Savaş çıkarsa haber Twitter'dan mı duyulacak? Diplomasi 2.0 ve Trump'ın Twitter tutkusu

ABD ile İran arasında savaş ihtimalleri dillendirilirken Donald Trump bir kez daha Twitter diplomasisine sarıldı. Trump bu tercihiyle kimine göre diplomasiyi çökertiyor kimine göre düşmanlarının altında kalmamakla doğru yapıyor

ABD Başkanı Trump dünyada en çok tweet atan siyasetçilerden biri / Görsel: Pixabay

“Bir diplomat; ‘belki’ anlamında ‘evet’, ‘hayır’ anlamında ‘belki’ diyen kişidir. ‘Hayır’ diyen bir kişi ise bir diplomat değildir”  

Fransız siyasetçi Charles Maurice de Talleyrand bu cümleyi 1800’lü yılların ilk yarısında kurmuştu. 

Aslında yaklaşık bir asır öncesinin diplomasisi ile bugün arasında temelde değişen çok şey yok.

Ulus devletleri, sonra altüst olan ulus devletleri ve diplomasinin her geçen gün daha fazla dijitalleştiğini bir kenara bırakacak olursak. 

Kimi dijital diplomasi diyor, kimi siber diplomasi bazısı ise sosyal medya diplomasisi.
 

social-networking-2187996_960_720.jpg
Sosyal medya sadece sıradan kullanıcılar için değil devletler için de önemli bir alan haline geldi / Fotoğraf: Pixabay


Günümüzde sosyal medya araçları arasında politik amaçla en sık kullanılan mecranın Twitter olduğu gerçeğinden yola çıkarak bu yeni diplomasi türü için “Twiplomacy” tanımı bile geliştirildi. 

Adı ne olursa olsun artık diplomatik meseleler çok daha sık bir şekilde internet yolu ile ele alınıyor, sanal hamleler kamu diplomasisinin yerine geçiyor. 

Sadece diplomatik koridorların değil bürokrasinin duvarları da aşılarak tüm “mesajlar” öngörülmeyecek kadar geniş kitlelere ulaşıyor.

Uzmanlar dijital diplomasi kavramının ilk çıkış noktası olarak iki tarihe dikkat çekiyor. 
 

indir (2).jpg
Fotoğraf: Reuters


İlki 2010’da özgürlük talepleriyle filizlenen, daha sonra Mısır ve Tunus’taki hükümetleri deviren, başta Suriye olmak üzere onlarca Ortadoğu ülkesinde iç savaş ve ciddi karışıklıkları beraberinde getiren Arap Baharı.

Bir diğeri ise 2011’de ABD’nin finansal kalbi Wall Street’teki adaletsizlikleri hedef alan Occupy (İşgal et) hareketi.

Her iki hareket de sosyal medyada örgütlenen insanların klasik diplomatik dilin dışına çıkarak dünyanın akışını değiştirebileceğinin kanıtı olarak görüldü.

Sadece devletlerin geleneksel propaganda araçlarını değil medyanın da sınırlarını aşıp devlet aygıtının sosyal ve siyasal meseleleri yansıtmasına yönelik bir meydan okumaya dönüştü. 

Elbette teamüllerin dışına çıkan sadece halk değil. 

Teknolojinin imkânlarını siyasetle buluşturup yeni bir tür diplomasi anlayışı inşa eden (ya da kimi uluslararası ilişkiler uzmanlara göre diplomasinin sonunu getiren) kişilerden biri de ABD Başkanı Donald Trump. 

Twitter diplomasisi ile siyasi popülizm arasındaki figür: Trump

Trump’ın hem iç politika hem dış politikaya dair Twitter üzerinden yürüttüğü söylemler aynı zamanda siyasi popülizmi sonuna kadar kullanması, gündemi 280 karakterle (Kasım 2017’ye kadar Twitter tüm kullanıcılarına tek biri ileti için 140 karakterlik hak tanıyordu) istediği şekilde yönlendirmesi anlamına geliyor.
 

indir (3).jpg
21 Ocak 2016, Trump Cleveland'da Cumhuriyetçi Parti'nin bir etkinliğinde  / Fotoğraf: Reuters 


Yüzyıllardır ülkeler ve kurumlar arası risk ve belirsizliklerin yönetimi için önemli bir araç olan, hayati maliyetli hesaplamaların önüne geçen, ulusların kaderleri üzerinde hatırı sayılır etkisi olan, savaşları başlatan ve sonlandıran diplomasi artık küresel düzeyde bir gücün parmakları arasında ve neredeyse bir “Günaydın” mesajı kadar sıradan.

Her ne kadar Trump Ağustos 2018’de ITV’den Piers Morgan’a verdiği röportajda tweetleri yataktan attığını söylese de Amerika’da medyanın bir bölümü bu sözlerin tuvaletten tweet attığını söylemenin kibar bir tarifi olduğu kanaatinde. 

Sonuçta artık BM ve AB genel merkezlerindeki oylama ve müzakere süreçlerinde Whatsapp’ın temel iletişim aracı olarak kullanıldığı, İngiltere Dışişleri Bakanlığı diplomatlarının özel tasarlanmış şifreli mesaj uygulamaları yerine Whatsapp’ı tercih ettiği, Amerikan istihbarat örgütlerinden CIA ile yıllarca sıkıcı bir kurum olmakla eleştirilen Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın Twitter üzerinden konuştuğu bir dünyada yaşanıyor.

Ve bu dünyada siyaseti, diplomasiyi sanal mecraya en çok taşıyan kişi de kuşkusuz Donald Trump. 

İlk yılında 2 bin 548 tweet attı

Yüzyıllara dayanan uluslararası ilişkiler ve diplomasi geleneğine aykırı tutumuyla, dünyanın keyfini kaçıran ama bir o kadar konuşulan Trump Beyaz Saray’a gelmeden önce günde ortalama 10-11 tweet atıyordu.

Görevdeki ilk yılında (20 Ocak 2017-19 Ocak 2018) 2 bin 548 tweet attı.
 

1.JPG
Trump'ın Twitter'da 60 milyondan fazla takipçisi var / Fotoğraf: Twitter @realDonaldTrump


Tweet sayısı günde 6 ila 7’ye düşse de; pozisyonu gereği yazdıkları artık dünya dengelerini değiştirir niteliğe büründü.

Sadece dünya dengelerini değil; kabinesinin şekli şemalini de…

Öyleki ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bile gazetecilerin “Daha ne kadar görevinize devam edeceksiniz?” sorusuna “Trump bir tweet ile beni işten atana dek” diye yanıt veriyor.
 

920x920.jpg
Trump görevden aldığı Bakanı Tillerson için "Onun berbat olduğunu düşünüyordum" diye yazmıştı / Fotoğraf: Twitter @realDonaldTrump


Bu cevabın en büyük nedeni Trump'ın Pompeo’dan önceki bakan Tillerson ile gizli servis başkanı Randolph Alles’in görevlerinin sona erdiğini twitterdan duyurması.

Trump dünyayı ve kabinesini attığı tweet'ler ile nizama getirdiğine inanıyor ama aynı etkiyi seçmenleri açısından başardığını söylemek çok da doğru değil.

ABD’li siyasi danışman Frank Luntz’un yaptığı araştırmaya göre Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinin sadece yüzde 21’i Trump’ın tweetlerini okuyor, Başkanı takip eden Cumhuriyetçilerin oranı ise yüzde 15’de kalıyor.

“Salak, gerizekalı, kaybeden, şapşal ve yalan haber”

Çoğu hakaretamiz bu ifadeler Trump’ın Twitter aleminde en çok sarf ettiği sözcükler. 

Trump’a göre ise Twitter sadece Twitter değil, iletişimin modern bir yolu. 
 

immigration-idiot-trumpiq.png
Trump'ın göreve gelmeden önce attığı tweetlerden biri / Fotoğraf: Twitter @realDonaldTrump


Twitter yönetimini takipçi sayısını azaltmakla suçlasa da en son Fox News’e verdiği röportajda bu sosyal mecranın önemine değindi.

Twitter benim için gerçekten bir daktilo gibi. Mesele sadece Twitter değil. Twitter’daki mesajlar doğrudan televizyona gidiyor. Eğer son dakikalık bir durum varsa hemen tweet atıp şöyle diyorum: ‘Şunu izleyin! Golan Tepeleri’ni İsrail’e verdim ve bunu Twitter’da duyurdum. Ya da Huawei ile ilgili son gelişmeyi Twitter’a koydum ve insanlar bunu gördü.’ Aslında bu Twitter’a bel bağlamak değil. O mesajlar TV’ye yayılıyor, Facebook’a yayılıyor, gidebileceği tüm mecralara gidiyor ve üstelik hepsi anlık oluyor. Bu benim için gerçekten de iletişimin en modern yolu.

1967’deki Altı Gün Savaşı ile İsrail’in işgaline giren ve en az 21 bin kişinin hayatını kaybettiği Golan Tepeleri ile ilgili yazdığı Twitter mesajını takipçilerine kolayca ulaştırabildiği için sevinen Trump;  iletişimin modern yolunu kullanırken bu kez de ABD-İran arasındaki savaş senaryolarını güçlendiren isimlerden biri görünüyor.

ABD-İran gerilimi ve Twitter’a yansımaları

1980’den bu yana hiçbir diplomatik teması olmayan Washington-Tahran yönetimleri arasındaki tansiyon Trump’ın 8 Mayıs’ta imzaladığı başkanlık kararnamesiyle iyice yükseldi.
 

abd-iran-bayrak.jpg
Fotoğraf: AFP


Kararname İran’ın demir, çelik, bakır ve alüminyum sektörlerine yönelik yaptırım getiriyordu. 

Trump, göreve geldiğinden bu yana ülkesini Obama yönetiminin İran ile imzaladığı nükleer anlaşmadan çekip İran’dan yapılan petrol ithalatını kesti, Devrim Muhafızları’nı terör örgütü ilan etti. 

16 yıl sonra yani Irak savaşından bu yana ilk kez Ortadoğu’ya askeri yığınak yapıyor.

İran, ABD’nin hamlesine karşılık olarak önce bazı Avrupa ülkelerinden yaptırımlara karşı direnmek için 60 günlük süre sundu ardından bundan vazgeçip Nükleer Anlaşma’nın bazı taahhütlerine uymamaya başladı.

İran Atom Enerjisi Kurumu, zenginleştirilmiş uranyum üretimini dört kat arttırdı.
 

BOLTON TRUMP AA.jpg
ABD Başkanı Trump ve danışmanı John Bolton / Fotoğraf: AA


Bush döneminin danışmanı Karl Rove ile birlikte ABD’nin Irak’a girme kararının arkasındaki isimlerden olan Trump’ın bugünkü danışmanı John Bolton bugün de kimi kesimlerce ülkesini İran’da savaşa sürükleyen kişi olarak addediliyor.

ABD’nin savaş uçağı taşıyan gemilerinin Basra Körfezi’nde boy göstermesinin ardından ise iki ülke arasındaki gerilim dile de yansıdı.

Trump ilk günlerde hemen Twitter’a sarılmadı. 

İran Nükleer krizinin yeniden alevlendiği 8 Mayıs’tan 15 Mayıs’a kadar İran ile ilgili tek bir tweet dahi atmadı.

Hatta İran Devrim Muhafızları Komutanı’nın 12 Mayıs’ta yaptığı “ABD'nin körfezdeki gemileri hareket ederse başlarına ineriz” açıklamasını da dikkate almadı.

Trump’ın bu tarih aralığındaki gündemi ağırlıklı olarak iç politika, Mueller raporu ve Çin ile ticaret savaşıyla ilgili meseleler oldu.

15 Mayıs’ta kriz ile ilgili ilk adımını attı ve İran’ın yakında ABD ile konuşmak isteyeceğini söyledi.
 


Washington Post ve New York Times’ın bölgedeki gelişmeleri ele alan haberleriyle ilgili "sahte haberler/fake news" yorumu yaptı.

New York Times gazetesinin ABD’nin İran’a 120 bin asker göndereceği ve Trump’ın danışmanlarıyla İran konusunda sorun yaşadığı ile ilgili bir haber yayımlaması üzerine bir kez daha Twitter’a sarıldı, iddiaların asılsız olduğunu söyledi.
 


Trump şöyle dedi:

Medya kuruluşlarının İran'a dair yaptıkları sahte ve yanıltıcı haberler ülkemizi yaralıyor. Bu haberler sahte, kötü bir şekilde kaynaklandırılmış ve tehlikeli. En azından İran ne düşüneceğini bilmiyor. Bu da iyi bir şey olabilir.

Basını yine sahtekârlıkla suçladı ve haberler ile ilgili “saçmalık” ifadesini kullandı.

2009’da ilk tweetini attığında ABD’li şovmen David Letterman’ın programına katıldığını takipçileriyle paylaşan Trump 10 yıl sonra artık Avrupa’dan Asya’ya; Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar birçok dünya ülkesini hizaya çektiğine inanıyor; hatta İran gibi ülkeleri savaş ile tehdit ediyor.

Hürmüz Boğazı’nda tansiyon iyice yükselmişken ve Tahran’dan Washington’a yönelik sert açıklamalar ulaştığında işi Dışişleri Bakanı, diplomatlar ve danışmanlarına bırakmak yerine hızlı iletişimin nimetlerinden yararlanıyor Trump:  

"Eğer İran savaşmak istiyorsa bu İran’ın resmen sonu olur. Bir daha asla ABD’yi tehdit etme”
 


ABD'nin İran ile müzakereler için çalıştığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını söylüyor, "İran ne zaman hazır olursa o zaman bizi arayacaktır. O zamana kadar ekonomileri çökmeye devam edecek" değerlendirmesini yapıyor.

O, Twitter diplomasisine sarılınca hedefe koyduğu ülkeler de aynı mecradan benzer ton ile yanıt veriyor.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in “İskender ve Cengiz Han’ın yapamadığını sen mi yapacaksın, İran bin yıldır ayakta” demesi ve Trump’ın danışman ekibini bataklığa benzetmesi gibi.

Bir zamanlar TV canlı yayınında savaş izlediğine şaşıran dünya Twitter üzerinden yürütülen bu çatışmayı artık içselleştirmişe benziyor. 

Dünyanın önde gelen bazı dışişleri bakanlıklarının sosyal medya platformlarının önceden belirlediği kelime kombinasyonlarıyla veri duygu analizi yaptığının iddia edildiği siyasette diplomasinin dilinin artık çok daha görünür kılındığı aşikar.

Kimine göre daha tehlikeli, kimine göre daha şeffaf çoğuna göre her ikisinin iç içe geçtiği bir dönemden geçiyor dünya siyaseti.

Her ne kadar kapalı kapılar ardında konuşulanların çoğu hala olduğu yerde kalsa da.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU