Ebrehe'nin ordusuna ne olmuştu?

Bülent Şahin Erdeğer Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Kur'an'ın anlaşılması, öncelikle kime ne dediğini tespit etmekle, sonra da söylenen şeyin bize nasıl bir ders verdiğini anlamakla alakalı bir süreçtir.

Bu açıdan Kur'an'ın yazılı bir genelge değil, bir kavgada öne sürülen cevaplardan, hitaplardan oluştuğunu da hatırdan çıkartmamamız gerekir.

Mushaf'taki ifadeleri aynı zamanda Kur'ani hitap/retorik içerisinde yani konuşma esnasındaki bağlamındaki ait olduğu yerde dinlemek birçok yanlış anlamayı da bertaraf edecektir.

İlahi söylemin genel tablosunu, temel mantığını ve kavramlar arasında ördüğü anlam ağını da göz önüne almamız gerekir ki parça parça ayetleri Mushaf'ta okurken bütün ile çelişen yanlış anlamalara savrulmayalım…

Makalemizin konusu olan Fil vakıası tarihsel bir olgudur. Ancak bu olgu ansiklopedik bilgi vermek için değil Fil-Kureyş mesajlarında bir "hatırlatma/değini" olarak konu edinilir.

Fil-Kureyş sureleri adeta tek bir mesajın iki bölümü şeklinde kesintisiz biçimde okunduğunda Kureyş'e yakın tarihinde yaşadığı bir tecrübe üzerinden Muhammed (as) ve arkadaşlarına yönelik yaptıkları zulümlerin haksızlığı gösterilir…

"Daha yakın geçmişte mağdurdunuz geçmişte yapılanları bugün siz bir başkasına yapmayın tecrübenizi hatırlayıp aklınızı başınıza toplayın" demektedir hitap mealen…


Peki, yaşanan hangi tecrübedir?

Maalesef üzülerek görmekteyiz ki Fil-Kureyş mesajı olağanüstü bir koruma tasviri ile örtülmüş, tüm anlatılar bombardıman yapan kırlangıç kuşları anlatılarıyla bezenmiştir. 

Fil suresini yönelik geleneksel yorum şöyledir:


Geleneksel tez:

  1. Ebrehe 60 bin kişilik bir orduyla Mekke önlerine gelmiş, Resulullah'ın dedesi Abdulmuttalib ile karşılaşmıştır. Abdulmuttalib Kabe'yi sahibi korur deyip kendi develerini korumuştur. 
     
  2. Kureyş Kabe'yi terk etmiş, savaştan kaçıp dağlara sığınmıştır.
     
  3. Allah da kendi evini gönderdiği kuş sürülerinin attığı taşlar ile korumuş tüm orduyu böylece helak etmiştir.

Yukarıda kısaca özetlediğimiz genel yaklaşım bu yönde olmakla birlikt,e yazımızın başında belirttiğimiz genel tablo ile çelişen bir yorum olarak önümüzde durmaktadır.

3 maddelik bu teze şu anti tezler öne sürülebilir:


Geleneksel teze anti tez:

  1. Abdulmuttalib'in kendi mallarını koruyup Allah ve evi için savaşmaması tuhaftır. Ayrıca onun tarihi kaynaklarda geçen duası aciz bir insanın yakarışından ziyade savaş öncesi yüreklenmiş, yüreklendirici iman dolu bir kişinin Allah'a güvenini yansıtır…
     
  2. Kureyş Kabe'yi terk etmiş ve dağlara çekilmiştir ama bunu korkaklığından değil taktik olarak yapmıştır. 
     
  3. Allah kendi yolunda çaba harcamayan kimseye durup dururken yardım etmez. Bu durum savaş konusudaki Sünnetullah'a aykırıdır. Aksine Rabbimiz İsrailoğullarını "Biz savaşmayız Musa'yla (as) sen ve Rabbin savaşın" dediği için cezalandırmıştır. Allah aksine savaşlarda kendi yolunda savaşanlara yardımını göndermiştir. Örneğin Bedir ve Hendek savaşlarında olduğu gibi, ayrıca Resulullah'dan sonra da Kabe'ye bir çok kez saldırı olmuş, hatta bazen Kabe yıkılmıştır; ancak Allah kendi evini "korumamıştır."


O halde Ebrehe'nin ordusunun başına ne gelmiştir?

Bu konuda özellikle bahsi geçen tutarsızlıklara dikkat çeken anlama çabaları farklı alternatifler üzerinde durmuşlardır.

Bunu yaparken de gerek surede kullanılan kelimelerden gerekse de Fil vakıası ile ilgili tarihi bilgilerden hareket etmeye çabalamışlardır.

Bu konuda 3 alternatif görüş mevcuttur:

  1. Ezher Şeyhi Muhammed Abduh, İbn-i Hişam'da yer alan İkrime'den gelen bir bilgiye dayanarak, ordu arasında yayılan çiçek hastalığını askerlerin dağılmasına yol açtığını belirtmiş ve Fil vakıasını salgın hastalıkla ilişkilendirmiştir.
     
  2. Prof. Dr. Mikail Bayram ise, bölge coğrafi/jeolojik yapısını ve atılan taşların niteliğinden hareketle Ebrehe'nin Fil Ordusu'nun volkanik bir patlama sonucu helak edildiğini savunmuştur.
     
  3. Hind ulemasından Hamiduddin Ferahi ve Emin Ahsen Islahi ise tefsirlerinde Kureyş'in elinde geleni yaptığını, taktiksel olarak dağlara çekilip taşlarla dağdan aşağıdaki orduya saldırdığını bu sırada da bir kum fırtınasının savaştaki dengeyi alt üst ederek Ebrehe ordusunun dağılmasına sebep olduğunu belirtmişlerdir. Onlar fırtınada dağılan ve yenilen askerlerin vahşi kuşlara yem olduklarını da eklerler. 

Sentez:

Öncelikle bu 3 alternatif anlama çabasını masaya yatıralım;

  1. Abduh'un açıklaması doğru bir veriye dayanmaktadır, ama yukarıda belirttiğimiz anti-tezin temel itirazlarını içermemektedir. Ayrıca salgın hastalık Kureyşli Ashab-ı Fil diye ayrım gözetmez.

    Söz konusu hastalık sebep değil sonuç olabilir. Dağılan ve kaçmayı başaran bir kısım asker uzun ve yorucu seyahatlari sırasında sıcaktan ve gayrisıhhi ortamda bu hastalıktan ölmüş ya da sakatlanmış ta olabilir. Ama tüm vakıayı açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
     
  2. Prof. Dr. Mikail Bayram'ın açıklaması ise tarihsel ve jeolojik kanıt yetersizliğinden dolayı havada kalmaktadır. Çünkü bölgenin volkanik bir alan olması ve çevrede volkan dağların bulunması vaki ise de savaşın gerçekleştiği yerde herhangi bir volkanik faaliyetin gerçekleşmediğini tespit ettik.

    En azından bugüne kadar o bölgede herhangi bir aktivite izine rastlanmadı (İlgilenen kardeşlerimiz Google Earth programı vasıtasıyla bölgeyi tüm ayrıntılarıyla inceleyebilirler).

    Ayrıca böyle büyük bir volkanik patlama yaşansaydı bu olayın tarihi kayıtları olurdu ancak böyle bir şeyede rastlayamıyoruz.

    Diğer bir durum da volkanik küllerin Pompei'de olduğu gibi geriye taşlaşmış cesetler bırakması gerekir ancak böyle bir ize de rastlamıyoruz…
     
  3. Kanaatimce Ebrehe'nin ordusuna ne olmuştu? Sorusuna en tutarlı ve ayakları yere basan cevabı Ferahi ile Islahi ikilisi vermiştir.

O halde üçüncü alternatif anlama çabasının delillerini incelemeye geçebiliriz;

Hind ulemasından Hamiduddin Ferahi Nizamu'l Quran ve Emin Ahsen Islahi ise Tedebbür-i Qur'an adlı tefsirlerinde Kureyş'in elinde geleni yaptığını, taktiksel olarak dağlara çekilip taşlarla dağdan aşağıdaki orduya saldırdığını iddia ederler. 

Bu açıklamaya göre "Abdulmuttalib'in kendi mallarını koruyup Allah ve evi için savaşmaması" tuhaftır.

Ayrıca onun tarihi kaynaklarda geçen duası aciz bir insanın yakarışından ziyade savaş öncesi yüreklenmiş, yüreklendirici iman dolu bir kişinin Allah'a güvenini yansıttığını da izah eder.

Arap şiirinin genel retoriği incelendiğinde savaş öncesi okunan bu tip kasideler bugün anladığımız şekilde bir dua-acziyet değil düşmana yönelik bir meydan okuma bağlamındadır.

Kureyş Kabe'yi terk etmiş ve dağlara çekilmiştir ama bunu korkaklığından değil taktik olarak yapmıştır.

Tıpkı zayıf olduğu için Medine'yi Hendekler ile korumaya aldığı gibi Mekke'nin dağlık yapısını avantaja dönüştürmeye çalışmışlardır.

Peki, bu iddianın dayandığı tarihsel bir dayanak var mıdır?

Ferahi, özellikle Ezraki'nin Ahbar'ul Mekke adlı eserinde topladığı Cahiliyye şiirlerini delil gösterir.

Örneğin Kureyş geleneksel iddianın aksine Kabe'yi yani bugüne kadar sahip olduğu tüm iktidarını, servet kapısını, ticaretini, düşkün olduğu şanını, şerefini bırakıp kaçmamış aksine akıllı bir taktik ile gerilla savaşı yapmıştır.

İlk dönem İslam şairlerinden Zu'l-Rumme şöyle der:

وَأَبرَهَةَ اِصطادَت صُدورُ رِماحِنا 
                   جِهارَاً وَعُثنونُ العَجاجَةِ أَكدَرُ
تَنَحَّى لَهُ عَمروٌ فَشَكَّ ضُلوعَهُ 
                   بِنافِذَةٍ نَجلاءَ وَالخَيلُ تَضبِرُ

Ve Ebrehete istâdet sudûru rimâhinâ 
Cihâren ve 'usnûnu'l-'acâceti ekderu 
Tenehhâ lehû 'Amrun fe şekke dulû'ahû 
Bi nâfidatin necle'â ve'l-haylu tedbirû

(Oklarımız açıkça Ebrehe'yi avladı,
Toz sütunlarının karardığı bir zamanda,
'Amr üzerine yürüyüp kaburgalarını parçaladı,
Atlar yollarına devam ederken, açık yara bırakan delikle)


Ferahi, Zu'l-Rumma'nın 'kendi kabilesinden bilinen birinin Ebrehe'nin bedenini mızrağıyla yaraladığını ve bu olayın da koyu bir toz bulutunun göğe yükseldiği bir günde' olduğunu söyler; "Bu da sonra açıklanacağı üzere Tanrı'nın üzerlerine, onları vuran çakıl yüklü bir fırtına göndermesinden kaynaklanıyordu" diye yazar (Ferahi, Fil Sûresi Tefsiri, s. 17).

Bu sırada da bir kum fırtınasının savaştaki dengeyi altüst ederek Ebrehe ordusunun dağılmasına sebep olduğunu belirtmişlerdir.
 


Onlar fırtınada dağılan ve yenilen askerlerin vahşi kuşlara yem olduklarını da eklerler. 

Arap şairleri -sıklıkla kuşların, yaklaşan kıyımın bir sonucu olarak görkemli bir ziyafet bekledikleri için- güçlü bir ordu ile birlikte savaş alanına giden avcı kuşlarından söz eder:

Örneğin; Nâbiğa, Amr b. el-Hâris ve kabilesi hakkında şöyle der: 

إذا ما غزوا بالجيشِ ، حلقَ فوقهمْ   
عَصائبُ طَيرٍ، تَهتَدي بعَصائبِ

İzâ mâ ğazev bi'l-Ceyşi hallaqa fevgahum!
Asâ'ibu tayrin / tehtedî bi'asâibî

(Orduyla saldırdıklarında, Üzerlerinden uçarlar,
Peşpeşe kuş sürüleri)


Ebu Nuvvas da şöyle der:

 أبو نواس: 
تتأيا الطير غدوته ... ثقة بالشبع من جزره

Bekler kuşlar, çıksın sabah ava,
Bilirler çünkü yiyecekler avını doya doya


Reşid Rıza, Menar Tefsiri'nde bu beyiti şöyle açıklar:

Kuşlar sabahleyin insanların ava ya da çarpışmaya çıkmasını beklerler. Çünkü daha once yaşadıkları tecrübeden bilirler ki; O'nun kendilerine bırakacak olduğu avlardan/cesetlerden karınlarını doyuracaklardır. 


İlgili rivayetlerin çözümlemesinden, Ferâhî iki farklı tablo resmeder.

Bir resme göre, kuşlar belirli bir rengi ve biçimi olan büyük avcı kuşları idi ve askerlerin cesetlerini yok etti; dahası, taşlar her yönden gelerek, vurduklarına çiçek hastalığı bulaştırdılar ve askerler, kuşların uçuşları sırasında farklı yer ve zamanlarda öldüler.

İkinci resimde, kuşlar gaga ve pençelerinde taşıyor oldukları taşları attılar, taşlar önce sürücülerin sonra da fillerin bedenlerini delip geçti, askerler hemen orda öldüler ve sonradan gelen bir sel Mekke vadisindeki cesetleri temizledi.

Ferâhî ikinci resmin aksine -kuşların renk ve biçimi gibi - daha belirgin ayrıntı içeren ilkinin görgü tanıklarının rivayetlerine dayanır. İkinci resim üzerindeki eleştirilerinden biri, fillerin ve kalabalık sayıdaki birliklerin cesetlerini taşıyan bir selin Mekke yerlilerinin yaşamlarına dokunmamış̧ olmasının akıl almaz olduğudur (Ferâhî, Fil Sûresi Tefsiri, ss. 22-24).

Dolayısıyla Kureyş'in dini, şerefi ve ticareti dahil her şeyini terkedip savaştan kaçmadığı aksine Ebrehe'nin ordusuna elinden gelen en zekice yöntemle direndiğini dönemin tanıklıklarından/Cahiliye şiirinden temellendirebilmektedir.


Saldırı esnasında bölgede bir Kum fırtınası çıkmış mıdır?

Bu konuda Zu'l-Rumme'nin şu beyitlerini okumuştuk;

Oklarımız açıkça Ebrehe'yi avladı,
Toz sütunlarının karardığı bir zamanda,
'Amr üzerine yürüyüp kaburgalarını parçaladı,
Atlar yollarına devam ederken, açık yara bırakan delikle.


İmam Ferâhî, Allah'ın bu korkunç tuzağı boşa çıkarmak amacıyla neler yaptığını da şöyle sıralar:

  1. Muhassar vadisinden öteye geçmelerine izin vermemiştir.
  2. Araplar sığındıkları vadideki taşları Ebrehe'nin ordusunun üzerine fırlatmak suretiyle kullanmışlardır.
  3. Allah düşmanı tamamen yok edecek, 'حَاصِبْ' Hasib olarak adlandırılan bir taş yağmuruyla helak etmiştir.   

Hasib olarak adlandırılan bu olaya dair pek çok rivayet bulunmaktadır. Keza tarihçi İbn Hişam bunu kaydetmiştir.

Ünlü şair Ebu Kays'ın Allah'ın gücünü ve kudretini anlattığı şu dizeleridir:

فارسل من ربهم حاصب
يلفهم مثل لف القزم

Fa ursila min rabbihim hāṣibuṇ 
Yaluffuhum misla laffi'l-qazam

(Daha sonra Allah onlara Hasib'i gönderdi,    
Onları bir cüceyi sarar gibi dürüp sarmalayan)


Bir diğeri ise, Seyf İbn Amir'e atfedilen Hasib ve سَافْ Saff'ı anlatan -ki saff hasib ile hemen aynı anlamdadır, sadece şiddetinin derecesi farklıdır- dizelerdir:

فلما اجازوابطن نعمان ردهم
جنود الاله بين ساف وحاصب

Falammā acāzū baṭna nu'māna ruddahum
Cunūdu'l-ilāhi bayna ṣāffiṇ wa hāṣibī

(Numan dağlarını geçer geçmez, 
Allah onların üzerine hasib'i ve saff'ı indirdi,
ve onları tamamen yok etti)


Bu tarihsel tanıklıklar ile bölgedeki iklim olayları arasında da uyum vardır.

Hasib ve Saff olarak ifade edilen Kum fırtınaları bugün de savaşın yaşandığı bölgede meydana gelmektedir.

Tüm Arap Yarımadasında yaşanan bir olaydır:

Kum fırtınası ve hortumlar yaşandığında insan, güpegündüz vakitte aniden zifiri karanlık içerisine kalır.

Göz gözü görmez iken şayet hazırlıksız yakalndıysanız ağzınız ve burnunuz kum dolar, yürüyemez hale gelirsiniz.

Bu fırtınada bir de hortumlara yakalandıysanız doğal yollardan ölme ihtimaliniz çok yüksektir.

Hele ki hortumların savurduğu bıçak gibi keskin volkanik taş parçaları size çarpıyorsa tam bir yenik ekin tarlasına dönüşmüşsünüzdür… 
 


Tarihi gerçekler ile doğa olaylarının desteklediği bu alternatif okumayı esas alırsak Fil suresinde değinilen olayın nasıl gerçekleştiği konusu netleşmektedir.

Güç sarhoşluğuna kapılan Ebrehe ve Fil Ordusu, Hacc günlerinde Kureyş'e saldırıp Kabe'yi yıkmayı planlamış (Keyd) ancak zayıf gördüğü Kureyş'in direnebileceğini o sırada işlerin ters gidip bir fırtınaya yakalanabileceklerini hesaba katmamıştır.

Gündüz vaktinin aniden geceye dönmesi ve sert rüzgarlar Filleri panikletmiş, güçlerine güvendikleri için fırtınaya hazırlanmamış olan askerler de bu panik ile çil yavrusu gibi etrafa kaçışmaya başlamışlardır.

Coğrafyayı iyi bilen ve fırtınada nasıl davranılacağını da çok iyi bilen Kureyş savaşçıları ise önce dağdan direniş göstermiş, sonrasında ise paniğe kapılan düşman askerlerinin içine dalarak onları öldürmüşlerdir…

Hezimet bununla da kalmamış düşmandan canını kurtarabilen çölde dört bir yana dağılan askerler de kurda kuşa yem olmuş ya da açlıktan ölmüştür. Bu mağrur bir ordunun yaşadığı en alçaltıcı hezimettir…

Bu olay sonrasında Kureyş tüm Arap Yarımadası'nda prestij kazanmış, ayrıcalıklı hale gelmiştir.

Onlar "Allah'ın yardım ettiği" sevgili kullar anlamına gelen 'Ahmesilik' kimliğini böylece elde etmişlerdi.

بسم اللـه الرحمن الرحيم
ألم تر كيف فعل ربك بأصحاب الفيل ﴿١﴾ ألم يجعل كيدهم في تضليل ﴿٢﴾
 وأرسل عليهم طيرا أبابيل ﴿٣﴾ ترميهم بحجارة من سجيل ﴿٤﴾ فجعلهم كعصف مأكول ﴿٥﴾
 

Görmedin mi (Ey Kureyş) Rabbin Fil Ashabına ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? -Üzerlerine yoğun fırtına bulutları gönderdi!-

(Hani o fırtına) Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar fırlatıyordu!

En sonunda Allah onları fırtınada parçalanmış hale getirmişti...

(105/1-5)


Fil ve Kureyş surelerinin bütünlüklü mesajı şudur:

Ey Kureyş!

Sen ki mağrurlanan bir güce karşı zayıftın ama sabredip direndin böylece Allah'ın da yardımıyla bir felaketten kurtuldun!

O halde bu tecrüben yakın zamanda olmuşken şimdi Muhammed (s) ve arkadaşlarına karşıu mağrurlanma!

Yakın zamanda mazlumdun sen mazlumun halinden anlarsın Zalim olma! Allah'a güvendiğin gibi.


Fil suresi bugüne ve yarınlara ne söyler?

Fil suresinin tarihi bağlamını tespit ettikten sonra bu bağladan hareketle tarih-üstü ve küresel mesajına odaklanabiliriz.

Ebrehe arkasına Sasani devini almış, gücünün büyüsüne kapılarak her türlü savaş hukukunju çiğneyen süper bir güçtür.

Gücün büyüsü Ebrehe'yi sarhoş etmiş, bu güç sarhoşluğu onu kibre sürüklemiş kibir onu zorbalaştırmıştı.

Zalim bir süper güç olarak karşısındaki her muhatabı ezilebilecek bir engel olarak görmüştür.

Bu durum zalim süper gücün aynı zamanda en yumuşak karnıdır. 

Örneğin Adolf Hitler güncel bir Ebrehe'dir. O denli başarılı bir güç kazanımı yaşamıştı ki önce tüm Avrupa'yı işgal etmiş, ardından müttefikleri ile birlikte tüm dünyayı ele geçirebileceğini zannetmişti.

Peki, bu güç sarhoşluğu nasıl son buldu?

Barbarossa Harekatı'yla…
 

Barbarossa Harekatı
Barbarossa Harekatı'nda Almanlar, Sovyetler Birliği'ne karşı, 1941 / Fotoğraf: Encyclopedia Britannica


Nazi Ordusu 1941'de Moskova'ya girecek başkent düşünce de Rusya'yı ele geçirip ta müttefiki Japonya'ya kadar Almanların olacaktı.

Ancak Nazi tarafında planlama, Sovyetler Birliği'nin seferberlik potansiyelini doğru değerlendirememişti.

Nazi Yüksek Komutanlığı, Sovyetler Birliği yönetiminin ülke genelindeki etkinliğini doğru hesaplayamadı ve bu konuda ağır bir hesap hatasına düştü.

Nazi Almanyası Sovyet komünist rejiminin çürük bir yapıda olduğunu, güçlü bir darbeyle hemen çökeceğine inanmışlardı.

Bu bağlamda kısa sürede erişecekleri bir zafer umuyorlardı. Şiddetli kar fırtınalarını ve balçıktan bataklık kara yapısını da göz ardı etmişlerdi.

Sonuçta Alman Ordusu kaf fırtınalarının içinde açlıktan ve soğuktan kırılırken tankları bataklıklara saplandı. Seferber olan Ruslar tarafından hezimete uğratıldılar…
 

vietnam ap.jpg
Fotoğraf: Horst Faas/AP


Benzeri olayları ABD'nin Vietnam'da SSCB'nin Afganistan'da Birleşik Krallık'ın önce Çanakkale'de sonra tüm Anadolu'da yaşadığını da unutmayalım. 

Bu ve benzeri süper güçler karşısında küçümsenen nice idealist ve kenetlenmiş topluluklar elbette kazanmaya daha yakındırlar.

Yenilmez görülen ordular da yenilirler…

İşte Fil suresi bu mesajı hatırlatmaya devam ediyor… 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU