Su kıtlığı, kuraklık, çölleşme, sera gazları, maden aramaları, sarı kiraz; vekillerin gözüyle TBMM İklim Değişikliği Komisyonu

Normal olarak şehirlerin sıcaklığı çevreye göre daha yüksektir. Şehirlerde sıcaklık arttıkça klima kullanımı da artacak. Fazla klima kullanımıyla sıcaklık daha da artacak ve şehrin içerisindeki sıcaklık etkisi insan sağlığını çok daha fazla etkileyecek

Fotoğraf: AA

TBMM’de ortak mutabakatla kurulan 16. toplantısını geride bırakan Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu’nda ortaya konulan bilimsel çalışmalar ve veriler, Türkiye’nin kuraklık başta olmak üzere çölleşmeden ağır bir pay alacağını işaret ediyor. İnsanlığın en büyük tehdidi olarak gösterilen iklim değişikliğiyle Türkiye’de, 2100’e kadar belli periyodlarla sıcak gecelerde artış yaşanacak. Soğuk hava dalgasında da çok azalma olacak. Sıcak geceler 62 günden 122 güne çıkacak.

Sera gazları ve Avrupa Yeşil Mutabakatı, su kaynakları, Paris Anlaşması, santraller, çölleşme, kuraklık, yasalar, maden aramaları, ısınan dünya, mevcut yasalar gibi önemli konuların yakından ele alınmasına zemin hazırlayan komisyon zaman zaman vekillerin kaygılarını sorulara yansıtmasına, zaman zaman da esprilere de neden oldu.

AKP’li Komisyon Başkanvekili, Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan’ın ‘Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ne yirmi beş yıl önce taraf olduk, yirmi beş yıldır da bu kanunu çıkaramıyoruz. Çıkarılamamasının tek sebebi korunan alanlar 2 tane kuruluş tarafından yönetildiği için çıkarılmıyor ve 4 kez Meclise gelip kadük olduğuna şahit oluyoruz’ sözlerine AKP’li Komisyon Başkanı, eski bakan Veysel Eroğlu’ndan gelen “Maalesef” sözleriyle dikkatlerden kaçmadı. Sarı kiraz muhabbeti komisyonu renklendirdi.

Komisyon toplantılarının çeşitli tarihlerinde iktidar, muhalefet milletvekillerinin bazen kaygılarının da yansıdığı tutanaklardan bölümler şöyle:

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU –Şimdi, sizin dediğinizde şöyle bir şey var: Yıllara göre ne olmuş, bakın. Ben 1950’den beri bu iklim değişikliği, yağışlarla ilgileniyorum. Baktığımız zaman, bunu okumak için şöyle yapacağız: Yatay eksen var ya, ortalamayı gösteriyor; onun üstündekiler yağışlı yılları, onun altındakiler kurak yılları gösteriyor tamam mı? Bakın, 1973’te muazzam bir kuraklık olmuş, daha sonra 1989’da, 1994’te, 2001’de, 2007’de, 2017’de; kuraklıklar böyle, en büyük kuraklıklar. Yağışlı zamanlar da yukarıda, en yağışlı zaman da 2002 yılında olmuş; bunun gibi. Dolayısıyla yani ülkede yıllara göre de yağışlar değişiyor, onu vurgulamak istiyorum. Genelde yedi yılda bir kuraklık olabiliyor, on dokuz yılda ise daha şiddetli bir kuraklık söz konusu.

Ülkemizin su potansiyeline bakarsak, 501 milyar metreküp yağış var ve bunun kullanılabilir yer üstü suyu 98 milyar metreküp, kullanılabilir yer altı suyu 14 milyar metreküp; uzun dönem ortalaması olarak toplam 112 milyar metreküp kullanılacak suyumuz var. Bunun ne kadarını kullanıyoruz?

57 milyar metreküpünü çünkü bir kısmını kullanamıyoruz, denize akıyor, Karadeniz’de tarım yok, kullanamıyoruz. 44 milyar metreküpünü -yüzde 77’sini- sulamada, 13 milyar metreküpünü de –yüzde 23’ünü- içme ve sanayi suyu olarak kullanıyoruz.

Dünyada ise 2025 yılında su tüketimi tarımda –şöyle bir hedef koymuşlar- yüzde 17 ama bunu gerçekleştirmek çok zor, sanayide yüzde 20, içme suyunda yüzde 70 oranında daha da artacağı söyleniyor.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU – Türkiye’de 83 milyon nüfusu dikkate alırsak kişi başına düşen su miktarı 1.350 metreküp. Baktığımız zaman su zengini ülkelere, kişi kaşına 10 bin metreküpten fazla olursa “çok zengin” diyoruz ama bin ile 3 bin arasında olarak su sıkıntısı, su stresi olan ülkeler arasındayız. Bin metreküpün altında ise “su fakiri” olarak tarif ediliyor

“4 kez Meclis’e geldi, kadük oldu’

NEVZAT CEYLAN ( AK Parti Ankara):Biz, özellikle Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ne yirmi beş yıl önce taraf olduk, yirmi beş yıldır da bu kanunu çıkaramıyoruz. Çıkarılamamasının tek sebebi korunan alanlar 2 tane kuruluş tarafından yönetildiği için çıkarılmıyor ve 4 kez Meclise gelip kadük olduğuna şahit oluyoruz.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Maalesef.

NEVZAT CEYLAN (Ankara) - Hatta sonuncusu Sayın Bakanımızın tamamen uzlaştığı sivil toplum kuruluşlarıyla, el birliğiyle çıkma noktasındayken diğer kuruluşun karşı çıkmasından dolayı çıkarılamadı. Bu da 2 kuruluş olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, bu 2 kuruluşun birleşmesi gerekiyor, birleşmezse bu tür sıkıntıların devam ettiğine şahit oluyoruz.

Yine, Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ndeki 2030 hedefi yüzde 30 korunan alan, bizim bunu mutlaka yakalamamız lazım.

Bir de önemli özelliği daha söylemek istiyorum: Millî park ve benzeri koruma alanlarında ormanlık alan ülkemizdeki ormanlıkların sadece yüzde 1,3'ü aslında Türkiye'de doğal yaşlı ormanların alanı çok fazla olmasına rağmen bu oran son derece az. Bunun sebebi de şu: Orman teşkilatının yetişme tarzı itibarıyla ta üniversitelerden itibaren ormanlar hep odun üretimi olarak görüldüğü için korumu statüsüne kavuşturulması konusunda maalesef yeterince destek verilmediğine şahit oluyoruz. Fakat bunun yanı sıra son dönemde yapılan bir yanlışa da dikkat çekmek istiyorum: Aslında millî parklarda üretim yapılmaması gerekir, odun üretiminin yapılmaması gerekir; yapılan çalışmalarda, amenajman planlarında Köprülü Kanyon Millî Parkı'nda 9.447 metreküp, Termessos Millî Parkı'nda 176 metreküp, Beyşehir Gölü Millî Parkı'nda 5.703 metreküp, Kızıldağ Millî Parkı'nda 9.520 metreküp, Kovada Gölü Millî Parkı'nda 948 metreküp odun üretimi yapılması için çalışmalar başlatıldığını ben üzüntüyle öğrendim. Dünyanın hiçbir yerinde mutlak korunan alanlarda odun üretimi yapılmaz ve yapılamaz. Bu durum korunan alan ruhuna ve felsefesine de uygun değil, ruhuna da uygun değil, felsefesine de uygun değil

---

‘Kazdağı Milli Parkı benim dönemimde’    

NEVZAT CEYLAN (Ankara) -  Kaz Dağı Millî Parkı benim dönemimde yapıldı, millî park yapılan yerlerde maden araması yapılamıyor, bu büyük bir şans ama her tarafını biz o dönem yapmak istedik Kaz Dağı'nın, Orman teşkilatının bu odun üretimine dayalı zihniyetinden dolayı izin verilmediği için yapılamadı, o bölge de delik deşik, şu anda maden aramaları yapıldığına şahit...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Ama yaptığınız kısmına dokunamıyorlar.

NEVZAT CEYLAN (Ankara) - Dokunamıyor. Korunan alana dokunulmadığı ama koruma alanının dışındaki Kaz Dağı'nda şu anda maden aramaları maalesef yapılabiliyor. Dolayısıyla, bir an evvel koruma statülerinin artırılması gerekiyor, sadece ormanlarda değil, bizim çok önemli Anadolu bozkır ekosistemlerimiz var, oraların mutlaka koruma statüsüne kavuşturulması lazım. Yine, 8.300 kilometre kıyı alanlarımız var, bir an evvel büyük oranda koruma statüsüne kavuşturulması lazım. Burada ben merhum Turgut Özal'ı yâd etmek istiyorum, kendisi özel çevre koruma bölgelerini kurarak Kaş-Kekova, Patara, Köyceğiz-Dalyan, Fethiye-Göcek, Gökova, Datça-Bozburun, Belek, Foça gibi sahil bölgelerini koruma statüsüne kavuşturarak oraların betonlaşmasının önüne geçmesi son derece önemliydi. Dolayısıyla, bu tür korunan alanların çoğaltılmasıyla ülkemizdeki o nadir ekosistemleri hep beraber gelecek kuşaklara bırakabiliriz diye düşünüyorum.

Bu çerçevede soru 1) Bu konuda Genel Müdürlüğün korunan alan hedefi nedir? Yüzde 30 bakın Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ne taraf olduğumuz Birleşmiş Milletlerin hedefi 2030 yılında. Biz daha yüzde 5-6 seviyesindeyiz.

2) Millî parklarda yapılması planlanan odun üretiminin durdurulması konusunda düşünceleriniz nedir, devam edecek mi? Onu öğrenmek istiyorum.

3) Özellikle ormanlarda millî park ve benzeri koruma alanlarının ilan edilmesi konusunda ne engel vardır? Çok önemsiyorum onu. Son yıllarda, millî park yapılmaması için büyük bir direnç var. Bu konularda cevap verilirse Komisyona çok memnun olacağımı belirtmek istiyorum.

------

 “Cumhurbaşkanımızı da orada mahcup etmeyelim”

MURAT BAKAN (CHP- İzmir) :“…Türkiye Paris Anlaşması'nı onaylamayan tek OECD ve G20 ülkesi. Ayrıca, en fazla sera gazı emisyonuna neden olan ülkeler arasında 16'ncı sıradayız tüm dünyada, kişi başına düşen emisyon miktarımız da hızla artıyor. Ben son söz şöyle söyleyeyim: 22 Nisanda Biden, 41 ülke devlet başkanını iklim zirvesi için davet etti Amerika Birleşik Devletleri'ne, bizim Cumhurbaşkanımızı da davet etti. G20 ülkeleri arasında, oraya Paris Anlaşması'nı imzalamadan giden tek cumhurbaşkanı bizim Cumhurbaşkanımız. Ben diyorum ki: Şu anlaşmayı getirelim, Türkiye için yeni fırsatlar yaratıyor. Biz öncülük edelim bu Komisyonun milletvekilleri olarak beraber, burada onaylatalım Sayın Cumhurbaşkanımızı da orada mahcup etmeyelim; o da gitsin göğsünü gere gere "Biz de Paris Anlaşması'nı onayladık." desin ve ondan sonra mücadelemize devam edelim.”

“… Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılamak için yenilenebilir potansiyeli sizce yeterli mi? Yani termik santrallere ve nükleer enerjiye Türkiye'nin ihtiyacı var mı? Sizin öngörünüz nedir? Bir de karbon emisyonunu noktasında -bu, sınırda karbon vergisi vesaire- bu bize bir fırsat olabilir mi Hocam? Türkiye'nin coğrafi yakınlığı bizim için bir avantaj olabilir mi? Çünkü Çin'den gelecek ürünün, Meksika'dan, Amerika Birleşik Devletleri'nden gelecek ürünün Avrupa'ya ulaşımı, ulaşım sırasındaki karbon emisyonu düşünüldüğünde biz bunu Türkiye olarak bir fırsata çevirebilir miyiz?”

“Havzalar arası su transferi çok konuşuldu, Sayın Bakanın da çok emeği var. Tabii, haklı olarak Konya kapalı havzasının su kıtlığı oluşunca, su bitince bir yerlerden su getirilmesi öneriliyor ancak biz, bunun su sorunun çözümüne bir çözüm olduğunu düşünmüyoruz, başka sosyal ve çevresel sorunlara sebep olduğunu düşünüyoruz. Havzalar arası su transferinden bahsediyorum. Her havzanın su sorunun da kendi içinde çözülmesinin gerektiğini düşüyoruz, bizim düşüncemiz bu; Sayın Bakanın da büyük katkısı olan Mavi Tünel'le ilgili de, yani Doğu Akdeniz havzasından, Konya kapalı havzasının sulanması projesi için de. Bununla ilgili, bu tür havzalar arası su transferinin sosyal ve çevresel etkilerinin kısa, orta ve uzun vadede araştırılması gerekir. Bununla ilgili bir araştırmanız var mı? İki; bu projeler nehir akışlarında değişikliğe neden olarak tuzlanmaya neden olabilir mi? Kıyı erozyonuna ve istilacı türlerin transferine de neden olabilir mi? Tehlike altındaki sucul canlılara ve korunan alanlara başkaca, bizim bilmediğimiz ekolojik maliyetleri olur mu? Birini siz söylediniz bu deltalarla ilgili.”

“Büyükbaş hayvancılığın görüyoruz ki hem Konya kapalı havzasında mısır, yonca -silaj görmedik orada ya da ben bilmiyorum, İngilizcesi farklı olabilir- yani hayvanların yediği yemler anlamında büyük bir şekilde üretildiğini, bunların hepsi su isteyen ürünler. Aynı şekilde Burdur'da da bu geçerli. Yerli ırklar, yani yerli sığırlar geçmişten bugüne binlerce yıldır ekosistemin, bu Anadolu ekosisteminde yaşayan, bizim yerli türlerimiz ya da aynı şekilde ata tohumu dediğimiz karakılçık buğdayı, siyez buğdayı gibi binlerce yıldır az suyla ve sadece kendi iklim yağmurlarıyla beslenen ürünler bizim bu ekosistemi düzeltmemizde, bu GDO'lu, işte, yurt dışından ithal ettiğimiz ürünlere göre bizim bu iklimle, iklim kriziyle mücadelemizde, iklim felaketiyle mücadelemizde daha faydalı olmaz mı? Bu konudaki düşünceniz ne?”

---

“Bu sıcaklık değişiminde meydana gelecek deniz seviyesindeki artışlar hangi alanları etkileyecek”

PROF. DR. HASAN KALYONCU ( MHP-İzmir): Normal olarak şehirlerin sıcaklığı çevreye göre daha yüksektir. Şehirlerde sıcaklık arttıkça klima kullanımı da artacak. Fazla klima kullanımıyla sıcaklık daha da artacak ve şehir dışına göre şehrin içerisindeki sıcaklık etkisi insan sağlığını çok daha fazla etkileyecek. Bununla ilgili, hava koridorları veya yapı malzemelerinde değişiklik, binalarda değişiklik veya şehir içerisinde bu ısı azaltımına yönelik şehircilik ve sağlık açısından uyarılarınız ve önerileriniz var mı? Bunun yanında şehirlerde yeşil alan planlamalarında kullanılacak bitkilerin tercihinde az su isteyen, karbon emilimi yüksek, köklenme durumlarının alt yapıya zarar vermeyeceği ve alerjik olmayan bitkilerin tercihine yönelik yönetmelik mevcut mu?

PROF. DR. HASAN KALYONCU: Sıcaklık değişimleri, denizdeki sıcaklık artışları, deniz seviyesini nasıl etkiliyor? Bu sıcaklık değişiminde meydana gelecek deniz seviyesindeki artışlar hangi alanları etkileyecek, risk alanları nereler, buralarda tarihî ve kültürel eserler var mı? bunlardan hangileri risk altında? Ülke genelinde farklılık gösteren buharlaşma artış hızlarını geleceğe yönelik nasıl değişeceğini ve su kaybının ne kadar olacağını hesapladınız mı? Çünkü su kayıplarında önemli kayıp nedenlerinden bir tanesi de buharlaşmadır. Ayrıca su hasadı konusunda yapılan çalışmalar yeterli mi, planlamalarınız neler?

PROF. DR. HASAN KALYONCU: Yeraltı su kullanımı kontrol altına alınmadığı sürece ve ürün deseni değiştirilmediği sürece Konya havzasının ve benzeri havzaların sonu iklim değişikliğiyle beraber çölleşmeye mi gidiyor? Yani bu ikisini yapmamız zorunlu mu havzayı kurtarma açısından? Yerleşim bölgelerinde obruk riskiyle ilgili çalışmalar var mı? Bunun yanında karayolları ve demiryolları açısından değerlendirmelerinizi yaptınız mı? Yani bölgede karayolları üzerinde ve demiryolları üzerinde obruk riski var mı?

--

“Yeşil Dönüşümü Hayata Geçirmek Zorundayız”

VECDİ GÜNDOĞDU ( CHP-Kırklareli) - Dünyayla uyumlu düşük karbonlu fosil yakıt kullanımının azalacağı, yenilenebilir enerji yatırımları, enerji politikalarının odağında yer alıcı politika değişikliği yapılmış mıdır?

Bu konuda atılan somut adımlar nelerdir?

Yine, özellikle, güneş ve rüzgâr santrallerinin ucuzlayan yatırım maliyetlerini fırsata çevirerek vatandaşın ve sanayide kullanılan elektrik fiyatlarının da düşürülmesi için neler yapılıyor?

Enerji kooperatifçiliği ve hane halkına yönelik çatı uygulamalarının özendirildiği; belediyelerde güneş, çöpten enerji üretime dayalı modellerin yaşama geçtiği; kendi enerjisini üreten evler, mahalleler yaratmak için hangi adımlar bugüne kadar atılmıştır, bu konuda hedefler nelerdir?

Enerji verimliliğinde fırsatları yakalayarak "en ucuz ve en temiz enerji, tasarruf edilen enerji" bilincinin yaygınlaşması için Bakanlık olarak neler yapılıyor?

Sanayide ve binalarda enerji verimliliğiyle düşük karbon hedefleri yakalanarak sağlanacak enerji kaynaklı cari açık azalımı konusunda hedefleriniz nelerdir?

Türkiye'nin yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğinde makine parkı üretimi için çalışmalar yapılmakta mıdır?

Özellikle, güneş paneli üretiminde Türkiye, çevre coğrafyada dikkate alınarak üs olarak konumlandırılması konusunda Bakanlık neler yapmaktadır?

Çevreye etkisi, verimliliği ve halk sağlığı gibi etkenleri mevcut termik santraller gözden geçirilerek -bu çok önemli- yeni termik santral yatırımının yeniden planlanması, Türkiye'nin kömürden çıkış yol haritası hazırlanmış mıdır?

Sayın Bakanım, yeşil alanlara, yenilenebilir enerjiye, yeşil sanayi alanlarına yatırım yapmak isteyen uzun vadeli fonlar mevcut. Yeşil tahvil ve iklim tahvili dünyada en önemli finansman aracı da olmaktadır.

Buna göre Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu ve Borsa İstanbul'da yeşil finansman ve sürdürülebilir kalkınma konularında düzenlemeler yapılmakta mıdır?

--

VECDİ GÜNDOĞDU (CHP-Kırklareli) - Benim merak ettiğim 81 ilimize ait ilk kuraklık eylem planları hazırlanmış mıdır? Hazırlandıysa bu kapsamda il il neler yapılmış ve neler yapılacaktır?

Yine, AK PARTİ Hükûmetleri döneminde kuraklıkla mücadele ve suyun verimli kullanımı konusuna ayrılan kamu bütçesi yıllara göre nelerdir?

Bu bütçe yıllara göre nasıl değişim göstermektedir, ayrılan bütçe yeterli midir, yeterli değilse artırmak için neler yapılıyor? Tam anlamıyla vahşi sulamadan ne zaman vazgeçilecek? Onu öğrenmek istiyorum. Yine, yerli tohum dedik. Yerli tohumun Türkiye'deki iklim şartlarına ve kuraklığa uygun olduğunu... Peki, yerli tohumla ilgili teşvikler nelerdir? Eğer varsa bu teşvikler hangi tohumlardadır? Onları öğrenmek istiyorum.

--

“Kendi anasına bu kadar zulüm yapan”

HÜSEYİN KAÇMAZ (HDP-Şırnak) - Unutmamak gerekir ki insanlar şehirleri yaratmadan önce doğa insanı yarattı; o yüzden "doğa ana" diyoruz tabiata. Kendi anasına bu kadar zulüm yapan bir canlı türünün tek yeri cehennemdir olsa olsa. Şimdi, Sayın Başkanım, Değerli Bakanım; madem burada iklim krizi görüşüyoruz... Bu su örneğini Şırnak'tan Nerduş Deresi'nden aldım. Yaklaşık on bir ay oldu, sürekli Çevre ve Şehircilik Bakanlığına da, köylülerle birlikte, yurttaşlarımızla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığına da dilekçeler ya da suç duyuruları vermemize rağmen, bir türlü kömür ocaklarının şu suyu getirdiği hâli engelleyemedik.

----

“Mavi tünel”

BEHİÇ ÇELİK ( İYİ PARTİ- Mersin): Mavi Tünel benim vilayetimi çok etkiliyor ama bunun etki derecesi henüz ölçülmüş değil bilimsel olarak, o nedenle herhangi bir fikir sahibi değilim. Hocamızın bu konuda düşüncesi ne olabilir? Çünkü takdir edersiniz ki Mersin ve yanına Antalya’yı da koyarsak 2 komşu ili, Türkiye’yi doyuran 2 ildir. Dağı taşı, ovası, her yeri her türlü meyve ve sebze üretimine olağanüstü elverişli bir bölgedir. Sadece Anamur ilçesi, Türkiye’nin muz ihtiyacının yüzde 61’ini karşılıyor, bir ilçe ve burada gerek yerel yönetimler gerekse üreticiler yoğun şekilde yer altı suları çekiyorlar.

--

TEMA VAKFI YÖNETİM KURULU BAŞKANI DENİZ ATAÇ: Türkiye’nin de burada ayrıca, ne yazık ki çok önemli bir olumsuz payı var; coğrafi konumu nedeniyle iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle Dünya Bankasına baktığınızda Avrupa ve Orta Asya’da 21’inci yüzyılın sonlarına doğru ekstrem iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3’üncü ülkeyiz.

Sunumlardan bazıları da şöyle:

TEMA VAKFI YÖNETİM KURULU BAŞKANI DENİZ ATAÇ – Türkiye ormanlarının yıllık cari artımı 47,2 milyon metreküp. Mevcut ormanların iseyüzde 63’ü ekonomik amaçlı işletilen ormanlar. Buna göre ekonomik amaçlı işletilen ormanlardaki cari artımı hesapladığınızda yani 47’nin yüzde 63’ünü aldığınızda 29 milyon metreküp olarak hesaplıyorsunuz. Bir bakıyoruz ormanlarda yapılan dikili damga miktarı 2016 yılına göre 2020 yılında 10 milyon metreküp artarak 30,1 metreküpe ulaşmış. Yani artımdan fazla biz kesim yapıyoruz.

TARIM VE ORMAN BAKAN YARDIMCISI AKİF ÖZKALDI – 2100 yılına kadar bir projeksiyona baktığımızda, don olan günleri görüyoruz, soğuk geceler sayısında azalma, oldukça önemli bir azalma, soğuk günler sayısında yine azalma, soğuk hava dalgasında çok azalma; buna mukabil sıcak gecelere baktığımızda 2100’lere kadar yani günümüzden sıcak gecelerin artışında, sıcak günlerin artışı, sıcak hava dalgasında artış, yaz günleri 25 derece olan günlerin sayısında artış, 35 derece olan günlerin sayısında da artışı öngörüyoruz.

Beklenti ne? Türkiye’de gelecekteki beklenti, ülkemiz üzerinde ortalama sıcaklar ciddi oranda artıyor 1 ila 2 derece. Güney ve batı bölgelerde sıcaklık artışı en fazla yaz aylarında yaşanacak. En fazla Ege ve Akdeniz kıyıları ile güneydoğu, doğu bölgeleri olmak üzere toplam yağışlarda genel olarak bir azalma söz konusu. Karadeniz kıyıları da buna mukabil 150 milimetreye varan yağış artışları var. Yağış azalmaları en fazla kış mevsiminde olacak. Ülkemizin doğusu ve güneydoğusunda sıcak hava dalgaları beklenen gün sayısının yüz yıl sonunda yılda 200 günlerde olabileceği öngörülüyor. Bu ne getirecek bize? Sıcak hava dalgalarındaki artış orman yangınları riskini de maalesef artırıyor. Kar örtüsünde azalmalar su stresini artıracak tabii ki bütün bu çalışmaların sonucunda gördüğümüz. Fırat, Dicle ve Konya kapalı havzalarında su açığı öngörülüyor. Onun için çalışmalarımıza bugünden ağırlık verdik.

Doğu Karadeniz ve Çoruh havzalarında tüm projeksiyon dönemleri boyunca su fazlası öngörülüyor. Marmara, Susurluk, Kuzey Ege, Batı Akdeniz, Batı Karadeniz, Yeşilırmak, Antalya, Aras ve Van Gölü havzalarında da genel itibarıyla yeterli olabileceği öngörülmekte.

KÜRESEL DENGE DERNEĞİ BAŞKANI DR. NURAN TALU: İklim değişikliği artık bir çevre meselesi olarak altı çizilecek bir konu değil yani doğaya zararları anlamında konuşabiliriz. İstilacı türlerden bahsediyoruz ama ne yazık ki zaten insan türü en istilacı tür. Dolayısıyla biz dünyanın ekosistemini bozmamış olsaydık bugün küre ısınmaz, iklim de değişmezdi. Bilime inanıyorsak 2100’ün içerisinde bundan sonraki jenerasyon çocuklarını görecekler- biz varoluşsal bir tehditten bahsediyoruz, insanlığın -zaten doğa ayrıca özel olarak pamuklar içerisinde korunması gerekli ama- medeniyetinin bekası bu. Yani bunu nasıl yapacağız?

Onun için odağımızda insan olmazsa bunu nasıl yapacağız? Geçim kaynaklarının etkilenebilirliği üzerinde genelde günü kurtaracak çözümlerle yangını söndürüyoruz yani reaktif dediğimiz dar dalma alma politikası daha önde burada ama öne çıkmamız lazım, önceliklendirmemiz lazım, zor bir şey değil, daha çok çalışmamız lazım.

---

İşte komisyonda görev yapan vekiller

Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele Ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Veysel Eroğlu.Başkanvekili AK Parti Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan, sözcü AK Parti Manisa Milletvekili Semra Kaplan Kıvırcık, MHP İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu katip üye.  Diğer üyeler şöyle:

MHP Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy,  AK Parti Burdur Milletvekili Yasin Uğur,  CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, AK Parti Gaziantep Milletvekili Mehmet Sait Kirazoğlu, AK Parti Gümüşhane Milletvekili Cihan Pektaş,  AK Parti İstanbul Milletvekili Fatih Süleyman Denizolgun, HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan,  AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir,  CHP Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu, AK Parti Konya Milletvekili Halil Etyemez,  CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu,  İYİ Parti Mersin Milletvekili Behiç Çelik,  AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Akay,  HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU