Bir savaşta üç savaş?

Üç savaş kesişmiş ve iç içe geçmiş bir durumda. Savaş ve krizlere alışık olduğundan belki de bu, Ortadoğu için yeni değil

Fotoğraf: Reuters

Görünüşe göre "Dördüncü Gazze Savaşı" henüz bitmedi. Savaş sırasında ve sonrasında kısa bir sükunet ve kenetlenme döneminden sonra Filistinli gruplar, özellikle de Fetih ve Hamas arasındaki uzlaşma girişimlerinin başarısız olmasıyla Filistin arenasında görülen yeni koşulların gölgesinde düşmanca eylemlerin yeniden başlama olasılığı bulunuyor.

Binyamin Netanyahu'nun 10 yıldan fazla bir süre devam eden iktidarının sona ermesi, aralarında Gazze Şeridi'ndeki Hamas'ın mensubu olduğu Müslüman Kardeşler'e bağlı bir Filistinli Arap fraksiyonun (!) da yer aldığı 8 İsrail grubundan oluşan yeni bir kabinenin göreve gelmesinden sonra İsrail'in durumu da yeni.

Hem Filistin hem de İsrail tarafının durumu kırılgan ve acıları devam eden tarafların ardından zor durumlarını henüz gözden geçiremedikleri bir savaşın yeniden başlamasına pek imkan tanımıyor.

Pratikte, Filistin'in durumunda Ramallah'taki meşru otorite ile Gazze'de silahın dayattığı başka bir otorite birbirine karışıyor.

Şimdi, her ikisi de Filistin davasında ilerlemeyi mi amaçlıyor, yoksa Ulusal Otorite, Filistin halkının temsilcisi olduğu temeline dayanarak eski konumunu geri kazanmak isterken, Hamas popülaritesinin yangını devam ettirmeye dayandığını mı düşünüyor, kimse bilmiyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsrail tarafı, kabinenin ancak daha fazla zaman kazanması durumunda, devam etme kudretine sahip olacağını biliyor.

Kaderi Knesset'teki bir fazla sandalyeye bağlı olan kabine, aşırı sağdan (gerek İsrail gerekse Arap) aşırı sola uzanan, tek ortak noktası Netanyahu'yu ebediyen iktidardan uzaklaştırmak olan 8 partiye fayda sağlayacak minimum hedefleri gerçekleştirmesi için ihtiyacı olan zamanı bulabilirse ayakta kalabilir.

Mısır inisiyatifinin bilhassa savaşın yeniden başlamasını engelleme ve uzun bir ateşkese çevirme çabası devam ederken, her iki tarafta da hesaplar karışık.

Mısır'ın ateşkesi uzatmak için kullandığı araçlar; yeniden imar ile ateşkesi perçinlemek, tutuklu ve esirlerin salıverilmesiyle ilgili temaslar, roket saldırılarını askıya alarak İsrail için hayatı kolaylaştırmak, Filistinlilerin hayatını kolaylaştırmak ki bu, İsrail'in güvenlik değerlendirmesinin ardından ve güvenlik istikrarını sürdürme şartına bağlı olarak, Gazze Şeridi'nden ihracatın sınırlı bir şekilde yeniden başlamasına izin vermesiyle mümkün görünüyor.


Ancak savaşın yeniden başlayıp başlamaması ya da bir süreliğine durması sadece Filistinlilere ve İsraillilere bağlı değil, çünkü aralarındaki savaş, birbirine dolanmış ve aralarında çok karmaşık bir durumun bulunduğu 3 savaşın sadece bir cephesi.

İsrail-Filistin çatışması, karaya ve denize, İran topraklarının içine ve dışına, Irak, Suriye, Lübnan, Körfez, Akdeniz ve Umman Denizi'ne yayılan, hava gücü, füzeler ve siber savaş biçimlerinin kullanıldığı İsrail ve İran arasındaki savaşın bir başka cephesinden başka bir şey değil.

Hamas'ın Dördüncü Gazze Savaşı sırasında kullandığı füzelerin hepsi İran'ın "Bedir" füzesinin farklı türevleriydi. Bu, diğer İran modellerinin ve onlarla birlikte yeni insansız hava araçları formlarının kullanımının habercisi.

İran'ın Gazze savaşına yönelik bu müdahalesi, İran'daki Natanz tesisiyle başlayan ve Irak'ta Haşdi Şabi ve gruplarının, Lübnan ve Suriye'de Hizbullah'ın üsleriyle devam eden İran hedeflerine sızmalara ve sürekli hava saldırılarına bir yanıt.

İran'ın iki ülke arasındaki nükleer anlaşmayı canlandırma amacıyla ABD ile iç içe olduğu gerçeği İran-İsrail savaşının sertliğini azaltmıyor.

Gerçek şu ki, iki taraf da savaş ve müzakerenin daha yüksek hedeflere ulaşmanın ifadeleri ve politik araçları olduğu kuralına dayanarak, müzakere amaçlarına hizmet etmesi için birinci savaşı kullanıyor.


İran faktörü Filistin-İsrail savaşını yeterince karmaşık hale getirirken, üçüncü bir savaş,  bölgesel çerçevenin tümünde gerçekleştiği için onu yeni zirvelere taşıyor.

Bu, bölgenin 10 yıllık tarihine yayılan sözde Arap Baharının olayları ve sonuçlarının ardından bölgedeki istikrar güçleri ile istikrarı bozmaya ve devrimleri sürdürülebilir kılmaya çalışan diğer güçler arasındaki bir savaş.

Birinci tarafın araçları, kendi ülkelerinde derin reformlar, Libya, Sudan, Irak, Suriye, Lübnan ve  tabii ki Filistin olsun, yakın çevrede yanan arenaları söndürmek.


İkinci taraf ise, aşırılıkçı ideolojik araçları ve örgütleri kullanarak, Filistin davasının bölgede yarattığı öfke üzerine bahis oynayarak kaos alevinin yanmaya devam etmesini istiyor.

Birinci taraf, istikrarı gaye, reformu amaç olarak benimseyen Mısır ve Suudi Arabistan başta olmak üzere çok sayıda Arap ülkesini içeriyor.

İkinci tarafın başında, bir yandan kendisine bağlı Şii gruplara, diğer yandan Müslüman Kardeşler'in dini siyasi gruplarına, değişim fırtınalarının patlak verdiği ve henüz sönmediği ülkelerdeki gruplara bahis oynayan İran yer alıyor.

Hamas'ın kullandığı füzelerin tıpkı Yemen'de Husi grubunun, Suriye ve Lübnan'da Hizbullah'ın kullandığı füzeler gibi İran tarzı olması tesadüf değil.

İsrail, şimdiye kadar bu denklemde bir istikrar gücü değil, istikrarsızlık gücü oldu. Nedeni de devam eden yerleşim yerleri projeleri, İsrail'de Yahudiler ile Arap azınlık arasında bölünmeyi teşvik etmesi, Kudüs'teki İslami dini mekanlara yönelik saldırıları ve Arap sakinlerini tahliye etmekle tehdit etmesi, radikal ve şiddet yanlısı Yahudi gruplara karşı olumsuz tutumu.

Tüm bunlar, Arap Barış Girişimi'ni imzalayan birçok Arap ülkesine ek olarak, İsrail ile barış içinde olan 6 Arap ülkesinin varlığına rağmen gerçekleşiyor.


Üç savaş kesişmiş ve iç içe geçmiş bir durumda. Savaş ve krizlere alışık olduğundan belki de bu, Ortadoğu için yeni değil.

Ancak bölgesel tarafların ve güçlerin bu durumun devam etmesini ve sürdürülebilir olmasını istemesi durumu daha da kötüleştiriyor olabilir.

Buna bir de, özel bir demokrasi projesi ile parçalanmalarının ardından Irak ve Afganistan'da devlet kurma girişimlerinin başarısız olmasıyla ABD'nin bölgeden kademeli olarak çekilmesi eşlik ediyor.

Ancak gerçek şu ki, önde gelen bir dizi Arap ülkesinde geniş, hızlı ekonomik ve sosyal kalkınmaya dayalı derin reform, kaosçu eğilime direnen bir eğilimi temsil ediyor ve aynı zamanda derin bölgesel reform ihtiyacını da beraberinde getiriyor.

Arap bağlamında bu yaklaşım şunları temel alıyor; ilk olarak, kendi özgün sınırları, geçmişinde ve geleceğindeki tarihin kimliğiyle ulus devlet. İkincisi, her ülkenin kendi şartlarını daha iyi bildiği ilkesine dayanarak devletlerin iç işlerine karışmamak.

Üçüncüsü, sürekli barış arayışı ve bölgesel iş birliğinin başarısı. Nitekim her ikisi de bölgenin daha önce tanımadığı bölgesel ilişkilere yeni temeller oluşturan İbrahim Barışı ve Doğu Akdeniz Forumu aracılığıyla bu yönde adımlar atıldı.

Dördüncüsü, zaman zaman dindiği ama asla ölmediği ve her iki durumda da dirilişinin şiddetli olduğu kanıtlanmış Filistin ikilemi dahil olmak üzere bölgedeki kronik sorunların çözülmesi.

Bunun yanında ulus devlet sınırları ve kıyıları içinde çözülebilecek azınlıklar sorunu ve açmazları da bulunuyor, bunlar Irak ve Suriye için hayati meseleler.

Beşincisi, Mısır'ın şu anda Suudi Arabistan'ın yanı sıra diğer Arap ülkelerinin de büyük desteğiyle harcadığı çabaların, ateşkes ve pekiştirilmesinin çok ötesine geçebilir olması.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU