İran ile nükleer anlaşma öldü mü?

ABD yönetimi yalnızca İran'ın eski yükümlülüklerine dönmesini istemiyor, aynı zamanda bölge ülkelerini ilgilendiren diğer konu ve maddeleri kapsayacak biçimde anlaşmanın içerik ve şartlarının çerçevesini genişletmeye de çalışıyor

Fotoğraf: Reuters

İran'da kime inanalım; Dini Lider Ali Hamaney'e mi yoksa Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye mi?

Zira Dini Lider Hamaney, ABD Başkanı Joe Biden'a karşı katı tutumun çıtasını gittikçe yükseltiyor.

Buna karşılık Ruhani, geçen çarşamba İran'ın nükleer anlaşmaya geri dönmeye hazır olduğunu, daha önce öne sürdüğü şartlara, yani Obama döneminde anlaşmanın imzalandığı 2015'ten Trump döneminde iptal edildiği 2018'e kadar 3 yıllık ambargo dönemi için kendisine tazminat ödenmesi gerektiği talebine bağlı kalmayacağını açıklayarak geri adım atmaya ve tavizler sunmaya başladı.

Artan ve İran rejimini bitkin düşüren ekonomik boğulmanın gölgesinde Hamaney dolaylı olarak buna onay vermeseydi, Ruhani'nin ülkesinin taviz vermeye hazır olduğunu, ki bu sadece başlangıç, açıklayamayacağı oldukça açık.


Bu iki çelişkili pozisyon, yaklaşmakta olan İran Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle sınırlandırılabilse de Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) Başkanı Rafael Grossi'nin açıklaması üzerinde durmak da faydalı olacaktır.

Salı günü yaptığı açıklamada Grossi, İran ile imzalanan eski nükleer anlaşmanın Tahran, izin verilen uranyum zenginleştirme noktasını aştığı için öldüğünü, bu tür tehlikeli ihlallerin eski anlaşmaya geri dönmeyi imkânsız kıldığını, ilerlemek için tek çözümün yeni bir anlaşma yapmak olduğunu ifade etti.

Yeni bir anlaşma veya geçmiş anlaşmanın çerçevesinin ve şartlarının değiştirilmesi bahsi yeni değil, Biden ve başta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron olmak üzere Avrupalı ortakları da bunu talep etmişlerdi.

Macron, bölge ülkelerinin, özellikle Suudi Arabistan'ın da yeni anlaşma için yapılacak müzakerelere katılması, bölge ülkelerini ilgilendiren hassas konuları kapsayacak şekilde anlaşmanın konu ve maddelerinin çerçevesinin genişletilmesi çağrısında bulunmuştu.

Grossi, İran'ın anlaşmada izin verilenden daha yüksek oranlarda uranyum zenginleştirmesinin yanı sıra UAEK müfettişlerinin Tahran depoları ve başka mevkilerde on yıllardır var olan uranyum parçacıkları keşfetmeleri gibi son zamanlarda yaşanan gizli gelişmeler ve çeşitli konular nedeniyle eski anlaşmanın öldüğünün altını çizdi.

Dolayısıyla mesele nükleer yükümlülüklerden kaçmakla ilgili ve bu nedenle, Ruhani'nin 5+1 ülkeleri yükümlülüklerini yerine getirirlerse biz de tüm eski yükümlülüklerimize geri döneriz açıklamasının bir anlamı kalmadı.

Bütün bunlar, Hamaney'in, önce Washington'un tüm yaptırımları kaldırması gerektiği, İran'ın anlaşma konusunda acelesi olmadığı ve ABD'nin vaatlerinin İran nezdinde bir güvenirliği olmadığı açıklamalarına kıyasla ayrıntıdan ibaret kalıyor.

Ruhani'nin ülkesinin 2015-2018 yılları için istediği tazminattan vazgeçmeye hazır olduğu açıklaması da çözümün başka girişleri olduğu imasıyla birlikte, Haziran ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri için önceden planlanmış bir propagandadan ibaret hale geliyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gelgelelim şu anda durum başka daha zor ve karmaşık bir noktaya ulaşmış bulunuyor, zira ABD yönetimi yalnızca İran'ın eski yükümlülüklerine dönmesini istemiyor, aynı zamanda bölge ülkelerini ilgilendiren diğer konu ve maddeleri kapsayacak biçimde anlaşmanın içerik ve şartlarının çerçevesini genişletmeye de çalışıyor.

Bu nedenle İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif geçen hafta, Biden yönetiminin İran'dan yeni tavizler koparmak istediğini ve "Yeni, daha geniş, kapsamlı ve farklı bir anlaşma istiyoruz" diyerek baskı yapıp anlaşmanın kapsamını genişletmeye çalıştığını açıkladı.

Bu, Washington'un İran'ın nükleer emellerine dayatmak istediği yükümlülüğün zaman çerçevesinin uzatılmasıyla ilgili esas ve çok önemli bir nokta.

Eski anlaşma, İran'ın nükleer faaliyetlerine getirilen bazı teknik kısıtlamaların 2025'ten sonra kademeli olarak kaldırılmasını öngörüyordu.

Bu önemli nokta ayrıca İran'ın balistik füze gücü ve diğer konularla da bağlantılı. Bu ise anlaşmanın çöktüğü ve geçmişte kaldığı anlamına gelebilir.

Bu nedenle İran Dışişleri Bakanı Zarif, Tahran Forumu'nda şunu söylemekten kaçınmadı; "İran'a baskı konusunda Joe Biden ile Donald Trump arasında fark yok."


Şu ana kadar bu sözler bir abartı gibi görünmüyor. Zira Obama'nın anlaşmadaki ortağı olan Biden üzerindeki baskı, İran'ın ihlallerine son vermesi konusunda Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler arasında ender görülen bir uzlaşıyı ortaya çıkaracak kerteye vardı.

Bu ise ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ı geçen Çarşamba günü, ABD'nin İran ile görüşmek için kendisine hiçbir taviz vermeyeceği veya yaptırımları kaldırmayacağı açıklamasını yapmaya sevk etti.

Dışişleri Komitesine yaptığı açıklamada Blinken, terörü destekleyen ve istikrarı tehdit eden davranışlarından kaynaklanan bir dizi temel sorunla ilgili olarak ABD ile görüşme konusunda ne kadar ciddi olduğunu göstermesi için topun şu anda İran'ın sahasında olduğunu söyledi.

Ülkesinin herhangi bir dış tehditle karşı karşıya kalması halinde Suudi Arabistan'ı savunma taahhüdünü yineledi. Bu da İran'ın neden olduğu sorunların başında, Riyad'ın her zaman desteklediği barışçıl Yemen çözümünü engelleme girişimleri ve herkese aşikâr Husi maskesi altında Suudi Arabistan'a yönelik füze ve insansız hava araçları saldırılarının tırmandırılmasının yer aldığını gösteriyor.

Bu bağlamda, Amerikan basınındaki yorumlar, Blinken'ın Kongre'deki açıklamalarının Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerden 140 Temsilciler Meclisi üyesinin Başkan Biden'a gönderdiği mektup kapsamında yapıldığı konusunda hemfikir.

Söz konusu mektupta 140 üye, Biden yönetimine İran ile katı, nükleer programının yanı sıra Körfez ve Ortadoğu bölgelerinde istikrarı bozan kötü niyetli davranışlarını kontrol altına alan bir anlaşmaya varmak için uzlaşı sağlama çağrısı yapıyordu.


Bu hassas ve hayati konular yalnızca ABD'yi değil, İran'ın Trump döneminde Washington ile her zaman arasını açmaya çalıştığı NATO ülkelerini de ilgilendiriyor.

Bu nedenle Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'ın geçen Çarşamba Twitter hesabından yaptığı paylaşım dikkat çekici ve önemliydi.

Fransa Dışişleri Bakanı, NATO dışişleri bakanları toplantısı çerçevesinde Blinken,  Alman mevkidaşı Heiko Mass ve İngiliz mevkidaşı Dominic Raab ile güvenlik sorunlarını, özellikle de İran'ın neden olduğu güvenlik sorununu ele alan yapıcı istişarelerde bulunduğunu yazdı. Müttefiklerden birine yapılan saldırıyı hepsine yapılmış bir saldırı olarak gören NATO'nun kurucu antlaşmasının 5'inci maddesinin aktifleştirilmesinin önemine vurgu yaptı.

Bu açıklama, Tahran'ın, Trump ile NATO müttefikleri arasındaki ilişkileri daha da bozmak için kendisine güvendiği ve genişletmeye çalıştığı boşluğun kapandığını gösteriyor.

Tüm bu önemli gelişme ve siyasi pozisyonların arka planında, İran rejimi; Yemen'den Gazze, Irak, Suriye ve bir ekonomi ve hükümet krizi yaşayan Lübnan'a kadar gerilimi tırmandırarak öne geçmeye çalışıyor.

Ancak ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Perşembe günü ülkesinin NATO müttefikleri ile yaptığı toplantıdan sonra, İran'ın nükleer silah elde etmesini engelleme konusunda herkesin hemfikir olduğunu deklare etti.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Büşra Abay

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU