz de kanıyoruz.

Yoksa bir insan senede bir gün mü anasını, babasını düşünecek, sevecek, böyle bir şeyi kimin aklı alır, kimin gönlü razı olur?..


Yalan 2: "Sizin için güzel alışveriş merkezleri yapıyoruz" diyorlar. Bizim içinmiş... Şimdi bu dev tapınma mabetleri, lüks AVM'ler bizi düşündükleri için mi yapılmış yoksa bizi tuzağa düşürmek için mi?

Asıl amaç hem satmayı kolaylaştırmak hem de çılgın bir tüketim toplumu yaratmak için değil mi?

Elbette güzel mekanların olması herkesin beklentisi, ama maksat bu değil, maksat satışı organize etmek. Bir sakız almaya giren biri oradan bin bir şey alsın diyedir bütün bu yapılanlar.

Sanayinin ilk dönemlerinde üretim kutsaldı, artık bu post-fordist dönemde tüketim asıl lokomotif. Daha önceleri "kitleler" için yapılan "kütle üretimini" şimdi "esnek üretiminde" tam tersine kitle tüketimine çevirdiler.


Yalan 3: Herkesi düşünür gibi yapıyorlar. Yalan. Külliyen yalan.

Sermaye için insan amaç değil araçtır. Ona pragmatik hatta oportünistçe yaklaşır. Bir iş yaptığında kimin ne zarar göreceğini değil kendisinin nasıl kar edeceğini hesaplar.

Bu dev tüketim mabetleriyle sadece küçük esnafın köküne kibrit suyu dökmediler, insanları bu mabetlere adeta tapınmaya çağırırcasına birer tüketim makinesine, gösteriş budalasına, marka sevdalılarına çevirdiler.

İnsanlar var olmak yerine, bunlarla kendilerini var ediyorlar, kendilerini gösteriyor, arkadaş seçiyor, çevre ediniyor.

Bu durum aynı zamanda sorunlu bir yabancılaşma yaratıyor. Birçok gencin içine sürüklendiği çeşitli biçimlerdeki bunalım ve alışkanlıklarda bunun da payı vardır diye düşünüyorum.


Anlayacağınız bu devirde artık, var olmadan varlıklı olmak önemli. Kafasına bunu sokuyorlar.

Toplum için ne yapmış ne değer üretmiş, bunlar önemsizleşiyor. Bunların yerine oturduğu ev, bindiği araba, giydiği elbise veya kullandığı telefonun markası önemli olmaya başlıyor.

Buna normal yollardan ulaşamayınca bu sefer başka kulvarlara kayıyor gençler!


Yalan 4: Doğa dostu yalanlarıyla sadece doğayı değil, zihinleri de kirletiyorlar. Bunca şeyi karşılamak için doğayı hızla tüketiyorlar.

Oysa insanın ihtiyaçları belli ve sınırlı... Günde üç öğün yemek yer, üstüne başına uyacak giysiler giyer.

Hayır, bu yetmez, "lüks villalar, arabalar, AVM'ler olmazsa adam değilsin" demek istiyorlar.

Çıldırmış ultra kapitalizm, bizi oyuna getirip bu yalanlarla tuzağına düşürüyor. Onlar bunu yaparken dünyanın da bizi besleyecek, barındıracak ve taşıyacak hali kalmıyor.

Tek umursadıkları satmak, kazanmak ve biriktirmek. Marx'ın dediği gibi "biriktirin biriktirin, dininiz de imanınız da biriktirmek"


Yalan 5: Bölüşmek mi? Sakın ha ondan hiç bahsetmeyin. Kapitalizm büyümeyi sever, bölüşmeyi asla... nefret eder bölüşmekten.

Birileri haksız "kazançlarla" boğazına kadar dolmuş, öbürü açlıktan ölüyor, kimin umurunda. Eşitliği, bölüşmeyi ve adalet duygusunu oluşturan vicdan da hak getire...

Bu sözlerimle gelişmeye ilerlemeye karşı olduğum sanılmasın. Tersine bunları savunan ve gereğini yapmaya çalışan biriyim.

Ama bilim insanı namusu aynı zamanda yalanları teşhir etmeyi de gerektirir. Sadece kendimiz için değil gelecek kuşaklar için de buna ihtiyaç var.

İşte size dünyanın gidişatından bazı örnekler.       


Dünyanın limiti aşıldı

Dünya artık bize yetmiyor. Küresel Ayak İzi Ağı'na göre (Global Footprint Network), bu tüketim hızıyla gidersek, bize şu anda 1 değil 6 dünya ancak yetebilir.

Yani biz ihtiyaçlarımızdan 6 kat daha fazla tüketiyoruz. Doğal kaynakları öylesine hızla tüketiyoruz ki, gezegen kendini yenilemeye fırsat bulamıyor.

İklim değişikliği, seller, yangınlar hep bu yüzden. Dünya ve doğa "İmdat! Çabuk yetişin!" diye çığlık atıyor. Ama duyan yok.

Doğanın çığlığı bizim doğal afet dediğimiz şeydir. Doğa öyle konuşur. 


Kaynaklar hızla azalıyor.

Aşırı avlanma yüzünden denizlerdeki balık stokları tehlikede. BM gıda örgütü FAO, raporuna göre Akdeniz ve Karadeniz'deki aşırı avlanmanın "kaygı verici" seviyede.

Böyle giderse 2050'lerde avlayacak balık bulmayacağız... 

Peki, ne olacak?

Son ağaç kesildiğinde, son ırmak kuruduğunda, son balık tutulduğunda Beyaz Adam yeşil doların yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak ama o zaman iş işten geçmiş olacak…


Okyanuslar kirleniyor, ormanlar yok oluyor

Okyanusların giderek asitlenmesi bir başka büyük sorun. Doğaya saldığımız karbondioksitin yüzde 30'unu okyanuslar emiyor.

Okyanuslardaki asit seviyesi bu yüzden yükseliyor. Kabuklu canlılar ve özellikle de planktonlar tehlikede.

Planktonlar okyanuslardaki besin zincirinin temel halkası.

Ormanlar tehlikede. Her saniye bir futbol sahası büyüklüğünde orman alanı yok ediliyor. Yıllık orman kaybı 5,8 milyon hektara ulaşmış.

Nüfus artıyor ama tarım arazileri azalıyor. Nedeni yoğun yapılaşma.

Kömür, petrol gibi fosil yakıtlar havayı hızla kirletiyor. Bu yüzden iklimler değişiyor. Sıcaklık artışı durdurulamazsa durum felaket.


Geleceği çocuklarımızdan çalıyoruz

Tatlı su kaynakları sınırlı. Daha da azalacak.

Bu yıl "Dünya Limit Aşım Günü" 8 Ağustos'tu. Doğanın dengesini bozmadan tüketebileceğimiz kaynakların tümünü sekiz ayda tükettik. Giderek daha hızlı tüketiyoruz. 

Ne olacak şimdi?

Gelecekten borç alacağız.

Oysa Kızılderili atasözünde ne diyordu:

Yeryüzü bize atalarımızdan miras kalmadı. Biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık.


Yeryüzünü çocuklarımızdan çalıyoruz. Böyle devam ederse 2030 yılında bir yıllık kaynağı 6 ayda tüketmeye başlayacağız. Gezegen daha hızlı tükenecek.


Çare: U dönüşü 

"Acilen bir U dönüşü gerekli"

"İhtiyacımız kadar tüketmeyi öğrensek sorun kalmaz." 

"Bu gezegende misafir olduğumuzu bilsek, gelecek nesilleri de düşünsek..."   

"Her şeyi çöpe atmak yerine geri dönüşümü sağlamalıyız." 

"Fosil enerjilerden vazgeçip güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir temiz enerji kaynaklarına yönelmeliyiz."

"Nüfus artış hızını yavaşlatmalıyız." 

"Hayat tarzımızı değiştirmeli, sadeleşmeliyiz",

"Tüketim çılgınlığına son vermeliyiz" ... 

En önemlisi "Eşitsizlikleri gidermeliyiz."

Örneğin dünyadaki herkes Almanlar gibi tüketmeye başlasa, 1 dünya değil, 5-6 dünya bize yetmez.

ABD yurttaşı gibi tüketse herkes, 4 dünya az gelir.

Ve en önemlisi

Kapitalizmin bu anlayışından kurtulmalıyız. 


Peki, politikacılar neden çözüme yanaşmıyorlar? 

Hani gelecek nesillere bırakacaktık bu dünyayı. Kendimize bile yettiremedik. 

Ne açgözlüsün ey insanoğlu.

Aklını başına al!


Bu açgözlülük tüketecek seni sonunda...

Bugünden başla, yarın geç olabilir!..

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU