Neyi kaybettiğimizi hatırlayalım: Adalet

Bülent Şahin Erdeğer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Adalet sadece kendimiz haksızlığa uğradığımızda aklımıza gelecek bir kurtarıcı değildir. Adalet kişinin ve kişilerden oluşan toplumun ahlakının ilk şartıdır.

Adalet ilkelerine riayet kişiyi insaf ehlinden kılar. Dolayısıyla kişinin adil olması, onun itibarı ve şerefidir.

Kişinin kendi hakkını araması doğal bir içgüdüdür. Asıl değerli olan ise hiç sevmediği, karşı olduğu hatta kendisine haksızlık yaptığı kimseye adaletli davranabilmektir.

Adil olmak, kim sana ne yaparsa yapsın ilkelere sadık kalabilmektir. Adil olmak tutarlı olmak ve tutarlı kalabilmektir. 

Adil olmak, çok sevdiğin hata ettiğinde ona 'yanlış' diyebilmektir. Kendin yanlış yaptığında özeleştiri yapabilmek; gerektiğinde özür dileyebilmektir.

Adil olmak, yeryüzünün neresinde, hangi amaçla olursa olsun masum sivilleri siyasi iktidarını korumak için öldürenlere ilkesel olarak kayıtsız şartsız karşı olabilmektir. 

Adil olmak, hiç sevmesek, fikren karşı da olsak hakkındaki suçlamalar ispatlanana kadar muarızımızın masum olduğunu kabul edebilmektir.

Adil olmak, seçici olmaktır. İnsaflı kişi zıt görüşlerden bile istifade edebilen, karşıt görüşlü kimselerin doğrularına doğru yanlışlarına yanlış diyebilendir.

Adil olmak, toptancı olmamak, her türlü lince, zorbalığa karşı olmaktır.

Adil olmak, amasız, fakatsız, mahallesiz biçimde 'Zulüm bizdense ben bizden değilim' diyebilmek, zalime karşı kim olursa olsun mazlumdan yana olabilmektir.

Kendi ailemizden, aşiretimizden, ideolojimizden, dünya görüşümüzden, ırkımızdan, partimizden, mezhebimizden, dinimizden, bölgemizden, kabilemizden, cinsiyetimizden, grubumuzdan olsa da haksızlık yapana 'Haksızsın' diyebilmektir.  

Adil olmak, hangi gerekçeyle olursa olsun gözünü kırpmadan sivilleri katleden, çoluk çocuk öldürten güncel ya da tarihi siyasi, dini, ideolojik önderlere, liderlere 'katil', 'diktatör' diyebilmek, onlardan uzaklaşabilmektir.   

Adil olmak, her ne olursa olsun hukuku, insan haklarını savunabilmektir.

Adil olmak, suçluların da hakları olduğunu bilmek, en azılı suçlunun dahi haklarını savunabilmektir. Adaletin herkese lazım olan koruyucu bir şemsiye olduğun hiç unutmamaktır.

Bugünlerde unutulmuşa benzeyen temel evrensel hukuk ilkelerini hatırlatmakta fayda var. 

İşte o 20 altın adalet ilkesi:

1- Hukuk devleti: 

Hukuk devleti toplumsal düzenin merkezinde kişilerin, güçlülerin, ideolojilerin değil ilkelerin ve adalet kurumunun olduğu, kurumların denetlediği ve denetlendiği devlettir. Denetlenmeye açık devletlerde keyfiliğe, liyakatsizliğe yer yoktur.


2-Kuvvetler ayrılığı: 

Yasama, yürütme ve idare ile yargı yetkileri olarak adlandırılan ve topluma ait güç, tek elde toplanmaz. Aksine kurumlar arasında dağıtılırak hem sorumluluklar hem de güçler dengelenir.


3-Düşünce ve ifade özgürdür yargılanamaz:

İfade özgürlüğü (ya da konuşma özgürlüğü) Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde ilan edilen, birçok ülke tarafından kabul edilen bir haktır.

"International Covenant on Civil and Political Rights" (Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme) 19'ncu maddeyi şöyle açıklar:

Herkes engel olmaksızın fikirlere sahip olmalıdır.

Herkesin ifade özgürlüğü hakkı olmalıdır; bu hak, her türlü bilgi ve fikirleri sınır olmaksızın, sözlü, yazılı, basılmış, sanat veyahut da herhangi dilediği bir medya ortamıyla öğrenme, alma ve verme hakkıdır.


İkinci bölümdeki haklar, özel haklar ve sorumluluklar getirir. Bu doğrultuda bazı limitler kanunlar tarafıyla uygulanabilir:

a) Başkalarının haklarına ve şöhretine saygı;
b) Halk sağlığı ve huzuru.
c) 20'nci madde de; şiddet propagandalarını yasaklanır.

Türkiye Anayasası 25'nci maddeye göre de "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir."

Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.


4- Yargı birliği: 

Hukuka güvenin temelinde yargıçların ideolojik kamplaşmalardan uzak olması yatar. Benim senin hakimi ya da savcısı olmaz. Böyle bir hukuki sistemde sanık ve kamuoyu aleyhine bir karar bile çıksa mahkemeye saygılı olur. 


5-Tabii mahkeme ve hakim güvencesi: 

Herkes, kim olursa olsun, ne ile suçlanırsa suçlansın yargılanma hakkına sahiptir. Böylece hakkındaki suçlamalardan beraat etme imkanı vardır.

Yargısız her türlü infaz bu güvenceyi ihlaldir ve suçtur bu sebeple zulümdür.


6- Yargı bağımsızlığı: 

Hiçbir kurum, makam, mevki ya da şahıs, yargı yetkisinin kullanılmasında hakimlere ya da mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz, bu tür bir yetkinin kullanılmasına izin veren yasal düzenleme de yürürlüğe koyulamaz.


7- Eşitlik ilkesi: 

Herkes cinsiyet, din, dil, ırk, mezhep, ideoloji, sosyal sınıf farkı olmaksızın hukuk karşısında yargılanma usulü açısından eşittir. 


8- Sözleşme özgürlüğü ve güvenliği: 

Her insan, anlaşma ve sözleşmelerde imza yetkisine sahiptir. 


9- Hak arama özgürlüğü: 

Herkes, şiddet, şantaj, rüşvet vb. gayrimeşru yollara başvurmamak kaydıyla yargı önünde kendini savunma hakkına sahiptir.

Savunma sürecinde herkesin gerekli bilgi delil ve belgelere erişme hakkı vardır.


10- Kazanılmış hak: 

Şahısların ya da sivil toplumun kazandığı haklar aksi deliller ortaya çıkmadıkça ve yeniden bir yargılama yapılmadıkça o hakkı kazananın elinden alınamaz.


11- Bir suçtan iki yargılama yapılıp ceza verilemez: 

Tüm insanlar bir suçtan, sadece tek bir defa yargılanabilir ve bir kez cezalandırılabilir. Bir mahkum, yargılandığı suçtan keyfi olarak tekrar yargılanıp cezalandırılamaz. Cezalandırıldığında o suçun cezasını çekmiş sayılır.


12- Suç ve cezada hukukilik:

Yasalarda açıkça suç sayılmayan şeyler için hiç kimse cezalandırılamaz. Bir kimse belki gelecekte suç işler diye de cezalandırılamaz ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.

Yasalar çıkarıldıklarından itibaren ileriye doğru geçerlidir. Bir kişi ancak suçsuz olduğu ya da suçunu hafifletecek yeni bir delil ortaya çıkarsa bu olumlu gelişme geriye doğru yargı kararına etki eder.


13- Suçun şahsiliği ilkesi: 

Bireylerin işledikleri suçlardan sadece kendileri sorumludur. Kimse kimsenin suçunu yüklenemez.

Kişiler ait oldukları sınıf, din, mezhep, ideoloji, cinsiyet, etnisite vb. gruplardan dolayı suçlu kabul edilemez.


14- Dürüst yargılanma ve savunma hakkı: 

Herkes, insan hakları çerçevesinde yargılanma hakkına sahiptir.

Sanık, iddiaları bilip anladığı dilde öğrenme, bağımsız ve tarafsız yargılanma hakkına sahip olduğu mahkeme huzuruna çıkarak savunma yapıp, makul sürede yargılanma hakkına sahiptir. 


15- Masumiyet (suçsuzluk) karinesi: 

Hiç kimse, suçluluğu mahkemenin kesinleşmiş hükmü ile sabit oluncaya kadar suçlu ilan edilemez ve mahkum edilemez. 


16- Hukuk güvenliği hakkı: 

Herkesin kişisel özgürlüğü ve güvenlik hakkı vardır. Hiç kimse yaşadığı toplumda endişe ve korku ile yaşamaya mahkum edilemez. 


17- İddia edenin ispat zorunluluğu:

Herkes, iddiasını meşru yöntemlerle elde edilen deliller ile kanıtlamak zorundadır.

İddia sahibi iddiasını kanıtlamakla mükellef olup suçlanan kendisinin masum olduğunu kanıtlamak zorunda değildir.

İddia peşinen doğru kabul edilip, aksinin ispatının aleyhinde iddia olunan tarafa yüklenemez.


18- Yargı kararlarının gerekçeli olmak zorundadır: 

Yargının bütün kararları somut ve net gerekçelere dayanmalıdır. Somut vakanın özelliklerinden uzak, kanun hükmünün soyut tekrarı ile ezbere sözlerden oluşan kararların gerekçeli olduğu söylenemez.

Bu gibi kararlar önceden tasarlanmış, önyargılı infazlara kılıf uydurmak için üretilmiş adaletsiz kararlardır.


19- Borçların nispiliği ilkesi: 

İlkesel olarak her borç sadece borçluyu bağlar. Bir borç ödenmediği takdirde borçlunun akrabaları, arkadaşları sorumlu tutulamaz.


20- Kanununu bilmemek mazeret değildir: 

Herkesin, usule uygulan olarak yürürlüğe giren ceza kanunlarını bildiği kabul edilir. Aynı toplumda yaşayan herkesin o toplumdaki kuralları öğrenmesi şarttır.

İnsanlar, haklar ve özgürlüklerinin bilincinde oldukları kadar sorumluluklarının da bilincinde olmalıdırlar.


Bu 20 ilkenin ortalama olarak korunduğu ve sadık kalındığı toplumlar adil toplumlardır. Ve ancak adil toplumlar ahlaklı ve medeni toplumlar olabilir.

Küresel ölçekte dünyada sınıfsal adaletsizlikler, ırk ve cinsiyet ayrımcılığı ve kadına karşı şiddet, enerji kaynaklarının güçlülerin namına dengesiz kullanımı gibi bir çok adaletsizlik hakim.

Türkiye'de ise 1923'ü başlangıç kabul edersek -ki elbette öncesi de var- resmi ideolojinin vesayeti altında kurumsallaştırılan yargı kurumu rejimin bir aygıtı olarak çalışageldi.

İstiklal Mahkemeleri'nden darbe mahkemelerine, DGM'lerden F tipi Özel Yetkili Mahkemelere aygıtın dümenine geçenler farklı kimliklerden olsalar da çarpık işleyişin mantığı hiç değişmedi.

15 Temmuz'dan sonra da daha da katlanarak bu öğütme makinası çalışmaya devam ediyor.

KHK'lılar sorunu, nepotizm, belediyelerden üniversitelere uzanan atama stratejisi çivisi çoktan çıkmış aygıtın daha da savrulmasına yol açtı.  

'Şeriatın, yani mahkemenin/hukukun kestiği parmak acımaz' deyimi adalete duyulan güveni ifade ediyorsa, bugün bir ironiye dönüşmesi ise asıl acıtan konu…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU