Prof. Dr. Şahin Filiz: Din ile oynamak felakettir, din ne emir altına girer ne de emri altına alır

Diyanet'e yönelik eleştirileriyle dikkat çeken Prof. Dr. Filiz, "Sultan sofrasında oturan bir Diyanet, sultanı hiçbir konuda uyaramaz" dedi

"Diyanet bir Şeyhülislamlık makamı ya da Vatikan tarzı bir papalık değildir" diyen Prof. Dr. Şahin Filiz, kurumun amacından saparak anayasal suç işlediğini iddia ediyor / Fotoğraf: Independent Türrkçe

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), öteden beri çok eleştirilen kurumlardan biri. 28 Şubat döneminde hutbeleri İslami kesimin tepkisini çekerken şimdilerde daha çok laik kesimden eleştiri sesleri yükseliyor. 

Helal ve haram gibi kavramları görmezden geldiği, kamudaki yolsuzlukları ses çıkarmadığı ileri sürülen Diyanet'in siyasallaştığı iddia ediliyor. 

Özellikle DİB Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın, bir siyasi gibi davranarak dini değerleri iktidarın amaçlarına alet ettiğini ileri sürenler bile oluyor.

Hatta ortaya konulan tavır ve açıklamalarla kurumun, insanları dinden uzaklaştırdığı bile savunuluyor. 

Bunlardan biri de Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, ilahiyatçı ve Veryansın TV yazarı Prof. Dr. Şahin Filiz. 

Filiz'e göre "Din elden gidiyor hem de Diyanet eliyle…" 

Prof. Filiz, Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Görevini ihmal ederek anayasal suç işliyor" 

Dini alanda faaliyet yürüten DİB, neden çok tartışma konusu oluyor? 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin diğer kurumları gibi Diyanet İşleri Başkanlığı da laik ve özerk bir kurumdur. Kuruluş amacı; görev, yetki ve çalışma alanı tanımı, 429 sayılı kanunla belirlenmiştir. Bazı dönemlerde bu amaç ve görev tanımının sınırları dışına çıktığı ya da bu sınırlar içindeki birtakım yükümlülüklerin ihmal edildiği görülmektedir. Bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, görev ve sorumluluk alanının dışına çıkarak Anayasada belirtilen sorumluluklarını ihlal eden açıklamalarda bulunmakta; bunun yanı sıra, asıl görevlerini yapmamaktadır. Başka bir deyişle Diyanet, laikliği ihlal eden davranış ve açıklamalarla sorumluluk alanının dışına çıkarken, Türkiye'de yüzlerce tarikat ve cemaatlere, illegal medrese ve din okullarına karşı yetkilerini kullanarak bunlara yaptırımlar uygulanması için gerekli girişimlerde bulunmamaktadır. Böylece iki şekilde görevini ihmal ederek anayasal suç işlemektedir.

"Diyanet, anayasal çerçeve dışına çıkamaz"

Hangi icraatlarıyla eleştirilerin hedefinde yer alıyor?

Yaptıkları ve yapmadıkları olmak üzere iki nedenden dolayı eleştiriliyor. Laik ve özerk bir Cumhuriyet kurumu olmasına karşın, Yargıtay, askeriye ve Cumhurbaşkanlığı protokolünde ilk kez toplu dua merasimi yönetti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş; köklü, yerleşik ve geri döndürülemez tarihsel sürecin ürünü Cumhuriyet laikliğini, ‘Diyanet'in resmi din anlayışını' alet ederek dua gibi değerli bir dini davranışı devlet protokolüne taşıyarak ortadan kaldıramaz. Diyanet, anayasal çerçeve dışına çıkamaz. Din alanı dışında herhangi bir konuda fikir, yorum, görüş belirtme özgürlüğüne sahipse de bunları siyasal ve toplumsal bir zorunluluğa dönüştürecek beyanatlarda ve icraatta bulunamaz. Çünkü devlet yönetimi; yasama, yargı ve yürütme ne tarihte ne de bundan sonra herhangi bir dinin duasıyla icra edilecek dini işler değildir. İstismar kapılarını sonuna kadar açabilecek bir yanlışlıktır, hatadır. Laikliği karşınıza aldığınızda bütün olarak Cumhuriyeti, kuruluş ilkelerini ve Türk milletini karşınıza alıyorsunuz demektir. Bu kasıtlı tutum sonuçta İslam dinini Anadolu topraklarından sürüp çıkarılmasına yol açacaktır.

Diyanet-siyaset.jpeg
Dinayet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, devlet protokolünde üst sırada kendine yer buluyor / Fotoğraf: AA


"'Ne yaptım ya da ne yapmadım da bu sonuçla karşılaştık' diye nefis muhasebesi yapılmalıdır" 

"Önceleri herkesi temsil etmiyor. Laik devlet düzeninde Diyanet'e ihtiyaç yok" denilirken günümüzde dini korumadığı ifade ediliyor. Sizin tabirinizle gerçekten "Diyanet eliyle din elden gidiyor" mu?
 
Şu anki haliyle İslam, Diyanet'in resmiyetten aldığı maddi ve manevi devasa gücüyle, cemaat-tarikat ve radikal dinci gruplardan oluşan yasadışı, kayıtdışı kuruluşların lincine uğramaktadır. İslam dini linç edilmektedir. Başkan Erbaş, Türk gençleri arasında ateizmin ve deizmin hızla yayıldığından şikayet edip dövüneceğine ‘Diyanet olarak ne yaptım ya da ne yapmadım da bu sonuçla karşılaştık' diye nefis muhasebesi yapmalıdır. Evet, İslam dini, Diyanet'in himaye ve gözetiminde cemaatlere, tarikatlara ve radikal bölücü, etnik ırkçı yasadışı dinci gruplara linç ettirilmektedir. Oysa tam da yükümlü olduğu görevi ihmalinin doğal sonucudur bunlar. Başkan ve ekibi değiştirilir, saydığımız hataları yapmayacak başka bir ekip gelirse, Diyanet'e ne kadar ihtiyacımız olduğunu daha iyi anlayacağız. Başkana küsüp kurumu yok etmek, çözüm değildir.

Diyanet, radikal hareketlerin ortaya çıkmasına engel oluyor mu?

Olmuyor… Aksine semirmelerinden rahatsız da değildir. Erbaş yönetimindeki Diyanet'in radikal gruplara karşı herhangi bir karşı bilgilendirme, aydınlatma ve itiraz davranışı sergilemediğini biliyoruz, yaşıyoruz.

3f52017f-87ad-43e8-ac57-4e18bc5cf517.jpg
Prof. Dr. Şahin Filiz, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sert şekilde eleştiren ilahiyatçılardan / Fotoğraf: Independent Türkçe


"Kurum amacından sapmıştır" 

Diyaneti olmadığı bir Türkiye'de neler yaşanabilirdi?

Diyanet, kurum olarak, hem inanç ve ibadet olarak hurafelere karşı İslam'ı doğru bir şekilde öğretmeli hem de bu hurafe ve bölücülüğü toplum katmanlarına yayan cemaat ve tarikatlara karşı mücadele etmelidir. Kuruluş amacı budur. Ama bu amaçtan sapan bir Diyanet'in şu an için varlığı ve yokluğu denk olduğuna göre, "Diyanet'in olmadığı bir Türkiye'de neler yaşanabilir" sorusunun cevabı, başından beri işaret ettiğim sorunlardır. Yani Diyanet'in, diyanetlikten çıkması ile kaldırılması arasında hiçbir farkın olmadığını son zamanlarda yaşayarak görüyoruz. Bu vahim durum, bir yandan ‘Diyanet kaldırılsın' diyenleri, diğer yandan da cemaat ve tarikatları aynı noktada buluşturuyor. Mağdur olanlar ise Türk milletinin büyük çoğunluğudur.

"Sultan sofrasında oturan bir Diyanet, sultanı hiçbir konuda uyaramaz"

Kamudaki israf, yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet kısaca İslam'ın karşıt olduğu ahlak dışı eylemler konusunda Diyanet'ten yeterince ses çıkarmıyor?

Hurafeleri, batıl dinsel inanışları, pörsümüş, köhnemiş fetvaları, içi geçmiş fıkhi hükümleri, erenler ve evliyalar masallarını İslam imiş gibi anlatarak halkı yanlış bilgilendirmek ve bunlarla avutmak, en önemli ahlak ilkelerini görmezden gelmeyi kolaylaştırmaktadır. Saydığınız kötülüklerle mücadele edebilecek bir Diyanet, kuruluşundaki laik ve özerk gücüne dayanmak zorundadır. Sultan sofrasında oturan bir Diyanet, sultanı hiçbir konuda uyaramaz. İslam'ın ahlaki erdemleri, devlet ile bütünleşmiş bir din anlayışında barınamaz. Oysa laik ve özerk bir kurum olmak, Diyanet-devlet ilişkilerinde makul, meşru ve olması gereken bir mesafeyi zorunlu kılar. Bu hem laiklik ilkesini aşındırmaz hem de İslam'ın ahlaki gücünün yöneticilere ve halka daha etkin bir şekilde göstermesini mümkün kılar. Çünkü dinin gücü, ahlaksal içeriğindedir. Yoksa fıkhi yaptırımlarında değil. Siyasallaşan din, siyasilerin emrine girer; siyasallaşan bir din adamı, dini Allah ile kul arasından çıkarır, kul ile kul arasına sıkıştırır. Allah'ın ahlakıyla değil, siyasinin ahlakıyla yetinir.

Dinin birlik ve beraberliği sağladığı iddia ediliyor. Diyanet, birlik ve beraberliğin sağlayan örnek bir kurum olarak neden gösterilemiyor?

Din, eğer tüm Türk halkına din hizmeti vermekten sorumlu bir Diyanet eliyle siyasallaşıyorsa, değişen siyasetlere göre değişen bir din doğar. Böyle bir din anlayışı ile birleştirici değil, ayırıcı olursunuz. İslam için şu ya da bu parti değil, ahlak, adalet ve insanlık esastır. Böyle birleştirirsiniz. 

Açılış.jpeg
Yargıtay'ın hizmet binasının açılışında dua ile açılması bazı kesimler tarafından eleştiri konusu oldu / Fotoğraf: Reuters


"Din ne emir altına girer, ne de emri altına alır"

Aslı vazifesi nedir, neler için aracı olarak kullanılıyor?

İslam dininin inançları, ibadetleri, ahlaki temelleri ile ilgili işleri yürütmek; din konusunda toplumu aydınlatmak, ibadet yerlerini yönetmek Diyanet'in anayasal görevleridir. Görevi, devletin emrine giren veya dinin emrine giren bir devlet kurmanın yollarını aramakla meşgul olmak değildir. Din, ne emir altına girer, ne de emri altına alır. Taliban, Irak, Suriye ve benzeri pek çok yerde din ya siyasetin ya da siyaset dinin emrindedir. 

Sonuç nedir? 

Her anlamda yıkımdır. Atatürk bunun için laikliğe özellikle vurguda bulunmuştur. Diyanet, Türkiye'de İslam'ın içinde çeşitli mezheplerin ve İslam'ın dışında az da olsa çeşitli dinlerin arasında yepyeni bir vizyonla birleştirici, uzlaştırıcı ve köprü olmak zorundadır. Bütün hükümetlere ve siyasilere karşı kesinlikle eşit, özgür ve özerk bir mesafede olmalıdır. Yoksa özgürlüğünü, eşitliğini ve özerkliğini kaybeder. Din kendi eliyle elden çıkarırsa kendisi de elden çıkar.
 
"Din ile oynamak tarihsel ve güncel bir felakettir"

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın polemiklere konu olmasının nedeni başkanın sergilediği tavırlardan kaynaklanıyor olabilir mi? Kurumun, saygınlığını başkan ve diğer yöneticilerin tavır, davranış ve açıklamaları ne ölçüde etkilidir?

Başkan'ın bu tehlikeli ve sonuçsuz tutumunda siyasi destek aldığı açıktır. Öncelikle siyasiler Diyanet'in amacına ve kuruluş ilkelerine aykırı bir yola girmesine neden olmaktan kaçınmalıdır. Çünkü bu kurumu siyasi rakiplere karşı yönlendirirseniz, her gelen hükümet aynı kısır döngüyü tekrarlayacaktır. Din ile oynamak tarihsel ve güncel bir felakettir.

Diyanet'in akçeli işlerle anılmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Diyanet kuruluşundan beri kurum olarak elbette çok yararlı işlere imza atmıştır. Ancak Reis Erbaş ve ekibi, bu yararlı işleri bir makam, bütçe ve zenginlik gösterisine dönüştürmüştür. Bunca bütçe ve zenginlikle yapılan ve yapılmayanlar bu ise, Diyanet İşleri Başkanlığı kapasitesinin ve tabii ki amacının çok ötesinde bir yerde bulunuyor demektir. Halka yoksulluğu din diye anlatıp lüks makam aracı ve göz kamaştırıcı bütçe ile lüks içinde yaşamı izah edemezsiniz. Allah'ı bile zenginlerin ve yoksulların Allah'ı gibi ikiye ayırmak yanlıştır, büyük bir hatadır.

Erbaş-kılıçlı hutbe.jpeg
Prof. Dr. Ali Erbaş, Ayasofya'nın ibadete açılışı sırasında elinde kılıçla minbere çıkmıştı / Fotoğraf: AA


"Diyanet bir Şeyhülislamlık makamı ya da Vatikan tarzı bir papalık değildir"

Nasıl bir Diyanet İşleri Başkanlığı olmalıdır?

Diyanet artık kökten değişmelidir. Hem İslam'ın içindeki farklı mezhepler hem de İslam'ın dışındaki diğer dinlerin inanç, ibadet ve ahlakta ortalamasını temsil etmelidir. İnanç ve ilke bakımından çok büyük farklar yoktur. Yeter ki bunları devlet, kamu ve siyasi işlere uygulamaya kalkmasın.

Merkez ve taşra teşkilatlarındaki eğitim-öğretim kurumlarında en son bilimsel gelişmeleri içeren derslerle, felsefe, sosyoloji, psikoloji, inkılap tarihi, Türk tarihi gibi derslerin konulması zorunludur. Hatta din adamlarıyla birlikte anıldığına üzüntü ile tanık olduğumuz cinsel istismarları önlemek için bilimsel cinsellik dersleri konulmalıdır. Bu dersleri örneğin jinekologlar, ürologlar gibi uzmanlar vermelidir.

Asırlık fıkhi hükümler ve fetvalar ayıklanmalı, Din İşleri Yüksek Kurulu çağa, bilimsel gelişmeler ve toplumsal değişmeler uyarak yeni fetvalar üretmelidir. 

Mezhep yobazlığı terk edilmelidir. Sünnilik ve Alevilik, artık büyük ölçüde arkeolojik bir kalıntıdan farksız hale gelmiştir. Hiçbir biri dinamik bir İslam için yararlı değildir. Ayak bağıdır. Çünkü İslam mezhepsizdir. 

Belli bir mezhebe göre değil, yaşanılan çağın gereklerine göre tefsir, kelam ve İslam felsefesi oluşturulmalıdır. Diyanet'e bunu İSAM aracılığıyla pekâlâ yapabilir.

Her Müslüman ülke, kendi kültürel kodlarına göre bir İslam anlayış geliştirmiştir. Bu İslam dininin zenginliğidir. Diyanet de Anadolu Türk İslam anlayışının öncüleri olan Başta Atatürk olmak üzere, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Seyit Nesimi gibi evrensel, hümanist değerlerle İslam ahlakını bütünleştiren Türk büyüklerinin din felsefesine eğilmelidir. Halka ve gençlere bu geleneği öğretmelidir.

Makam, bütçe ve israf saltanatına son verilmeli; görev ve çalışma alanları çerçevesinde makul bir bütçe oluşturulmalıdır.
Diyanet bir Şeyhülislamlık makamı ya da Vatikan tarzı bir papalık değildir. Cumhuriyetin anayasal kurumları ile mevcut anayasal çerçeve içinde resmi ilişkilerini tanzim etmelidir.

Kurucusuna saygılı olmalı, ona olan minnet ve şükranını kurumsal düzeyde tutmalıdır. Bütün teşkilatlarında Atatürk ilke ve devrimlerini öğretmelidir ki, o olmasaydı biz de olmazdık demelidir.

İslam'da açıkça ve kesin olarak haram kılınmış uyuşturucu, hırsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik, liyakatsizlik ve teröre karşı tavrını koymalıdır. Bu tavrı devlete ve laikliğe karşı değil, haram ve cürümlere karşı göstermelidir.

Hiçbir cemaat, tarikat ya da radikal dinci yapılanmalara fırsat vermemeli; yetkisini onlarla bölüşmemelidir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU