Aşırı sağın AP seçimlerindeki başarısından sonra Avrupa'yı ne bekliyor?

AB'nin geleceğini yakından ilgilendiren AP seçimleri merkez partilerin üstünlüğünü sona erdirdi. Sandıktan aşırı sağ, yeşiller ve liberaller çıktı. Peki aşırı sağ beklendiği kadar yüksek oy aldı mı? Uzmanlar Independent Türkçe için yanıtladı

23-26 Mayıs tarihleri arasında yapılan AP seçimi ilk sonuçlarına göre en az dört Türk kökenli siyasetçi Avrupa Parlamentosu'nda görev üstlenecek / Fotoğraf: Reuters

Avrupa Parlamentosu (AP) Avrupa Birliği’nin (AB) yasama, denetim ve bütçe alanlarında belirleyici organı.

Avrupa halkının direkt halk tarafından belirlenen tek organı olan AP için 28 ülkede halk sandık başına gitti. 

Seçime katılım sadece yüzde 50.95’de kaldı.

Ama bu bile AP seçimlerinde 1994’ten bu yana ulaşılan en yüksek oran oldu.

Sonuçta 751 üyelik parlamentonun üyeleri belirlendi. 

Ortaya çıkan sonuç merkez sağ ve soldaki partilerin gerilediği; aşırı sağcılar, yeşiller ve liberallerin ise yükselişe geçtiği yönünde.

Bununla birlikte bir başka dikkat çekici husus AP’de artık merkez sağ ve merkez sol parti sandalyelerinin çoğunluğu sağlamaya yetmeyeceği gerçeği. 

Aslında olan biteni en iyi özetleyenlerden biri İsveç gazetesi Dagens Nyheter.

Gazete "Bir deprem yaşanmadı ama Avrupa'nın merkez partileri artık yapıcı bir işbirliğine gitmeli" diyor.

Fransa, İtalya ve İngiltere'de aşırı sağ birinci

Aşırı sağcı Uluslar ve Özgürlükler Avrupası 37 olan parlamenter sayısını 58’e çıkardı, en büyük zafer haberi ise Fransa, İngiltere ve İtalya’dan geldi.

Üç ülkede de aşırı sağ sandıktan birinci çıktı. 
 

Le Pen AFP.JPG
Marine Le Pen'in 2014'e göre oyu düştü ama yine sandıktan birinci çıktı / Fotoğraf: Reuters


Fransa’da Marine Le Pen resmi olmayan sonuçların ardından Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a erken seçim çağrısı yaptı bile. 

Le Pen "Fransızlar ülkede bizi birinci yaparak güvenlerini ortaya koydu. Bu büyük bir onurdur" diyor.

BBC Radyosuna konuşan Brexit Partisi lideri Nigel Farage ise ülkede erken seçim için 31 Ekim tarihini işaret ediyor ve genel seçimlerde de kazanacağını iddia ediyor.

Aşırı sağın yükselen özgüveni

Aslında Avrupa’da aşırı sağ partilerin varlığı 1960’lı yıllardan itibaren ortaya çıkmaya başladı. 

Uyum sorunlarından kaynaklı ötekileştirmeyi alevlendiren aşırı sağ siyasetin AB genelinde sesini duyurması 1990’lı yılları buldu.
 

mlmk.JPG
Yunanistan'daki aşırı sağcı Altın Şafak partisi üyeleri Atina'da yabancı karşıtı eylemler düzenliyor / Fotoğraf: Reuters


Önceki dönemde çok daha dar bir alanda ve sadece belirli bir zümre üzerinde etkili olan radikal sağ siyaset, Soğuk Savaş sonrası hedef kitlesini merkeze yönlendirdi. 

ABD’deki 11 Eylül saldırıları, Irak’ın işgali, Suriye krizi ve ekonomik göstergelerin olumsuz seyri, yaşlı kıtada aşırı sağ organizasyonun yayılmasını beraberinde getiren etkenler oldu.

Aşırı sağın politikası ne?

Avrupa’da aşırı sağ partiler yalnızca ulusal kaygıları ve çıkarları savunmuyor.

Mevcut sistemdeki sosyal demokrasilerin takip ettiği eşitlikçi ve ilerici ilkelere karşı görünen politikaları da takip ediyor.

Yabancı düşmanlığı, ırkçılık, İslam karşıtlığı gibi popülist söylemlere sarılıyor.

Ekonomik sorunları, güvenlik politikaları ve din ile harmanlayarak Avrupa siyasetinin merkezine doğru yol alan aşırı sağcılar kendisine daha fazla takipçi buluyor.

Her ne kadar oyları ve etkisini artırsa da uzmanlara göre AP’de ortaya çıkan son tabloyu aşırı sağın zaferi olarak nitelemek doğru değil. 

İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Emre Gönen AP’de hala AB’yi savunan partilerin çoğunlukta olduğunu hatırlatıyor.
 

424-tr (1).jpg
Emre Gönen / Fotoğraf: Bilgi Üniversitesi


AB uzmanı Gönen, aşırı sağ partilerin gösterdiği performansın aslında tahminlerin dışında kaldığını, asıl dikkat edilmesi gerekenin ise Avrupa’nın merkez siyasetinde gözle görülür gerileme olduğunu belirtiyor.

Aşırı sağın söylemine karşılık merkez sağ ve muhafazakâr partilerin oy kaybetmesi söz konusu. Merkez solda da bir gerileme var. Ve iki merkezin iki kanadı çoğunluğu sağlayamıyor. Eski statükoyu temsil eden merkez sağ ve merkez sol söylemin gerilemesi var. İşler hala üç aşağı beş yukarı iyi gittiğinde aşırı sağ alternatif olamayacak. İşlerin gerçekten kötü gittiği gün ise aşırı sağ buzdolabından inip büyük bir sorun yaratacak. Bu durum Demokles’in kılıcı gibi hepimizin kafasının üstünde sallanıyor.

1980’den bu yana Batı Avrupa’da 200’den fazla ulusal hükümet kuruldu ve bunlardan sadece sekizinde aşırı sağ partiler koalisyon hükümetine küçük ortak unvanıyla katılabildi. 

Aşırı sağ AP’de de sanıldığı kadar kudretli değil belki ama siyasette daha fazla yükselmek için kendine alan yaratmış durumda.
 

2uu-gsTp_400x400.jpg
Faruk Şen / Fotoğraf: Twitter @faruksenprofdr


Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Prof.Dr. Faruk Şen, karışık bir döneme girildiğine işaret ediyor.

Şen’e göre karışıklığın en büyük nedeni Avrupa’daki merkez partilerin aşırı sağ kadar AP seçimlerini ciddiye almaması. 

Yani bu ilgisizliğin de bir bedeli var.

Fransa’da her üç seçmenden biri sandığa gitti, Almanya’da bu oran yüzde 40. Avrupa’daki oturmuş partiler hala AP’yi ciddiye almıyorlar. Avrupa Parlamento Başkanı’nın seçimi artık üçüncü bir partinin katkısıyla olabilecek. Şu anda üçüncü parti grubu olarak görebileceğimiz iki kesim var; aşırı sağ ve yeşiller. Bundan böyle Angela Merkel ve ortaklarının karar mekanizmasında olmaması hali AP içinde bazı sorunlar yaratacak. Onun için karışık bir döneme giriyoruz. Bu açıdan Avrupa Birliği Konseyi’nin önemi çok daha artmış oluyor.”

Almanya, Fransa, İspanya, İngiltere, İtalya gibi AB ülkelerinde halk da AP seçimlerini çok ciddiye almıyor. 

Buradan çıkacak kararların gündelik yaşamlarına fazla etkisi olmadığından hareket ediliyor. 

Daha ziyade Macaristan, Bulgaristan gibi küçük ülkelerde sandığa daha fazla rağbet gösteriliyor; zaten aşırı sağ seçmenin motive edildiği yerler bu gibi küçük ülkeler oluyor. 

Avrupa Birliği uzmanı Dr. Can Baydarol ise karşı karşıya kalınan durumu siyasi yelpazedeki oy kayması olarak okuyor. 

 

thumbs_b_c_709c930fdde642ed97ab709e1b7a3d2f.jpg
Dr. Can Baydarol / Fotoğraf: AA

 

Merkez sağ ve merkez sol oy kaybetti ama liberaller ve yeşillerin aldığı oy ile buradaki kayıp kısmen telafi edilmiş gibi duruyor. Kuzey’de İsveç, Danimarka ve Hollanda’da sol akım devam ediyor. Güneye doğru indikçe aşığı sağın ve popülizmin ön plana çıktığını görüyoruz. Almanya’da sosyal demokratlar tarihlerinin en büyük yenilgisini aldı. Buna karşılık yeşiller çok ciddi bir oy artışı gösterdi. Klasik soldan yeşillere; klasik merkez sağdan ise liberallere doğru kayış var. Ama nereden bakarsanız Avrupa Parlamentosu’nda AB karşıtları yüzde 25-30 seviyesinde temsil edilmekte.

Gönen: Aşırı sağın iktidar olması için derin bir kriz gerekli

AB uzmanı Gönen aşırı sağa oy getiren yöntemlere dikkat çekiyor.

Radikal sağ hareketin Avrupa'da iktidar olup olamayacağı ile ilgili soruya ise "Ancak belli senaryoların gerçekleşmesi halinde" yanıtı veriyor.

Aşırı sağ alternatif olma özelliğine sahip değil.  Bu partilerin alternatif olabilmesi için bazı senaryoların gerçekleşmesi gerekli. Derin işsizlik, göçmenlerden kaynaklanan suç oranının artması, sınırlarda sorun, içe dönük ekonomik önlemler gibi. 1928’de Nazi partisi yüzde 2,3 oy aldı. 1930’da aynı parti yüzde 19 oy aldı. Ne değişti iki yılda? 1929 krizi. Yani Nazilerin söylediği gerçek değilken kimse oy vermedi. Gerçek olduğunda ise oy verildi. Aşırı sağın iktidar olabilmesi için derin bir kriz olması lazım. Bunlar hazır kıta bekliyor. Her aşırı sağ Adolf Hitler tarzı bir rejim getirmek istemeyecektir ama ne yapacakları da belli değil. AB içinde yeşiller gibi geleceğe dair umut veren hareketlerin yükseldiğini görüyoruz fakat öbür yandan da bir aşırı sağ tehlikesi ile karşı karşıyayız.

Gerçekten de aşırı sağ partilerin oy oranlarındaki artışın önemli bir nedeni Avrupa’da 2008 yılından itibaren ortaya çıkan ekonomik kriz. 

Ancak oy oranlarındaki yükselmenin tek nedeni ekonomik göstergeler değil. 

Söz gelimi gelir dağılımının adaletli sağlandığı Finlandiya ve Avusturya gibi ülkelerde de aşırı sağ partilerin oy oranı artışta. 

İspanya ve Portekiz gibi ekonomik krizden olumsuz etkilenen bazı AB ülkelerinde de ise aşırı sağ partilerin oy oranı belirleyici değil. 

Öyleki; İspanya'da aşırı sağ görüşlü Vox sadece 3 milletvekili çıkardı.

Her iki ülkede de sandıktan zafer ile ayrılan sosyalistler oldu.

Brexit Partisi İngiltere’de iktidara aday mı?

AP’deki seçimin kazananlarından biri de henüz altı haftalık Brexit partisi. 

AB'den ayrılmayı ana politikası olarak belirleyen Brexit Partisi seçimlerde birinci oldu. 
 

D4QlmHOXkAA2BhX.jpg
Nigel Farage'ın 6 hafta önce kurduğu Brexit Partisi AP seçimlerinin birincisi / Twitter @EFDgroup


Aşırı sağcı Nigel Farage'ın liderliğini yaptığı parti seçimde yüzde 31,6 oy aldı.

İngiltere'de iktidardaki Muhafazakar Parti, AB'den ayrılmayı gerçekleştirememesinin etkisiyle AP seçimlerinde bir önceki seçimlere oranla yüzde 14 oy kaybederek hezimete uğradı ve sandıktan beşinci çıktı.

Başbakan Theresa May’in Haziran ayında parti liderliği görevinden ayrılacağını açıklamasının ardından İngiltere’de erken seçim ihtimali iyice kuvvetlendi.

Peki aşırı sağcı Farage AP seçimlerindeki başarısını genel seçimlere taşıyabilir mi?

AB uzmanı Can Baydarol’a göre AP seçimleri genel seçimlerin bir ölçüsü değil.

Acaba Nigel Farage AP’deki performansını aynı şekilde yansıtabilir mi? İngiltere’de seçimin yenilenmesi gerekiyor. İngiltere’deki iç siyasi karışıklık hakikaten Brexit sürecine bağlı olarak en ön plana çıkan unsur. Farage olası erken seçimde aşağıya indirilebilirse belki Brexit’in yenilenmesi süreci açılabilir. Olmazsa 'Acaba Brüksel ile yeni bir anlaşma yapılabilir mi ?'diye başka bir soru ortaya çıkar. Hem AB hem İngiltere açısından en korkuncu anlaşmasız ayrılık senaryosu olur. Dolayısıyla her iki taraf da çok ciddi, maddi olmanın ötesinde siyasi kayıplarla karşı karşıya gelebilir.

Türkiye-AB ilişkileri

Peki, AP seçimlerinin Türkiye-AB ilişkilerinde bir etkisi olacak mı?
 

Brüksel 54 Ekim 2015.JPG
Recep Tayyip Erdoğan 5 Ekim 2015'te Brüksel'deki bir etkinliğe katılmıştı / Fotoğraf: AA


AB uzmanı Can Baydarol, fiili olarak durmuş bir müzakere süreci olduğunu hatırlatıp Türkiye’nin şu andaki tüm çabasının bu fiili durumun hukuki pozisyona gelmemesini sağlamak olduğunu öne sürüyor. 

Yani müzakerelerin hukuken askıya alınmasının önüne geçilmesine çalışılıyor.

Ancak Baydarol, AP seçimlerinden ziyade Avrupa Komisyonu'nda yaşanacak değişime işaret ediyor.

Şu anda AP’den çıkan görüntünün çok fazla bir şey değiştirmeyeceğini söyleyebilirim. Ama eylül ayında Avrupa Komisyonu yenilenecek. Asıl önemli mesele bu komisyonun nasıl oluşacağı. Komisyonun başkanlığına Türkiye karşıtlığı ile bilinen Alman parlamenter Manfred Weber mi gelecek? Yoksa bir süredir konuşulan bir dedikodu gerçekleşip Angela Merkel mi bu koltuğa oturacak? Bunlar siyasi olarak o kadar büyük etkileri olan şeyler. O yüzden bir şey söylemekten biraz imtina ediyorum. Avrupa Komisyonu sonuçta yürütme organı. Avrupa Parlamentosu biraz kamuoyunun vicdanını yansıtır ama nihai siyasi karar bakanlar konseyinindir. Buradaki oluşumun Türkiye-AB ilişkileri açısından daha belirleyeceği olacağını düşünüyorum.

Türkiye'nin AB yolu bir yana AB de değişen dünyanın koşullarına uyum sağlamaya, sorunlar karşısında ayakta durmaya çalışıyor.

O uyum sürecinde işini en fazla zorlaştıracak unsur radikal sağ siyaset olacak.

Bunun yanında yaşlı kıtada ırkçılıkla mücadele edecek, sosyal ve demokratik hakların genişletilmesi için çalışacak ve çok kültürlülüğü savunacak bir kesim de her şeye rağmen hala varlığını korumakta.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU