İlk Afrika romanları

Ahmet Sait Akçay Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Cornell Üniversitesi İngiliz edebiyatı profesörü, karşılaştırmalı edebiyatçı, şair ve romancı Mũkoma wa Ngũgĩ geçtiğimiz yıllarda yayımladığı Afrika romanının ortaya çıkışını ve gelişimini sorunsallaştırdığı The Rise Of African Novel [Afrika Romanının Yükselişi] çalışmasında çok önemli saptamalara yer verir.

Afrika romanının ortaya çıkışının terbiye edici vasfına dikkat çeken Mũkoma wa Ngũgĩ, özellikle Güney Afrika merkezli ilk romanların misyoner yayınevlerinin eliyle dolaşıma girmesini "medenileştirme projesi" olarak okur. 

Lovedale gibi misyoner yayınevleri, erken Güney Afrika yazınının oluşmasında merkezi konumdaydı. Lovedale, 1823 yılında Glasgow Misyoner Topluluğu tarafından 'Güney Afrika'da Hristiyanlığı teşvik etme' ve 'medeni' davranış ve ahlaki davranış normlarını yayma misyonuyla kuruldu" (White, 69).

Eğitim ve Hristiyanlık kitaplarında uzmanlaşmasına rağmen, 1932'den itibaren RHW Shepherd'ın yönetiminde genel edebiyat kitapları yayımlamaya başladı. Shepherd 'misyoner basınının daha yaratıcı bir sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğine ve Afrika halkı için daha genel bir okuma konusu sağlaması gerektiğine' (White, 70) inanıyordu.

Shepherd'ın kendisi şahsen siyahların ve beyazların eşit olduğuna inanmıyordu, kendisini Afrikalıları paganizmden medeniyete nazikçe yönlendiren birisi olarak görüyordu.
 


Her ne kadar yerel dillerin teşvik edilmesiyle birlikte ilk romanlar ortaya çıktıysa da çoğunun dini bir paradigmanın içinden konuştuklarını unutmamalıyız.

Ancak bunun yanı sıra ilk romanların toplumsal sorunlara parmak basan, Afrikalılığı bir değer olarak üreten metinler olduğunu da söylemeliyim.

Afrika edebiyat tarihini, özellikle yazınsal ürünler bağlamında düşündüğümüzde şiirin geçmişi çok gerilere uzanır, roman ve drama tarihinin yirminci yüzyılın başlarına rastladığını görürüz.

Avrupa dışında romanın ortaya çıkışına baktığımızda aşağı yukarı diğer kültürel dönüşümlerle eşzamanlılık dikkat çekmektedir.

Afrika'da roman gerek yerli dillerde gerekse Avrupa dillerinde 1900'lerin ilk yarısında gelişir.

Olaudah Equiano'nun 1789 yılında yazdığı otobiyografik eseri The Interesting Narrative of the Life of Olaudah Equiano [Olaudah Equiano'nun İlginç Yaşam Anlatısı], Afrika edebiyatının ilk anlatısı olarak anılır.
 


Diğer adı Gustavus Vassa olan yazar, daha on bir yaşındayken kız kardeşiyle kaçırılıp köle tüccarlarına satılışını, köle ticaretinin vahşiliğini, insanlık dışı muameleyi ve Hıristiyanlıkla tanışmasını, inanç gerilimini, daha doğrusu siyah bir kölenin trajik hayatını anlatır.

Benin İmparatorluğu'nda doğan Equiano, özgürlüğünü kazandıktan sonra köleliğin son bulması için Londra'da çaba sarf eder, hatta otobiyografik anlatısı, 1807 yılında İngilizlerin Afrika'daki köleliğe son veren yasanın çıkışında etkili olmuştur.

1886-88 yılları arasında Gana'da yayımlanan Western Eco gazetesinde tefrika edilen Marita, Or, The Folly of Love (Marita, ya da Aşkın Ahmaklığı) adlı ilk Afrika romanı, A. Native diye anonim bir imza tarafından kaleme alınır. 
 


Roman, Batı Afrika'da İngilizlerin tek eşlilik yasasının yürürlüğe girmesinden iki yıl sonra yazılır. Roman boyunca tek eşliliğin Afrika erkeklerini ve kadınlarını sürüklediği felaket konu edilir.

Çok eşliliğin savunuculuğunu yapan romanda, Batı eğitimi görmüş, Latince bilen eğitmenlerin çok eşle huzur içinde yaşadığını örnekler anlatıcı.
 


Sistematik Batı eğitim ve din sisteminin Afrika kültürüyle uyumsuzluğunu anlatır roman. Kırk bölümde tefrika edilen Marita, Or, The Folly of Love romanından birkaç yıl sonra yayımlanan Guanya Pau önceki romanla içerik ve tezler açısından tam bir tezat içindedir.

Yine ilk Afrika romanlarından Guanya Pau: Bir Afrika Prensesinin Hikâyesi ise 1891 yılında Liberyalı Joseph Jeffrey Walters tarafından yazılır.
 


Liberya'nın Vai halkından bir kız çocuğunun zorla yaşlı ve çok eşli bir adamla sözlendirilmesi sonucu kaçışı hikâye edilir. Evlilik yaşına varmadan evden kaçar, âşık olduğu kişinin de içinde bulunduğu Hıristiyan cemaatine sığınır.

Hikâyenin kadının özgürlüğüne vurgusu, poligami eleştirisi, erkek egemen erki reddetme tarzı, romanın ilk Afrika feminist metni olarak değerlendirilmesine olanak vermiştir.

Walters'ın sonradan Hıristiyan olduğunu düşündüğümüzde, romandaki anlatıcının hem dini hem de Afrikalılığı aynı anda yüceltmesi anlamlı görünebilir.

Gazeteci ve siyasetçi olan Ganalı Casely Hayford'un kaleme aldığı Ethiopia Unbound [Bağımsız Afrika] adlı romanı, Afrika yazınında önemli bir yer edinir.

1911 yılında yayımlanan roman, felsefi ve siyasi sorunları tartışır, edebi metinden ziyade siyasi ve felsefi bir risale olarak da görülmüştür.
 


Bir Pan-Afrikanist olarak Hayford'un kitap boyunca tartıştığı Afrikalılık, W. E. Du Bois'in The Souls of Black Folk [Siyah Halkın Ruhları] eserinde tartıştığı siyah olma bilincinin, çift bilinçlilik durumunun kurgusal düzleme taşınması olarak okunabilir. 

Ethiopia Unbound, Kwamankra adlı siyah bir öğrencinin yaşantısını anlatır. Londra'da hukuk okuduktan sonra Gana'ya yerleşen Kwamankra'nın şehirler arası karşılaştırmalı izlenimlerine tanık olur okur.

Toplumsal kurumlar, ekonomi, din üzerine yorumların yanı sıra sömürge hükümetinin uygulamaları, yozlaşma, sömürgeciliğin hantallığı, kamu hizmetinin ihmal edilmesi gibi sorunlar anlatıcının zihnini hep meşgul eder.

Roman, en temelde Afrikalılığın barbarlıkla, kabalıkla, gericilikle ve hamlıkla eş görülemeyeceğinden, yeme-içmeden, doğum ve ölüme kadar gündelik yaşamdaki her şeyi sistematik bir şekilde rasyonalize eder.

Londra caddelerinde arkadaşı Whitely ile dinî ve felsefi konuları tartışırken, aslında bütün Batı medeniyetinin konsept olarak Afrika'dan çıktığını, Grekler vasıtasıyla Romalılara ulaştığını, dolayısıyla Hıristiyanlığın özünün de bu topraklarda olduğunu iddia eder. 
 


Romanda en çarpıcı kısım Greklerle Fanti toplumunun karşılaştırıldığı kısımdır; Kwamankra, oğluna Homeros'un Odyssey'ini okutur, her bölüm sonunda da oğluyla Fanti halkının yaşantısı arasında benzerlikler kurar.

Sonra eski Yunan tanrılarıyla Fanti din adamlarını, doğaüstü tipleri karşılaştırır. Ethiopia Unbound, Hayford'un Afrika idealini, toplumsal, ekonomik ve kültürel perspektifini sunan tezli bir romandır.

Bir yanıyla Batı sistemine alternatif arayan, Afrikalılığı bir değer olarak yeniden üreten, kolektif bir siyah bilinci inşa eden kurucu bir metin olarak okunmalıdır Ethiopia Unbound.

Xhosa şiirinin babası olarak bilinen SEK (Samuel Edward Krune) Mqhayi, yirminci yüzyılın ilk yarısında yazdığı romanlarla da Güney Afrika yazınında önemli yer edinir.

Tarihçi, şair ve çevirmen olan Mqhayi, yazdığı romanlarda çağdaşları gibi o da Hristiyanlığı bir form olarak seçer. 1911'de kaleme aldığı U-Samson romanı, Eski Ahit'teki Şimşon hikâyesinden esinlenmiştir.
 


Yine 1914 yılında yayımladığı meşhur romanı Ityala lamawele [İkizlerin Duruşması] da Kutsal Kitap'tan esinlenerek bir adalet arayışını konu eder; sömürge yönetimlerine karşı Xhosa hukukunu savunur SEK Mqhayi.

1929 yılında yayımladığı U-Don Jadu adlı ütopyasında da çok farklı ırkların bir arada bulunduğu bir devlet inşa eder. 


Frankofon Romanının Kurucusu: René Maran

Martinikli siyah şair René Maran'ın Fransızca yazdığı ve 1921 yılında yayımladığı Batouala romanı övgüler aldığı gibi zaman zaman yerilir de.

İlk roman olması ve yazarın sömürge idaresinde çalışması, Fransız eğitimiyle yetişmesi Maran'ın konumunu şüphesiz ikircikli kılmıştır. Bir yanı sömürgeye bakarken diğer yanı Afrika'da kalmıştır.

Frankofon edebiyatının babası sayılan Maran, aynı zamanda Léopold Sédar Senghor'un da akıl hocasıydı. Hatta Senghor onu, kendisine "yol gösteren ışık" olarak nitelediği gibi, Negritude [Siyahi Bilinç] hareketinin de nüvelerinin onunla atıldığını savunur.
 


Romanın önemi ilk kez bir siyah yazarın Fransız sömürgesindeki siyahlık tecrübesini uluslararası okur için dile getirmesidir. 

Abiola Irele, Batouala'nın siyah Fransızca yazında bir örneklik teşkil ettiğini söyler. Fransa'da Goncourt Ödülü'ne layık görülen roman, aslında çok önemli bir şeyi daha kanıtlıyordu:

Siyahların yetersiz ve tembel olduklarını vurgulayan söyleme de bir itirazı barındırdığı gibi beyazın dilinde ilk kez bir siyah kendini aynada yansıtıyordu.

Aime Césaire bu ödülü siyahların da "edebi haysiyet" sahasında var olmasına vesile olduğu için kendi türünün ilk örneği olarak görür.


Kent Romanı: Bir Afrika Trajedisi 

R. R. R. Dhlomo'nun kaleme aldığı An African Tragedy  [Bir Afrika Trajedisi], Güney Afrika'da siyahlar tarafından yazılan ilk İngilizce romandır ve 1928'de yayımlanmıştır.
 


An African Tragedy, her şeyden önce bir kent romanıdır; Johannesburg'un cazibesine kapılıp çalışmaya gelen işçilerin dramlarını, yaşadıkları gerilimleri, umutla umutsuzluk çatışmasını, en önemlisi siyah olmanın beyaz güdümlü büyük şehirdeki açmazlarını yansıtır.

Bir Afrika Trajedisi, iyilik, fenalık, günah, tövbe ve arınma gibi dini değer sistemini dayatan, sefaletin, ahlaksızlığın dinden uzaklaşmayla gerçekleştiğini savunan bir erken dönem romanıdır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU