Akademik özgürlük akademik başarının ön koşulu mu? Çin, değil diyor!

Nurettin Akçay Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters 

Küresel Kamu Politikaları Enstitüsü, 11 Mart günü ülkelerin akademik özgürlüklerini ölçen bir rapor yayımladı. Raporda, ülkeler 6 farklı kategoriye ayrılarak puanlanıyor ve en iyiden en kötüye doğru ülkelerin akademik özgürlükleri ölçülüyordu.

Rapora göre Batılı ülkeler akademik anlamda en özgür üniversitelerin bulunduğu ülkelerken, Çin ve Ortadoğu ülkeleri ise durumun en kötü olduğu yerler olarak gösterilmiş. 

Raporun giriş kısmında geçen şu cümleler özellikle dikkatimi çekmişti:

Akademik özgürlük kaliteli eğitim ve araştırma için esastır. İnovasyonun itici gücüdür.


Aslında evet, yıllardır duyduğumuz ezberlerin başında geliyordu bu sözler.

Büyük bir yanılgı mı bilmem ama özgürlük her zaman akademik başarı için ön koşul olarak kondu önümüze.

Amerikan üniversitelerinin başarısının sırlarından biri olarak çoğu zaman üniversitelerin ve akademisyenlerin özgürlüğü gösterildi.

Yine entelektüel ilerleme ve bilimsel üretim için akademik özgürlük ve kurumsal özerkliğin ne kadar önemli olduğu ABD ve Avrupa örnekliği üzerinden anlatıldı bizlere.

Şöyle bir tablo vardı önümüzde: Başarılı üniversitelere sahip olmak ve kaliteli bilimsel yayınlar üretilsin istiyorsanız, yapmanız gereken ilk şey üniversitelerinizde özgürlüğü ve kurumsal özerkliği sağlamaktır.

Bu ifadenin doğru mu, yanlış mı olduğu konusundaki kişisel fikirlerim bir yana, son zamanlarda Çin'in önümüze çok farklı bir tablo koyduğunu anlatmaya çalışacağım. 

2019 yılında Çin'in hatta dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan Fudan Üniversitesi (dünyanın en iyi ilk 100 üniversitesi arasında) üniversite tüzüğünde bulunan düşünce özgürlüğü ibaresini silmiş ve "akademik bağımsızlığı" vatanseverlikten daha düşük bir noktaya çekmişti.

Fudan Üniversitesi, tüzüğünün başka bir kısmına da şu ibareyi eklemişti:

Üniversite, Çin Komünist Partisi'nin liderliğine bağlıdır ve partinin eğitim politikasını eksiksiz bir şekilde uygulayacaktır.


2018 yılından ÇKP tarafından yapılan bir açıklamada ise tüm akademisyenlerin parti ile aynı çizgide hareket etmeleri gerektiği duyurularak, üniversitelere bu yönde bir çağrıda bulunulmuştu.

ÇKP'nin bu çağrısından sonra birçok üniversite gerekli adımları atarak tüzük değişikliğe gitmiş, vatanseverlik ve partiye bağlılıklarını üniversite tüzüklerine eklemişti.

Partiye yasal bağlılık bir yana, Çin üniversitelerinde "ülkedeki diğer tüm kurumlarda olduğu gibi, parti sekreteri güçlü ve her yerde bulunan bir varlıktır".

Yani üniversite rektörlerine ek olarak, her üniversitede parti tarafından görevlendirilmiş bir de parti şefi bulunur ve bu rektörün üstünde bir konumdadır.

Parti Anayasası uyarınca, partiyi temsil eden komite, kuruma liderlik eder ve görevlerini yerine getirmesi için rektöre destek verir.

Anlayacağınız Çin üniversiteleri tam olarak partinin kontrolünde ve özgür düşünceden çok, parti ilkelerine bağlı kalmaya çalışan bir yapıya sahip.

Yani Çin, üniversiteler üzerindeki devlet kontrolünün en yoğun olduğu ülke dersek abartmış olmayız. 

Hal böyleyken karşımıza akademik başarının olmadığı, dünya sıralamasında gerilerde olan üniversitelerin çıkmasını bekliyoruz. Çünkü dünyadaki kabul bu yönde.

Kaliteli eğitim ve araştırma için akademik özgürlük esastı. Fakat tam aksine, salgın döneminde virüsün kaynağı ile ilgili devlet onayı olmadan araştırma yapılmasına dahi izin vermeyen Çin, bu konuda çok farklı bir tablo ortaya koyuyordu.

Dünyanın en iyi 400 üniversitesi arasında 49 Çin üniversitesi bulunuyor. İlk 50'de 2, ilk 100'de 6, ilk 1000'de ise 144 Çin üniversitesi var. 

Times Higher Education'ın 2020 sıralamasına göre ilk 200'de yer alan Çin üniversiteleri şu şekilde:

Tsinghua Üniversitesi 23. sırada 
Peking Üniversitesi 24. sırada 
Çin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi 80. sırada
Zhejiang Üniversitesi 107. sırada 
Fudan Üniversitesi 109. sırada 
Nanjing Üniversitesi 144. sırada 
Shanghai Jiao Tong Üniversitesi 157. sırada

Yine Çin 2017 yılında ABD'yi geçerek dünyada en fazla bilimsel yayın yapan ülke oldu.

Her ne kadar bilimsel yayın sayısı üniversitelerin akademik başarısını göstermesi açısından yeterli olmasa da en çok alıntılanan yayınlar listesinde de Çin'in hızlı bir şekilde yükseldiğini görüyoruz.

Çin bilimsel yayınlarına en çok atıf yapılan ülkeler sıralamasında şu an beşinci sırada bulunuyor. 

Özellikle yapay zeka konusuna ağırlık veren Çinlilerin, bu konudaki akademik yayın sayısı AB ve ABD'yi geçmiş durumda.

2000-2009 yılları arasında yapay zeka ile ilgili yayımlanan akademik makalelerin yüzde 22,4'ü Çin, yüzde 16,4'ü AB ülkeleri, yüzde 14,6'sı ise ABD tarafından yazılmış.

Bununla birlikte son yıllarda yabancı üniversitelerin de Çin'de kampüs açmak için ciddi bir yarış içerisinde olduğunu görüyoruz.

Şu an Nottingham Üniversitesi, Liverpool Üniversitesi, New York Üniversitesi gibi önemli üniversitelerin Çin'de kampüsleri bulunurken, daha birçok yabancı üniversitenin de Çin hükümeti ile bu konuda temas içerisinde olduğunu biliyoruz. 

Öte yandan yabancı öğrencilerin en çok tercih ettiği ülkeler sıralamasında ise Çin her geçen gün yükseliyor.

Halihazırda ABD ve İngiltere'den sonra yabancı öğrencilerin en çok tercih ettiği destinasyonlar arasında Çin üçüncü sırada geliyor.

Üstelik kendinden önce gelen İngiltere'deki yabancı öğrenci sayısı 496 binken, Çin'de bu sayı 492 bin.

ABD ve İngiltere'deki yabancı öğrencilerin çoğunluğunu ise yine Çinli öğrenciler oluşturuyor. 

Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu da beyin göçü konusu.

Çin, uzun yıllar beyin göçü veren bir ülkeyken, bu durum son yıllarda hızlıca değişmeye başladı.

Yurt dışında okumaya giden çoğu öğrenci artık öğrenimlerini tamamlar tamamlamaz Çin'e geri dönerken, aynı trend Çinli akademisyenler için de geçerli. 

Çin Milli Eğitim Bakanlığı'nın verilerine göre 2001 yılında yurt dışına okumaya giden her 10 öğrenciden sadece 1'i ülkesine geri dönerken, 2017 yılında her 10 öğrenciden 8'inin ülkeye döndüğü belirtilmiş.

Yani Çin şu an ciddi bir tersine beyin göçü yaşıyor.

Sonuç olarak tüm bunları üst üste koyduğumuzda karşımızda şöyle bir tablo çıkıyor:

Çin üniversiteleri parti tarafından kontrol edilen ve parti çizgisinden çıkamayan bir yapıya sahipler.

Yeri geldiğinde akademik çalışmaların içeriğine dahi müdahale edilebiliyor. Fakat bunun aksine Çin üniversiteleri dünya sıralamasında hızla yükseliyor.

Akademik yayınlar hem nitelik hem de nicelik bakımından artıyor. Birçok konuda ABD ve AB ülkelerini geride bırakan işler yapılıyor.

Ülkede tersine beyin göçü yaşanıyor. Yabancı öğrenci ve akademisyenlerin en popüler destinasyonu oluyor. 

Ve en nihayetinde Çin örnekliği hepimizin önüne şu soruyu koyuyor:

Akademik özgürlük akademik başarının ön koşulu mu gerçekten?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU