Suriye rejiminin gizli erdemleri

Şayet Omar'in tecrübesi kaleme alınsaydı özellikle ayaklanma zamanında hapishane edebiyatının en güzel ürünü olurdu. Buna rağmen Omar'in tecrübesi sayesinde Suriye rejiminin yeterince işaret edilmeyen dört erdeminden bahsedebiliriz

Kolaj: Independent Türkçe

Omar Alshogre, Banyas yakınlarında bulunan el-Beyda adlı sahil köyünden Suriyeli bir gençtir.

2012 yılında tutuklandığı zaman 15 yaşındaydı. Orduyu seven emekli bir subayın oğludur.

Daha önce siyasetle bir ilgisi yoktu. Siyasi tutuklu dayılarından utanıyordu. Hiç kimse dayılarının tutuklanma sebebini kendisine söylemedi.

Özgürlük, demokrasi ve adalet gibi sözcüklerin anlamlarını bilmiyordu. Duyduğu sözcükler, "milliyetçilik", "düşmanımız" ve "liderimiz" idi.

Hatta bu sözcükler bile onun için büyük bir anlama sahip değildi. Çünkü bu sözcükleri herhangi bir gerçek olayla irtibatlandıramamıştı.

Siyaset konusunda evlerinde sessizlik hakimdi. Haberleri izlemek, sadece büyüklerin ilgilendiği bir konuydu.


Arap Baharı'yla birlikte Suriye dışında diğer Arap ülkelerinde meydana gelen gösterilerle ilgili fotoğrafları gördü.

Bunlar, ilgisini ve dikkatini çekti. Omar, "Gösteriler güzel. Binlerce, milyonlarca insan bir arada. Ben, insanlarla bir araya gelmeyi seven sosyal biriyim" diyor.

Alshogre, benzer gösterilerin kendi ülkesi Suriye'de de çıkmasını temenni etti. Çünkü gösterilerdeki insanlar, mutlu oluyorlardı.

Babası, ona bu tür şeylerin Suriye'de olmayacağını söyledi. Fakat oldu. Omar, insanların "Suriye, özgürlük istiyor" ve "Dera, ölene kadar seninleyiz" şeklinde slogan attıklarını işitti.

Melodiler hoşuna gitti. Mermiler yağdı. İnsanlardan ölenler ve yaralananlar oldu. Omar, bu sahneler karşısında hareketsiz bir şekilde olduğu yerde çakılıp kaldı.

İlk hapsine götürüldü. Fakat işkence ve şiddet dolu 3 yıllık ikinci hapsi, masumiyet yıllarını elinden aldı. Dostları gözlerinin önünde ölüyordu.

Birçok mahkûm arkadaşı oldu. Ancak mahkumlardan da ölenler çoktu. Bilindiği üzere mahkumların hepsi suçsuzdu. Onların tek suçu, gösterilere katılmaktı.

Tecrübelerini taçlandırdığı yer ise, "tarihteki en kötü yer" olarak bilinen Sednaya Hapishanesi idi.

Sednaya, mahkumların kanlarıyla kirlenmiş bir yerdir. Buranın fotoğrafları yoktur. Sednaya ile ilgili sadece hikayeler vardır.

Harvard Üniversitesi gibi Sednaya Cezaevi'ne girmek için ayrıcalıklı olmanız gerekiyor.


Kendisinden ve yakın dostu kuzeni Beşir'den birbirlerini öldürmeleri ve birbirlerinin derilerini yüzmeleri istendi.

Burada mahkûmu farklı bir tarzda öldürmeyi seven ve mahkûmdan bu farklı tarzı önermesini isteyen gardiyanın sadizmi mevcuttur.

Burada eski mahkumlar, hangi günde, hangi mevsimde ve bazen de hangi yılda olduklarını öğrenmek için yeni mahkumların gelmesini bekler.


O zifiri karanlıkta kapının açılışı, mahkûmun ölümünü haber veren bir ses çıkartır.

Mahkûmun ismi ise sadece bir kez idama çağrılırken söylenir. İsmi söylenen kimse, kendilerine karşı işlemiş olabileceği kusur ve hatalardan dolayı özür dileyerek arkadaşlarına veda eder.


Yemek, yarım patates ya da yarım ekmek parçasıdır. Omer, rüyasında yemek görmemek için yemeğini yatmadan önceye erteliyordu.

Yemek yerken ölüme götürülenlerin yemeği ise başkalarının yemeği olabiliyordu. Ölüme götürülenlerin ağzından ekmek parçasının düşmesi, ikinci kez kullanılmasına engel değildi.


Şayet Omar'in tecrübesi kaleme alınsaydı özellikle ayaklanma zamanında hapishane edebiyatının en güzel ürünü olurdu.

Açıkçası bu satırlar; beliğ, zeki, doğru ve hassas bir şekilde anlatılan sıkıntılara genel ve hızlı bir bakıştan öteye gitmiyor.

Buna rağmen Omar'in tecrübesi sayesinde Suriye rejiminin yeterince işaret edilmeyen dört erdeminden bahsedebiliriz:


Birincisi, işkence erdemidir. Tutuklu bir psikoloğun Omer'e dediğine göre işkence, tedavi hatta yaşama aracına dönüşebiliyor.

Omar, "İşkence, hapishanede yaşadığımız en güzel şeydir" diyor. Bunun için bağdaş kurup oturan mahkumlar, kan dolaşımlarının durmasından dolayı ölme ya da felç kalma tehlikesiyle karşı karşıya idi.

İşkence, onların hayatta kalmasını sağlıyordu. Şöyle ki işkence, mahkumların kaslarını hareket ettiriyordu. Omzunuza vurduklarında arkanızı dönüyorsunuz.

Başınıza vurduklarında sağa-sola hareket ediyorsunuz. Öyleyse işkence, günde birkaç saat devam eden bir egzersizdir. Tuvaletlerdeki işkence ise en güzel şeydir.

Zira mahkûm tuvalette yere yatırıldığı zaman birçok organı hareket ediyordu.


İkincisi, halüsinasyonla baş etmeyi ya da gerçek dışı şeylere engel olmayı sağlayan akılcılık erdemidir.

Bir defasında Omar, cennette olduğunu zannetmiş. Cennet, kendisine son derece aydınlık ve kuşlarla dolu güzel bir yer gibi görünmüş.

Zira Omar, kuşları seven birisi. Fakat ayaklarındaki kan, onu gerçek hayata geri döndürmüş. Çünkü cennette kan yoktur. Acı kendisi kurtarmış.


Üçüncüsü, fısıldama ve konuşmama erdemi. İfadesine göre Omar, fısıldayarak ve tutuklu arkadaşlarının fısıltısını dinleyerek hapishane sonrası yaşamında kendisine yardım edecek birçok şey öğrendi.

Bunun için Omar, kurduğu internet sitesini "Fısıltılar Üniversitesi" olarak isimlendirdi.


Sonuncusu ise, hapishane erdemidir. Şayet Omar, 2013 yılında el-Beyda köyünde yaşayan özgür biri olsaydı babasının ve kardeşlerinin, İranlılar ve Hizbullah tarafından desteklenen Suriye istihbaratının yaptığı katliamda öldürüldüğü gibi kesinlikle öldürülürdü.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Harun Yılmaz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU