Afrika çalışmaları ve Afrika söylemi

Ahmet Sait Akçay Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Benedetto Cristofani

Afrika çalışmalarının bir disiplin olarak ortaya çıkması çok gerilere uzanmaz. Afrika çalışmaları, hegemonik sömürgeciliği sürdürebilir kılmak için siyah Afrika'yı yeniden tanımlama gereksiniminden doğdu.

Dolayısıyla Afrika çalışmalarının ana gayesi Afrika'nın icat edilmesine hizmet etmektir, diyebilirim. Bu bakımdan on dokuzuncu yüzyıl antropolojik ve etnografik çalışmaları Afrika'yı primitif bir kültürel denek olarak alır. 

Gana'nın ilk devlet başkanı ve önemli Afrika entelektüellerinden birisi olan Kwame Nkrumah 1962 yılında Afrikanistlerin kongresinde Afrikalı akademisyenleri kıtayı çalışmanın doğuracağı riskler konusunda uyarır:

"Afrika çalışmaları bir tür akademik inziva değildir" der Nkrumah. 

Afrika çalışmalarının odak noktasını antropolojiden sosyolojiye taşıması gerektiği söyleyen Nkrumah, şüphesiz kıtaya dair oluşturulan primitif konseptinin değiştirmeyi önermekteydi.

Çünkü antropoloji disiplininin ürettiği Afrika'nın Avrupa ile eşdeğer olması imkansızdı. 

Nkrumah'a göre bağımsız Afrika'da ilkelliğin yeri olamazdı, kıtayı disiplinin nesnesi haline getiren çalışmaların da yerini sosyal politikalar oluşturacak sosyoloji disiplinine bırakması elzemdi. 

Nkrumah, Afrikalıları birer modern özne, vatandaş olarak tasarlamaktadır, ancak antropologlar ise siyahları tarihsiz, kültürsüz kabileler olarak görürler. Zira antropolojinin çıkış gerekçesi öteki kültürleri çalışmaktır.

Jeffrey D. Howison, Afrika çalışmaları disiplininin tarihsel sürecini şöyle açıklar: 

Afrika çalışmalarında hâkim olan yaklaşım en az iki dönemden geçti. Birincisi, kabaca on dokuzuncu yüzyılın sonlarından başlayan ve İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar dönemde antropolojinin hakimiyetindeydi ve doğal olarak Avrupa sömürgeciliği projesiyle ilintiliydi. Bu zamanda, Immanuel Wallerstein'in yazdığı gibi, Afrika çalışmaları genelde 'kabileler' arasında saha çalışmaları yürüten antropologların tekelindeydi.


Howison, on dokuzuncu yüzyıl sonraları ve yirminci yüzyılın ilk yarısında Afrika çalışan antropologları siyasi bağlamda "seküler misyonerler", "Sömürge idaresiyle kabile arasında arabuluculuk yapan liberaller" olarak görür.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sosyal bilimlerde paradigmanın değişimiyle birlikte Bölge Çalışmaları aktif olmaya başladı.

Postkolonyal ve Afrika çalışmalarının en önemli kritiklerinden Harry Garuba, bölge çalışmalarının kıtayı anlamaktan uzak olduğunu, dolayısıyla başarısız olduğunu söyler.

Garuba gerekçesini şöyle açıklar:

Bölge çalışmaları adı altında yüksek öğrenim enstitülerinde Afrika üzerine üretilen akademik çalışmalar, söz konusu bölgenin dışından dünyanın bir bölgesi hakkında 'uzmanlar' tarafından uzaktan inşa edilen bilgidir.


Gerçekten de bugün dünyanın önemli üniversitelerinde bulunan bölge çalışmalarının genelinde Afrika söz konusu olduğunda çok yabancılaştıran ve hatta ötekileştiren bakışları görmek mümkündür.

Bugün dünya genelinde birkaç bölüm dışında Afrika çalışmaları tam anlamıyla bölge uzmanlıkları tarafından daraltılmış, kimi zaman Afrika söyleminin içinden konuşan, Afrikalının kendi sesinin duyulmadığı, çoğu zaman afaki yargılamalarla, analizlerle ülke politikalarına hizmet eden kurumlardır. 

Çoğu kez Afrika çalışmalarının odak noktası Afrika'dan ziyade ona biçim veren, yön veren, onu anlama adına onun yerine konuşan siyasi söyleme dönüşmektedir.

Afrika çalışmalarını, Afrika söyleminden ayırmanın, bağımsız bir kurumsal yapıya dönüştürmenin imkânı var mıdır?

Hem Afrika çalışmalarını sorunsallaştırmadan nasıl Afrika çalışılabilir ki? 

Maalesef bugün ülkemizde Afrika çalışmaları bir disiplinden çok yerel yaklaşımlardan ibarettir.

Achille Mebembe'nin, V. Y. Mudimbe'nin, Aimé Césaire'in, Frantz Fanon'nun, Edward Said'in, Simon Gikandi'nin okutulmadığı bir sahadan Afrika disiplini diye ne kadar söz edebiliriz ki.

Kaldı ki bu isimlerin yanına yüzlerce akademik çalışma da eklenebilir.Afrika çalışmalarının kanonik metinlerinden bahsediyorum.

Ancak Afrika'nın bir disiplin olarak görülmediği küresel üretim mekanizmasında gerçek anlamda Afrika'yı akademik çalışmanın imkânı var mıdır?

Cevap çok nettir, hayır, çünkü "Afrika" diye bölge uzmanlarının ürettiği dilin kendisi hapsolunmuştur.

Bugün Afrika'ya dair herhangi bir analize baktığınızda kıtanın bilgi üretme mekanizmasına katkı sağlamayı bırakalım, siyah kıta gerici faktörlerin de müsebbibi gösterilir çoğu zaman.

Bugün genel olarak Afrika çalışmalarında Chinua Achebe, Wole Soyinka, Nuruddin Farah ve Ngũgĩ wa Thiong'o gibi romancıların eserleri okutulmuyorsa eğer, angaje olmuş disipliner yaklaşımlar sonucudur. 

Afrika çalışmaları bugünün global dünyasında sosyal teorinin dışına itilmiştir.

Dolayısıyla tarihsiz bir Afrika'nın sadece bugünü konjonktürel olarak konuşulmaya değer görülür. O da çoğu zaman Afro-pesimist söyleme dönüşür. 

Sadece bölge çalışmaları ve uluslararası ilişkilerin belirlediği bir Afrika, kıtayı indirger, hatta araçsallaştırarak güncel politikanın ürettiği klişelere dönüştürmeye çalışır. 

Afrika söyleminin bütün argümanlarını, gramerini üreten çalışmaların kıtaya nüfuz etmesine imkân var mıdır?

Afrika'nın bağımsız bir düşünce olarak ortaya çıkma ihtimali nedir?

Afrika çalışmaları başka disiplinlerin alt birimi ya da dışardan okunduğu sürece bu imkansızdır.

Afrika ekonomi-politiği anlaşılmadan çıkar amaçlı girişimlerin çoğu kıtayı ötekileştirdiği gibi, kıtanın anlaşılmasını imkânsız kılmaktadır. 

Sözgelimi, Afrika tarihinin konu başlığı bile edilmediği üniversitelerde Afrika araştırma merkezlerinin kurulmasını nasıl anlamak gerekir?

Afrika bilgisi yok denecek kadar yetersiz akademisyenlerin yönettikleri söz konusu merkezlerin işlevi nedir?

Daha açık olmak gerekirse Türkiye'de Afrika çalışmaları alanında yetkinliğin ölçüsü nedir? 

Afrika kültürü ve edebiyatının tanınmasına ve Türkçe edebiyatla bir diyalog kurmasına imkân veren çok kısıtlı sayıda yayın vardır.

Edebiyatlar arası bu geçişkenliği sağlayabilecek donamına sahip miyiz?

Afrika metinlerine yaklaşım biçimimiz değişmedikçe Afrika'yı anlama çabasının boşa kürek çekmekle eşdeğer olduğunu belirtmeliyim. 

Afrika kavramının neye tekabül ettiği tartışmalıdır. Afrika'yı önemsemek kıtayı konuşmak değildir.

Afrika'yı, Afrika söylemi dışında konuşmanın imkânsız olduğunu tekrar belirteyim.

Afrika ile alakalı akademik çalışmaların merkezinde kıtanın olmaması zaten söylediklerimi yeterince doğrular. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU