Bir başkalaşma hikayesi: Dicle-Fırat (4)

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Binlerce yıldır, yüksek rakımlı dağların suyundan beslenen ve derin vadilerde kıvrılarak Ortadoğu'nun geniş ovalarına doğru akan Güneybatı Asya'nın en uzun nehri Fırat, kaynağını Ağrı Diyadin'de doğan Murat Nehri ve Erzurum dağlarında kaynayan Karasu'dan alır.

Bu iki nehir çok sayıda dere ve çayı da topladıktan sonra, Elazığ sınırlarında birleşerek Fırat Nehri'ni oluşturur.

Tohma, Peri, Çaltı ve Munzur Suyu Fırat'ı besler ve Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Urfa ve Antep sınırlarını belirledikten sonra Suriye, daha sonra Irak topraklarına akar.

Irak'ta denize uzak olmayan bir noktada yine kendisinden kopan ve farklı bir yol izleyen Dicle Nehri ile tekrar birleşerek Basra Körfezi'ne dökülür.

Fırat nehri toplamda uzunluğu 2 bin 800 kilometre olup, 720 bin kilometrekare su toplama havzasına sahiptir.

Türkiye'nin en geniş havzasına sahip olan Fırat Nehri yılda ortalama 30 milyar metreküp su taşır.

Bu suyun yüzde 80'i yüksek rakımlı dağların bulunduğu Doğu Anadolu'dan toplanır, havzayı besler. 

Fırat Nehri'nin rejimi Türkiye'deki diğer akarsulara göre daha düzenlidir. Mart ile haziran ayları arasında yavaş yavaş kabarır, temmuz ile ocak ayları arasında çekilmiş olmasına rağmen yine de bol su akışı olur.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Nehir üzerine Türkiye'nin en büyük barajları inşa edilmiştir...

İlk baraj inşaatının başladığı 1963 yılından bu yana, büyük bir propagandaya dönüşen GAP; yani Güneydoğu Anadolu Projesi devreye girdikten sonra daha sık gündeme gelmeye başlar.

Hükümetler ne düşünse, ne planlasa, paketler açsa, mutlaka GAP'la ilişkilendirerek barajların bölgenin makûs talihini yeneceği dair açıklamalar yapar, halka umut pompalar.

Özellikle işsizliğin panzehri olarak yıllarca GAP gösterilerek propaganda aracı haline getirilir.

Önce Keban, sonra Karakaya, Atatürk Barajı inşaatı bitirilir, enerji üretimine başlar.

Sıra Birecik Barajındadır. Birecik Barajı da ilk olarak 1983 yılında planlanır ve 1993 yılında temeli atılır.

Fırat'ın Birecik sınırları içerisinde yapımına başlanılan baraj 1999 yılında su tutmaya başlar ve 2000 yıllarında elektrik üretimine geçer.

Sonraki yıllarda Suriye Sınırında Karkamış barajları yapılarak geniş bir alanda çalışmalar yürütülür.

GAP parça parça ilerler, barajlar devreye girer, paketler açıklanır, hidroelektrik santralları faaliyete konulur, sulama kanaları devreye girer.

Artık bölgenin kalkınma modelinin hayata geçmesi gerekirken,  beklenen yararın ortaya çıkmaması, hayal kırıklığına neden olsa da GAP hala bir can simidi olarak hükümetin, siyasetin gündemindedir.

Birecik Barajı'nın inşaatı bitip, su tutulmaya başlanılmasından sonra onlarca köy, kasaba suyun altında kalmaya başlar.  

Çok sayıda Tümülüsler, höyük ve eski yerleşim alanları sulara gömülürken, hep aynı nakarat okunur, işsizlik bitecek, bölge kalkınacak denilir.

İnsanlar hükümetlerin propagandasına inanır ve çaresizce evleri, anılarını, geçmişlerini terk ederek göç yollarına düşer.

Keban'dan başlayarak, Karkamış Barajı'na kadar benzer sorunlar yaşanır, Atatürk Barajı Samsat ve Newala Çori'yi yutar, Birecik Barajı ise Zeugam, Halfeti ve Rum Kaleyi sular altında bırakır.
 

Zeugma 1997 (5).jpg
Zeugma, 1997


Birecik Barajı yapımı sırasında ve öncesinde yapılan çalışmalar havza boyunca adım başı antik yerleşimlerin varlığı tespit edilir, çarçabuk kurtarma kazıları başlanır, ancak yeterli olmaz.

Fırat kıyısında var olan höyükler, antik kentler ve yerleşim yerleri bütün zenginlikleriyle suyun altında kalıyor. 
 

Zeugma 1997 (8).jpg
Zeugma, 1997


İlk kurban Zeugma Antik Kenti

Halkın Belkız olarak adlandırdığı, tarihteki ismi ise Zeugma olan antik kentte yüzey çalışmaları 1983 yıllında başlamasına rağmen eserlerin kurtarılması 1998 yılına denk gelir.

Sular yükseldikçe zaman daralır, kazılar hızlandırılır ve kentin büyük kısmı gün yüzüne çıkarılır. Çok önemli taban mozaikleri bulunur.
 


"Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan Belkıs/Zeugma Antik Kenti; Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur.

80 bin nüfusu ile döneminin en büyük kentlerinden biri olan Belkıs/Zeugma, tarihin değişik dönemlerinde değişik isimlerle anılmıştır. 

Büyük İskender'in generallerinden ve daha sonra Suriye Kralı da olan Selevkos Nikator kendi adıyla, Fırat nehrinin adını birleştirerek M.Ö.300 yılında burada Selevkos Euphrates (Fırat'ın Silifkesi) adında bir kent kurar.

Daha sonraları M.Ö.1'inci yüzyılda kent Roma hakimiyetine girer. Bu hakimiyet değişikliğiyle birlikte kentin adı da değişerek köprü, geçit anlamına gelen ve bütün dünyada bilinen şekliyle 'Zeugma' adını alır.

Roma İmparatorluğu'nun 4.Skitia Lejyon Garnizonu'nun burada konuşlandırılması ve ticaret sebebiyle kısa zamanda 80 bin nüfusa ulaşan Zeugma'da Fırat manzaralı yamaçlara villalar inşa edilir. 80 bin kişilik nüfus Zeugma'yı dünyanın en büyük kentlerinden biri haline getirir.

Örneklemek gerekirse Zeugma, komşusu sayılan Antakya (Antiokheia) ile Mısır'daki İskenderiye'den (Aleksandreia) daha küçük, Atina (Athena) ile aynı büyüklükteydi. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra'dan (Londinum)  ise birkaç kat büyüklükteydi.

Ünlü coğrafyacı Strabon da Zeugma'dan bahsetmektedir. Hellenistik dönemde Selevkos Nikator zamanında Zeugma'da önemli imar faaliyetleri yapıldığı bilinmektedir.

Kentteki Akropolün üzerine kader tanrıçası Thyke'nin bir tapınağı yapılmıştır. Bu tapınak halen toprak altındadır. Zeugma Antik Kenti kendi şehir sikkesi de basmış Roma Kentlerinden biridir.

Sikkeler üzerine bir tarafına Thyke tapınağı, diğer tarafına da güçlülüğü simgeleyen Roma Kartalı motifi basılmıştır. Zeugma, MÖ 300 civarında Büyük İskender'in generallerinden Selevkos I Nikator tarafından kurulmuş bir antik liman şehirdir. Çin'le Antakya arasında Fırat yoluyla oluşan ticaret geçitlinin merkezi konumundadır."
 

Zeugma 1997 (7).jpg
Zeugma, 1997


Yapılan kazı çalışmalarında A, B ve C olarak üç bölümde incelenen şehrin villaları ve çarşılarının bulunduğu A ve B bölümleri bugün Birecik Hidroelektrik Baraj gölü altında bulunmaktadır.

Henüz kazı yapılmamış C bölümünde ileride bir açık hava müzesi oluşturulması planlanmaktadır. Antik şehir, Roma döneminden kalan mozaikleri ile dünyaca ünlüdür.

Zeugma kazılarından çıkarılan mozaikler bir süre Gaziantep Arkeoloji Müzesinde sergilendikten sonra, 2011 yılında dünyaca ünlü Zeugma Mozaik Müzesine taşınmışlardır."*    
 

Zeugma 1997 (9).jpg
Zeugma, 1997


Kazı çalışmalarında ortaya çıkan eserler, mozaikler ve Roma Dönemine ait yapılar,  Arkeologlar sevinçle hüznü birlikte yaşatır.

Çıkanlar benzersizdir, ama bir süre sonra suyun altında kalması da kaçınılmazdır.

Kazılar hızlansa da, kazı alanında bütün kalıntılar ortaya çıkarılamaz, ancak mozaiklerin büyük kısmı yerlerinden sökülerek, Antep'e müzeye taşınır.
 


Ben de ilk defa 1998 yılında yapılan kazıları görmek için ziyaret etmiş, ortaya çıkarılan kentin büyüklüğü karşısında şaşırmıştım.

Köylüler yıllardır buranın önemli bir alan olduğunu biliyorlarmış, anlatımlarına göre taban mozaikleri o kadar çokmuş ki, yıllarca defineciler kazıp, kazıp götürüyormuş. 

Bu kadar önemli bir antik yerleşim yeri maalesef suyun altında kalmıştır.

Kurtulan eserlerle dünyanın sayılı müzesi olan Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesinde ziyarette açılmıştır.
 


Birecik Baraj suları yükseldikçe sulara gömülen alan da genişleyerek, benzersiz eserleri ve binlerce yıldır endemik bitkilere, canlılara yaşam olanı olan Fırat Havzası yutar.

Binlerce yıllık delice akan Fırat, daha uysal akan bir göle döner. 

Bu sırada göl suları kadim bir kentin kıyılarında yükselmeye başlar. Geçmişi çok ama çok eskiye dayanan saklı cennet olan Halfeti bütün dokusunu kaybetmeyle karşı karşıya kalır.
 

Halfeti 1998.jpg
Halfeti, 1998


Kent Ermeni taş ustalarının benzersiz yapı örnekleriyle doluyken, sular giderek yükselmeye başlar. Önce kıyı boyunda bulunan olağanüstü güzellikte bahçeler sulara gömülür.

Bizzat kendi gözlerimle gördüğüm, arasında dolaştığım o benzersiz bahçelerin tümü suya gömüldüğünde ortaya çıkan hüznün tarifin olmadığını o gün anlamıştım.
 


Günlerce hızarlar çalışmış, vadi hızar sesleriyle yankılanmıştı. Endemik bitkiler, turunç, erik ve asırlık ağaçlar bir bir kesilmiş, yakacak olarak kullanılması için kenara atılmıştı.

M.Ö 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar hakimiyetine giren kent "Şitamrat" adını taşıyordu.

Şehir, tarihi boyunca Hitit, Asur, Med, Pers, Makedon, Selevkos ve Partlar'ın idaresinde kalmıştır. Yunanlar buraya "Urima" adını vermişlerdir.
 

Halfeti 1998 (3).jpg
Halfeti, 1998


Süryaniler ise "Kal'a Rhomeyta" ve "Hesna d'Romaye" adlarını kullanmışlardır.

Bölge, Roma İmparatorluğu döneminde Orshoene eyaleti içinde yer almış ve kale bu eyaletteki önemli şehirlerden birisi olmuştur. 
 

Halfeti 1998 (2).jpg
Halfeti, 1998


Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan "Urumgia" ve "Rumkale" adlarını alarak Halep Eyaleti'ne bağlandı.

Osmanlı döneminde hudut şehri özelliğini kaybeden yerleşim stratejik önemini kaybetmiştir.

Şehrin nüfusunun 19'uncu yüzyılda 5-10 haneye kadar düşmesi ve Rumkale'nin harap olmasıyla yerleşim alanı Fırat'ın karşı sahiline nakledilmiş ve bugünkü Halfeti yerleşimi kurulmuştur.
 

Halfeti 1998 (4).jpg
Halfeti, 1998


1926 yılına kadar Birecik'e bağlı bir nahiye olan Halfeti, 1954 yılında ilçe haline getirilmiştir. 

Sular sadece Halfeti'yi değil, Kela Zerin yani Rum Kaleyi de yarım ada şeklinde getirmiştir.

Rum Kale Gaziantep'in Nizip ilçe sınırları içinde bulunur. Birecik Baraj Gölü ile bir yarımada halini alan tepedeki kale için antik çağlardan günümüze kadar  yaşam sürmüş, değişik  kavimlere ev sahipliği yapmıştır.

Kayalar üzerinde inşa edilen kaleler içinde önemli bir yer kaplayan Rum Kale, tarihte Kela Zerin olarak da bilinir ve altın kale anlamına gelir. 
 

Halfeti 1998 (5).jpg
Halfeti, 1998


Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Halfeti büyük bölümünü kaybeder, geriye yüksek tepelerde inşa edilen bazı evler kalır.

Eski kent ise Kara Otlak bölgesine taşınır ve nüfusun bir kısmı burada hayatına devam ederken, bir kısmı da uzak diyarlara göç eder.

Son dönemlerde yerli turistlerin uğrak yeri haline gelen kent aynı zamanda Cittaslow (Sakin Şehir) unvanını da alır.

Sessizliği bir avantaja dönüştürmeye çalışsa da, eski görkemini ve yeşil konumuna ulaşamaz.
 

Zeugma 1997.jpg
Zeugma, 1997


Ancak baraj gölünün yükselmesi ciddi bir göl havzasının oluşmasına neden olur. Balıkçılık ve tekne turizmi devreye girer.

Ne tuhaftır ki Halfeti tarih boyunca sık sık el değiştirdi, ahalisini sık sık kaybetti, güzelliği Büyük İskender'in dikkatlerinden kaçmadı. 

Ama bu olağanüstü ve kadim kent bütün doğasıyla, tarihi dokusuyla sulara gömülür. Geriye daha kurak ve yamaçlarda inşa edilen evler kalır.
 

Zeugma 1997 (6).jpg
Zeugma, 1997


Sonuç olarak, Fırat binlerce yıllık bir mirasın somut ifadesiydi. Halen de öyle.

Barajlar çok zarar vermesine rağmen koca Mezopotamya can veren durumunu korumakta.

Ama tarihi alanlar, antik yerleşimler ve höyüklerin çoğu sulara gömülmüştür.

Mesele şu ki enerji ve doğa ikilemine girmeden hem doğayı korumak, hem de insanların enerji ve su ihtiyacını karşılamak gereklidir. 

Her zaman bir baraj inşa etmek mümkün ama bir Newala Çori inşa etmek asla mümkün olamaz.

Bu nedenle tarihle oynamak, kültür damarlarını kesmek, doğayı dağıtmak insana bir şey kazandırmaz. 

Bu saatten sonra barajları yıkalım, yerine piknik yerleri yapalım deme durumunda değiliz.

En azında bundan sonra planlanan projeler doğa eksenli olabilir.

 

 

Kaynakça :

Zeugma Arkeoloji Projesi'nin Zeugma Kazı Başkanlığı tarafından hazırlanmış internet sitesi Zeugma Arkeoloji Projesi ve Wikipedia

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU