Gazeteci Ramazan Öztürk defalarca bulunduğu Afganistan’ı anlattı: Kral Emanullah’tan Taliban’a 42 yıldır savaşın bitmediği ülke

Afganistan’ı ve Taliban’ı en iyi tanıyan gazetecilerden biri olan Ramazan Öztürk’e göre, bugün Afganistan’ın yaşadığı karanlık bütün insanlığın utancı. Öztürk; Afganistan’daki uyuşturucu ticaretini, savaş ağalarını, kadınların korkusunu anlattı

Afganistan'da Taliban'ın iktidarı ele geçirmesinden sonra, pek çok şey yazıldı çizildi. Bu savaş coğrafyasına hiç gitmeyenler de, bir-iki kez gidip çok da önemli tanıklıklar yapmayanlar da neredeyse her gün ya sosyal medyada ya da yazılı-görsel mecrada konuşuyor, tahliller yapıyor. Ancak Afganistan'ı iyi bilenlere çok az mikrofon uzatıldı. Ramazan Öztürk uzun gazetecilik yaşamı boyunca bu ülkeye tam altı kez giden, Afganistan'daki rejim ve keza ülkedeki uyuşturucu ticareti ve mayınlar ile belgeseller çeken, ülkeyi adeta karış karış gezen ender isimlerden biri.

Son 42 yılını savaşlarla geçiren Afganistan'da tarihin tekerrür ettiğini söyleyen Öztürk, Afganistan'ın Kral Emanullah Han döneminde Orta Asya'nın sayılı ülkelerinden biri olduğunu, Atatürk devrimlerini örnek alan kralın, her alanda yenilenme seferberliği başlattığını söyleyerek, o yılların Kabil'ini şöyle anlatıyor:

"Başkent Kabil zengin kültürü ve tarihi yapısıyla dikkat çekiyordu. Bir zamanlar Pakistanlı zenginler bile kavurucu sıcaklar başladığında Kabil'in serin havasını tercih ediyorlardı. Ancak yenilenme süreci kısa sürdü. Birbirini izleyen darbeler, savaşlar ve radikal din akımları ülkeyi karanlığa sürükledi."

Afganistan Ramazan Öztürk (11).jpg
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

Üst üste darbeler

Afganların 1919 yılında İngilizlere karşı savaşıp bağımsızlıklarını ilan ettiklerinde, hiç kuşkusuz gelecekte yaşayacakları darbeleri, Rus işgalini, iç savaşı ve Taliban Rejimini hesaba katmadıklarını vurgulayan Öztürk şöyle devam ediyor:

"Emanullah Han, başlattığı yenileme hareketiyle gerçekleştirdiği reformlar yüzünden devrildi ama bu ne ilk ne de son darbe oldu. Özellikle sosyal alanda başlatılan ve kadınların toplum hayatında kendilerini ifade ettiği hakların tanınması radikal dinci çevreleri her zaman rahatsız etti. Sonraki yıllarda tahta oturan Nadir Şah ve ardından ülkeyi 40 yıl monarşiyle yöneten Zahir Şah da tıpkı Emanullah Han gibi darbe kurbanı oldu."

Öztürk Zahir Şah'la tanışıklığını da şöyle anlatıyor:

"Zahir Şah, uzun yılları bulan sürgün hayatından sonra Taliban rejimi yıkıldığında ülkesine döndü. 90'ına merdiven dayamıştı. 2004'te Kırılma Noktası programı için Afganistan konulu haber belgeselini hazırlarken görüşmüştük. Ülkesine dönmenin mutluluğunu yaşıyordu. Kendi döneminde Türkiye ile kurduğu dostluk ilişkisini heyecanla anlatıyordu. O dönemde NATO Afganistan Kıdemli Sivil Temsilcisi Hikmet Çetin'e ayrı bir yakınlık duyuyordu."

Afganistan Ramazan Öztürk (10).jpg
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

1979'da Kabil ağırlıklı güçlenen komünistlerle diğer gruplar arasında başlayan çatışmalar, Rus tanklarının Afganistan topraklarına girmesine zemin hazırladığını hatırlatan gazeteci Öztürk sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Bu işgal aynı zamanda tam 15 yıl sürecek olan kanlı bir savaşın da habercisi oldu. Ruslara karşı üstünlüğü ele geçiren mücahitler, komünist Devlet Başkanı Necibullah'ı devirdi ama iki taraftan on binlerce insan da bu kirli savaşta hayatını kaybetti. İktidarın mücahitlere geçmesi de bir çözüm getirmedi. Bu kez mücahit liderler arasında iktidar savaşı başladı. Tacik asıllı Burhaneddin Rabbani'nin devlet başkanlığına getirilişine, Peştun ağırlıklı Taliban gurubu karşı çıktı ve şiddetli çatışmalar artarak ülkenin dört bir yanına yayıldı."

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Taliban'ın doğuşu ve Necibullah'ın idamı

Öztürk Taliban'ın doğuşunu ise şu sözlerle anlatıyor:

"İç savaşın yarattığı boşluktan ‘adil ve İslami bir düzen' vaadi ile ortaya çıkan, Pakistan ve Suudi Arabistan destekli Taliban hareketi, kendilerinden olmayanları, İslam'ı doğru anlamayan ve onu yozlaştıran kesim olarak nitelendirdi. Taliban, 27 Eylül 1996 yılında Kabil'de denetimi tamamen ele geçirdiğinde, ilk işi devrik Devlet Başkanı Necibullah'ı sokak ortasında asmak oldu.

Taliban rejimi kendisinden önce bu ülkenin toprağında yeşeren bütün değerleri reddetti. Afganistan'ın tarihinde geleneksel bir yeri ve önemi olan bir anlamda halk meclisi görevini yapan Loya Jirga'yı bile devre dışı bıraktı ve akıl almaz uygulamalara girişti. Müzik, televizyon, tiyatro, sinema ve her türlü sanat faaliyetini yasakladı. Kız çocuklarının bırakın okula gitmesini, dışarıya adım atmalarına bile izin verilmedi. Sokaklarda artık sadece korku ve baskı vardı. Böylece Afganistan tam bir karanlığa doğru hızla sürüklendi. Taliban'ın uyguladığı akıldışı yöntemler, kadınları öylesine korkutmuştu ki çoğu kadın dışarı çıktığında hala burka giyiyordu."

Afganistan Ramazan Öztürk (9).jpg
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

‘Afgan kadınlarla konuştum'

Öztürk, Taliban devrildikten sonra bir kadınla diyaloğunu da paylaşıyor:

"Kabil'de, Bibi Faiz isimli kadına, neden burka giyiyorsunuz, diye sorduğumda ‘Şimdi mecburiyet yok ama korkuyoruz. Çünkü Taliban hala aramızda. Bir köşede başıma ne geleceğini bilemem. Tedbirli olmalıyım' diyordu. İlkokula giden kız çocukları bile örtünmüş haldeydi. Kabil dışında da durum farklı değildi. İnsanların yüzlerinde yine korkunun izleri vardı. Başları örtülü genç kadınların ve küçük kız çocuklarının bir duvar dibine sığınıp ürkek bakışlarla bizi izlerken bile Taliban'dan kalma korkunun etkisini görebiliyorduk. İşin aslı, burka halk arasında geleneksel bir giysiydi ama istemeyen giymezdi, mecburiyet yoktu. Taliban ise bunu kadınlar üzerinde kurduğu en önemli baskı aracı ve rejimin simgesi haline getirdi.

İş bu kadarla kalmadı. Kadınların resmi dairelerde ve iş yerlerinde çalışmaları yasaklandı. Recm gibi çağdışı cezaları hemen uygulamaya koydu. Benzer yasaklar erkekler için de uygulandı. Uzun saçlı erkeklerin sokak ortalarında koyun kırpar gibi saçları kesilirken, sakal bırakmayanlar kırbaçlanarak cezalandırıldı. Kadınlar Taliban'ın baskısı ve korkusu yüzünden dünyaya yıllarca burka altından bakmak zorunda kaldı. Ne yazık ki aynı baskı ve zulüm 20 yıl sonra geri geldi."

Afganistan Ramazan Öztürk (8).jpg
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

Taliban'ın ilk iktidarı döneminde 3 milyondan fazla Afgan'ın tıpkı bugün gibi baskılardan kaçıp başka ülkelere sığındığını hatırlatan Ramazan Öztürk sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Taliban'a karşı savaşan Kuzey İttifakı bileşenleri Rabbani, Ahmet Şah Mesut, Raşit Dostum gibi mücahit liderler, Taliban'ın uygulamalarını İslam dininde olmayan, belki de Allah'ın yeryüzüne gönderdiği son bela, bir deliler topluluğu olarak nitelendiriyorlardı. Ülke resmen ikiye bölünmüş, Taliban bir türlü denetimine alamadığı kuzey bölgesine giden bütün yolları kapatarak cezalandırıyordu."

Taliban kuzeydeki depreme yardımı nasıl engelledi?

Öztürk, 1998 yılında kuzeyde meydana gelen ve 6 bin kişinin öldüğü depreme dair tanıklıklarını paylaşıyor:

"Taliban deprem felaketi sırasında bile uluslararası yardım kuruluşların geçişine izin vermiyordu. Bu yüzden harabeye dönmüş yerleşim yerlerinde hayatta kalanlar, deprem felaketinden ancak dört gün sonra dünyaya bir telsiz mesajıyla seslerini duyurabilmişlerdi. Ben de bir gurup sınır tanımayan doktorla birlikte Pakistan UNICEF Direktörü Ekrem Birerdinç'in yardımıyla Karaçi'den kalkan kuruma ait jet uçağına binip deprem bölgesine gidebilmiştim. Fırtına yüzünden uçağımız üç kez geri dönmek zorunda kalmıştı. Ancak dördüncü denemede yine havada büyük tehlikeler atlatarak bir tarlaya inebilmiştik. Bölgeyi dolaşırken binlerce ceset hala enkaz altındaydı. Sağ kalanlar çaresizdi. Mevsim kıştı. Sadece birkaç eski çadır dışında göze çarpan bir sığınak yoktu. Depremzedeler, çaresizlik içinde soğuktan titriyordu. Yemek ve su ihtiyaçları vardı. Her yaştan çok sayıda yaralı insan, doktor ve ilaç bekliyordu. Ancak Taliban böylesine büyük bir doğal felaket esnasında bile acımasızca davranarak, gıda, giyecek ve tıbbi malzeme gibi insani yardımların depremzedelere ulaşmasını engelliyordu."

Afganistan Ramazan Öztürk (7).jpg
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

11 Eylül saldırısının ardından yapılan müdahale ile Taliban'ın Kabil ve birçok bölgeden çıkartıldı ama tamamen bitirilemediğini söyleyen Öztürk şu bilgileri veriyor:

"NATO komutasında BM'ye bağlı ISAF'a rağmen ülkenin güneyinde üstlenen Taliban ve El Kaide'nin, merkezi hükümete karşı sürdürdüğü savaş hiç bitmedi. Taliban'ın olmadığı yerlerde zulüm ve korku bitti ama yoksulluk devam etti. Darbeler, iç savaşlar ve işgaller yüzünden her defasında büyük yıkımlara uğrayan Kabil, aynı zamanda yoksulluk ve çatışmalar yüzünden ülkenin dört bir yanından kaçan on binlerce kişinin sığınağı haline geldi. Bu yüzden Kabil'in dış mahallerinde gayri insani şartlarda derme çatma barakalarda yaşamak zorunda kaldılar. Göçle birlikte her gün artan nüfusa altyapı hizmetleri yetmedi. Kanalizasyon suları açıktan aktı. Taliban'dan sonra ülkeye geri dönenlerden büyük kısmı ise kendi topraklarında mülteci gibi yaşadılar. Çünkü evleri yıkılmış arazilerine de başkaları el koymuştu."

Öztürk röportaj yaptığı Afgan aydınlarından Emin Terzi'nin kendisine şunları söylediğini de belirtiyor: "Batı, Afganistan'ı yanlış algılıyor. İç savaşlar ülkenin yarısını, geri kalanı da Taliban yıktı. Durum böyleyken Batı, gerçekçi olmayan bir beklenti içine girdi. Afganistan'ın bir gecede Norveç olmasını bekliyorlardı. Demokrasinin ne olduğunu bilmeyen Afgan halkından bunu bekleyemezsiniz. Ayrıca savaş ağaları ve uyuşturucu baronları var bu ülkede."

Afganistan Ramazan Öztürk (6).jpg
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

Ramazan Öztürk, dönemin ISAF komutanı Tümgeneral Rich Hillier'e, Afganistan'ın öncelikli sorunları nedir diye sorduğunda şu cevabı aldığını söylüyor: "Birincisi, savaş ağalarını finanse eden ve yasal bir ekonominin kurulmasına engel olan ve Afganistan'daki olumsuz olarak gördüğüm bir numaralı kaynağı, uyuşturucu problemidir. İkincisi, kendilerine ait güce sahip savaş ağalarıdır. Bunların kendi savaşçıları ve bireysel imparatorlukları var."

Bu tespitin doğru olduğunu belirten Öztürk, savaş ağalarının hükümetten bağımsız davrandığını, her birinin sayıları binlerle ifade edilen silahlı adamları olduğunu ve bu adamları hem uyuşturucu ticaretinde hem de merkezin hükümetin toplaması gereken vergileri toplamada kullandıklarını söyleyerek şöyle devam ediyor:

"Ellerindeki ağır silahları teslim etmeleri için yapılan tüm görüşmeler sonuçsuz kalıyordu. En ilginç olanı da savaş ağalarından bazılarının merkezi hükümetlerde bakanlık gibi önemli makamlara getirilmesiydi. NATO Afganistan Kıdemli Sivil Temsilcisi Hikmet Çetin ise savaş ağaları konusunda şunları söylemişti: ‘Aslında en zor meselelerden biri de budur. Çünkü yıllarca süren savaş, bir takım yeni kurumlar, yeni politikalar, yeni oluşumlar ortaya çıkarmış. Bunları böyle bir günde atamazsınız, zaman gerekiyor. Ancak bir devlet içinde her isteyenin bir kişisel ordusu olamaz. Tek bir ordu, tek bir Afganistan, tek bir polis gücü olacak.' Ancak hiç kimse o dönemde, Afganistan'ı düze çıkartacağız diye gelen Amerika ve desteğini aldığı çok uluslu gücün, 20 yıl sonra ülkeyi Taliban'a altın tepside sunacaklarını düşünemezdi. Dönemin Dış İşleri Bakanı Abdullah Abdullah'ın da dediği gibi Afganistan bir türlü tek orduya sahip olamadı. İslami rejimi savunan, Kabil dışındaki Pagram bölgesinde yaşayan ve merkezi hükümette yer almayan Prof. Abdül Resul Sayyaf, daha o günlerde Hamit Karzai Hükümeti'nin başarılı olacağına inanmıyordu. Afganistan'daki Vahhabiliği temsil eden profesör, işgal döneminde ders verdiği Kabil Üniversitesi'ndeki öğrencileri örgütleyip yıllarca Ruslara karşı savaşan biriydi. Kendisine, "Afganistan, hangi rejimle yönetilmelidir?" sorusunu yönelttiğimde "Buradaki halk Müslümandır. Sovyetleri, İslam adına savaşarak yendiler. Yeni anayasada, hiçbir yasanın ve düzenlemenin İslam ilkelerine aykırı olamayacağı yer alıyor. Bu da halkın İslami bir devlet istediğinin göstergesidir. Önümüzdeki seçimleri onlar kazanacaktır" demişti."

Karzai hükümetiyle ters düşenlerden birinin de Özbek Lider General Raşit Dostum olduğunu, Raşit Dostum ile Hamit Karzai arasında çatışma noktasına varacak kadar ciddi anlaşmazlıklar yaşandığını anlatan Öztürk "Dostum, Kabil'deki parti merkezinde topladığı Özbek aşiret liderleri ve milletvekilleriyle krizi tartışırken, Karzai'yi, etnik guruplara eşit mesafede durmadığını ve ülkeyi kalkındıracak projeleri geliştiremediği için eleştiriyordu" diyor.

Afganistan Ramazan Öztürk (4).jpg
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

Afganistan'da her yıl artan haşhaş tarlaları

Afganistan topraklarında haşhaş üretimi yıllar öncesine dayandığını ama Rus işgaliyle başlayan ve uzadıkça acımasız ve kirli hale gelen savaşın, ülkeyi aynı zamanda dünyadaki en büyük uyuşturucu üreticisi yaptığını anlatan Öztürk bu gelişmeye dair tanıklıklarını da paylaşıyor:

"Bir türlü bitmeyen savaş, kanunsuzluğu, karmaşayı ve yoksulluğu da getirdi. Köylüler, toprağına ekecek buğday tohumu bile bulamazken, istikrarsızlığı fırsat bilen uyuşturucu tacirleri ellerinde dolar desteleriyle köy köy dolaştı. Açlık sınırındaki insan sayısı arttıkça, daha çok toprağa haşhaş ekildi. Ve haşhaş, kısa sürede Afgan köylüsünün tek kurtuluş yolu, tek gelir kaynağı oldu. Afganistan'da uyuşturucu konulu belgesel hazırlarken bilgisine başvurduğum dönemin Uyuşturucuyla Mücadele Bakanı Habibullah Qaderi "Savaş dönemi boyunca haşhaş tarlaları o kadar çoğalmıştı ki, hükümetin kontrol etmesi imkânsız hale geldi. Bazı insanlar mecbur kaldıklarından, bazıları ise açgözlülük ve para hırsı uğruna bu işe girişti," demişti."

Yine dönemin BM Afganistan Uyuşturucu ve Suç Ofisi sorumlusu Hakan Demirbüken ile uyuşturucu ve terörizm arasındaki ilişkiyi konuşurken, Demirbüken'in kendisine şunları söylediğini belirtiyor, Öztürk:

"Savaş ağaları, kendilerine bağlı ve sayıları binlerle ifade edilen ordularını, yasal gelirleriyle doyurabilmesi mümkün değil. Onlar da bir şekilde uyuşturucu işinin birer parçasıdır. Bugün Mezar-ı Şerif'ten çıkan uyuşturucu, Güneyde bizim bildiğimiz ana karayolundan geliyor. Siz nasıl ki bugün Mezar-ı Şerif'ten Kabil'e geldiniz, aynı yoldan uyuşturucu da geliyor. Mezar-ı Şerif'ten yola çıkan Haşhaş, Safur, Samandan, Ghor Eyaletinden geçerek Helman'da indiriliyor. Peki, yol güzergâhında kontrolü kim sağlıyor? Tabii ki savaş ağaları."

Taliban uyuşturucu üretimini nasıl teşvik etti?

Taliban'ın o yıllarda, Kabil ve ülkenin Güney bölgesinde yönetimi elinde tuttuğu beş yıl boyunca, ‘düşman ve kâfirler' olarak ilan ettiği batıyı zehirleme adına haşhaş ekimini resmen teşvik ettiğini söyleyen Öztürk şu bilgileri veriyor:

"Daha çok üretim yapılsın diye özellikle kendi tabanını destekledi. Küçük imalathaneler kurdurarak afyonu işleyip eroine çevirdi. Sonuç olarak bu yoldan elde ettiği parayla iktidarını güçlendirdi. Sadece o dönemde Afganistan'daki afyon ekili arazi, 30 bin hektardan 82 bin hektara çıktı. Böylece haşhaş üretimi Avrupa'ya giren eroinin miktarını artırırken, piyasa fiyatını düşürdü. Haşhaş üreten köylerden biri olan Mezar-ı Şerif bölgesinde Uruzgani Köyü Muhtarı Şeyh Akbar, Taliban ile uyuşturucu ilişkisini şöyle açıklıyordu: Taliban komutanları, kilosuna 100 dolar ödeyerek bizden afyon alıyorlardı. Yurt dışına gönderip düşmanlarımızı zehirlediklerini ve daha çok üretim yapmamız için bize daha çok para ödeyeceklerini söylüyorlardı. İnsanlar para hırsıyla, haşhaş ekmek için yarışıyordu. Kimse nedenini düşünmüyordu çünkü iyi para kazanıyorduk."

2000 yılının sonlarına doğru dışarıdan gelen baskılar üzerine Taliban'ın haşhaşı yasakladığını ilan ettiğini ama denetimdeki bölgelerde ekimine göz yumduğunu hatırlatan gazeteci Öztürk sonrasında yaşanan gelişmelere dair de şöyle konuşuyor:

"2001'de haşhaş ekimi 8 bin hektarla tarihindeki en düşük seviyeye geriledi. Bu kez köylüden kilosu 100 dolardan alınan afyonun fiyatı 700 dolara fırladı. O dönemin şartlarında dünya piyasaları da bundan etkilendi. Mesela Londra'daki fiyatı 350 bin dolara kadar çıktı. Neticede uyuşturucu tacirlerin ve Taliban'ın kasasına daha çok para girdi. Kısa süre sonra haşhaş ekimi yine kaldığı yerden devam etti. Afganistan, dünyada yasadışı haşhaşın yüzde 87'sini üretmeye başladı. Birleşmiş Milletlerin Afganistan'daki Uyuşturucu ve Suç Ofisi'nin tespitlerine göre, sadece ülke sınırları içinde o günkü rakamlara göre 104 bin hektar alana haşhaş ekildi. Bu rakam, o güne kadar gelinen en yüksek nokta olarak kabul ediliyordu. Haşhaştan yılda ortalama elde edilen 4 bin 200 ton afyon sakızının tamamı ülkenin sınır bölgelerinde kurulan laboratuvarlarda 600 ton beyaz eroine dönüştürülerek Avrupa'ya sevk edildi. Bu sayı sonraki yıllarda giderek arttı. Taliban denetimine aldığı bölgelerde daha çok haşhaş ekilmesini destekledi. Tarladan alınan afyon, önce ülkenin güneyinde Taliban'ın etkin olduğu Kandahar ve Hilment, kuzeyde ise Balk, Badakşan gibi merkezlere getirildi. Burada toplanan tonlarca afyon, uyuşturucu baronlarının kurduğu pazarlarda sıradan bir madde gibi alınıp satılmaya devam etti. Hakan Demirbüken'nin verdiği bilgiye göre, Kuzey'deki ana Pazar, Mezar-ı Şerif, Feyzabad ve Badaşkan; Güneydoğu Afganistan'da Celalabat, Nangahar, Güney'de Helman ve Kandahar;  Doğu'da ise Fara Eyaletiydi. İşte bu merkezlerdeki ana pazarlarda toplanıp sınır bölgelerine nakledilip oradaki laboratuvarlarda işleniyor."

Afganistan Ramazan Öztürk (3).JPG
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

Mezar-ı Şerif'te haşhaş ekili tarlaların içinde köylülerle birlikte dolaştığını, rengârenk uçsuz bucaksız tarlalarda köylülerin haşhaş kozasını nasıl çizdiklerini, afyon sakızını nasıl elde ettiklerini ve nasıl topladıklarını izlediğini, bu işin inceliklerini kendilerinden dinlediğini anlatan Öztürk tanıklıklarını şöyle anlatmayı sürdürüyor:

"Onlara neden haşhaş ekiminden vazgeçmiyorsunuz, diye sordum. Aldığım cevap şuydu: ‘Haşhaş ekmezsek ailece aç kalırız. Çünkü buğday eksek, kilosu ancak üç bisküvi fiyatına alıcı buluyor. Bir de tohumunu 5 dolardan almak zorundayız. Ama haşhaş 100-140 dolar arasında satılıyor. Sebze meyve türü şeyleri eksek bile pazara götürecek yolumuz yok.' Taliban sonrasında kurulan hükümetlerde bile önemli görevlere gelen kişilerin birçoğunun uyuşturucu baronlarıyla olan ilişkisini sıradan vatandaşlar dahil herkes biliyordu."

Uyuşturucu ticaretinin içinde bir sınır komutanı

İran sınırındaki Herat bölgesinde uyuşturucu tacirlerine karşı verilen mücadeleyi belgesele konu yapmak için Batı Afganistan Sınır Komutanı H. R. S. ile Kabil'de tanıştığını ve bir operasyonu izlemek üzere ekibiyle sınıra gittiğini söyleyen Öztürk, hiç unutamadığı bir şeye tanıklık ettiğini söylüyor:

"İran'a açılan İslamkale Sınır Kapısı uyuşturucu kaçakçılığında kullanılan en önemli geçiş noktasıydı. Komutan teklifimi kabul etti. Kararlaştırdığımız tarihte orada olmamızı istemişti. Ben ve ekibim karayolu ile hareket ettik, bölge komutanı bir gün sonra uçakla gelecekti. Operasyon hakkında bilgi almak için Herat hava limanına gidip bekledik. Yüzlerce silahlı kişi de komutanı karşılamak için bekliyordu. Komutan uçaktan indikten sonra silahlı askerler etrafında toplandı. Komutan elini sürekli cebine atıp yüzlük dolarları çıkarıp adamlarına dağıtıyordu. Şaşırıp kalmıştık. Yüzlerce silahlı askere kaç bin dolar dağıtığını hesaplayamadık ama gördüğümüz manzara karşısında Afganistan'da uyuşturucunun ne kadar etkili olduğunu anlamış olduk. Sonradan merak edip araştırdığımızda o komutanın o bölgeye tayin edilmesi için hükümetle pazarlık yaptığını, 500 bin doları peşin ve her ay da200 bin dolar ödemeyi vadettiğini öğrendik. Peki, bu komutan hangi kaynaktan bu böylesine yüklü bir parayı ödeyebilecekti? Tabi ki uyuşturucu baronlarıyla yaptığı işbirliği ile. Meğerse komutan, sadece kendi kontrolü dışında çalışan uyuşturucu kaçakçılarını yakalayıp mallarına el koyup anlaşmalı olduğu tacirlere teslim ediyormuş. Yani devleti yönetenlerin ve güvenlik gücünün üst rütbelileri de uyuşturucu baronlarıyla işbirliği halindeydi. Halk biliyordu ama yapacakları bir şey yoku."

Afganistan Ramazan Öztürk (1).jpg
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

Ramazan Öztürk, NATO Kıdemli Sivil Temsilcisi Hikmet Çetin kendisine anlattığı bir anıyı da naklediyor:

"Önemli bir haşhaş ekim alanlarından biri olan Çin sınırındaki Feyzabad'a gittim. Her yerde olduğu gibi orada da yaşlı insanlarla ileri gelenlerle toplantılar yaptım. Bu konu açıldı, orta yaşlı bir kişi ayağa kalktı ‘Ben buranın imamıyım' dedi, ‘bu sadece devletin yasağı meselesi değil, ben dinime aykırı olduğunu biliyorum ama 11 çocuğum var. Bunu yapmasam açım, bana bir seçenek gösterin vazgeçmeye hazırım.' Bu önemli bir olaydır."

Türkmen kadınları ve çocukları arasında uyuşturucu kullanımı

Ramazan Öztürk sadece uyuşturucu ticareti değil, özellikle Türkmenler arasında uyuşturucu kullanımının yaygınlığından da söz ediyor:

"Kadınlar, çocukları hastalandığında ya da ağladığında afyon vererek onları sakinleştiriyor. Bunun ne kadar doğru olduğunu öğrenmek için Türkmen Kadınları Yardımlaşma Derneğine gidip Aysha Oyghon'a sormuştum. O da olayı doğrulamış ve şunları anlatmıştı: Türkmenlerin dokuduğu halı piyasada çok kıymetlidir. Bu yüzden iyi halı dokuyan kızın başlık parası 100 bin dolara kadar çıkabiliyor. Gittiği evde halı dokuyacak tezgahı hazırdır bile. Hem kocasına başlık parasını geri kazandıracak, hem de gelir getirecek halıları dokuyacak. Aynı zamanda çocuk doğurup büyütecek, ev işlerini yapacak. İşte bunları yapabilmek için çocuğunu sakinleştirmesi gerekiyor. Bazı anneler afyon sakızını çocuğun göbeğine bazıları da dudağına sürer. Böylece uyuşan çocuk, eğer hastaysa ağrısını, acıkmışsa mamasını unutuyor. Daha doğrusu ağlamadan sürekli uyuyor. İşte Afganistan'ın bir diğer gerçeği de böyle. Afyon, belki kadınların daha çok iş yapmasına olanak sağlıyor ama aynı zamanda geleceğin uyuşturucu bağımlılarının sayısını da ne yazık ki artırıyor."

O günkü rakamlarla Afganistan'da 40 milyar doları bulan uyuşturucu üretildiğini ve bunun 4,5milyar doları Afganistan içinde kaldığını söyleyen Öztürk; "Görünen o ki Taliban, halkı sadece medeni dünyadan koparmakla kalmamış, uyuşturucu üretimini destekleyerek, zaten yıllar öncesinden haşhaşla iç içe yaşayan ülkeyi resmen bir uyuşturucu bataklığına çevirmişti. Hatta uyuşturucu ticareti yapanları teşvik edip imalathaneler açmalarına izin vermiş, vergi bile toplamıştı. Taliban'ın kafirleri ne kadar zehirlediği bilinmez ama kendi halkını zehrin pençesine attığı gerçeği ortada" diye konuşuyor.

Afganistan Ramazan Öztürk (13).jpg
Fotoğraf: Ramazan Öztürk - Independent Türkçe

 

Afganistan'ın her yeri mayın tarlası

Öztürk'ün Afganistan'la ilgili anlattığı bir diğer detay da ülkenin dört bir tarafını saran mayın tarlaları. On yıllardır devam eden savaşlar nedeniyle, yerleşim birimlerinin çok yakınlarında dahi kilometrelerce alanı kapsayan mayın tarlaları olduğunu anlatan Öztürk, bu konuyla ilgili sadece mayın kurbanlarını tedavi eden Kabil'deki bir hastanenin belgeselini çekmiş. Hastanede başhekiminden memuruna, hemşiresinden işçisine herkesin mayın kurbanı olduğunu ve bir ya da birden çok uzvunun eksik olduğunu anlatan Öztürk, mayın uzmanlarına göre Afganistan'daki birçok bölgenin mayından temizlenmesinin 100 yılı bulacağını söylüyor:

"Mayınlarla ilgili Vietnam'da, Kamboçya'da, Sri Lanka'da bulundum. Hala Vietnam'da en çok üretim yapan fabrikalardan biri protez fabrikasıdır. Hala çiftçiler Vietnam savaşından yıllar sonra mayın kurbanı olabiliyor. Bu Afganistan'da da böyle, Afganistan sokaklarında uzuvları eksik, kolu-bacağı kopmuş insanlar görürsünüz."

Afganistan konulu belgeseli hazırlarken "Afganistan'da savaş hiç bitmediği gibi daha uzun yıllar da biteceğe benzemiyor" vurgusunu yaptığını söyleyen Öztürk gelinen aşamada haklı çıkmış durumda: "Bugün yaşananlara baktığımda çok şaşırmadığımı söylemekle birlikte ‘keşke ben yanılsaydım' diyorum. Şunu da eklemeliyim ki, savaş bundan sonra da uzun yıllar devam edecek. Bir ülkede savaş bitmezse, adalet sağlanmazsa, gelir dağılımı eşit olmazsa, hukuk uygulanmazsa, her güç sahibi insan kendi ordularını kurarsa, uyuşturucu bir güç haline gelirse, devlet adamları uyuşturucu taciri olursa o ülkede açlık da bitmez, mezhep çatışmaları da bitmez, etnik çatışmalar bitmez. Bugün Taliban geldi, yarın gitse de Afganistan'da durum değişmez. Şu an Afganistan'ın yaşadığı karanlık, hepimizin bütün insanlığın utancıdır."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU