Selahaddin'i Kudüs yürüyüşünü geciktiren bir avuç Haçlı değil, onların yerli işbirlikçileriydi (2)

O, Kudüs'teki Haçlılara da şerefli bir savaş hakkı tanıdı

Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'e girişi

Kudüs savunmasını komuta eden İbelinli Balian, elçilere haber göndererek Selahaddin ile bizzat görüşmek istediğini bildirdi.

Balian, daha evvel Selahaddin'in eline esir düşmek üzereyken Hıttin Savaş Meydanında kaçmasına izin verilenlerdendi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Balian bu olaydan sonra Kudüs'ü silahsız olarak ziyaret etmek için Selahaddin Eyyubi'den izin istemiş, Selahaddin sadece bir gün kalıp Kudüs'ten çıkması şartıyla bunu kabul etmişti. 

Oysa Balian, Kudüs'e geldiğinde şehrin tüm soylularının Hıttin'de Selahaddin tarafından ya öldürüldüğünü ya da esir edildiğini gördü.

Şehir halkı Balian'a kalıp savunmayı komuta etmesini istedi; ama Balian, Frenkler içerisindeki en dürüst soylulardan birisiydi ve Selahaddin Eyyubi'ye şehirde kalmayacağına dair söz vermişti.

Balian, şehirden ayrılmadan önce durumu Selahaddin Eyyubi'ye bildirerek kendisine karşı savaşması ve sözünü bozması için izin istedi.

Selahaddin, mütemadiyen yaptığı üzere tüm kurmaylarını çıldırtacak bir karara imza attı. Balian'a gönderdiği cevapta düşmanlarının da şerefli bir şekilde savaşmaya hakkı olduğunu bildirdi ve Balian'ı verdiği sözden azat etti.

Şimdi Balian, Selahaddin ile Kudüs surları önünde görüşmek istiyordu. 

Komutanların tüm itirazlarına rağmen Selahaddin, Balian'ın görüşme teklifini kabul etti. Savaşın kesin üstünlüğü İslam komutanının lehineydi ve istese büyük bir katliamla savaşı bitirebilirdi.
 

selahaddin eyyubi 2.jpg
Selahaddin Eyyubi 


Komutanları Selahaddin'in bu tutumuna anlam veremiyordu ve düşmanlarını cesaretlendireceği için karşı çıkıyordu.

Hatta bazı subaylar Selahaddin'i fazla yufka yürekli davranmak ve Frenklerin canını kurtarmak için seferi geciktirmeye çalışmakla suçlamaya başladı.

Balian, Selahaddin'in karşısına geçtiğinde yaptığı ateşli konuşmayı ünlü Vak'a-Nüvis İbn el Esir, şöyle aktaracaktı:

Balian, halkın hayatının bağışlanacağı sözünü almak için ısrar eder, ama Selahaddin hiçbir şeye söz vermez. Kalbini yumuşatmaya çalışır, ama boşuna. Bunun üzerine ona şu sözlerle hitap eder: Ey sultan, bil ki bu kentte sayısını yalnız Allah'ın bildiği kadar çok insan var.

Çarpışmayı sürdürmekte tereddüt ediyorlar, çünkü birçok başka kentte yaptığın gibi hayatlarını bağışlayacağını umuyorlar, çünkü hayatı seviyor ve ölümden nefret ediyorlar. Ama eğer ölümün kaçınılmaz olduğunu görürsek, Allah bilir ya, çocuklarımızı ve karılarımızı öldüreceğiz, sahip olduğumuz her şeyi yakacağız, size ganimet olarak tek bir dinar, tek bir dirhem, esir edecek tek bir erkek, tek bir kadın bile bırakmayacağız.

Sonra Kutsal kayayı, el-Aksa camiini ve birçok başka yeri tahrip edeceğiz, elimizde tuttuğumuz beş bin Müslüman esiri öldüreceğiz, sonra binek atlarımızı ve bütün hayvanları yok edeceğiz. Sonunda dışarı çıkacağız ve sizinle bir ölüm kalım savaşında olduğu gibi çarpışacağız. İçimizden hiçbiri sizden birçoğunu öldürmeden ölmeyecek.


Aslında Balian'ın tehditlerinin hiçbir karşılığı yoktu, Selahaddin seferi çok önceden bitirecek güce sahipti; ama şehirde kan akmasını istemiyordu. 

Selahaddin, Balian'ın kutsal yerlere zarar verme tehdidini kendi kurmaylarını ikna etmek için kullandı ve Frenklerin şehirden çok cüzi fidyelerle çıkmasına müsaade etti. 

Devlet kasasının neredeyse boşaldığı bu seferde Selahaddin'in bu kararı kurmaylarının itirazları ile karşılansa da Selahaddin Eyyubi ne altın ne de esir yakalamakla ilgileniyordu.

Nitekim 2 Ekim 1187 tarihinde İslam ordusu şehre girdiğinde bir tek kişinin burnu dahi kanamamıştı. 

El İsfahani, Selahaddin'in tavrını şöyle aktaracaktı:

Sultana şöyle dedim: Bu patrik en azından iki yüz bin dinar edecek bir servet taşıyor. Onların mallarını götürmelerine izin verdik, ama kilise ve manastırların hazinelerini değil. Buna izin vermemek lâzım. 

Ama Selahaddin şöyle cevap verdi:

İmzaladığımız anlaşmalara harfiyyen uymalıyız, böylece hiç kimse inananları anlaşmalara ihanetle suçlayamaz. Bunun tamamen tersine, Hristiyanlar her yerde bizim iyiliklerimizi anlatacaklardır.


Selahaddin Eyyubi'nin tek ilgilendiği biran evvel Müslümanları el- Aksa Camisi'nde toplayarak zafer namazını kılmaktı.

Şam kadısı Muhiddin İbn el-Zeki, sırtında Selahaddin'in giydirdiği siyah hilatla imam olarak minbere çıktığında Selahaddin Eyyubi ömrünü adadığı hayalini gerçekleştirmiş oluyordu.

Selahaddin'in Kudüs yürüyüşünde en büyük engel bir avuç Haçlı değildi, İslam âleminin bölünmüş yapısı ve düşmanla işbirliği yapmaktan çekinmeyen emirlerdi. 


Selahaddin bayrağı amcasından devralıyor

Bütün hayatını Mısır'ın fethine adayan Kürt Komutanı Şirkuh, bu hayalini gerçekleştirdikten kısa bir süre sonra hayata gözlerini yumdu.
 

Şirkuh bin Şadhi.jpg
Şirkuh bin Şadhi


Hasımlar Şirkuh'un yeğeni Selahaddin Yusuf'u zayıf bir komutan olarak görmeleri sebebiyle vezirlik makamına getirmişti.

Oysa bu karar Mısır'da yeni bir hükümdarın doğmasını sağladı. Selahaddin, genç yaşı ve ciddi bir devlet tecrübesi bulunmaması nedeniyle her daim hor görüldü.

Haçlılar kolay bir lokma, Fatımiler idare edilebilir bir kukla ve vefat eden Zengi'nin emirleri bu genç adamı talihin yüzüne güldüğü bir küstah olarak görüyordu.

Oysa Selahaddin'deki cevheri ilk keşfedenlerin başında Nureddin Zengi geliyordu. Daha Şirkuh hayatta iken bir intihar görevi olan Üçüncü Mısır Seferine Yusuf'u göndermek istememiş ve Şirkuh'tan yeğenini yanında bırakmasını istemişti. 
 

Nureddin Zengi.jpg
Nureddin Zengi


Şirkuh bu teklifi kabul etseydi, şüphesiz Selahaddin çok iyi bir emir olacaktı; ama Kudüs Efendisinden yoksun kalacaktı. 

Selahaddin Eyyubi, vezirlik makamına geldiğinde Haçlılar, Bizans'la ittifak kurarak 1169'da Selahaddin'e karadan ve denizden saldırdı. Nureddin Zengi'nin desteği ile bu saldırılar püskürtüldü.

1170'te kimsenin beklemediği bir anda Selahaddin, Kudüs'ün burnunun dibinde bulunan Gazze'ye bir yıldırım harekâtı yaptı.

Genç Selahaddin'in Gazze'yi elde tutmasının imkânı yoktu; ama bu harekâtla Selahaddin Frenklere net bir mesaj yollamıştı, o amcası Şirkuh'un yeğeniydi ve en az Şirkuh kadar tehlikeliydi. 
 

Selahaddin Eyyubi.jpg
Selahaddin Eyyubi


Zaman içerisinde Selahaddin, daha evvel hiç tanımadığı bir düşmanla karşılaşacaktı. Bu düşman, orduları savaş meydanına çıkmadan yok ediyor ve nice kahraman komutanın kellesini bedeninden koparıyordu.

Selahaddin'in bu büyük ve yeni düşmanının adı fitneydi. Öyle ki bu düşman gönülden bağlı olduğu Zengi ile arasını dahi açmıştı.

Hatta Nureddin Zengi'nin Yusuf'un üzerine yapmaya hazırlandığı büyük sefer ile arasına ecel girmemiş olsa Kudüs'ün Efendisi Selahaddin'in ölümünün İslam'ın bir başka muzaffer komutanı olan Nureddin Zengi'nin elinden olması kaçınılmazdı. 

15 Mayıs 1174'te Zengi'nin vefat etmesiyle Mısır Valisi Selahaddin artık daha cüretkâr hareket etmeye başladı.
 

Kudüs Krallığı.jpg
Kudüs Krallığı

 

Fitneciler Haçlılar ve Haşhaşiyunlarla yakın temasta

Zengi'nin ölümü sonrasında Sicilya, Bizans ve Kudüs Krallığının olduğu geniş ittifak Selahaddin'i tarih sahnesinden silmek için harekete geçti.

Zengi'nin ölümünden sonra Selahaddin Kuzeydeki müttefiklerinden de yoksun kaldı; çünkü Zengi'nin emirleri 36 yaşındaki bu Kürt Komutanın başlarına dert olmasını istemiyordu.

Bu sebeple Frenklerin Selahaddin'in işini bitirmesinde bir sakınca görmediler.
 


Haçlı İttifakının beklemediği gelişme ise Anadolu'da cereyan etti. İkinci Kılıçaslan'ın Miryakefelon mevkiinde Bizans ordusunu yok etmesi Selahaddin'e direnebilme gücü verdi.

Selahaddin, İskenderiye'de Sicilya ve Kudüslülerden oluşan orduyu karşıladı. Gerisini İbn el Esir, şöyle anlatacaktı:

(Haçlılar,)Binmek için savaş gemilerini sahile yanaştırdılar. Bir kısmı binip kurtuldu, bir kısmı da boğuldu. Bazı Müslümanlar denize dalıp Frank savaş gemilerini deldi ve bu gemiler su alıp battılar.

Üç yüz Frank süvarisi tepenin başına sığındı ve Müslümanlar sabah erkenden bunlarla savaşa girdi. Muharebe kuşluk vaktine kadar sürdü. İskenderiyye halkı onları mağlûp ve perişan etti, kimi öldürüldü, kimi de esir düştü.

 


Sonrasında Selahaddin, amcası Şirkuh'tan tecrübe ettiği taktiklerle Haçlılar üzerine yıldırım harekâtlarına başladı. Sırayla Hama ve Ayn el Carr'da büyük zaferler kazandı.

Bu zaferlerden iki kesim rahatsız olmuştu: Haçlılar ve vefat eden Zengi'nin emirleri.

Selahaddin bölgenin yeni Nureddin Zengisi olmuştu. Mütevazı yaşamı, cömert tavrı ve adaleti ile Selahaddin Eyyubi yalnızca Müslümanlar arasında değil, Frenkler arasında dahi sempati topluyordu.

Bu durumdan rahatsız olan emirler, Selahaddin'i ortadan kaldırması için önce Haşhaşiyunlar ve ardında da Haçlılarla anlaşma yaptı. 

Selahaddin, Haşhaşiler tarafından üç kez suikasta uğramış, kıyafeti altındaki ince zırh onu ölümden korumuştu. 

Emirlerin bu işbirlikleri Selahaddin'i yavaşlatıyor ve dikkatini Kudüs'e vermesini engelliyordu. Bunun üzerine radikal bir karar alan Selahaddin, kendisini artık Zengi ailesinin Valisi olarak değil, bağımsız bir Sultan ilan etti.

Artık Mısır'dan Şam'a Zengi ailesi için muhafızlık yapmayacaktı, buraların bizzat efendisi olduğunu ilan etmişti.

Bu isabetli karar sonrası Zengi'nin emirleri birer birer Selahaddin'e gelerek bağlılığını bildirmişlerdi. Tüm bu gelişmelerden sonra dahi Selahaddin, Zengi'nin ailesine dokunmamış ve topraklarını kılıçla işgal etmemişti.
 

Hıttin savaşı.jpg
Hıttin Savaşı

 

Kudüs'e açılan kapı Hıttin zaferi

Selahaddin, emirleri kontrol altına aldıktan sonra dahi Kudüs'e doğrudan bir saldırı için acele etmemişti; fakat Renaud de Chatillon isminde vahşi bir baron Kudüs'ün yeni Kralı Guy de Lusignan'ı tesiri altına alarak korkunç bir plan yaptı.

Renaud de Chatillon, Müslümanların en mahrem şehri olan Mekke'yi yağmalamak ve yıkmak için harekete geçti.

Chatillon'un Mekke'ye gönderdiği birlikler şehrin girişine yakın bir noktada yok edilse de hacıları taşıyan kervanlar bizzat Chatillon tarafından yağmalanmış ve Müslümanlar esir edilmişti.

Bu gelişmeye rağmen Kral, Renaud de Chatillon'u cezalandırmaktan kaçınmış ve esirleri Selahaddin'e vermeyerek savaşı kabul etmişti.

Selahaddin komutanlarına Renaud de Chatillon'u kendi elleriyle öldüreceğine dair ant içti ve ordusuna sefer için hazırlık emri verdi. 

Komutanları Kudüs'e doğrudan bir saldırı isterken Selahaddin, bir meydan muharebesi olmadan Kudüs'ü kuşatmanın anlamsız olacağını biliyordu.
 

Kral Guy Lusigan.jpg
Kral Guy de Lusignan


Yeni Kral Guy de Lusignan büyük bir kibirle çölde Selahaddin'in karşısına çıkmak üzere surların ardından ayrıldığı haberi Kudüs'ün Efendisi'ne ulaştırıldığında Selahaddin savaşın başlamadan bittiğini anlamıştı. 

Tüm su kuyuları Müslümanların elindeydi. Üstelik Haçlılar arasında birlik yoktu. Birçok Frenk komutanı Guy de Lusignan'un bu kararının bir intihar olduğunu düşünüyordu. 

Nitekim Selahaddin'in ordusu Hıttin Meydan Savaşı'nda Kudüs Kralllığını neredeyse tamamen yok etmişti. Kral Guy ve Renaud de Chatillon gibi isimler esir edilerek Selahaddin'in çadırına getirildi. 
 


el-İsfahani, görüşmeyi şöyle nakleder:

Selahaddin kralı yanına oturmaya davet etti ve Renaud de Chatillon da içeri girdiğinde, onu kralın yanına yerleştirdi ve ona yaptığı kötülükleri hatırlattı:

'Kaç kere yemin edip bozdun, kaç kere anlaşma imzalayıp uymadın'

Renaud de Chatillon, çevirmeni aracılığıyla şöyle cevap verdi: Bütün krallar hep böyle davranmışlardır. Ben daha fazlasını yapmadım. 

Guy bu arada susuzluktan soluyordu, sanki sarhoşmuş gibi kafasını sallıyordu ve çehresi çok sıkıntılı olduğunu belli ediyordu.

Selahaddin ona rahatlatıcı sözler söyledi ve buzlu su getirterek ona ikram etti. Kral içti ve geri kalanını Renaud de Chatillon'a sundu, o da susuzluğunu giderdi.

Sultan bunun üzerine Guy'ye 'Ona su vermeden önce benden izin almadın. Öyleyse ben de onu affetmek zorunda değilim' dedi.


Selahaddin, kılıcını çekti ve büyük bir katil olan Renaud de Chatillon'un boynunu tek bir kılıç darbesiyle kesti. Böylece komutanlarına verdiği son sözü de yerine getirmiş oluyordu. 

Renaud de Chatillon'un katlettiği yüzlerce masum insanın ardından bizzat Selahaddin tarafından infaz edildi. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU