Türkiye ile ABD arasındaki son kriz: S-400 hava savunma sistemi ya da “mektup” olayı

6 Haziran’da Pentagon’dan Türkiye’ye gönderilen mektup ilişkilerde yeni bir dönüm noktasına mı işaret ediyor, CAATSA yaptırımları ne anlama geliyor?

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan arasındaki mektuplaşma Türk-ABD ilişkilerinin seyrini belirleyebilir / Fotoğraf: AA

Türkiye-ABD ilişkileri iniş çıkışlarla dolu bir yolculuğu andırıyor.

Cumhuriyet ile birlikte diplomatik temasın 1927’de yeniden tesis edildiği, 1939’da ilk ticaret anlaşmasına atılan imzalarla daha değerlendiği, 6 yıl sonrasında ise Washington’un Ankara’ya Boğazlar ile ilgili nota verdiği bir yolculuk. 
 

Turkey ABD flag.jpg
ABD için Türkiye kriz merkezleriyle çevrili dünyanın en stratejik bölgelerinden birinde bulunması nedeniyle gerekli bir ortak / Fotoğraf: Reuters


1948’de Ankara'nın Marshall planına dahil olduğu, 1952’de ABD’nin önerisiyle Türkiye’ye NATO kapılarının açıldığı, 1957’de ise ilk Amerikan güdümlü füzelerinin bu topraklardan içeri girdiği bir yolculuk.

Sonrası gerilimin yükseldiği yıllar....

1962’de Jüpiter füze kriziyle tırmanan, 1964’te (Her ne kadar Johnson mektubundan iki ay önce söylese de) İnönü’ye “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye oradaki yerini alır” dedirten, Temmuz 1968'de Dolmabahçe'deki ABD gemilerine "Go home!" diye tepkisini koyan, 1974’te Ecevit’in haşhaş ekim yasağını kaldırmasıyla birlikte neredeyse 4 yıl sürecek yaptırımları beraberinde getiren bir ilişki. 

Tarihin 1 Mart 2003’teki Irak tezkeresi ile Bush’u şaşırttığı, 4 ay sonrasında Süleymaniye’deki çuval krizi ile Türkiye’yi öfkelendirdiği biliniyor.

Ve yine aynı tarih kimine göre kerhen kimine göre gönüllü kurulmuş bir bağdan söz ediyor. 

Açık olan ABD ile Türkiye arasında son üç yıl içinde de suların durulmadığı.
 

Rahip Brunson 13 Ekim 2018 Beyaz Saray oval ofiste Reuters.JPG

Türkiye'de FETÖ üyeliğiyle suçlanan Rahip Brunson serbest bırakıldıktan sonra 13 Ekim 2018'de ABD Başkanı Trump ile Beyaz Saray'da bir araya gelmişti / Fotoğraf: Reuters


2016’da Türkiye’deki askeri darbe girişimi ile alevlenen FETÖ krizini, 2017’de Türkiye’den gelen vize başvurularını askıya alan vize krizi izledi.

Geçen yaz boyunca hem Türkiye hem ABD halkı Rahip Brunson’ın akıbetini konuşurken siyasi ve ekonomik dalgalanmalar ilişkilerin seyrini, ülkelerin iç politikalarını belirledi.

Bölgesel ve küresel bir krizin endişesini yaşattı. 

Bu yaz ise yüksek teknoloji ürünü silahlar ve savunma hamlelerinin gölgesindeki tartışmaların iyice alevlendiği bir döneme giriliyor.
 

S-400 hava savunma sistemi - Reuters.jpg
S-400 hava savunma sistemleri Kızıl Meydan'daki askeri törenlerde boy göstermişti / Fotoğraf: Reuters


Son kriz dünyanın üç mühim başkenti; Washington-Ankara-Moskova’nın dış ajandasına iyice çörekleniveren S-400 hava savunma sistemi ile ilgili.

ABD’den yüksek itirazın yükseldiği olaya şimdiden “6 Haziran mektup krizi” ismini uygun bulanlar var. 

Sebebi; ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan’ın Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a yazdığı cümlelerde saklı.

İki hafta önceden haberi gelen mektup

ABD'de yayın yapan haber kanalı CNBC 23 Mayıs’ta bir haber yayınladı.

CNBC’ye konuşan kaynaklara göre Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın almaktan vazgeçmesi için önünde iki haftalık süresi vardı. 

İki hafta geçti ve 6 Haziran’da ABD Savunma Bakanı Vekili Patrick Shanahan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a çok tartışılan bir mektup gönderdi.
 

Mektup.jpg
ABD Savunma Bakanı Vekili'nin Akar'a gönderdiği mektubun detayları önce Foreign Policy dergisine sızdırıldı sonra kamuoyu ile paylaşıldı / Fotoğraf: Twitter


ABD’nin Türkiye’nin stratejik önemi ve müttefikliğine önem verdiği vurgusuyla başlayan mektupta satırlar ilerledikçe sert ifadelere yer verildi.

Hatta öyle ki; kimi siyasi analistlere göre ABD, Pentagon kanalıyla, Türkiye’ye S-400 hava savunma sistemleriyle ilgili ültimatom verdi. 

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasına başından bu yana karşı olan ABD yönetimi, bugüne kadar en sert tepkiyi, Trump’ın çok güvendiği 56 yaşındaki Shanahan’ın imzasıyla gösterdi.

Shanahan hala resmen Pentagon’un bir numarası olarak ilan edilmese de tecrübeli James Mattis’in istifasıyla (Trump’ın deyişiyle aslında onu kovmasıyla) yerine getirilmiş bir isim.

2019’un başında görevinden ayrılan Mattis; geçen yıl ABD Kongresi’nde Türkiye’ye yönelik “yaptırım” sesleri yükselirken “Türkiye gibi müttefiklere Rusya’dan silah aldıkları gerekçesiyle yaptırım uygularken daha esnek davranmalıyız” demişti.

Bir yılda Türkiye’ye bakış daha sertleşti.

Zira Shanahan’ın kaleme aldığı mektup; Türkiye’nin S-400 alımından vazgeçmemesi halinde uygulanacak askeri, siyasi ve ekonomik tehditlerden bahsediyor. 

Bununla birlikte ABD yönetimi ve kongresinin sürekli altını çizdiği “S-400 alınırsa F-35 savaş uçaklarının teslimi söz konusu olamaz” tezini bir kez daha işliyor.

Üstüne üstlük uzun süredir kulislerde konuşulan bir dedikoduyu; ABD’de F-35 savaş uçağı projesi kapsamında eğitim gören Türk pilotların geri döneceğini doğruluyor. 
 

Turkish pilot.JPG
ABD'nin Luke Hava üssünde eğitim gören Türk pilotlar / Fotoğraf: Twitter


Sadece doğrulamak ile kalmıyor, bir de üstüne 31 Temmuz’u son tarih olarak veriyor. 

Mektupta 12 Haziran’daki F-35 toplantısına Türkiye’nin davet edilmeyeceğinden söz ediliyor.

Elbette Washington’ın bakış açısıyla “S-400 ısrarından” vazgeçilmediği takdirde...

Kimi uluslararası ilişkiler uzmanları ve yorumculara göre bu mektup, bir yönüyle 1964’te dönemin ABD Başkanı Lyndon Johnson’ın dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye yazdığı ve Türkiye’yi açıktan tehdit ettiği meşhur mektubu anımsatıyor.

Kimi uzmanlara göre ise Johnson mektubu ile Shanahan'ın mektubu arasında hiçbir benzerlik yok.

Bu şekilde düşünenlerden biri de gazeteci-yazar Emeritus Prof. Dr. Haluk Şahin.
 

Johnson Mektubu Hürriyet Gazetesi 13 Ocak 1966 tarihli sayısı.jpg
Johnson Mektubu ile ilgili 13 Ocak 1966'da Hürriyet gazetesinde yayımlanan gazeteci Cüneyt Arcayürek'in haberi / Fotoğraf: Hürriyet


1987 yılında Hürriyet gazetesinde "Johnson Mektubu’nun Perde Arkası" ismiyle bir dizi yayımlayan Şahin daha sonra o mektubun Türk-Amerikan ilişkilerine etkisini "Gece Gelen Mektup" adıyla kitaplaştırmıştı.
 

Untitled-1.jpg
Haluk Şahin'in 5 Ekim 1987'de Hürriyet gazetesinde yayımlanan Johnson Mektubu ile ilgili yazı dizisinden bir bölüm / Fotoğraf: Atatürk Kitaplığı


Şahin, Johnson mektubunun diplomasiye sığmayan bir üslupla kaleme alındığını, Akar’a gönderilen mektubun ise Johnson mektubuyla kıyaslanamayacağını belirtiyor:

Akar'a gönderilen mektubun Johnson mektubu ile hiçbir alakası yok. Çünkü Pentagon'dan gönderilen mektup taraflar arasında uzun zamandır süregelen, zaman zaman kopan bir diyalog oyununun sahnelerinden biri.  Hatta ben bunun danışıklı dövüş olabileceği kuşkusunu da taşıyorum. Johnson mektubunda Türkiye'yi şoke eden bir durum söz konusuydu. Amerikan diplomasisi belki de tarihinin en büyük beceriksizliklerinden birini yaparak aslında hiç söylememesi gereken, söylemese de aynı sonucu alabileceği bir takım şeylerden bahsetmişti o dönem. 'Sovyetler ile savaşa girerseniz sizi korumayabiliriz' veyahut 'O silahları Kıbrıs'ta kullanamazsınız' gibi cümleler içeriyordu. O dönem bu ton ve içerikte bir mektup kesinlikle beklenmiyordu. Oysa bugün ABD'lilerin son mektubundaki içerik; zaten Türkiye'nin bildiği, masalarda konuşulmuş, olurdu-olmazdı diye pazarlığı yapılmış meseleler. Ben bu mektubun bir kopuş olduğunu düşünmüyorum. Shanahan'ın 6 Haziran'da yolladığı mektup ile ilgili bir sürecin parçası olabileceği kuşkusu taşıyorum.

Şahin mektubun kamuoyu tartışmasına belli bir süreliğine zemin hazırladığı düşüncesinde.

6 Haziran mektubu ile ilgili herkesin üzerinde hemfikir olduğu husus ise ABD'nin Türkiye’nin S-400 ile ilgili tutumunu değiştirmeyi amaçladığı.

Shanahan’ın mektubunda CAATSA yani ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlarla Mücadele Etme Yasası’ndan iki kez bahsediliyor.

Türkiye’nin S-400’ü tercih etmesi halinde F-35 savaş uçaklarından mahrum bırakılacağını anlatan mektup, Ankara’nın bu kararından vazgeçmemesi halinde, CAATSA yaptırımlarıyla karşı karşıya kalacağını belirtiyor. 

Bunun haricinde Ankara-Washington hattındaki 75 milyar dolar hedefli ikili ticaret hacminin olası bir CAATSA yaptırımıyla tehlikeye girebileceği de öne sürülüyor.  

ABD Savunma Bakanı Vekili’nin cümleleri önemli. 

Ancak ilk değil. 

Daha önce de pek çok ABD’li yetkili yine S-400 üzerinden CAATSA yaptırımlarını gündeme getirmişti.

Şimdi gündeme gelenlerin gerçekleşme ihtimali her zamankinden çok artıyor. 

ABD kendi silahı yerine Rusya’nın silahını tercih eden Türkiye’yi ekonomi silahıyla vurabileceğini söylüyor.

CAATSA nedir?

ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlarla Mücadele Etme Yasası; 27 Temmuz 2017’de ABD Senatosu’ndan geçmişti. 

Yasa; temelde İran, Kuzey Kore ve Rusya’ya yönelik yaptırımları öngörüyor. 
 

CAATSA yasası.JPG
CAATSA yasasının giriş sayfası / Fotoğraf: ABD Temsilciler Meclisi


Yasayı hazırlayan isim ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Edward Royce.

Royce; yasa geçtiği gün yaptığı konuşmada İran, Kuzey Kore ve Rusya’nın ABD ulusal güvenliği için ciddi tehdit içerdiğini, zaten söz konusun yasanın da bu tehditlerin önüne geçmek için hazırlandığını söylemişti. 
 

Edward Royce Volkan Bozkır Twitter TBMM Dışişleri Komisyonu olarak Vaşington’a yapmakta olduğumuz resmi ziyaretin 3. gününde ilk olarak Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı 21 Mart 2018.JPG
21 Mart 2018'de TBMM Dışişleri Komisyonu; Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Royce ile bir araya gelmişti / Fotoğraf: Twitter 


ABD Başkanı Donald Trump, Kongre’nin baskısı altında CAATSA’yı 2 Ağustos 2017’de imzaladı.

Trump’ın yasayı imzalamaya çok hevesli olmamasının ardında söz konusu üç ülkeye yönelik yaptırımları kaldırma ile ilgili yetkisinin sınırlandırılması vardı.

Bir başka deyişle Trump, yasanın dış politikada atacağı adımları engelleyeceğini ve karar mekanizmasının Kongre ile sınırlı hale geleceğini düşünüyordu.

Trump hala aynı fikirde mi bilinmez ama yasanın varlığı aynı zamanda Kongre’nin ABD Başkanı’na duyduğu güvensizlik anlamına geliyor.

ABD’de Temsilciler Meclisi’nde Demokratların, Senato’da ise Cumhuriyetçilerin çoğunluğu söz konusu. 

CAATSA’nın içeriği ne?

70 sayfadan oluşan yasa Rusya’nın doğalgaz, petrol, finans, güvenlik ve savunma sektörlerine yönelik yaptırımları düzenliyor. 

Eğer bir kurum ya da bir kişi bu sektörlerle ilişki içinde olur ve alım yaparsa yaptırımlara tabi tutuluyor. 

Başkan’a 12 yaptırımdan en az beşini uygulama yetkisi veriyor. 

Yasanın 235. maddesine göre Başkan mal ve hizmet alımını (askeri mühimmat dâhil olmak üzere) sınırlandırabiliyor. 

Teknoloji ithaline dönük lisans belgesi verilmemesi, ABD’de kredi kullanımının belli bir rakamla sınırlı tutulması ve/ya kredi verme aşamasında IMF gibi uluslararası finans kuruluşlarına yönelik aleyhte görüş bildirilmesi de yaptırımlar arasında yer alıyor.

Yaptırım uygulanacak kişilere döviz-alım satımı engellenebiliyor, yatırım ve tahvil alımının önüne geçiliyor, vize kısıtlaması getirilebiliyor.

Ve yine yasa gereğince ABD Başkanı yaptırım uygulanan tarafın yetkililerine/yöneticilerine bu maddeleri uygulama yetkisine sahip.

Bir anlamda Kongre yaptırımları belirliyor, Başkan’a da “Sen seç, sen uygula” payı bırakıyor.
 

Dr-bbb.jpg

Ekonomistler Platformu Başkanı Oğuz Demir / Fotoğraf: Balkanlar ve Karadeniz İşbirliği Forumu


Ekonomistler Platformu Başkanı Dr. Oğuz Demir, Türkiye’nin hemen CAATSA yaptırımıyla karşı karşıya kalmasını çok muhtemel görmüyor. 

Ancak finansal yaptırıma maruz kalma olasılığının bile aslında Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlarda can yakıcı olabileceğini söylüyor:

CAATSA kurda hareketlilik yaratılmasına neden olabilir. CAATSA’nın burada iki önemli etkisi var. Kısa vadede Türkiye piyasalarında bir miktar dengelenen; 6 liranın altına gelmiş dolarda yine 6’nın üstüne gidilmesine neden olabilir. Uzun vadede ise Türkiye’nin CAATSA yaptırımlarına maruz kalması halinde iş Türkiye’nin ödeme sistemini bile etkileyebilir. Mastercard, Visa gibi Amerikalı şirketlerinin Türkiye’deki işlemleri durabilir.

Türkiye yaptırım tehdidinin farkındaydı

Türkiye’ye yönelik yaptırım konuşmalarının yapıldığı en etkili yer ABD Senatosu’nun Silahlı Hizmetler Komisyonu.

26 Nisan 2018’de o komisyonda NATO müttefiki ve stratejik ilişkiler geliştirilen diğer ülkeler ele alındı. 

Rus silahlarını alan ülkelere yaptırım kararı tartışıldı.
 

Akar ve Patrick Reuters.jpg
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, 16 Nisan'da ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan ile görüşmüştü / Fotoğraf: Reuters


Bir ay sonra dönemin ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wess Mitchell (2019 başında istifa etmişti) Rusya'dan S-400 sistemleri almaya hazırlanan Türkiye'ye uyarı gönderdi.

Ankara’nın Rusya ile yaptığı anlaşma nedeniyle CAATSA’nın 231. maddesi kapsamında Türkiye'ye yaptırım uygulanmasının olası olduğundan bahsetti.

Mitchell’in ve daha sonra pek çok Amerikalı yetkilinin bahsettiği 231. madde kabaca Rusya’dan silah alıp savunma harcaması yapan ülkeleri ABD’nin düşmanına yardım eden ülke sınıfına sokuyor. 
 

Untitled-1.jpg
İnfografik: Independent Türkçe


Bu yardıma karşılık ise ABD’nin yaptırım kararı alacağını, bu kararın uluslararası meşruiyeti olduğunu belirtiyor.

Açık olan ise Türkiye’nin bu yaptırım tehditlerine 6 Haziran mektubuyla uyanmadığı. 

Daha iki hafta önce; 23 Mayıs’ta Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar; Rus yapımı S-400 gerilimiyle ilgili Türkiye’nin ABD’den gelebilecek olası yaptırımlara hazırlandığını söylemişti:

Önümüzdeki aylarda S-400’ün parçaları gelince ABD CAATSA yaptırımlarını harekete geçireceğini söylüyor. Biz duygusal hareketler yapıp herhangi bir yanlışa düşmemek için sükunetle hazırlığımızı yapıyoruz. Böyle bir duruma gelindiğinde ne yapılır onun da hazırlıklarını yapıyoruz.

Türkiye hazırlıklı olduğunu söylüyor. 

ABD’ye S-400 için önerdiği çalışma grubu önerisine aylar sonra gelen zoraki evet yanıtının son mektupla birlikte anlamını yitirdiği yorumları yapılıyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Rusya’nın S-400’leri teslimi için konuşulan tarih temmuz.

ABD de S-400 anlaşması iptal edilmezse temmuz sonunda F-35 programının tamamen sona ereceğini söylüyor. 

Türkiye ise tüm kurumlarıyla S-400’den geri adım atmayacağını vurguluyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler uzmanı Emeritus Prof. Dr. İlter Turan’a göre bir müttefike düşmanlara yönelik bir düzenlenmenin uygulanması, ittifak içinde kabul edilmesi hayli güç bir durum:

CAATSA içinde nelerin uygulanacağı konusunda genelde ABD hükümetine tanınmış genel bir takdir durumu söz konusu. O bakımdan Türkiye’nin şu an izlediği çizginin devam etmesi halinde ne gibi sonuçlarla karşılaşacağına ilişkin bir bildirimde bulunulmuş oluyor.  ABD tarafından özellikle S-400 ile ilgili çok ciddi bir kararlılık var. Bu kararlığı özellikle Kongre temsil etse de ABD yönetiminde de benzer bir kararlılık dikkati çekiyor. Dolayısıyla en azından Türkiye’ye silah satışlarında ciddi bir sorunla karşılaşması mümkün görünüyor.

 

Dr. Naim Babüroğlu Twitter.jpg
Güvenlik uzmanı Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu / Fotoğraf: Twitter 

 

İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Naim Babüroğlu da yaptırımların Türkiye’yi ekonomik manada olumsuz etkileyebileceğini söylüyor; 6 Haziran mektubunu bugüne dek dillendirilenlerin somut bir şekilde sıralanmış hali olarak yorumluyor: 

Türkiye, ABD Savunma Bakanı’nın gönderdiği bu mektuba 'Mütekabiliyet Esası' çerçevesinde bir adım atacaktır. Rusya’dan S-400 sistemini alma kararlılığı devam edecekse, ABD’de F-35 Savaş Uçağı eğitimi gören personel, 31 Temmuz 2019 beklenmeden geri çağrılmalı.

2016'da dünyanın en saygın ve köklü bilimsel kuruluşlarından Uluslararası Siyaset Bilimi Derneği Başkanlığı'na seçilen İlter Turan, son krizin 55 yıllık meslek hayatında rastladığı ilk Türk-Amerikan krizi olmadığını söylüyor, 1974’teki ambargoya dikkat çekiyor.
 

İlter Turan.jpg
Emeritus Prof. Dr. İlter Turan / Fotoğraf: İstanbul Bilgi Üniversitesi 


ABD ile Soğuk Savaş döneminde yaşanan haşhaş ekimi krizinde Washington'ın haşhaş tarımını engelleme girişimine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Milli Selamet Partisi (MSP) tarafından kurulan koalisyon hükümeti karşı çıkıp yasağı kaldırmıştı:

O karar ambargoyu getirdi. 1974’te başlatılan ve 1977’ye kadar süren ambargonun uygulaması hatırlanacak olursa bu son durumda sadece yeni silahların satımı değil eski silahların bakımı noktasında da kısıtlamalar getirilebileceği akıllara geliyor.  CAATSA’nın hangi sebeple uygulanacağı konusu tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ABD tarafından ifade edildi. Bu kadar açıklıkla ifade edilince Türkiye’den ne beklendiği anlaşılmaktadır. Gelişmeler her iki ülkenin daha şiddetli bir anlaşmazlığa doğru ilerlediğini ortaya koyuyor.

Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı dördüncü ülke ABD. 

20 milyar dolarlık bir ticaret hacmi söz konusu. 

CAATSA uygulandığı takdirde ilk etapta bunun değişik sektörlerde etkisi görülebilir. 
 

Erdogan Trump NATO zirvesi 11 Haziran 2018 Reuters Brüksel.jpg
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump 11 Haziran 2018'de Brüksel'deki NATO zirvesinde bir araya gelmişti, bir sonraki durakları Osaka kentindeki G-20 zirvesi olabilir / Fotoğraf: Reuters


Türkiye’de ABD veya Rusya ile iş yapan bazı iş insanlarının yaptırım listesine alınması mümkün görünüyor.

Ekonomist Dr. Oğuz Demir finansal ilişkilerin askıya alınması riskinin olduğu kanaatinde.

Demir, Brunson sürecinde İçişleri ve Adalet Bakanları’na uygulanan yaptırımların sembolik nitelikte olduğunu hatırlatıp CAATSA’nın çok daha genel ve ağır koşulları kapsadığını belirtiyor:

CAATSA’nın içindeki 12 farklı yaptırımdan hangilerinin uygulanacağı da önemli. Uygulama başladığı takdirde geçici bir süreliğine askıya alınabiliyor. CAATSA yaptırımları Kongre kararıyla uygulamaya geçerse o saatten sonra yeniden Kongre kararıyla kaldırılmaları gerekiyor. Başkan’ın bu süreçteki yapabileceği tek hamle istisna uygulamak, askıya almak. Ama durduramıyor. Türkiye ticari ilişkilerini ABD ile yitirmesi halinde 20 milyar dolarlık hacmi 6 ay, 1 yıl zarfında bir başka yerden hammaddeleri tedarik etmeye çalışarak toparlayabilir. Ama asıl mesele Türkiye’nin zayıf karnı olan finansal piyasalar. Çünkü Türkiye dışarıdan gelen sıcak parayla son üç-dört yıldır sistemi devam ettirmeye çalışıyor. Ne zaman ki o sıcak para finansal ya da siyasi gerekçelerle ülkenin dışına çıkarsa sallantı başlayabilir. Bu da çok can sıkıcı olabilir.

Anlaşmazlık daha ne kadar sürecek?

İki ülke attığı adımın arkasında duracak mı?

Rusya ön ödemenin yapıldığını, S-400 teslimatının iki ay içinde başlayacağını söylüyor. 

Malatya’da ise F-35 projesi için inşa edilmiş 7. Ana Jet Üssü bulunuyor. 

Eski Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın 2014’te yaptığı açıklamada F-35 uçakları için 25 milyar dolar ödemeden bahsedildiği de sır değil.

Türkiye S-400’ü alırsa F-35 için ödediği para ne olacak?

ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan haziranın sonundaki G-20 zirvesinde bu konuyu da görüşecek mi?

Görüşse bile Kongre kararlarının önüne geçebilecek mi?

Ve Rusya tüm bu gelişmeleri nasıl okuyor? 

Sorular çok.

Yanıt ne olursa olsun bin 893 kiloluk bir askeri teçhizatın etrafında dönen hararetli tartışmalar; Haziran’ı da, Temmuz’u da, Ağustos’u da her zamankinden daha sıcak kılacağa benziyor.

Belki de önümüzdeki koca bir yılı.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU