Bir seyahat yazarıyım ve Instagram’ı kullanmayı reddediyorum... İşte sebebi

Instagram bir seyahat yazarı için en doğal platformlardan biri olabilir ama Helen Coffey’i orada asla göremeyeceksiniz

Fotoğraf: The Independent

Otelin çatı katındaki bardan Lizbon'un göz alıcı genişliğine, aralarına yemyeşil ağaçlar serpiştirilmiş pastel renkli, karmakarışık binalara bakarken, tüm manzarayı incelemeye çalışıyorum. Güneş batarken bal rengini alan gökyüzü, uzakta serserice parlayan Tejo Nehri ve onu eşlik eden 25 Nisan Köprüsü, hikaye kitaplarındaki gibi tüm ihtişamıyla bir tepenin üzerinde yükselen Sao Jorge Kalesi. Bu manzaraya bakıp duruyorum ama akıllı telefonuma uzanmıyorum.

Evet baylar ve bayanlar, gezegendeki Instagram hesabı olmayan tek gezi yazarı olabilirim. Yalnız değilim ama kesinlikle azınlık içindeyim. Eğer aceleci bir Twitter anketine bakacak olursak 57 katılımcının yüzde 82’si Instagram’da olduğunu iddia ediyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Arkadaşlarım ve meslektaşlarım uygulamayı kullanmadığıma inanamıyor, “Ama bütün bu ilginç yerlere gidiyorsun! Bu ne israf ama!” diyor.

Benim klasik cevabımsa kısaca, “Fotoğraf çekmeyi veya başkasının fotoğraflarına bakmayı sevmem” oluyor. Bu da genellikle onları şaşırtıyor.

Bir konuda haklılar. Bazı olağanüstü yerleri ziyaret etme fırsatım oluyor. Sonsuza uzanan havuzlarıyla lüks oteller, çivit mavisi dalgaların hafifçe çarptığı beyaz kumlu plajlar ve lezzetli tadım menüleriyle aklımı başımdan alan Michelin yıldızlı restoranlar. (Hala benden nefret etmiyor musunuz?)

Bunların çoğu Instagram cennetidir. Fotoğraflanıp bir yazıyla internetin favori fotoğraf paylaşım platformuna atılmak için adeta yalvarıyorlar. Ancak keşfetmek ve deneyimlemek için yola çıkmayı besbelli sevsem de her mekanı kurgulanmış, mükemmel zamanlanmış bir çekime döndürüp filtrelerle tanınmaz hale getirmek için en ufak bir istek duymuyorum. Bu bana bir yerin hikayesini anlatıyor gibi gelmiyor.

Doğası gereği, Instagram kullanıcılardan göstermek ya da gösterişini yapmak istediklerini seçmelerini ister. Dışarıda bırakılan kaçınılmaz olarak seyahatin ve hayatın çirkin, rahatsız edici ya da sadece sıkıcı yönleridir. Gazeteciler her şeyden önce hikaye anlatıcılarıdır ve bir yerin sadece tüm o önemli beğenileri toplamayı garanti edecek parlak taraflarına vurgu yapma fikri bana çok doğru gelmiyor.

 

woman.jpg
Fotoğraf: The Independent

 

Bu belki (siz kesin diye okuyun) iddialı gelebilir ama benim için seyahatin en heyecan verici yönü, her yeni yeri dile dökme mücadelesidir. O yaprakların rengini nasıl en iyi anlatabilirim? O tatlının tadını? O esintinin verdiği hissi? Her deneyimin özünü tüm cesur, muhteşem gerçekliğiyle nasıl aktarabilirim? Bir resim bin kelimeye değer olabilir ama bin kelime bir seyahati aşırı doldurulmuş bir resmin yansıtamadığı şekilde yansıtabilir.

Instagram hakkında beni asıl korkutan şey, kırılgan egomun seyahatlerime ne kadar sıkı şekilde bağlı olacağı düşüncesi.

Sosyal medyaya bir şeyler yüklemenin, sadece hayatlarımızı paylaşmanın ve başkalarıyla bağlantı kurup o koca güzel sohbetin bir parçası olmanın keyfini amaçladığını düşünmek güzel olurdu.

Güzel olurdu ama gerçek olmazdı. Çoğumuz için, bir kez daha paylaşım yapmamızı sağlayan o takipçiler, beğeniler, paylaşımlar ve yorumların çoğalmasını görmek bir endorfin patlaması. Beğensek de beğenmesek de, bizler bu özü itibariyle bizim öz değerimize bağlı rakamların onayının bağımlısıyız. Selfienin yaygın olduğu bu çağda, binlerce beğeniyi binlerce insanın seni sevdiği düşüncesiyle nasıl ilişkilendiremezsin. Ve tam tersine, etkileşimlerin kıtlığı aslında bir online parya olduğunuz anlamına mı geliyor?

Bu her platformda gerçekleşiyor ancak konu gerçek yaşamdan gerçekliği filtrelemeye ve değerimizin sayısal olarak ölçülebileceğini hissettirmeye geldiğinde Instagram en kötü suçlulardan biri.

 

new-zealand.jpg
Fotoğraf: The Independent

 

Açık konuşmak gerekirse buna alışacağımı sanmıyorum. O Lizbon siluetinin tadını çıkarırken işlerin nasıl gideceğini şimdiden görebiliyorum. En güzel açıyı bulmak için fotoğrafla oynuyorum, binaların belirgin olması için filtre kullanıyorum, önümdeki kirli masayı kropluyorum. Ve bunu paylaşıyorum. Birkaç saat sonra paylaşımın ne kadar etkileşim aldığını görmek için durmadan kontrol ediyorum. Önümdeki manzarayı, bardağımdaki kokteyli hatta karşımda oturan kişiyi görmezden geliyorum. Kaçınılmaz Instagram geleceğimi görmem için kristal bir küreye gerek yok.

Onun yerine bu gibi kısıtlamalardan bağımsız bir şekilde sadece anı da değil, yeri yaşıyorum. Bir ekrandan bakmak yerine manzaranın keyfini gözlerimle çıkarıyorum. Elimdeki yumuşak espresso martini’nin her yudumunun tadını alıyorum. İnternetteki yabancılardan daha çok dikkatimi hak eden arkadaşımla konuşuyorum, onu dinliyorum ve gülüyorum.

Ve şu her zaman beni tanımayan insanlardan gelecek bir milyon tebrikten benim için daha değerli olacak: Dünyanın beni görmesi içe dönük olmaktansa dışa dönük olup dünyayı görme şansı.


 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/travel/news-and-advice

Independent Türkçe için çeviren: Ayşe Yıldız

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU