Önümüzdeki 15 yıl içinde küresel ekonomiye egemen olacak şehirler

Batı, kentleşme sürecini yönetme deneyimine sahip olsa da bütün cevapları elinde tutmuyor

Fotoğraf: The Independent

New York, 2035'te dünyanın en büyük şehir ekonomisi olmaya devam edecek ama Cakarta en kalabalık şehir olarak Tokyo'yu geçecek. Hint Yarımadası'ndaki Bangalore ve Dakka liderliğindeki şehirlerse en hızlı büyüyen şehirler olacak. Bunlar, Oxford Economics'in küresel şehir ekonomilerinin önümüzdeki birkaç on yılda nasıl gelişeceğini inceleyen araştırmasının sonuçlarından üçü.

10 milyondan fazla nüfusa sahip mega şehirlerin gelişimi, sonsuz bir analiz ve endişe kaynağı haline geldi. İngiltere perspektifinden bakıldığında, GSYİH'ye göre 4. sırada yer alacak Londra'nın, New York, Tokyo ve Los Angeles'tan sonra en büyük kentsel yığılmanın gerçekleşeceği şehir olacağı düşünülüyor; gerçi o zamana kadar Şangay ona 4.’lükte eşlik edecek. Finans ve iş hizmetleri üretimi açısından, Londra'nın New York ve Los Angeles'tan sonra 3. sıraya yükselmesi ve Tokyo’yla Paris'in önüne geçmesi öngörülüyor.

Ancak gelişmiş dünya kentlerinin hiyerarşik düzenindeki değişiklikler, gelişmekte olan dünyanın yükselişine karşı düşünüldüğünde ufak ve önemsizdir. Bu nedenle, ABD metropol istatistik alan ölçütünce belirlenen en iyi 10 şehrin, ya da daha ziyade kentsel alanların 4’ünün Çin'de olacağı bekleniyor: Şangay, Pekin, Guangzhou ve Shenzhen.

İş merkezi Guangzhou, Şikago ve Washington'un ardında ama San Francisco ve Boston'un önünde yer alıyor. Toplam GSYİH açısından Cakarta bu yıl 21. sıradan 8. sıraya yükselecek. Büyüme açısından, en hızlı büyüyen 20 kentsel alanın 17'si ise Hindistan'da.

Bütün bu veriler ne işimize yarayacak? Bunlar yaklaşık 20 yıl sonrasına ait tahminler ve detaylarda kaçınılmaz olarak yanlışlanacak. Ancak çalışmanın genel fikri büyük oranda doğru çıkacak. Bu yüzden kabul etmeliyiz, muazzam şehirleşme bir nesil boyunca veya muhtemelen daha uzun bir süre devam edecek ve bu durum da çeşitli sonuçlara yol açacak.

Bunlardan ilki, gezegeni sosyal ve ekonomik açıdan değiştirecek. Batıdaki deneyimlerimizden biliyoruz ki, kırsal alandan büyük bir şehre taşınmak toplumsal özgürleşme sağlıyor. Kimse kimin kim olduğunu bilmiyor. İnsanlar kendi toplumsal köklerinden özgürleşmiş durumda ya da en azından kırsalda olduklarından daha özgür.

Yaşam standartları kırsal alandan daha yüksek evet ama insanlar şehirlerde sadece daha zengin değil, aynı zamanda buraların başka olanaklarından da faydalanıyor. Örneğin, genel olarak sağlık ve eğitim imkanlarına daha kolay erişiyor. Bu büyük bir genelleme olsa da muhtemelen daha iyi besleniyor. Mumbai havaalanı yakınındaki devasa yasadışı gecekondu şehri Daravi’yi ziyaret ederken, tüm karışıklığa ve görünürdeki kargaşaya rağmen hiç kimsenin aç uyumadığının söylendiğini hatırlıyorum.

Üçüncüsü de kentleşmenin çok büyük bir yatırım fırsatı olması. Bize cazip gelecek bir şehir gelişirken, ne yapılması gerektiğini biliriz. Su, kanalizasyon ve ulaşım için altyapı mutlaka olmalıdır. Park ve aktiviteler için arazilerin ayrılması gerekir. Kaçak yerleşimlerin yayıldığını fark eder ve bunları daha organize konutlar haline dönüştürmeye çalışırız.

Bütün bunlar maliyet demek. Yani hızlı büyüyen bir şehrin yarattığı servetin bir kısmı yeniden altyapıya yönlendirilmeli.

Ancak gelişmiş dünyadaki şehirlerin nasıl yönetileceğinin yanı sıra, alınması gereken büyük bir ders de var: Zengin kentlerin izlediği her model, hızla gelişen ülkedeki şehir yapısı için en her zaman en iyisi değildir. Örneğin, ABD’nin tipik banliyö yapısı, halkın geniş ölçekte yaşam alanına sahip olmasını sağlarken, arazi kullanım koşullarında ise verimsiz kalır.

Bunun yanı sıra, su kullanımı dikkatli bir şekilde yönetilmeli ve özel otomobil kullanımı akıllıca fiyatlandırılmalı. Örneğin, Çin araçlarının ortalama yakıt tüketimi Avrupa'dan daha düşük.

 

 

Yine de verimsiz bir kentte yaşamak muhtemelen kırsalda yaşamaktan daha verimli. Bunun nedeni iletişim devriminin dengeyi şehirlere doğru daha da kaydırması olabilir. Örneğin, çevrimiçi dağıtım hizmetleri yoğun nüfuslu bölgelerde çok daha ucuz. Yol haritalama ve trafik sistemleri, bir şehrin altyapısının daha verimli kullanılmasını sağlarken, kırsal alanlara ise benzer bir avantaj sağlayamaz.

Dahası, eğer insanlar bir şehre taşınmayı tercih ediyorsa -ve bu da şehirleşmenin sebebi- bunu yapmak için mutlaka önemli gerekçeleri vardır.

Bence mega kentlerdeki yaşam zorluğu, köyden kente göçten ziyade, orta sınıfın en başarılı bireyleriyle daha az başarılı olan mensupları arasındaki uçurumun büyümesiyle ilgili.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kazanan hepsini alır kuralı var gibi görünüyor. Bunu Amazon'un iki merkezini kuracağı ABD’nin doğu yakasındaki şehir seçiminde görebilirsiniz: Şirket, işlerini New York ve Washington arasında ikiye böldü. Ulusal ölçekte, mali açıdan ve hizmet açısından biri ilk sıraya yerleşirken, diğeri de dördüncü sırada yer alıyor. Üstelik küresel ölçekte iki şube de ilk 10’da bulunuyor.

İkinci sınıf şehirler ise rekabet avantajlarına ve sahip oldukları güce göre çözüm üretecek.  Söz konusu araştırmaya göre, Stockholm Batı Avrupa'nın en hızlı büyüyen şehriyken, Silikon Vadisi'ne ev sahipliği yapan San Jose de ABD'nin en hızlı büyüyen bölgesi.

Aynı zamanda, Londra da dahil olmak üzere, tüm kazananların başarılarını meşrulaştırması gerek. Çünkü son derece rekabetçi bir dünyada yaşıyoruz. Ve bu rekabetçilik giderek artacak.


 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Beşire Korkmaz

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU