Aşırı sağın yükselişi, dünya genelinde kadınların itibarına ve insan haklarına mal oluyor. Peki nasıl?

Popülist neo-faşizmde yaşanan patlamanın pek çok açıdan baş ağrıttığı inkar edilemez. Üstelik aşırı sağ ideolojinin tam merkezinde erkek üstünlüğü duruyor

Fotoğraf: The Independent

Donald Trump, Jair Bolsonaro ve bir İtalyan mahkemesinin ortak noktası nedir? Hepsinin bazı kadınların cinsel saldırıya uğramayacak kadar çirkin olduğunu iddia etmesi. 

Brezilya’nın aşırı sağcı popülist Devlet Başkanı Bolsonaro, bir kadın kongre üyesini alenen taciz etti, eliyle itti ve ona “tecavüzü hak etmeyecek kadar çirkin” olduğunu söyledi. ABD başkanı da, kendisini cinsel tacizle suçlayan kadınların, saldırmak için fazla çirkin olduğunu öne sürdü. Benzer şekilde İtalya’daki bir temyiz mahkemesi, saldırıya uğramış bir kadının, insanları tecavüze uğradığına inandıramayacak kadar çirkin olduğunu iddia ederek, daha önce verilmiş tecavüz kararını bozdu.

Yukarıdakilerin hepsi, kaba ve saldırgan kadın düşmanlığının hakim eğilim içinde nasıl yer edindiğini gösteren örnekler. Bu tablo kısmen, son yıllarda gördüğümüz aşırı sağa doğru savrulmaya dayandırılabilir. Avrupa’da aşırı sağcı popülist partilerin parlamentolardaki kazanımlarından, Brezilya, Macaristan, Polonya, Türkiye, Filipinler ve ABD’deki gibi iktidarı elde eden otoriter demagoglara kadar aşırı sağın büyüdüğünü söylersek ne abartmış ne de felaket tellallığı yapmış oluruz. 

Popülist neo-faşizmde yaşanan patlamanın pek çok sebepten ötürü baş ağrıttığı inkar edilemez. Kadınların da bu durumdan uzak kalamadığı ortada. Neticede, aşırı sağ ideolojilerin tam merkezinde erkek üstünlüğü duruyor. 

Elbette, aşırı sağın yükselişi yalnızca kadınları rencide etmiyor. Herkes mağdur. Korkuyla uyuşturulanlar bile zarar görüyor -ki korkuyu özümsemek daha kolaydır ve umuttan daha çok sarhoş edebilir.  Yalnızca cinsiyetçi değil, aynı zamanda ırkçı ve homofobik olan, transseksüellerden korkan, yabancılardan nefret eden ve etnik-milliyetçi bu yeni nesil proto-faşizm, hepimize acı çektiriyor. 

Ancak bu aşırı sağcı liderler ve seçim başarılarıyla daha fazla yüreklendirilen -ve meşrulaştırılan- hareketler, lüzumsuz bir paranoyaya, tüm feministleri erkek düşmanı olarak tasvir eden güvensizlik duygusuna ve feminizme karşı tehlikeli, komplocu bakışa katkı sunuyor. Ayrıca, feminizmi aslında erkeklerin ihtiyaçlarına, arzularına ve hedeflerine zarar vererek dünyaya hakim olmak isteyen zehirli bir ideoloji olarak görüyor.

Kadın hakları aktivistlerini “feminazi” diye yaftalayan aşırı muhafazakar İspanyol bir grup, feminizme karşı son günlerde başlattığı epey saldırgan otobüs kampanyası için feminizm sembolüyle birlikte makyajlı ve üniformalı Adolf Hitler görüntüsü kullandı. Bu manzara, söz konusu nevrotik ve hezeyanlı görüşü kanıtlamıyorsa başka ne işe yarar, bilmiyorum. 

Bu çarpık ve karmaşık mağduriyet fikrini kökünden sökmek zorundayız. Faşistler, PR çalışmaları ve fikirlerini şeker paketinde pazarlamaları sayesinde ilerleme katedebilir. Neticede beyaz milliyetçilik, “beyaz üstünlük” diye yeniden adlandırıldı ve aşırı sağ da artık “alternatif sağ” oldu. Ancak fikirlerinin temelini oluşturan son derece sorunlu ideoloji hala yerinde duruyor. 

Beyaz erkek üstünlüğüne erişme planı, kadınların her şeyden önce üreme makineleri olarak görüldüğü “çekirdek aile”ye odaklanarak güçlendiriliyor. Bu bakış açısı Hitler’in, kadınların hayatlarının çocuklar, yemek pişirme ve kilise üçgeninde geçmesi gerektiğini söyleyen ünlü Nazi sloganı “Kinder, Küche, Kirche”ye kadar uzanıyor.

Kadınlar her yerde -özellikle de zengin ya da beyaz değilse, karşı cinse ilgi duymuyorsa ya da cinsiyet değiştirmişse- zaten fena halde zarar görüyor. Basitçe söylemek gerekirse, aşırı sağın yükselişi, kadınların temel haklarının her açıdan ateş altında kalması anlamına geliyor. Kaybedilmez sandığımız özgürlüklerimiz sınırlandırılıyor. 

ABD’de kadın bedenine savaş açan kürtaj karşıtı aktivistler, 1973’te kürtajı ABD genelinde yasal kılan, Yüksek Mahkeme’nin dönüm noktası niteliğindeki Roe v. Wade kararını tersine çevirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyor. Yüksek Mahkeme’de oturan -ve her ikisini de Trump’ın atadığı- Neil Gorsuch ve Brett Kavanaugh gibi yeni muhafazakar yargıçlarımız olduğu için bu ihtimal, hiç de imkansız değil.

 

 

Geçen ay Alabama'da kabul edilen ve hamileliğin herhangi bir safhasında kürtaj olmayı yasaklayan kanun, ceza olarak 10 yıldan 99 yıla kadar sevimsiz ve çirkin bir yerde kalmayı gerektiriyor: Amerikan cezaevinde. “Kadınlar için ölüm cezası” anlamına gelen katı kürtaj yasağı, tecavüz ve ensest vakalarında bile kürtaj yaptırmayı suç sayıyor. Seçim kampanyası için yaptığı geziler sırasında, ABD’de yasa dışı ilan edilmesi halinde kürtaj yaptıran kadınlar için “bir çeşit ceza” uygulanması çağrısında bulunan Trump, kitlesel öfkenin de fitilini ateşlemişti.

Ne yazık ki, sözde özgür dünya bu konuda yalnız değil. Kadın haklarına yönelik tepki, küresel bir olgu. Aile kavramını bariz bir şekilde savunan politikaları İtalya, Brezilya ve Macaristan gibi yerlerde her geçen gün daha çok görüyoruz. Steve Bannon’ın “Trump’tan önce Trump” dediği, Macaristan’ın aşırı sağcı Başbakanı Viktor Orban, “Macar kadınların daha çok çocuk doğurması için kapsamlı bir anlaşma” teklif etti. “Viktatör” lakabını kazanan lider, en az 3 çocuk doğuran kadınlara geri ödemesiz eğitim yardımı önerdi. 

İspanya’da seçimlerde güç toplayan göçmen karşıtı milliyetçi Vox partisi; heteronormatif, Hristiyan ve beyaz aile değerlerine tehdit olarak gördüğü “cinsiyet ideolojisini” kötüledi. Parti; mali destek alan feminist grupları ortadan kaldırmak, aile bakanlığı kurmak ve “devletin önünde tanımlanacak asli aile kurumunu korumak için teşkilat kanunu” çıkarmak istiyor. Kürtajla eşcinsel evliliği koruyan ve cinsiyet ölçütlerini kaldıran yasaları feshetme çağrısı yapan parti, “kadınlara savaş” açtı. Yüzlerce feminist derneğin imzaladığı manifestoya göre partinin amacı, kadınları “erkeklerin hizmetindeki kölelere dönüştürmek.”

Feministlere gösterilen ve diktatör tipi liderlerin dünya çapındaki yükselişiyle bağlantılı olan bu nefret; Bolsonaro mitinglerinde feministleri köpek mamasıyla besleyeceğini söyleyen kalabalıklar arasında yankılandı. Üstelik, 2017’de sıkıyönetim ilan edilen Mindanao adasında Filipin askerlerinin en fazla 3 kadına tecavüz etmesi halinde ceza almayacağı “şakasını yapan”, “Doğunun Donald Trump’ı” adı verilen Filipin Devlet Başkanı Rodrigo Duterte gibi dünya liderleri var. 

Ben saymaya devam edebilirim ama sanırım siz ana fikri anladınız. Aşırı sağ, hem agresif hem de sistematik bir şekilde kadın haklarına saldırıyor. Ayrıca aşırı sağ yelpazesi kesinlikle birleşik ve tek parça bir küresel hareket değilken, ülkelerin parlamentolarına sızmayı başaran ve sayısı gittikçe artan bu  öfkeli tiplerin benzerliklerinin gösterilmesi gerekiyor. 

Aşırı sağın yayılmasını düşününce insanın gözünün önüne, 40’lı yaşlarda, başının ön kısmından çekilen saçları gibi hayattan çekilmiş, zemin katta oturmuş, kadın siyasetçileri ya da hatta birinin Twitter’dan anonim olarak bana yaptığı gibi kadın gazetecileri taciz etmek için annesinin iPad’ini kullanan bir adam görüntüsü geliyor (Bilginiz olsun diye söylüyorum, Af Örgütü’nün raporuna göre, Twitter’da her 30 saniyede bir kadın ya tacize uğruyor ya da rahatsız ediliyor). Ancak en zararlı fikirleri harekete geçirenler; eşofmanlılardan ziyade takım elbiseleriyle küresel hükümetlerde yer alan erkekler. Onlar iktidarda olduğu sürece kadınlar hiçbir zaman gerçekten özgür olamayacak.

 

 

 *Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Ayşe Yıldız

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU