Küba'da 60 yılın en büyük protestoları: Halk neden sokaklara döküldü?

Koronavirüs pandemisi ve onlarca yıldır süren ABD ambargosunun yarattığı krizle Küba’da halk sokağa döküldü; Independent Türkçe, ülke tarihindeki en büyük protestolardan birini tüm yönleriyle ele aldı

Protestolarda devrim yanlıları ve muhalifler karşı karşıya geldi (Reuters)

Küba'da 11 Temmuz'da yaklaşık 60 yıldır görülen en büyük hükümet karşıtı protestolardan biri patlak verdi.

Kovid-19 pandemisinin Delta varyantıyla birlikte etkisini artırması, ülkeye uygulanan ABD ambargosu nedeniyle birçok gıda ve ilaca erişimin kısıtlanması, yaşanan elektrik kesintileri ve daha birçok sorun nedeniyle halk en sonunda sokaklara döküldü.

Independent Türkçe'ye konuşan José Martí Küba Dostluk Derneği Başkanı Yiğit Günay, Cumhuriyet'ten Mustafa Kemal Erdemol ile gazeteci, sinemacı ve yazar Metin Yeğin, gösterileri farklı açılardan değerlendirdi.

Protestolar başkent Havana'nın güneybatısındaki Artemisa bölgesinde yer alan San Antonio de los Baños'taki bir eylemle başlayıp kısa sürede ülke genelinde 40'tan fazla bölgeye yayılmıştı.  

Göstericiler "Açız", "Özgürlük" ve "Kahrolsun diktatörlük" sloganları atarak sokaklara döküldü. Öte yandan hükümet yanlısı binlerce protestocu da sokaklara indi. Hükümeti destekleyenlerle muhalifler arasında çatışmalar yaşandı.  

Polisle göstericiler arasında yaşanan çatışmalar sonucunda en az 100 kişi gözaltına alınırken, onlarca kişinin de yaralandığı belirtildi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gösterilerde bir kişi de hayatını kaybetti. İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, 36 yaşındaki Diubis Laurencio Tejeda'nın polisle göstericiler arasında çıkan çatışmada öldüğü belirtildi. Yetkililer, Tejeda'nın hükümete ait bir tesise saldıran bir grubun içinde yer aldığını savunurken, görgü tanıklarıysa bu grubun güvenlik güçleri tarafından bilinerek hedef alındığını öne sürdü. 

Açıklamada göstericiler çevreye zarar verip polis ve sivillere saldırmakla suçlanırken, protestocular da güvenlik güçlerinin barışçıl eylemcilere saldırarak müdahale ettiğini söylemişti.

Öte yandan, Birleşik Krallık merkezli Uluslararası Af Örgütü, çok sayıda kişinin kayıp olduğunu duyurdu. Örgütün Amerika Kıtası Direktörü Erika Guevara-Rosas, bu kişilerin gözaltına alınmış olabileceğini söylerken, 150'ye yakın kişiden haber alınamadığını bildirdi. Guevara-Rosas "Yapmak istedikleri şey hükümete karşı çıkmaya cesaret edenleri cezalandırmak ve böylece bir mesaj vermek" dedi.
 

710491-1697767670.jpg

Hükümet yanlısı göstericiler, karşı protestolar düzenleyerek Havana'daki Maximo Gomez anıtında bir araya geldi (AP)


Ayrıca protestoları takip eden İspanyol ABC gazetesi çalışanı Camila Acosta da gözaltına alınmıştı. İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares, protesto görüntülerini sosyal medya hesaplarında paylaşan gazetecinin serbest bırakılması çağrısında bulunmuş, "İspanya, özgürce ve barışçıl gösteri yapma hakkını savunuyor. Kübalı yetkililerden buna saygı duymasını istiyoruz. İnsan haklarını koşulsuz şartsız savunuyoruz" ifadelerini kullanmıştı.

Olaylarda AP haber ajansı için çalışan fotomuhabiri Ramón Espinosa da yaralanmıştı.

"ABD'nin provokasyonu"

Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel ise pazar günü yaptığı ulusa seslenişte olayların ABD'nin "sistematik bir provokasyonu" olduğunu ve "devrim düşmanlarının" ülkeyi istikrarsızlaştırmak istediğini savunmuştu.

Göstericileri ABD'den destek alan "paralı askerler" olarak nitelendiren Diaz-Canel, "Tüm devrimcileri sokağa çıkmaya ve her yerde devrimi savunmaya çağırıyoruz" demişti.

Görgü tanıklarının ifadelerine göre Diaz-Canel'in çağrısı üzerine hükümet yanlısı binlerce kişi sokaklara indi. Havana'da gösteriler düzenleyen grubun Devrim Meydanı'na yürümek istediği fakat polisin bunların geçişini de engellediği bildirildi.

Ayrıca 300 civarı hükümet yanlısı protestocunun Fidel Castro'nun fotoğrafının yer aldığı pankartlar taşıyarak ellerinde Küba bayraklarıyla marşlar söylediği de aktarıldı.

Gösterilerde bazı hükümet destekçilerinin ellerinde sopalar taşıdığı, bazı muhaliflerin de polise taş attıkları görüldü.

Öte yandan, 15 Temmuz'da hükümet protestolar üzerine ithal ürünlerdeki bazı kısıtlamaları gevşetme kararı aldı. Bu kapsamda yurtdışından ülkeye girenlerin yanlarında getirdiği gıda, ilaç ve bazı diğer temel ihtiyaç maddelerinden alınan gümrük vergisi yıl sonuna kadar kaldırıldı.

Kararı televizyondan halka duyuran Başbakan Manuel Marrero Cruz "Seyahat eden birçok kişinin talebi buydu ve bu kararı almak önemliydi" dedi.

Protestoların nedenleri

Peki, ülkede uzun süredir görülen en büyük ayaklanmaya sebep olan etkenler neler? Bunları aşağıda ABD ambargosu, Kovid-19 krizi, internet ve sosyal medya ve nesil farkı şeklinde 4 ayrı başlık altında inceleyeceğiz.

ABD ambargosu

ABD'nin anti-komünist çizgisi nedeniyle başta desteklediği Fulgencio Batista rejimine 1958'de silah satışını yasaklayıp askeri desteğini geri çekmesiyle, Küba'yı doğrudan etkileyecek ilk ambargo uygulamaya konmuş oldu.

1959'da Küba Devrimi'nin başarıya ulaşmasıyla Batista hükümeti devrildi ve ülkenin başına Fidel Castro geçti. Devrim sonrası dönemde yabancı mal varlıklarının kamulaştırılması, ABD'den gelen ithal mallara uygulanan vergilerin yükseltmesi ve dönemin Sovyetler Birliği'yle ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirmesiyle, ABD-Küba ilişkileri iyice gerginleşti. Dönemin ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower, buna ülkesindeki Küba mal varlıklarını dondurup, uygulanan ambargoyu daha da ağırlaştırıp, Küba'yla diplomatik ilişkileri askıya alarak karşılık verdi.
 

710446-1616105249.jpg

11 Temmuz'daki protestoların ardından özel harekat ekipleri Havana sokaklarında devriye düzenledi (Reuters)


İki ülke arasında tırmanan gerilim, Eisenhower'dan sonra başa gelen John F. Kennedy yönetiminin CIA desteğiyle Castro'yu devirmek için 1961'de düzenlediği Domuzlar Körfezi Çıkarması'na yol açtı. Bu başarısız işgal girişiminden bir yıl sonra 1962'de Kennedy yönetimi, o zamana kadar Küba'ya uygulanan en ağır ambargoyu devreye soktu ve ülkeye yapılacak tüm ticareti yasakladı.

130 trilyon dolar zarar

Küba devleti ve Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre yaklaşık 60 yıl süren bu ambargo sonucu Küba ekonomisi büyük bir darbe aldı ve yaklaşık 130 trilyon dolar (yaklaşık 1 katrilyon TL) zarara uğradı.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ysa (BMGK) 1992'den beri ABD'ye ambargoyu sonlandırma çağrısı yapmasına rağmen buna yönelik somut bir adım atılmadı. BMGK'nın son talebi haziranda yapılmış ama ABD yönetimi yine buna cevap vermemişti.

İki ülke arasındaki gelişmeleri iyileştirmek için 2016'da dönemin ABD Başkanı Barack Obama tarihi bir adım atarak ambargoların kaldırılmasına yönelik Havana'da girişimlerde bulunmuştu.

O dönemki açıklamasında Obama ambargoları "Küba halkı üzerinde vakti çoktan gelip geçmiş bir yük" olarak nitelendirmişti. Eski ABD başkanı, "Küba'yla iş yapmak isteyen ya da bu ülkeye yatırımda bulunmak isteyen Amerikalılar üzerinde de bir yük. Ambargoyu kaldırma vakti geldi" ifadelerini kullanmıştı.

Ancak Obama'dan sonra başa geçen Donald Trump tamamıyla zıt bir yol izleyerek ambargoları daha da katılaştırmıştı. Obama yönetiminin girişimlerinin altını oyan Trump, uyguladığı "maksimum baskı" politikasıyla ambargoları sıkılaştırdığı gibi ek yaptırımlar da getirmişti.

Bunlar sonucunda ülkenin ekonomisi geçen yıl yüzde 11 küçülmüş ve etkileri halen ülkeyi sarsan ciddi bir gıda ve ilaç sıkıntısı baş göstermişti.

ABD'den yeni yaptırımlar

Öte yandan Joe Biden, seçim kampanyasında vaat etmesine rağmen Küba'ya karşı uygulamaya konan yaptırımlardan hiçbirini kaldırmadığı gibi 22 Temmuz'da da yeni yaptırımlar getirmişti.

İnsan haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle Küba Savunma Bakanı General Alvaro Lopez Miera ve İçişleri Bakanlığı'na bağlı özel kuvvetler birimine getirilen yaptırımlara ilişkin Biden, "Bu daha başlangıç. ABD, Küba halkına yönelik baskılardan sorumlu bireylere yaptırım uygulamaya devam edecek" demişti.

Protestolara başından beri destek vererek gösterileri "halkın özgürlük çağrısı" olarak nitelendiren Biden, 15 Temmuz'daki açıklamasında Küba'ya "başarısız bir devlet" demişti. Açıklamalarıyla tepki toplayan ABD Başkanı, konuşmasında "Komünizm başarısız bir sistemdir, evrensel olarak başarısız bir sistemdir ve sosyalizmi de çok yararlı bir ikame olarak görmüyorum" ifadelerini de kullanmıştı.

Biden ambargoları neden kaldırmıyor?

Biden'a seçildiğinden beri ambargolarla ilgili vaatlerini yerine getirmesi için çağrıda bulunuluyor.

ABD Kongresi'ndeki 80 Demokrat Partili parlamenter, martta ABD Başkanı'ndan "acımasız" yaptırımların kaldırmasını istemişti. Siyasiler ayrıca Trump'ın görevden ayrılmadan verdiği, Küba'yı terörü destekleyen ülkeler listesine yeniden alma kararının da iptalini talep etmişti.

Demokrat Parti'nin önde gelen isimlerinden Temsilciler Meclisi üyesi Alexandria Ocasio-Cortez de 16 Temmuz'da Twitter'dan paylaşımında Biden'a ambargoyu kaldırması çağrısında bulunmuştu.

"Amaç acımasız davranmak"

Ocasio-Cortez, tweetinde "Ambargo saçma şekilde acımasızca ve Latin Amerikalıları hedef alan diğer birçok ABD politikası gibi, amaç tam da acımasız davranmak. Biden yönetiminin ambargoyu savunmasını tamamen reddediyorum" diye yazmıştı.
 


Siyahilerin Hayatı Önemlidir (Black Lives Matter) hareketi de sosyal medya üzerinden bir bildiri yayımlayarak Biden'ı ambargoyu kaldırmaya çağırmıştı. Bildiride şu anda yaşanan krizin doğrudan Küba'ya karşı uygulanan politikadan kaynaklandığı belirtilmiş, "Ülkenin istikrarını bozmak ve Kübalıların kendi hükümetini seçme hakkının altını oymak amacıyla uygulanan bu acımasız ve insanlık dışı politika, Küba'nın mevcut krizinin temel nedeni" ifadelerine yer verilmişti.
 


Biden'a ambargoları kaldırılması çağrıları yapılırken, bir kesim de bunun doğru bir hamle olmadığını savunuyor. ABD Başkanı'nın bu konudaki pozisyonu iki farklı açıdan değerlendirilebilir.

"Ambargoyu kaldırmak, yenilgiyi kabul etmek demek"

Bunlardan ilki, ABD-Küba arasındaki ikili ilişkilerle ilgili. Florida eyaleti senatörü Marco Rubio, 2 Temmuz'daki açıklamasında ABD'nin ambargoları kaldırmasının, Küba'daki komünist rejime karşı yenilgiyi kabul etmiş olduğu anlamına geleceğini iddia etmişti. Cumhuriyetçi senatör, böylelikle ABD'nin Küba hükümetin halkına yaptığı zulmü görmezden gelerek halkın yanında olmaktan vazgeçtiğine dair bir mesaj olarak algılanacağını savunmuştu.

New Jersey eyaletinin senatörü Bob Menendez de Biden'ın ambargoları kaldırmaması gerektiğini belirtmişti. Demokrat Partili senatör, Küba'daki protestoların Trump'ın sıkılaştırdığı ambargonun işe yaradığını ve halkın rejime karşı ayaklanması için gerekli baskıyı yarattığını savunmuştu.

Biden, Florida'daki seçmenleri de düşünüyor

Biden'ın ambargo konusundaki yaklaşımını şekillendiren ikinci unsursa Florida eyaletinde yaşan Küba kökenli ABD seçmenleriyle ilgili. 

2020'de yapılan başkanlık seçimlerinde Trump, Florida'yı yüzde 51,22 oyla kazanmıştı. Bu oyların yüzde 56'sıya Küba kökenli ABD'lilerden gelmişti. Eski ABD Başkanı, seçim döneminde bu eyalette özellikle oylarını artırmak için çalışmalar yapmış, Küba kökenli ABD vatandaşlarına seslenerek Biden'ın sosyalizmi ve komünizmi savunduğunu iddia etmişti.

2016 ABD Başkanlık seçimlerinde Hilary Clinton'a karşı yarışı kaybeden Trump, bu dönemde Florida'dan yaklaşık 334 bin oy alırken, bu sayı 2020 seçimlerinde yaklaşık 530 bine yükselmişti. Florida Uluslararası Üniversitesi'nin açıkladığı verilere göre 2010-2015 arası ülkeye yerleşen Küba kökenli ABD vatandaşların yüzde 76'sı Cumhuriyetçi Parti'ye destek veriyor. 

Trump'ın "Latin kökenli toplulukların sosyalist rejimlerde yaşadığı zorluklara atıfta bulunarak bu kesimi kendi tarafına çektiği" politikası karşılık bulduğundan, Biden mevcut durumda ambargoları kaldırırsa, Cumhuriyetçilerin yeniden kendisine bu söylemi kullanarak yüklenebilecekleri düşünülüyor.

Öte yandan, Biden'ın ambargoları kaldırma gibi bir hamleyle sözkonusu Küba kökenli ABD seçmenlerini kendinden daha da uzaklaştırabileceği düşünülüyor.

ABD'deki Küba diasporası da eylemler düzenledi

Küba'daki protestoları takiben ABD'de, özellikle Florida eyaletindeki Miami'de yaşayan Küba göçmenleri de protestolara destek vermek için gösteriler düzenledi. Göçmenler, Beyaz Saray'a baskı yaparak ülkede kamuoyu kazanmaya çalışıyor.

Miami Belediyesi önünde 15 Temmuz'da düzenlenen eylemlere katılan Küba göçmenlerinden 19 yaşındaki Melisa Luis, "Bugünün geleceğini hiç zannetmiyordum" dedi.
 

ezgif-1-539543ae564a.jpg
Miami'de bir araya gelen binlerce gösterici, devrim karşıtı sloganlar attı (Miami Herald / AP)


Miami'de göstericilerin toplanma yeri olarak bilinen Versailles restoranı bu protestolarda da önemli yer oynadı. Restoran 1980 ve 1990'larda düzenlenen eylemlerde 100 bine yakın kişinin buluşma noktası olmuştu.

Versailles'ın önündeki eyleme katılan 30 yaşındaki Natalie Pardo, "Burası evimizmiş gibi hissettiriyor, aynı fikirden kişileri bulabileceğinizi biliyorsunuz" dedi.
 

afp washington.png
Protestocular Washington'da düzenledikleri eylemlerde, ABD'nin Küba üzerindeki baskısını artırmasını istedi (AFP)


Öte yandan Washington'da Beyaz Saray önünde de eylemler yapıldı. 25 Temmuz'daki eylemlerde protestocular, ellerinde "Şunu netleştirelim: Kübalılar ilaç, gıda ya da aşı talep etmiyor. Kübalılar özgürlük ve komünizmin sona ermesini istiyor" yazılı pankartlar taşıdı.

"ABD, Küba halkını açlıkla terbiye etmeye çalışıyor"

1517606397825.jpg
Yiğit Günay​​​​​​​          

 Peki, Küba'ya yaklaşık 60 yıldır uygulanan ve ülkeyi   epey zor duruma sokan ambargolar, halkın öfkesinde   nasıl bir   karşılık buldu? 

 Yiğit Günay, ambargoların protestoların temel nedenini   oluşturduğunu ve bunu göz önüne almadan Küba'daki   duruma yönelik bir değerlendirme yapmanın mümkün   olmadığını söylüyor.
 
​​​​​​​Günay, ablukaya ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuyor:

  Yapılanın ne olduğunu açıkça söylemek lazım: ABD, Küba halkını açlıkla terbiye etmeye çalışıyor. Aylar süren tartışmalardan sonra bu halkın büyük çoğunluğu, sosyalizmin       anayasasına evet demiş. ABD diyor ki, ‘Aç kalın da görün, nasıl vazgeçiyorsunuz inançlarınızdan.'

"Ambargolar Küba'yı ‘siyasi reformlara' zorlamak için bir araç"

erdemol.jpg
Mustafa Kemal Erdemol  

Kemal Erdemol da ambargoların protestolardaki asıl aktör olduğunu belirterek, "Küba'da ambargo 'oyun kurucu' ya da 'bozucudur'" diyor.

ABD'nin ablukayı Küba'yı "'siyasi reformlara' zorlamak için bir araç olarak" kullandığını ifade eden Erdemol, Trump ve Biden'ın ambargoya ilişkin tutumlarına dair şu yorumlarda bulunuyor:

Trump defalarca ambargoların Küba'da ‘iyileştirme' olması halinde kalkabileceğini açıklamıştı. Joe Biden da aynı politikayı sürdürüyor. Obama'nın ambargoyu az da olsa gevşettiği dönemde Küba'daki değişiklileri anımsamak gerekir. Küçük işletmelerin teşvikinde artışlar oldu örneğin. Artışlar oldu diyorum çünkü Küba'da bu işletmeler 1976'dan beri faaliyette. Ambargoların yeniden artırılarak sıkıştırılması bu işletmelerin faaliyetlerini de zorlaştırdı, yine dolara bağlı yasaktan ötürü de. Küba'ya yönelik ABD ambargoları ‘rejim değişikliği' gerçekleşmeden kalkmaz. Bunu ABD'liler açıkça söylüyor.

Erdemol, ambargolarla birlikte yaşanan dolar sorununun protestoların temel nedenini oluşturduğunu belirterek göstericilerin buna yönelik taleplerini şöyle değerlendiriyor:

Küba'da protestoların nedeni, dolara (ABD Küba'nın kullanımına zorluk çıkardığı için) yasak koymasıdır. Yapabildiği kadarıyla dış ticareti dolarla yapmak zorunda olan Küba dolara ihtiyacını, ülkede yasaklayarak sağlıyor. Bu ABD ya da başka ülkede yaşayan göçmenlerin, Küba'daki ailelerin yolladıkları dolarına el konulması anlamına geliyor. Bunun bu paraya bel bağlamış aileler için sıkıntı yarattığı doğrudur. Bu nedenle gösterilerde doların kullanımın serbest bırakılması talepleri dillendirildi. O dolarları normalde ülke içinde kullanmaları mümkün değil ama Küba parasına çevrildiğinde hayli para ediyor. Küba, dışarıdan, ihtiyacı olduğu için gelişine engel koymadığı ama karşılığını verirken kısıtlamalar getirdiği için kimi kesimlerin tepkisini çekiyor. Küba, iç pazarda dolar yerine başka ülke para birimlerinin kullanımını teşvik ediyor. Bunu kabul etmeyenler elbette var.

"Hükümetin devrilmesi Biden'ın işine gelmez"

Ambargoların ağır koşullarına değinen Metin Yeğin ise "İsviçre'ye bile bu ambargo uygulansaydı kesinlikle Küba'dan daha iyi durumda olamazdı" diyerek ülkedeki sağlık, eğitim ve diğer birçok konunun bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.
 

metin yeğin.jpg

Gazeteci, belgeselci ve yazar Metin Yeğin, 2008'de Küba'da düzenlenen 1 Mayıs gösterilerini görüntülemişti


Öte yandan Yeğin, Küba'da iktidarın bugün yıkılmasının aslında mevcut ABD yönetiminin lehine olmayacağını savunarak şunları söylüyor:

Bu konuda benim alışılmışın dışında bir yorumum var ki, Küba devriminin bugün yıkılması Biden hükümetinin işine gelmez. Spekülatif belki ama Küba devrimi kaybederse 'Trump' ya da benzeri bir iktidar kazanır ABD'de. Yani Küba devrimi hala dünyanın sıfır noktalarından biri.

Kovid-19 krizi ve pandeminin etkileri

Kovid-19 pandemisinin yarattığı kriz de protestoları tetikleyen etkenlerden biri oldu. Sağlam bir sağlık sistemine sahip olmasına ve abluka altındayken bile kendi aşısını üretmeyi başarmasına rağmen Küba, tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgınında finansal açıdan zor duruma girdi. Kovid-19 krizi, halihazırda ülkeyi onlarca yıldır zora sokan ABD ambargolarının olumsuz etkisini artırdı ve halkın eczanelerde birçok temel ilacı bulmasını zorlaştırdı.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) verilerine göre ülkede Kovid-19'dan ötürü hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 500 civarında. Can kayıpları az olsa bile ülkedeki vaka sayıları bu yılın başından beri artış gösterdi. Günlük vaka sayıları da haziranın başlarında 1000 ila bin 500 arasında seyrederken, temmuzda neredeyse 9 bine fırladı.
 

711606-128008287.jpg

Kovid-19'a karşı ülkenin kendi ürettiği aşısı, başta yaşlılar olmak üzere birçok kişinin hayatını kurtardı (AFP)


Ülkedeki 11,33 milyonluk nüfusun yaklaşık yüzde 30'u aşılandı. Bunlardan tek doz aşı olanların oranı yaklaşık yüzde 10 iken, çift doz aşı yaptıranların oranı da yaklaşık yüzde 20 olarak belirtildi.

Ayrıca pandemi ülkenin başlıca gelir kaynaklarından turizmi de epey olumsuz yönde etkiledi ve ülkeye giren döviz akışını kesintiye uğrattı. Buna ek olarak koronavirüs tedbirleri kapsamında aylarca uygulanan tecrit önlemleri nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi zaten zor durumdaki birçok işletme ve restoran iflas ederken, binlerce kişi de işsiz kaldı.

"Sağlık sistemi zorlanmıyor, ambargo nedeniyle aşıların bileşenlerine erişim engelleniyor"

Erdemol, Küba yaşanan sağlık sorununun temel nedeninin ABD ambargosu olduğunu belirtiyor. Ülkenin kendi ürettiği aşının bazı bileşenleri için dışarıdan destek almak zorunda olduğunu fakat abluka nedeniyle bunu gerçekleştiremediğini söyleyen Erdemol, koronavirüs salgıyla abluka arasındaki ilişkiyi şu şekilde değerlendiriyor:

Nüfusuna oranla koronavirüs vakalarının çok az olduğu bir ülkedir Küba. Ambargolar nedeniyle, kendi ürettiği aşının kimi bileşenleri için dışarıdan desteğe muhtaç. Ama alamıyor. Vakaların son zamanlarda artmasının nedeni budur. Sağlam bir sağlık sistemi olduğunu karşıtlarının bile kabul ettiği Küba koronavirüsle bugüne kadar iyi mücadele etti. ABD'de ise salgında ölen insanların sayısı yarım milyonu geçti. Zorlanan sağlık sistemi yok, hızla yayılan yeni varyant karşısında dışarıdan da alınması gereken aşı bileşenlerine ulaşamamak var.

"Küba dünyaya sağlıkçı yollarken, ABD yaptırımları sıkılaştırdı"

ABD'nin uyguladığı yaptırımların pandemide ağırlaştırılmasıyla Küba'nın daha da zor bir duruma sokulduğunu ifade eden Günay ise "Küba onlarca ülkeye sağlıkçı yollayıp yardım elini uzattı, karşılığında ABD yaptırımları daha da sıkılaştırdı. Şimdi de Küba'ya etik dersi vermeye kalkıyorlar. Bu ikiyüzlülüğün parçası olmak ayıptır" ifadelerini kullanıyor.

Günay, Kovid-19'un protestoların "ana sebebi değil, tetikleyicisi olduğunu" belirterek temel nedenin ambargo olduğunu yineliyor.

"Sağlık harcamaları arttı, turizm tamamen kapandı"

Buna ek olarak Küba hükümetinin ekonomi alanındaki adımlarından istediği sonuçları elde edemediğini ve bu sırada pandeminin patlak verdiğini belirten Küba Dostluk Derneği Başkanı Günay, salgının iki açıdan etkili olduğunu söylüyor:

Pandeminin iki yönlü etkisi oldu, bir yandan sağlık harcamaları arttı, diğer yandansa, ülkenin en önemli gelir kaynaklarından turizm tamamen kapandı. 11 Temmuz'dan önce Matanzas ilinde hastanelerin kapasiteleri tamamen dolmuş durumdaydı, kimi tatsız görüntüler geliyordu, bahçede durmak zorunda kalan hastalar, elektrik kesintileri nedeniyle tedavi göremeyenler gibi. Bunlar protestolar öncesinde halkın memnuniyetsizliğini artırdı. Fakat şunu da anlamak lazım: Kübalılar, sağlık alanında bu gibi durumlara hiç alışık olmadıkları için büyük tepki gösterdiler Matanzas'taki görüntülere. Yoksa, aslında pandemiyle ilgili verilere baktığımızda, vaka ve ölüm sayısının diğer ülkelere göre çok düşük seyrettiğini görüyoruz Küba'da.

Yeğin de pandemiyle birlikte ABD yaptırımlarının sıkılaştırılmasının turizmi ciddi şekilde etkilediğini ve asıl sorunun bu noktada ortaya çıktığını belirterek "Klasik yaklaşımlar hep ambargo ile başlar, bu size şablon gelecek ama doğru. Kovid-19'la birlikte zaten süren ambargoda, bir soluk alabilmek için katlanılan turizm de işlemediğinde esas sıkıntı baş gösteriyor" ifadelerini kullanıyor.

İnternet ve sosyal medya

Protestoların gidişatını şekillendiren önemli etkenlerden biri de sosyal medya ve internetin aktif kullanımı oldu.

İnternete mobil cihazlardan ulaşım ülkede 2018'de gelmiş olsa da şu anda en az 4 milyon kişi cep telefonlarından ya da diğer mobil cihazlardan internete girebiliyor. Abluka altında darbe alan ekonomisine ve ABD'nin doğrudan ülkeye internet hizmeti sağlamayı reddetmesine rağmen Küba, kademeli olarak kendi telefon ve internet altyapısını kurmayı başardı.

Öte yandan Küba hükümeti, sıkça internet ve sosyal medya erişimini engellemek ve içeriklere sansür uygulamakla suçlanıyor.  

ABD merkezli sivil toplum kuruluşu İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (Humans Rights Watch -HRW) 2021'deki raporunda Küba'da hükümetin "düzenli şekilde ülke içindeki birçok haber sitesi ve blog'a erişimi engellediği" belirtilmiş, ülkedeki sabit internet hizmetinin pahalı olması nedeniyle de yalnızca kısıtlı bir kesimin bağımsız haber kaynaklarına erişimi bulunduğu öne sürülmüştü.
 

710451-1449828904.jpg

Protesto yürüyüşleri sosyal medyanın da etkin kullanımıyla onlarca bölgeye yayıldı (Reuters)


HRW'nun raporunda, "hükümeti eleştiren bağımsız gazeteci, blog yazarı, sosyal medya fenomeni, sanatçı ve akademisyenlerin seyahat kısıtlamaları, taciz, karalama kampanyaları ya da işyerlerine düzenlenen baskınlarla karşılaştığı" da iddia edilmişti.

İnternet engellerine yönelik tartışmalar hükümet karşıtı sanatçı, akademisyen ve gazetecilerin 2018'de başlattığı San Isidro Hareketi'nin düzenlediği protestolar sırasında bir kez daha gündeme gelmişti.

Kasım 2020'de hareketin üyelerinden rapçi Denis Solís'in evine polis tarafından baskın düzenlenmiş, daha sonra kendisi tutuklanıp hapis cezası almıştı. Baskın ve gözaltı anını canlı şekilde videoya çekip sosyal medyadan paylaşan Solís'in şiddet gördüğüne dair haberler çıkmıştı. Bunun üzerine protestolar düzenlenmiş ve burada da yeniden göstericiler polis müdahalesiyle karşılaşmıştı.

Öte yandan, San Isidro Hareketi ve bu harekete bağlı eylemlerin, ABD tarafından Küba'ya düzenlenen karşı devrimci bir saldırı olduğu da savunuluyor. Buna göre hareketin asıl amacı sosyal medya aracılığıyla ülkede düşünce özgürlüğü olmadığına dair karşı propaganda yürüterek Küba hükümetini itibarsızlaştırmak ve ABD ambargolarını meşrulaştırmak.

İnternet kesintileri ve dezenformasyon

Peki, protestolar sırasında sosyal medya kullanımı ve internet erişiminde neler yaşandı? 11 Temmuz'da günü Artemisa bölgesine bağlı San Antonio de los Baños'ta başlayan eylemin görüntüleri sosyal medyadan yayımlanmış, başkent Havana'da yaşayanlar yüzlerce kişinin sokağa döküldüğünü kısa süre içinde görmüştü.

Görüntülerin sosyal medya mecralarında hızla paylaşılmasıyla protestolar en az 48 bölgeye yayılmıştı.

Öte yandan, devlete bağlı telekomünikasyon sağlayıcısı ETECSA (Empresa de Telecomunicaciones de Cuba), protestoların yaşandığı gün bir süreliğine internet hizmetini durdurmuştu.

ABD merkezli internet izleme şirketi Kentik'in internet analiz biriminin başındaki Doug Madory, "30 dakika boyunca tamamen kesinti yapıldı. Sonrasındaysa internet epey düzensiz şekilde çalıştı" ifadelerini kullanmıştı. Havana'da yaşayan ve protestolara katılan insan hakları aktivisti Ángel Rodríguez ise "En az 10 arkadaşımın ve meslektaşımın sabit telefon hatlarına erişimi bile kesildi" demişti.

Londra merkezli internet izleme firması Netblocks'un direktörü Alp Toker, 12 Temmuz'daki paylaşımında, hükümetin Facebook, WhatsApp, Instagram ve Telegram'a erişimi engellediğini öne sürmüştü.

"Küba'ya karşı bir iletişim ve enformasyon savaşı"

Protestolar sırasında internette ciddi bir dezenformasyon yaşandığı da iddia edildi. Küba Dışişleri Bakanı Bruno Rodriguez, "Bu internetten yayılan kampanyaya katılanların çoğunun ABD'de olduğuna ve içeriklerin viral hale gelmesi için otomatik sistemler kullandığına, bunun da Twitter tarafından engellenmediğine yönelik elimde reddedilemez kanıt var" demişti.

Bakan, protestoları "Küba'ya karşı bir iletişim ve enformasyon savaşı olarak" nitelendirmişti.

Küba devlet televizyonuna çıkan sosyal medya uzmanı Julian Macias Tovar da, gösterilerde kullanılan #SOSCuba hashtag'inde sıradışı bir detaya dikkat çekmişti.
 


"#SOSCuba hashtag'inin ilk kullanıldığı 5 Temmuz'la 8 Temmuz arasında yalnızca 5 bin Tweet atılmıştı" diyen Tovar, daha sonra bunun katlanarak arttığını, 9 Temmuz'da hashtag'in kullanıldığı tweetlerin sayısının 100 bine, ertesi gün 500 bine, 10 Temmuz'da 1,5 milyona, 12 Temmuz'daysa 2 milyona fırladığını savunmuştu.

"Küba'da hükümetin interneti kapatmaya çalıştığı doğru değil"

Protestolarda internetin kullanımına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Günay, söz konusu kesintilerin ülke genelinde uygulanmadığını, çok yerel noktalarda ve kısa süreli olarak gerçekleştirildiğini belirtiyor.

"Küba'da hükümetin interneti kapatmaya çalıştığı doğru değil" diyen Günay, ülkedeki internet kullanımı, hükümete yöneltilen sansür eleştirileri ve dezenformasyon iddialarına ilişkin şunları söylüyor:

Twitter başta olmak üzere, bu platformlarda Küba karşıtı kampanyanın yapay bir şekilde köpürtüldüğü de sonradan açığa çıkarıldı, ki buna, bot ve yazılım kullanımı gibi durumlara hiçbirimiz, hele biz Türkiye vatandaşları yabancı değiliz… Uzun süre adada internete erişimin kısıtlı olmasının kaynağı da ABD'ydi. Küba bir ada ülkesi ve ABD kıyısıyla arasında yalnızca 80 mil var. Buna rağmen ABD burada denizin altından kablo çekilip Küba'nın dünya genelindeki ağa erişimini engelliyordu, Küba internet hizmetini uydu üzerinden almak zorunda kalıyordu, bu da hem pahalı hem yavaştı. 2011'de ta Venezuela'ya kablo çekildi okyanusun altından, o zamandan beri Küba'daki internetin hızı giderek artıyor, fiyatı giderek düşüyor. Sansürse şiddet ve cinsel içerikli siteler, ırkçı siteler gibi alanlar dışında neredeyse hiç yok.

Erdemol da benzer şekilde Küba yönetiminin internet kullanımında kolaylıklar sağladığını belirterek, protestoların ortaya çıkmasında sosyal medyanın önemli bir rol oynamasının "ülkede internete sanıldığı gibi yasak konmadığının kanıtı" olduğunu söylüyor.

Küba'nın ambargo şartları altında kendi internet alt yapısını oluşturmayı başardığını hatırlatan Erdemol, "Protestolardan sonra bile Küba'da, olağan yavaşlığı dışında internete getirilen bir kısıtlama yok" diyor.

"Protestoları sosyal medyaya bağlamayı doğru bulmuyorum"

"Sosyal medya bütün dünyada son dönem protestoların ana nedeni olarak görülüyor" diyen Yeğin ise internet platformlarının "her şeyin öznesi olarak anılmasının doğru olmadığını" ve protestoların doğrudan sosyal medyaya bağlanmaması gerektiğini belirterek şu ifadeleri kullanıyor: 

Ortada hiç bir şey olmadan sosyal medyadan siz istediğinizi söyleyin bir şeyler olmaz. Emperyalizm bile pijama ile evinde oturup, sosyal medyadan bir halkı kışkırtamaz! Bu yüzden dünyanın her yerinde olduğu gibi Küba'da ki protestoları da sosyal medyaya bağlamayı doğru bulmuyorum. Sadece var olanın bir çığ gibi düşmesini sağlayabilir ama her çığ gibi yıkıcı olabilir ama geçicidir. Asıl olan sokaktır her zaman.

Nesil farkı tartışmaları

Protestolarda nesiller arası farkın da önemli bir unsur olduğu düşünülüyor.

Guardian'da Ed Augustin'in gösterilere ilişkin kaleme aldığı yazıda sağlık, gıda ve okuma yazma alanında olumlu gelişmeleri yaşamış eski neslin hükümeti ve komünizmi desteklemeye daha yakın durduğu, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra doğan yeni neslinse hükümete ve politikalarına karşı çıkmaya daha yatkın olduğuna ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştu.
 

710496-1204393466.jpg

Protestocular, muhalif sanatçıların yaptığı, devrimci "Ya vatan ya ölüm" ("Patria o Muerte") sloganına eleştirel bir göndermede bulunan bir parçada geçen "Hem vatan hem yaşam" ("Patria y Vida") sözünün yer aldığı pankartlar taşıdı (Reuters)


Buna göre yeni neslin Küba'nın sorunlarının yalnızca ABD ambargosu gibi dış nedenlerle ilişkilendirilerek anlaşılamayacağını, hükümetin abluka koşullarını sorumluluğu tamamen üstlenmemek için istismar ederek kullandığını savunduğu belirtilmişti. Yazıda, yeni neslin halkın ihtiyaçlarının karşılanamaması ve yaşanan ekonomik-toplumsal kriz noktasında asıl sorumlunun mevcut yönetim ve izlediği politikalar olduğunu düşündüğü ifade edilmişti.

Jennifer Lambe'nin Politico'daki yazısında da benzer bir nesil farkından bahsedilirken, bu gruptaki gençlerin "bir önceki neslin gençlerine kıyasla, günümüzdeki protestocuların çoğunun, bazen hala ebeveynlerini ya da dede-ninelerini devrimci projeye bağlayan sadakatten yoksun oldukları" yorumu yapılmıştı.  

Muhalif slogan ortalığı karıştırdı

Öte yandan protestolarda kullanılan bir sloganın da bu nesil farkına işaret ettiği düşünülüyor. Gente de Zona grubundan Kübalı reggaeton müzisyenleri Alexander Delgado ve Randy Malcom, Kübalı grup Orishas'ın üyesi Youtel Romero ve şarkıcı-söz yazarı Descemer Bueno'nun bir araya gelip yayımladığı "Patria Y Vida" şarkısı, gösterilerde yüzlerce protestocu tarafından tezahürat olarak kullanılmıştı.
 


Küba Devrimi'nin sloganına "Patria o Muerte" ("Ya vatan ya ölüm") eleştirel bir göndermede bulunulan "Patria Y Vida" ("Hem vatan hem yaşam") parçası, şubatta yayımlandığında viral hale gelmişti.

Diaz-Canel ise doğrudan parçanın ya da sanatçıların adını kullanmadan sosyal medyada patlayan şarkıya atıfta bulunduğu bir tweet atmış, gönderisinde devrimci ilkeyi savunarak "Sloganımızı silmeye çalıştılar" yazmıştı.

Bunun yanı sıra sosyal medyada da "#PatriaOMuerte" ve "#PatriaYVida" hashtag'leri açılmış ve internette şarkıyla ilgili tartışmalar başlamıştı. Yayımlandığı 17 Şubat tarihinden bu yana yaklaşık 7,5 milyon kez görüntülenen video, 274 bin civarı beğeni alırken, 9 bin kişiyse videoyu beğenmedi.

"Kestirmeci ‘Gençlik devrime karşı' imasının karşılığı yok"

Protestocuların çoğunluğunu hükümetten hoşnutsuz yeni neslin oluşturduğu görüşünü değerlendiren Günay, bunu doğrulayabilmek için yeterli veri bulunmadığını söyleyerek "Protestolarda mı, devrime sahip çıkma eylemlerinde mi daha fazla genç vardı, buna dair şu an bir veri elimizde yok. Fotoğraflara bakılırsa, ikisinde de çok sayıda genç vardı" diyor.

Ülkedeki nesiller arası farkların Kübalı sosyal bilimcilerin de uzun süredir üzerine çalıştığı konulardan biri olduğunu belirten Günay, "Ancak, Küba'ya dair dışarıdan, ve üzgünüm ama çoğu zaman ya cahilce ya da art niyetle yapılan yorumlardaki bu kestirmeci ‘Gençlik devrime karşı' imasının şu an Küba'da karşılığı yok" ifadelerini kullanıyor.

Küba Dostluk Derneği Başkanı Günay, devrimden çok önce 1922'de kurulan ve halen ülkenin en önemli örgütlerinden biri olan Üniversite Öğrencileri Federasyonu'nun (FEU) yayın organı Alma Mater'de, bazıları protestolara katılan farklı görüşten gençlerle yapılan röportajlara da değinerek, "Kübalı gençlerin ülkelerindeki gerçekliği yakından tanıyarak tartıştığını" belirtiyor.

Günay, sözlerine şöyle devam ediyor:

Kuşaklara yansımasını bilmiyorum ama illa veri arayacak ve olgulara yaslanacaksak, sanıyorum en iyi örnek, 2019 Anayasa Referandumu. Oylamaya katılanların yüzde 87'si evet, yüzde 9'u hayır dedi. Bu yüzde 9'un tamamının düzen karşıtı olduğunu öne sürmek de imkansız ama Küba toplumunun genel siyasi tablosuna dair bu sayılar net bir fikir veriyor.

"Suçu Küba yönetiminde bulan geniş bir kesim bulunmuyor"

Ülkedeki sorunlardan ABD ambargosu yerine hükümeti sorumlu tutan yaklaşımın hatalı olduğunu belirten Erdemol ise şu değerlendirmelerde bulunuyor:

60 yıldır ABD ambargosu altında yaşayan halkın bundan ABD'yi değil de Küba'yı sorumlu tuttukları kanıta muhtaç bir iddia. Ambargonun kalkması için Küba'nın ABD ile iyi geçinmesi isteniyorsa eğer, Küba defalarca ABD ile ‘normal' ilişkiler kurmak istediğini dile getirdi. Turist taşıyan gemilerin, bunu yaptıkları için ABD limanlarına 6 ay giriş yasağıyla cezalandırılmasının suçunu Küba yönetiminde bulan geniş bir kesim olduğunu söylemek kolay değil.

"Devrimin anlamının nesilden nesle değişmesi kadar doğal bir şey yok"

Yeğin ise devrimin anlamının nesilden nesle farklılık göstermesinin normal olduğunu ifade ederek şunları söylüyor:

62 yıl sonra devrimin yeni nesiller için farklı bir anlamı olması kadar doğal bir şey yoktur. Ayrıca genç nesil her zaman maceraya daha yakındır. 'Devrim' de değişir aynı zamanda. Yıkıcı ve yeni olan devrim 62 yıl sonra resmi ve eski olarak tanımlandığından başka bir nitelik taşır. Ayrıca bu konuda her zaman Fernendo Leon'un 'Güneşli Pazartesiler' filmindeki bir fıkrayı anarak anlatmaya çalışıyorum. Bir Rus işçi anlatır fıkrayı. İki yaşlı komünist yan yana yürürler. Biri 'Yoldaş' der, ‘Sana kötü bir şey söyleyeyim, galiba sosyalizm için anlatılanların hepsi doğru değil'; Diğeri de ‘Ben sana daha kötüsünü söyleyeyim' der, ‘Kapitalizm ile ilgili anlatılanların hepsi doğru'. Böyle bir durum var yani.

Küba'da tüm ülkeyi etkisi altına alan eylemlerin ileride tekrar ateşlenip ateşlenmeyeceği belli değilken, Yeğin'in de dediği gibi "Durum ne siyah ne beyaz". Bir yandan koronavirüsün varyantlar nedeniyle artan etkisi, diğer yandan da halkın gıda ve ilaç talepleri, ABD ambargolarının da etkisiyle toplumun hoşnutsuzluklarının ve ihtiyaçlarının giderilmesini günbegün güçleştiriyor.

Yaşanan gösterilerin yalnızca dış güçlerin etkisi altında şekillendiği söylenemeyeceği gibi sorumluluğun sadece Küba hükümetine yıkılması da mümkün değil. Abluka altındaki ada ülkesinin verdiği hayatta kalma mücadelesinin nereye evrileceğini gelecek günler gösterecek.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU