CHP Suriyeli sığınmacılara nasıl bakıyor?

CHP'nin Suriyeli mültecilere yönelik tavır ve tutumuyla ilgili hazırlanan raporda, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun sığınmacılara yönelik söylemlerine yer verildi

Fotoğraf: AFP

Geçtiğimiz günlerde CHP ve Suriyeli Sığınmacılar-Ayrımcılık, Ötekileştirme ve Nefret Üretiminin Politik Dili adıyla bir rapor yayımlandı. Prof. Dr. Bekir Berat Özipek’in hazırladığı raporda, 2011 yılından itibaren Türkiye'ye gelen Suriyelilere yönelik CHP’nin politikasının ve ona içkin şekilde karşımıza çıkan ayrımcılık ve ötekileştirmenin eleştirisini görüyoruz. Raporun ilk bölümünde plaj konusunda CHP’nin Suriyeliler için kullandığı dil ile Nazilerin Yahudiler için kullandığı dilin benzerliğini okuyoruz. İki dilin ortak özelliği ayrımcılık ve ötekileştirme… İkinci bölümde  CHP Genel Başkanı kemal Kılıçdaroğlu’Nun gözünden Suriyeliler konusu ve onlara yönelik konuşmaları derlenmiş. Son bölümde de CHP’ye bu ayrımcı dilin terk edilmesi yönünde çağrıları görüyoruz. 

Özipek’e göre Kılıçdaroğlu ve CHP, halkın sığınmacılara karşı hamasetini diri tutmak için mültecileri keyif içinde anlatıyor. Her fırsatta onları geri göndermekten bahsediyor. Onları “bela” olarak nitelemekten geri kalmıyor. Özipek, CHP ve İYİ Parti’nin sığınmacı düşmanlığını Avrupa’da sağ partilerin yabancı düşmanlığına benzetiyor. Yazarın eleştirisi sadece CHP-İYİ Parti için değil. Aynı zamanda AKP’nin mülteciler ile alakalı yanlış politikasının, eksiklerinin ve çeşitli zamanlarda sığınmacıları araçsallaştırılmasını da eleştiriyor. Buna rağmen CHP ve İYİ Parti gibi ulusalcı reflekslerle hareket eden yapıların, AKP’ye nazaran göçmenler konusunda daha gayri ahlaki politikalar içinde olduğunu belirtiyor. 

Hazırladığınız raporda CHP’nin plaj söylemi ile Nazilerin söyleminin paralel olduğunu görüyoruz. Yine Holokost Müzesi’nden çingenelerin çekçek örneğinin bir benzerini de CHP ve Suriyeli sığınmacılar arasındaki ilişkide kurmuşsunuz. Bu benzerlikleri nasıl okumak lazım?

Ayrımcı zihniyet ve uygulamalar dünyanın farklı yerlerinde ve farklı zamanlarda benzerlik arzediyor. Bu anlamda ayrımcılığın da evrenselliğinden söz etmek mümkün. Plaj yasağı, çekçeklerin toplanması, mezar yeri vermeme veya işyeri açma ruhsatı vermeme gibi CHP'li bazı yerel yönetimlerin uygulamalarının ilk kez Türkiye'de yaşanmadığını görüyoruz. Nazi işgali altındaki Hollanda'da da aynı yasak Yahudilere uygulanmıştı. Romanların çekçeklerinin toplanması da öyle. Temel geçim araçlarına saldırıp onların nefes alacağı alanı tüketmek, geçmişte ve bugün, ayrımcı zihniyetin ortak yansıması. 

Yapılanın ne olduğunun daha iyi anlaşılması için bu aynılıkların altının çizilmesi gerekiyor. Çünkü ötekileştirilen, düşmanlaştırılan topluma karşı yapılanlar, onu yapanlara haksızlık, ayrımcılık veya zalimlik olarak görünmüyor. İşte bu noktada Suriyeli sığınmacılara yapılanı gayet normal ve haklı görenlere, bu uygulamaların geçmişten veya başka bir grup insan üzerinden gösterilmesi anlamaya katkı sağlayabilir.

Raporun bir yerinde CHP’nin “Suriyelilerle ilgili olarak sekiz yıl (2013-2021) boyunca yaptığı açıklamaların ve kullandığı dilin başlıca olumsuz yönleri, sistematik ötekileştirme, araçsallaştırma, insanlıkdışılaştırma ve hedef gösterme olarak özetlenebilir.” diyorsunuz. CHP neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyor?

Her göç sürecinde her ülkede yeni bir durumun ortaya çıkmasından dolayı tedirgin olanlar mutlaka bulunur. Bu tedirginlikten siyasi kazanım amaçlanmış olabilir. Bu tedirginliği büyütecek bir dil ve propagandanın siyasi getirisi görüldükçe daha çok kullanılması, kullanıldıkça bunun önyargı ve nefreti büyütmesi gibi bir durum gözlemliyorum. "İlk hareketi" vermek ve makul bir süre bu enerjiyi beslemek, bir noktadan sonra artık kendisini yeniden ve yeniden üreten bir nefret sarmalı anlamına geliyor. CHP bugünden sonra Suriyelileri nefret objesi olarak betimlemekten vazgeçse ve artık hiç ayrımcılık yapmasa bile, uzun yıllar boyunca giderilmesi zor bir kirlenmeden bahsediyoruz maalesef. Bu yüzden eğer bu politikasını değiştirecek olursa, telafi edici bir program da öncelikle ona düşer.

Kılıçdaroğlu’nun Suriyeliler ile alakalı açıklamalarına baktığımızda mülteciler tehdit unsuru olarak kullanılıyor. Bunu nasıl yorumlamak lazım? Örneğin bir konuşmasında “Bu Suriyeliler emin olun vallahi de billahi de milletin başına bela olacaklar kardeşim” dedi.

Bir insan grubunu tehdit olarak görmek ve göstermek, hangi grup olursa olsun, asla yapılmamalı. Özellikle de etnik ve dini azınlıklarla sığınmacılar gibi kırılgan gruplardan insanları hedef göstermek, dahası, ekonomik bakımdan sıkıntı içindeki kesimlere dönüp, "Sizin mağduriyetinizin sebebi sığınmacılardır. Hükümet size vermesi gereken paraları onlara akıtıyor. Onlar birinci sınıf vatandaş, siz ikinci" gibi provokatif bir dille yapmak, siyasi kazanımı ne olursa olsun ahlaki bakımdan mazur görülemez.

Tüm bunlara baktığımızda Kılıçdaroğlu’nun dünden bugüne söyleminde Suriye mülteciler nasıl bir şekilde yer alıyor?

Göçün başlangıcından itibaren Kemal Kılıçdaroğlu'nun onlarla ilgili kullandığı dil, istikrarlı biçimde dehümanize edici oldu. Onları sıradan insanlar olarak değil sorun olarak kodladı. Daha da tehlikelisi, “Benim gencecik filinta gibi evlatlarım Suriye’de şehit olacak, onların gençleri bizim sahillerde denize girecekler, tatil yapacaklar, eğlenecek ... volta atacak, fiyaka satacak" gibi ifadeler, özellikle genç erkek sığınmacıları ayrımcı önyargının ve nefretin hedefi haline getirmesi bakımından endişe verici. Çünkü en çok onlara yöneliyor ayrımcı nefret.

Peki bu noktada, genel anlamda CHP ve CHP tabanının Suriyelilere bakış açısı nasıl? Ne tür benzerlik ve farklılıklar var?

Bu konuda taban ile parti yönetimi arasında bir uyum mevcut görünüyor. CHP'nin web sayfasında partinin hazırladığı bir rapor var. O raporda partilerin tabanında Suriyeli sığınmacılara yönelik olumsuz duyguların oranı var. Oranlara baktığımızda Ak Parti'de yüzde otuzlarda olumsuz yaklaşım varken bu oran CHP'de yüzde atmışın üstünde. Ve CHP bunu hiç eleştirmeden, altını çizerek veriyor. Sürekli canlı tutulan negatif propaganda ve gerçeğe aykırı bilginin istikrarlı biçimde topluma sunulması, bu oranı şaşırtıcı kılmıyor. Elbette sadece Kılıçdaroğlu yapmıyor bunu. Ama onunki en etkili olanlardan, belki de en etkilisi. Üsküdar'da durakta bir kadın diğerine "Bizim çocuklar eşek gibi çalışıp kazanmaya çalışsın, onların çocukları diledikleri üniversitede bedava okuyor" derken Kılıçdaroğlu'nun söylemini aynen tekrarlıyor. Ben ayaküstü söze girip bunun tamamen asılsız olduğunu söylesem de ikna ediciliğim sınırlı, çünkü öbür yanda ülkenin ana muhalefet partisi lideri tersini söylüyor; Teyid.org veya YÖK bunun doğru olmadığını açıklasa da milyonlarca insan da ana muhalefet liderine inanıyor; özellikle de partiye oy yeren milyonlarca insan.

Raporunuzu okuduğumuzda ve CHP’lilerin söylemlerine de bakıldığında mültecilerle alakalı doğru bilgi sahibi olmadıklarını görüyoruz. CHP’nin Suriyelilere karşı önyargısının altında ne var?

Tek bir kaynağı yok bu önyargının. Gelenlerin etnik, dini, mezhepsel ve kültürel kimliğine karşı duyulan ayrımcı önyargı, ilkokullardan başlayan ve Kemalist ideolojik endoktrinasyonun ürünü olan anti-Arap tek yönlü tarih anlatısı ve ulusalcılığın yabancı düşmanlığı gibi birçok kaynağı olduğu düşünülebilir. Bazen CHP'li yetkililerin söylemlerden tepkinin kaynağını oluşturan ayrımcı önyargının türünü anlayabiliyoruz. Sığınmacı kampını bir CHP milletvekili "çağdaş yüzünü" bozacağı gerekçesiyle İzmir'e istemiyor, diğeri "Alevileri asimile" planı olarak görüp Maraş'a; biri “hastalık getireceklerini” söylüyor, diğeri sahillerde görmek istemiyor. Gerekçeler değişse de sonuçta "bütün gerekçeler kendini astı" diyor ya şair, kaynağı ne olursa olsun, geriye ayrımcılık kalıyor.

Türkiye solunun mültecilerle alakalı siyasetini nasıl görüyorsunuz? 

Türkiye solu bu konuda açıkça kötü bir sınav verdi. Merkez sol zaten milliyetçiliği, devletçiliği kendisine ilke edinmiş durumda; kendisini Kemalist olarak adlandırmayanları da bu sorundan bağışık değil. DSİP ve EMEP gibi partilerle adalet duygusu belirgin bazı kişiler dışta tutulacak olursa, Türk solu bu konuda kötü bir sınav verdi. Yapılanın ırkçılık ve ayrımcılık olduğunu bildikleri halde üstelik. Duran Kalkan sığınmacıların Kürdistan'a yerleştirilmesi durumunda onları hedef alacaklarını söylediğinde Kürt solunun ne dediğine ya da bir şey deyip demediğine bakmak da ona dair bir fikir verebilir sanıyorum.

Raporunuzda yok ancak söylemlerine baktığımızda MHP-İYİP gibi partilerde anti-Suriyeli reflekslerinin çok faşizanca olduğu görülüyor. Türkiye’nin milliyetçi sağında Suriyeliler nasıl algılanıyor?

Rapor CHP ve Suriyeli sığınmacılarla ilgili ama bu konuda karşılaştırma için özellikle İYİ Parti'den de söz ettim. İYİ Parti ve MHP'de de sığınmacılarla ilgili yaklaşım olumsuz. Milliyetçiliğin sekülerliği ölçüsünde sığınmacılara bakışının daha sert ve dışlayıcı hale geldiğini gözlemlemek mümkün. Bu bakımdan CHP ve İYİ Parti Batı'daki aşırı sağ partilere MHP'den daha fazla benziyor. MHP'nin şu an Cumhur İttifakı içinde Ak Parti'yle bir arada olmasının ona ayrımcılığını ertelettiği düşünülebilir ama bu parti muhalifken de sığınmacılara karşı CHP kadar şiddetli ve liderlik düzeyinde istikrarlı bir ayrımcı propaganda içinde olmadı.

Son olarak Erdoğan ve AKP’nin de uzun bir süredir Suriyelileri siyaset unsuru olarak araçsallaştırdığını görüyoruz. Mülteciler bu güne kadar iktidarın güvencesinden dolayı kısmen iyi hissediyordu. Son dönemlerde siyaset pazarlığında kendilerini bulmuş olmalarını nasıl yorumluyorlar?

İktidar sığınmacılarla ilgili olarak toplumu bilgilendirme sorumluluğunu baştan beri yerine getirmediği, Suriyeli sığınmacılar konusunda muhalefetin ayrımcı propagandasıyla anlamlı bir mücadele sergilemediği ve zaman içinde toplumda yaygınlaşan ayrımcılığın altında kalıp, bu negatif algıyı göz önüne alan yanlış politikalar geliştirdiği için eleştirilebilir. İstanbul'da ikamet iznini olmayan sığınmacıların toplanması, Yunanistan asker ve polislerinin botları batırarak, döverek ve öldürerek onları "geri ittiği" ve AB'nin bunları bilmiyormuş gibi yaptığı bir güvensizlik ortamında sığınmacılara sınır kapılarını açması bakımından da eleştirilebilir. Ama ahlaki olarak niteliksel bir farkın altını çizelim: İktidardan söz ettiğimizde, sığınmacılar konusunda esas olarak insani bir perspektife sahip olan ama yıllar içinde az önce sözünü ettiğim türden, buna aykırı işler de yapan bir siyasi aktörden söz ediyoruz. Başka konularda eleştirilmesi gereken ciddi yanlışları olsa da iktidar bu konuda çok daha insani bir yerde duruyor. Dolayısıyla bunu sığınmacıları hedef alan, ötekileştiren ve bir nefret diliyle onlara karşı toplumu kışkırtan bir yaklaşım ve dille aynı kefeye koymamak gerek. Sığınmacıların varlığını sorun haline getiren ve 100 yıl sonra yeni bir tehcir "vaad eden" bir muhalefetin ahlaki sorumluluğu çok daha ağır bu konuda.

Geldiğimiz aşamada sığınmacıların çok büyük bir bölümü, kendi düzenini kurmuş ve geniş toplumla da barış içinde yaşamaya devam ediyor ve genel bir güven hissediyor. Ama son yıllardaki bazı uygulamalar, gerek sığınmacılar ve gerekse de onlarla dayanışma sergileyen Türkiyeliler açısından bir endişe kaynağı da oluşturuyor.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU