G7 ve tekrarlanan ifadeler

Meseleleri daha da karmaşık hale getiren bir diğer şey de Çin ve Rusya'nın İran, Afganistan, Orta Asya ve Myanmar dahil olmak üzere birçok yerde çıkarlarının çatışması

Fotoğraf: AFP

Demokratik sanayi ülkelerinden oluşan G7, 40 yıl önce kurulduğu zamanki kadar güçlü veya önemli bir konuma sahip olmasa da farklılığın kaçınılmaz hale geldiği küresel arenada bir fark yaratmaya devam ediyor.

ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve Japonya'dan oluşan grubun dışişleri bakanlarının Londra'da yüz yüze bir zirve düzenlediği haberini almak sevindiriciydi. Nitekim bu iki yıl sonra gerçekleştirilen ilk görüşmeydi.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi'nin Sözcüsü de bakanlar toplantısına katıldı. Sözcünün asıl görevi, önümüzdeki ay İngiltere de dahil olmak üzere yedi ülkenin katılacağı tam bir zirve için gündem hazırlamaktı. İleride yapılacak bu zirve, Joe Biden'ın ABD Başkanı olarak uluslararası sahneye ilk adım atışı olacak.

Londra zirvesi iyi bir haber olsa da, kötü haberleri de beraberinde geldi. Öncelikle ev sahibi İngiltere, Başbakan Boris Johnson'ın şaşırtıcı fikirlerinden birini ortaya attı. Johnson İngiliz Milletler Topluluğu'na hitaben bir takdir jesti olarak Hindistan, Avustralya ve Güney Afrika'yı zirveye misafir olarak davet etti.

Bir süre mutlu olan ardından da İngiltere'nin Donald Trump'ı şeklinde kazandığı ün yüzünden pişman olan Johnson, Brexit'ten memnun olmadığını gizlemeyen Biden ile anlaşmak için hangi yolları izlemesi gerektiğinden emin değil gibi görünüyor.

Johnson ve yardımcılarından oluşan çalışma ekibi, üye devletlerin çoğunun İngilizce konuşulan ülkelere mensup olduğu demokratik G10 olarak adlandırdıkları grubu, G7'ye daha kapsamlı bir alternatif ve G20'ye daha yakın bir versiyon olarak tanıttı.

Asıl kötü haber Londra'daki zirvenin, uluslararası durum için tutarlı ve üzerinde mutabık kalınan bir analiz yapamaması oldu. Nitekim bu analiz olmadan politika oluşturma düzeyinde elle tutulur hiçbir çaba gösterilemez.

ABD'liler, geçen yılki başkanlık seçim kampanyasında sıkça tekrar edilen bir dizi cümle ile zirveye katıldılar. Bunlardan en öne çıkanı da 'ABD geri döndü!' cümlesi oldu. Ancak ABD'liler, bu cümlenin hangi noktaya geri dönüldüğüne işaret ettiğini veya ilk etapta o noktaya dönmenin gerekli olup olmadığını belirtmekte başarısız oldular.

ABD'liler, diğer taraflarla ne üzerinde çalışmak istediklerini söylemeden sürekli çok taraflı eylemden söz ettiler. Şuna dikkat edilmesi gerekiyor ki, burada çok taraflı eylem herhangi bir politikanın temelinden ziyade işleri halletmek için bir araç sayılıyor.

Çünkü diğer birçok tarafla iş birliği yaparak akıllıca işler de toyca işler de yapılabilir. Örneğin Libya felaketi, Başkan Barack Obama'nın perde arkasından liderlik ettiği çok taraflı çabalardan kaynaklanıyordu.

Toyluk açısından çok taraflı eylemin en son örneği ise Biden yönetiminin Afganistan ile ilgili olarak yaydığı bağı kopar-kaç politikasında (Hillary Clinton bile bu politikanın mantığını sorguladı) görüldü.

Fikir birliği kelimesi Londra'da tekrarlanan diğer kelimelerden biriydi. Ancak fikir birliği aynı zamanda faydasız olabilecek bir terim. Hatta net biçimde tanılanmış bir politikaya uygulanmazsa tehlikeli bile olabilir.

Örnek verecek olursak bir uçurumun kenarından birlikte atlama konusunda hemfikir olunması kulağa dramatik gelebilir ancak aslına bakarsanız bu bir intihardır.

Her halükarda Londra zirvesinde ortaya atılan ana konularda herhangi bir fikir birliği sağlanamadı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in uluslararası kurallara dayalı düzen olarak tanımladığı şey karşısında Çin ve Rusya tarafından gelen sözde meydan okumanın nasıl tanımlanacağı konusunda bir fikir birliği yoktu. Blinken'ın bu cümlesi, mevcut duruma ilişkin herhangi bir analize daha fazla belirsizlik getiren tekrarlanmış başka bir ifade oldu.

Bu, İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan beri uygulanan uluslararası hukuk ve uluslararası normların artık yeterli olmadığı ve ek kurallara ihtiyaç olduğu anlamına mı geliyor? Şayet cevap evet ise bu kuralları kim düzenleyecek?

Diğer taraftan Başkan Biden, Çin'i herkesi midesine indirerek büyüyen bir canavar olarak tasvir ederken, Kanada ve Avrupa üçlüsü (İngiltere, Almanya ve Fransa) komünist Asya gücünü kârlı bir ortak olarak görüyor.

Aslında Trump yönetiminin baskısı olmasaydı, Başbakan Johnson 5G ağı ile ilgili Çin ile daha önceden imzaladığı tartışmalara yol açan anlaşmayı iptal etmezdi.

Çin konusuna gelirsek, şu anda şekillendirilen yatırım planları Almanya'yı Çin'in başlıca ekonomik ortağı yapabilir. Fransa'nın da doğrudan yatırım, teknoloji nakli ve lüks mallar ve tarım ürünleri pazarı olarak Çin ile yakınlaşan ülkelerden olduğu göze çarpıyor.

Buna ek olarak Rusya'dan kaynaklanan tehdidin türü hakkında bir uzlaşı yok. ABD'liler Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Sovyetler Birliği'ni yeniden canlandırmak istediğini iddia ederken, Avrupalılar Çarlık İmparatorluğu'nu yeniden inşa etmeyi hedeflediğini düşünüyor.

Bununla birlikte aşikar olan şey hem Çin hem de Rusya 19'uncu yüzyıla hakim olan sömürge düzeni üzerindeki güçleri incelemeye çalışıyor.

Çin, 21'inci yüzyılın hızla değişen dünyası çerçevesinde maliyetli ve faydasız bir strateji sayılan İngiliz sömürge düzenine göre bir filo inşa ediyor.

Putin'in izlediği strateji de 19'uncu yüzyılda hakim olan şeye çok benziyor ve General Paskevich'in şu uyarısının yankılarını taşıyor:

Bugün kontrolünüz altında bulunan bölgeyi elinizde tutmak için yarın daha fazla toprak ele geçirmeniz gerekir.


Belki de toprağı ele geçirme politikası Berlin Konferansı'na katılan sömürge güçlerinin dünyaya hakim olduğu sırada kârlıydı ya da en azından günümüzdekine kıyasla daha az maliyetliydi.

Nitekim bugün Rusya'nın Suriye, Balkanlar ve Orta Asya'da fiili olarak kontrol ettiği bölgeler bir yana Putin'in Kırım, Donetsk, Güney Osetya ve Abhazya'da ilhak ettiği topraklar, Rusya'nın kırılgan ekonomisi üzerine gittikçe yük bindiriyor.

Meseleleri daha da karmaşık hale getiren şey G7'nin ve hatta G10'un, Çin veya Rusya'nın veya bazı durumlarda her iki ülkenin birden desteği veya en azından tarafsızlığı olmadan başka sorunların üstesinden gelemeyeceğinin aşikar olması.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da Londra konferansında Kuzey Kore, Myanmar ve İran İslam Cumhuriyeti'nin ele alınması oldu. Peki şaşırtma ve korkutma fikrine dayalı bir askeri operasyonun, Çin'in yardımı olmadan Kim Jong-un'u devirebileceğine inanan var mı?

G7 ülkelerinin Tahran'daki Humeyni rejimiyle oynadığı kedi-fare oyunu, Rusya'nın mollaları desteklediği bir dönemde olumlu sonuçlar verebilir mi?

Myanmar meselesine gelirsek, en azından Çin'den dolaylı bir destek gelmezse ülkedeki askeri rejimin buradaki kırılgan demokratik hareketi ezemeyeceği belli.

Meseleleri daha da karmaşık hale getiren bir diğer şey de Çin ve Rusya'nın İran, Afganistan, Orta Asya ve Myanmar dahil olmak üzere birçok yerde çıkarlarının çatışması.

Ancak G7'nin mevcut durumu, Pekin ve Moskova'yı farklılıklarını bir kenara bırakıp demokrasi dünyasına karşı düşük şiddetli bir küresel savaş başlatmaya ikna etmeye yardımcı olmuyor.

Ne Çin ne de Rusya böyle bir yarışı kazanamazsa da birlikte pek çok cephede büyük sorunlar açabilir. İki ülke çeşitli şekillerde zayıf ve kısa vadeli toplumlar içinde güçlü devlet yapıları oluşturabildi. Bu, güçlü bir izlenim yaratmada başarılı olmasına rağmen demokrasi modelini alt etmekten aciz bir model.

Diğer taraftan Pekin'i destekleyen en önemli seslerden biri olan Henry Kissinger, Çin'i sürekli gelecek ve kaçınılmaz bir "süper güç" olarak tanımlıyor. Avrupa'daki özellikle Almanya'daki Rusya destekçileri de buna benzer bir tanımlamayı Rusya için kullanıyorlar.

Bu iddialar G7 üye ülkelerinin Çin ve Rusya'yı taktiksel düzeyde görmezden geldiği bir zamanda G7'yi, Çin ve Rusya'yı rakip, hasım ve hatta stratejik düzeyde düşman olarak takdir etme konusunda abartılı davranmaya ikna etti.

Bugün, Çin ve Rusya'ya stratejik açıdan düşman olarak muamele ederken bir taraftan taktiksel olarak ciddi bir muamele yapılarak bu analizin düzeltilmesinin zamanı geldi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU