İklim krizine dair güncel değerlendirme ve Ankara'da yapılan çalışmalar

Dr. Baran Bozoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Beklenen oluyor… Bilimin 160 yıl öncesinde ön gördüğü insan faaliyetleri kaynaklı iklim değişikliği sorununu bugün Birleşmiş Milletler "iklim krizi" olarak tanımlıyor. 

Aslında sorunun tespiti 160 yıl öncesine dayanıyor. Eşi tarafından yanlışlıkla zehirlenerek ölen İrlandalı fizikçi John Tyndall, 1859 yılında karbondioksitin ısıyı absorbe ettiğini ve bu durumun atmosferin yapısında değişiklik yaratarak iklimde değişiklikler oluşabileceğini buldu.

Bu buluş, İsveçli kimyacı Svante Arrhenius'un 1896 yılında kömür ve petrolün yanmasının dünyanın ortalama sıcaklığını artıracağına yönelik tespitine ilham vermişti…

Yani fosil yakıtların yanması sonucunda oluşan gazların sera etkisi yaratarak küresel ısınmaya sebep olacağı ve iklim değişikliğine yol açacağı 160 yıl öncesinde bilim insanları tarafında tespit edilmişti…

1960'larda da ABD'de ve diğer ülkelerde bu konuda bilimsel raporlar yayınlandı, Dünya Meteoroloji Örgütü bu konuyu ilk defa ortak akılla dile getiren yapı oldu.

Bilimin hızına ne yazık ki siyaset yetişemedi. Bu kadar büyük bir krizin kapıda olduğunun bilinmesine rağmen insanlık 1900'lü yılları savaşla geçirdi.

1994'de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi oluşturuldu, ülkeler bu sözleşmeye sahip çıktı, 1997'de Kyoto Protokolü ortaya çıktı ve 2015'yılında da Kyoto Protokolü'nün 2020 yılında sona ermesi nedeniyle yerine geçecek olan yeni bir anlaşma, Paris Anlaşması, oy birliği ile Birleşmiş Milletler platformunda, 21. Taraflar Konferansında (COP-21) kabul edildi.

1994'den bu yana Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı her yıl düzenli olarak bütün ülkelerin katılımı ile toplanıyor ve iklim değişikliğine dair küresel ve yerel çözümleri tartışıyor, kararlar alıyor…

Ancak küresel ısınmaya sebep olan sera gazı artışını, dünya ortalama sıcaklığını, bu uluslararası toplantıları tek bir grafikte, yıllarla ortaya koyduğunuzda, sera gazlarının, sıcaklığın her yıl düzenli olarak arttığını görüyoruz.

Özetle, uluslararası toplantılar ile ülkeler hala somut bir azaltımı sağlayamamış durumda. 

Çözüm çok açık; iklim krizine neden olan sera gazı emisyonlarını azaltmak için fosil yakıt kullanımını biran önce terk etmek, tüketimi azaltmak ve paylaşımda adaleti sağlamak… Teknoloji bunu başarmak için yeterli.

Not edilmesi gereken ve kurumumuzu da ilgilendiren diğer bir nokta ise dünyanın sera gazlarını azaltmadaki isteksizliği nedeniyle iklim değişikliğine "uyum"  için vakit kaybetmeden harekete geçmek gerekiyor.

Paris İklim Anlaşması da bu duruma özel olarak vurgu yapıyor. Son yıllarda iklim değişikliğine uyuma yönelik fon ve kredi kaynaklarının da arttırıldığını görüyoruz. 


İklim krizinin boyutları

Son dönemde iklim krizine dair birçok bilimsel rapor yayımlandı. Dünya Meteoroloji Örgütü, 2020 Küresel İklimin Durumu adlı geçici raporuna (provisional report) göre 2020'de küresel ortalama sıcaklık rekor seviyedeki en sıcak üç sıcaklıktan biri olma yolunda ilerliyor.

2020 de dahil olmak üzere son altı yıl, kaydedilen en sıcak altı yıl oldu. 2020'deki sıcaklığın etkilerini Afrika ve Asya'da geniş sahalarda şiddetli yağmur ve yoğun selden ve yine 2020'deki muson yağmurlarının Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu birçok ülkede büyük sellere, baraj çökmelerine, toprak kaymalarına ve milyonlarca insanın yerinden edilmesine yol açmasından görebiliyoruz. 


İklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölge ise ülkemizin de bulunduğu Akdeniz Havzası.

Avrupa ve Akdeniz Havzası'ndan 43 ülkenin yer aldığı Hükümetlerarası Akdeniz için Birlik kuruluşunun hazırlamış olduğu rapora göre, Akdeniz Havzası'nda sıcaklık artışı dünyanın diğer alanlarına göre daha yüksek.

600 bilim insanının çalışmalarının aktarıldığı raporda, Akdeniz Havzası'ndaki ortalama sıcaklıklar endüstri devrimi öncesindeki döneme kıyasla zaten 1,5 santigrat derece artmış durumda.

Oysaki aynı dönemde dünyanın diğer bölgelerindeki sıcaklık artışı ise ortalama 1,1 derece.

Rapor, 2040 yılına kadar Akdeniz'deki sıcaklık artışının yaklaşık 2,2 dereceyi bulacağını; yüzyılın sonuna doğru ise sıcaklık artışının Akdeniz'in bazı bölgelerinde 3,8 dereceye kadar ulaşacağını öngörüyor.

Burada özellikle dikkat edilmesi gereken konu ortalama sıcaklık artışıdır. Yani, dünya sıcaklığının ortalama artışı her havzada, her coğrafyada aynı artış anlamına gelmiyor, bazı bölgelerde çok daha yüksek artışlar olabilecek.

Bunu yüzyıllardır edinilen bilgi ile oluşturulan mevsim normalleri ile karşılaştırarak anlıyoruz. 


Uzmanlar ayrıca önümüzdeki 20 yıllık süreçte Akdeniz havzasında "su kıtlığı yaşayan insanların" sayısının 180 milyondan 250 milyona yükseleceğine dikkat çekiyor.

Akdeniz'i bekleyen sorunlar arasında sıcaklık artışına bağlı olarak toprak kalitesinin düşmesi, kuraklık nedeniyle ekin kaybı, sıcaklık dalgaları, deniz ürünlerinin azalması da yer alıyor.


Türkiye'de iklim değişikliğinin etkileri

Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerinin yoğun hissedileceği Doğu Akdeniz Havzası'nda yer alması nedeniyle iklim değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden yüksek risk grubu ülkeler arasında yer alıyor.

Dünya Bankası tarafından 2010 yılında yayınlanan rapora göre Türkiye, 21'inci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya Bölgesinde ekstrem iklim olaylarına en çok maruz kalacak üçüncü ülke olması bekleniyor.

Türkiye için yapılan iklim değişikliği projeksiyonlarında 2100 yılına kadar RCP4.5 senaryosuna göre 3,4°C; RCP8.5 senaryosuna göre ise 5,9°C civarında sıcaklık artışları ön görülüyor.

Sıcaklıklar, 21'inci yüzyıl boyunca Türkiye'nin güney enlemlerinden başlayıp kuzeye doğru genişleyerek artacak (SYGM, 2016 aktaran s 71). Özetle hiç bir yerleşim yeri diğerinden daha avantajlı olmayacak.

Hatırlatmakta fayda var, ortalama sıcaklık artışı ülkemizin bazı bölgelerinde mevsim normallerine göre daha fazla olacaktır örneğin Ankara, Adana gibi bölgelerde… 

İsviçre Zürih ETH Üniversitesi'nde yapılan bir çalışmaya göre, hava sıcaklığı açısından İstanbul'un Roma'ya, İzmir'in Adana'ya, Ankara'nın Taşkent'e benzeyeceği ön görülüyor.

İstanbul'un ortalama sıcaklığının 2040'da 3,4 derece artması bekleniyor. 

İklim krizi ve su ilişkisinin örneklerini en etkileyici şekilde Ankara gibi İç Anadolu Bölgesi'ndeki Konya Karapınar'da görebiliyoruz. Her yıl birçok yeni obruk oluşan Karapınar'da zemin çöküyor…

Yer altı suları çekildikçe, kuraklık arttıkça obruk oluşumu artıyor. Sempatiyle izlenen haber programlarının sonunda "Mars'ın Yüzeyine Döndü" gibi lanse edilen bu olay aslında büyük bir felaketin içerisinde olduğumuzu gösteriyor.

Krizin boyutlarını yerinde görmenizi öneririm. 

Türkiye çapında yaz günlerinin sayısı özellikle ülkenin kuzeyinde olmak üzere artıyor. Sıcak gün sayısı ülke çapında artarken sıcak gece sayısı Fırat-Dicle havzası hariç ülke genelinde artmaktadır.

Soğuk gün ve gecelerin sayısı ise ülkenin büyük çoğunluğunda azalmaktadır. Donlu gün sayısı ise  Ankara'nın da yer aldığı Orta Anadolu'da artmaktadır (Şensoy vd., 2013).

Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün Normalin Yüzdesi metoduna ve Standart Yağış İndeksi metoduna göre hazırlanmış Aralık 2019-Kasım 2020 arası meteorolojik kuraklık haritaları incelendiğinde Marmara Bölgesi'nin Ergene Bölümü, Ege Bölgesi'nin Ege Bölümü, Akdeniz Bölgesi'nin Antalya Bölümünün batısı, Karadeniz Bölgesi'nin Orta Karadeniz bölümü ve İç Anadolu Bölgesinde çok şiddetli-olağanüstü boyutlara ulaşan kuraklık olduğu görülmektedir.


Ankara 

İklim değişikliği ile birlikte Ankara'daki maksimum sıcaklık değerlerinin artışı, minimum sıcaklık değerlerinde pozitif yönde yükselme, ortalama sıcaklık değerlerinde artış, tropik gece sayısında artış ve soğuk gece sayısında azalış beklentisi artık gerçeğe dönüştü.

İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü'nün 2009 yılında Türkiye'de senaryolar üzerine yaptığı bir çalışmada, 2071-2100 yılları döneminde Ankara'da kışın sıcaklık artışının 1961-1990 dönemine göre 2,5-3 °C daha fazla; İlkbahar aylarında 3-3,5°C daha fazla; yaz aylarında 4-4,5°C daha fazla ve sonbahar aylarında 3,5-4 °C daha fazla olacağı raporlandı (Önol vd., 2009). 

Türkiye Kuraklık Afeti Risk Modelleme Trend Analiz Raporu'na göre kuraklık riskinin kestirimi amacıyla içerisinde nüfus indikatörlerinin de yer aldığı kuraklık afeti sosyal etkilenebilirlik risk indisinin alansal dağılışı incelendiğinde (Türkeş, 2015 ve 2017) Ankara ilinin 81 il içerisinde en yüksek etkilenebilirlik gösteren 12 il arasında yer aldığı görülüyor (Türkeş, 2018).
 

 

Tüm nüfus ön görülerine göre Ankara'nın nüfusu artmaya devam edecek. Dolayısıyla Ankara hem küresel ısınma ve iklim değişikliğinden kaynaklı kuraklık problemi ile karşı karşıya kalacakken aynı zamanda artan nüfusun artan talepleri ile baş etmek durumunda kalacak ve binalaşma artmasından kaynaklı kentsel ısı adası frekansında da artış süreci bu baş etme halini zorlaştıracak. 

Ankara'da yüzyıl sonuna doğru kış ve yaz aylarında ani ve aşırı yağmur tarzındaki yağışlarda artış beklenirken, ilkbahar yağışlarında yer yer azalmalar ama sonbahar yağışlarında ise ciddi artışların yaşanması beklenmektedir (Önol vd., 2009).

Bu durum hiç kuşkusuz taşkın ve sel afet riskini de artırıyor.


Öte yandan, Ankara'da ortalama sıcaklığın artması su havzalarımızda ve yüzey sularımızda buharlaşmanın artacağını dolayısıyla içmesuyu kaynaklarımızın verimliliğinin azalacağını gösteriyor.  

Avrupa Komisyonu'nun bilimsel çalışmalar yapan birimi (Joint Research Center) JRC'nin EFFIS Ekibi tarafından üretilen Avrupa Orta Menzilli Hava Tahminleri Merkezi (European Centre for Medium-Range Weather Forecasts (ECMWF)) Mevsimsel Tahmin Sisteminden alınan veriler 2021 yılı için öngörü haritalarını yayımladı.

S5 (Sistem 5) sıcaklık ve yağış anomalileri sayesinde mevsimsel tahminin model iklimden ortalama sapmasından tahmin edilebiliyor.  

S5 haritalarından elde edilen bilgilere göre 2021 yılının Temmuz ayına kadar süreçte Ankara'da yağışlar 2-3 derece mevsim normallerinden yüksek ve yağış da ocak ayı hariç mevsim normallerinden en az 3-4 mm daha az olacak.  
 

2.jpg
Şekil 1. JRC Meteorolojik tahminler

      

Tüm bu projeksiyonlar veya ön görüler geleceği tanımlamak için değil bugünü, günümüzü tanımlıyor.

Özetle, iklim krizini Ankaralılar olarak yaşıyoruz, olumsuz etkileniyor ve bu durum artarak devam edecek, eğer bu sürece uyum sağlamaya başlamazsak… 


ASKİ neler yapıyor?

Ankaralılara su ve kanalizasyon hizmeti vermekten sorumlu kurumun, Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresinin (ASKİ), hiç kuşkusuz iklim krizine rağmen görevini yerine getirmesi gerekiyor.

Bu konunu birçok boyutu var. İçme suyu havzalarımızın kirliliğe karşı korunmasından, arıtma sistemlerimizin verimliğine, buharlaşmaya karşı alınacak önlemlerden yeni su kaynaklarına kadar yapılacak çalışmalar var. 

ASKİ, iklim krizi kaynaklı kuraklık sorununa karşı güçlü bir irade ortaya koyuyor. Hiç kuşkusuz iklim değişikliğine uyum ve acil durumlara hazırlıklı olmak bir süreç. Kısa, orta ve uzun vadeli planlama ve uygulamalar gerekiyor. 

Bu kapsamda ASKİ'nin yaptığı çalışmaların bir kısmını paylaşmak istiyorum. 

  • ASKİ Çevre Koruma ve Su Havzaları Dairesi Başkanlığımız tarafından yer altında taşkın ve yağmur suyu depolamaya yönelik olarak içerisinde jeofizik, jeolojik çalışmaların yanı sıra depolanacak suyun kalitesine, miktarına yönelik fizibilite çalışmalarını barındıran bir proje Ağustos 2020'de başladı.

    Bu önemli çalışmayı Ankara Üniversitesi ve ODTÜ'den konuyla ilgili uzman akademisyenlerle birlikte yürütmeyi ve diğer ilgili kurumları da sürece katmayı hedefliyoruz.

    Projenin tamamlanması ile birlikte çalışılan bölgelerde yer altı su depolama faaliyetleri planlanabilecek ve yerel çözümlerle acil durumlarda veya düzenli olarak su sağlayabilecek hale geleceğiz. 

     
  • Bir ilki gerçekleştirdik ve Avrupa Birliği'nin ülkemizle yaptığı anlaşmalar kapsamında "İklim Değişikliğine Uyum" desteğine ASKİ olarak 435 bin avro bütçeli bir proje ile başvurduk.

    Kabul edilmesi halinde 2022 başında başlayacak projede, modelleme, iklim krizine dair coğrafi bilgi sistemlerinin geliştirilmesi gibi mühendislik faaliyetlerinin yanında çalıştaylar gibi toplumsal bilinci artıran faaliyetler de yer alacak. 

     
  • Mevcut su kaynaklarımızın korunmasına yönelik havza koruma planı ve özel hüküm belirleme çalışmalarımızı tüm havzalarımızda tamamlıyoruz. Hali hazırda Çubuk 2 – Kavşakkaya ve  Kurboğazı – Eğrekkaya – Akyar havzalarımızdaki özel hüküm belirleme çalışmaları 2021 ilk çeyreğinde tamamlanacak. 2021'de Kalecik (Uludere) – Türkşerefli – Peçenek için de çalışma başlayacak.

    Bu çalışmalar sayesinde su kaynaklarımızı daha sağlıklı hale getirecek ve havzalarımızdaki varolan kirliliği azaltabileceğiz. İklim değişikliğine uyumda havzaların korunması olmazsa olmazlardan…

     
  • Sulama su tüketiminde en geniş paydaya sahip. Rekreasyon alanlarının ve tarım arazilerinin sulanmasında şebeke suyu ve yer altı suyu oldukça yoğun kullanılıyor.

    Bunun önüne geçmek için, atıksu arıtma tesislerimizde arıtılmış suyun dezenfekte edilerek mevzuata uygun hale getirilip sulamaya verilmesi için çalışmalarımıza hız verdik.

    Tatlar Atıksu Arıtma tesisimizde bu yıl içerisinde sistemi devreye almayı hedefliyoruz. Beypazarı Atıksu Arıtma Tesisimizde ise varolan sistemimiz çalışır hale getirildi ve tarımsal sulama için kullanılmasına yönelik ilgili kurumlarla görüşmelerimiz devam ediyor.

    Hedefimiz tüm tesislerimizin en iyi şekilde çalışması ve sulama amaçlı su üretebilmesi. 

     
  • İçmesuyu havzalarımızdan büyük emeklerle getirdiğimiz, arıttığımız ve Ankaralıların hizmetine sunduğumuz suyun, şebekede kaybolmaması için çalışmalarımıza hız verdik.

    Coğrafi Bilgi Sistemi tabanlı, hidrolik modellemesi olan, basınç bölgeleri üzerinden yönetilebilen, SCADA üzerinden takip edilen bir yapılanma için planlama sürecindeyiz.

    Geniş kapsamlı bir çalışma ile hem su kaybımızı azaltmayı hem de günün teknolojik gelişmelerini değerlendirerek hızlı, verimli bir şebeke yönetimi sağlamayı hedefliyoruz. 


Yukarıda kısaca söz ettiğim konular ASKİ'nin çalışmalarından sadece birkaçı… Bütün bu çalışmalardan öte bilmemiz gereken; çaresiz olmadığımız…

Tüm yapılması planlanan iklim değişikliğine uyum çalışmalarının başarılı olması için ise olmazsa olmaz olan iklim krizine ve kuraklığa karşı toplumsal bilinç ve iklim değişikliğine uyuma yönelik talebin sürekliliğinin sağlanabilmesi.

İşte bunun için de her bir vatandaşımız bu konuyu dert etmeli, yaşamının parçası haline getirerek, su tüketimini en aza indirme yöntemlerine odaklanmalı. 

 

Yanlış bilinenler ve doğruları

  • Su zengini olma: Türkiye su zengini bir ülke değildir ve dünya kullanılabilir tatlı su varlığı sadece yüzde 1 oranındadır. Bu oran ise dünyada her coğrafyaya eşit dağılmamıştır.

    Kuraklık/nemlilik indislerinden biri olan Aridite indisi kullanılarak Türkiye iklimi incelendiğinde, Türkiye'de çölleşmeye eğilimli yarıkurak ve kurakça-yarınemli arazilerin ülke topraklarının yaklaşık yüzde 30'una denk geldiği görülmektedir.

    Nemlice-yarı nemli kuraklık sınıfı ile birlikte bu oran  yüzde 60'a kadar çıkmaktadır. Buna göre Türkiye arazisinin yaklaşık yüzde 60'lık bir kısmı kurak iklim sahasını oluşturmaktadır.

    Böylece kuraklığın ileri aşamasında gelişen çölleşme durumuna karşı risk altındadır. Hidroklimatolojik koşullarda meydana gelecek görece uzun süreli olumsuz bir etki Türkiye'yi çölleşme riskine daha açık hale getirecektir.

    Bu nedenle kaynaklarımızı israf etmeden, olabildiğince tutumlu bir şekilde kullanmak zorundayız.

     
  • Su sıkıntısı: Türkiye'de kişi başına düşen kullanılabilir yıllık ortalama su miktarı yaklaşık 1360 metreküptür. Bu değer, dünya ortalama değerleri dikkate alındığında yüzde 18 oranında bir yer kaplamaktadır.

    Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) öngörülerine göre, 2030 yılında ülke nüfusunun yaklaşık 100 milyon olması beklenmektedir.

    Bu durumda 2030 yılında kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yıllık yaklaşık 1,120 metreküp civarında olacaktır.

    Böylesi bir durumda Türkiye'nin "gelecekte su sıkıntısı çeken ve su stresi yaşayan bir ülke olma" potansiyeli taşımakta olduğu söylenebilir.

     
  • Güneydoğu Anadolu Bölgesi yağışı (ortalama 565 milimetre) çok az aldığı için kurak değildir. Nispi nem düşük olduğu ve yazları çok sıcak geçtiği için kuraktır.

    Aksine İç Anadolu Bölgesi Güneydoğu Anadolu'dan bile daha az toplam yağış miktarına sahiptir.

    Hatta Ankara'nın da içerisinde bulunduğu İç Anadolu Bölgesi, Tüm bölgeler arasında en az yağış alan bölgedir (ortalama 414 milimetre)

     
  • İklim krizi her yeri eşit etkilemiyor. Küresel iklim değişikliği nedeniyle orta enlem ülkeleri kuraklıkla mücadele ederken; Kuzey Avrupa ülkelerinin yani İsveç, Norveç, Finlandiya gibi ülkelerin normalde aldıklarından daha fazla yağış almaları yoluyla su kaynaklarının zenginleşmesi beklenmektedir.

     
  • Dünyadaki toplam su miktarı değişmez, sadece hal değiştirir. Buharlaşma ile birlikte su buharı belli bir noktadan çıkarak atmosferik sirkülasyonlar sayesinde dünyanın başka noktalarına doğru gider. 

     
  • "İklim değişikliği sonucu hava sıcaklığındaki birkaç derece artışın fazla bir etkisi olmaz" görüşü yanlıştır.

    Bugün bile ortalama küresel yüzey sıcaklıklarındaki 1,1℃'lik artış bile devasa ormanların içerisinde geniş çaplı yangınlara, mevcut sel afetlerinin felaket boyutuna ulaşmasına yetti.

    Kuraklık şiddetli yüzünü açığa çıkarmaya başladı. Virüslerden kaynaklı hastalıklar gün yüzüne çıkıp pandemi seviyesine ulaştı.

     
  • "İnsan faaliyetlerinin yol açtığı CO2 emisyonları, doğal kaynakların çıkarttığı emisyonlarla karşılaştırıldığında devede kulaktır" fikri gerçeği yansıtmamaktadır.

    Yanardağların insan faaliyetlerinden daha fazla miktarda CO2 salmış olması doğru değildir. CO2 düzeyinin büyük patlamalardan sonra dünya çapında yükselmediği görülmektedir.

    Karalardaki yanardağların çıkarttığı CO2 emisyonu her yıl tahmini olarak ortalama 0.3 gigaton'dur. Bu da insan faaliyetlerinin ürettiği CO2'nin yüzde biri civarında.

    Ayrıca yanardağ kaynaklı CO2, okyanus tabanındaki dalma-batma tektonik levhalarının altındaki karbon tarafından dengelenir. İnsan faaliyetlerinden kaynaklı bugünkü yüksek miktardaki salımı dengelemek ise mümkün gözükmemektedir.

 

 

Kaynakça:

Sensoy, S., Türkoğlu, N., Akçakaya, A.,  Ekici, M., Ulupınar, Y., Demircan, M., Atay, H., Tüvan, A., Demirbaş, H. (2013). Trends in Turkey Climate Indices from 1960 to 2010, 6. Atmosfer Bilimleri Sempozyumu ATMOS 2013 Bildiriler Kitapçığı, İstanbul.
Demircan, M., Demir, Ö., Atay, H., Yazici, B., Eskioğlu, O., Tuvan, A., Akçakaya, A. (2014). Climate Change Projections for Turkey with New Scenarios. İstanbul Technical University the Climate Change and Climate Dynamics Conference, İstanbul. Doi: 10.13140/2.1.2339.5843.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/turkiye-2021de-su-kitligi-yasayabilir/602645
UNEP (2020). The Emissions Gap Report 2020. https://www.iklimdernegi.org/haber/Birlesmis-Milletler-Cevre-Programi-UNEP-2020-Emisyon-Acigi-Raporuna-gore-dunya-icinde-bulundugumuz-yuzyilda-3Cyi-asan-bir-sicaklik-artisina-dogru-ilerlemektedir/28
https://climateactiontracker.org/global/temperatures/
https://effis.jrc.ec.europa.eu/applications/seasonal-forecast/
Demircan, M., Gürkan, H., Eskioğlu, O., Arabacı, H., Coşkun, M. (2017). Climate Change Projections for Turkey:Three Models and Two Scenarios, Turkısh Journal of Water Scıence & Management 1(1),22-43. (Erişim tarihi: 20.08.2020'de https://worldwater.io/?utm_source=google&utm_medium=search&utm_campaign=WaterscarcityData&campaignid=6444167483&adgroupid=77198318295&adid=376808482554&gclid=Cj0KCQjwvvj5BRDkARIsAGD9vlLbsAB6_VsyJhcP1sM-aYfbwCn0MyXbhqIbNxkUavlsmFIuENIkyQgaAtSmEALw_wcB adresinden alındı. )
Çobanyılmaz, P., Duman Yüksel, Ü. (2013). Kentlerin İklim Değişikliğinden Zarar Görebilirliğinin Belirlenmesi: Ankara Örneği. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi 17(3), 39-50.
Önol, B., S. Ünal, Y., Dalfes, H.N. (2009). İklim Değişimi Senaryosunun Türkiye Üzerindeki Etkilerinin Modellenmesi. İTÜ Dergisi, 8(5), 169-177.
Turan, E. S. (2018). Türkiye'nin İklim Değişikliğine Bağlı Kuraklık Durumu. Artvin Çoruh Üniversitesi Doğal Afetler ve Çevre Dergisi, 4(1), 63-69, DOI:10.213247/dacd.357384.
SYGM. (2016). T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü (SYGM) Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Dairesi Başkanlığı, İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Projesi, Proje Nihai Raporu, Ankara.
Türkeş M. (2012). Kuraklık, Çölleşme ve Birleşmiş Milletler Çölleşme İle Savaşım Sözleşmesi'nin Ayrıntılı Bir Çözümlemesi, Marmara Avrupa Araştırmaları Dergisi, 20(1), 7-55.
Türkeş, M. (2018). İklim Değişikliğinin Etkileri, Türkiye'nin İklim Değişikliği Uyum Gereksinimleri, İzzet Arı (Ed.), Etkilenebilirlik ve Risk Değerlendirmeleri. İklim Değişikliği ve Kalkınma, T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Ankara.
World Meteorological Organization. (2020). State of the Global Climate 2020 Provisional Report. WMO. https://library.wmo.int/doc_num.php?explnum_id=10444


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU