Sarıgül: Diğer partiler kusura bakmayın; Türkiye'nin tek demokratik partisi Türkiye Değişim Partisi

Benan Kepsutlu, Independent Türkçe için Türkiye Değişim Partisi Genel Başkanı Mustafa Sarıgül ile konuştu

Türk siyasi tarihinin yakın geçmişinde çıkışları, inişleri, açıklamalarıyla dikkat çeken önemli isimlerinden biri Mustafa Sarıgül.

15 yıl boyunca belediye başkanlığını yaptığı Şişli'yle adı hala anılan isimlerden.

CHP'nin gençlik kollarında yönetim kurulu üyeliğiyle başlayan Sarıgül'ün siyasi hayatındaki yolculuğunda Demokratik Sol Parti (DSP), Yeni Türkiye Partisi (YTP) de yer buldu.

2005'teki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kurultayı'nda Deniz Baykal'ın karşısında da rakip olarak yer aldı.

Sonrasındaki süreçte CHP'den ihracı, DSP'ye dönüşü, 2013 yılında tekrar CHP'ye katılışı derken, yıllara rağmen gündemde kalan siyasetçilerden biri oldu Mustafa Sarıgül. 

2014 yılındaki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde ise, başkanlığı AK Parti adayı Kadir Topbaş'a kıl payı farkla kaptırdı. 

Sarıgül siyaseti bıraktı mı derken, Türkiye Değişim Hareketi'ni partileştirdiğini ve seçimlere katılacağını açıklayarak tekrar siyaset sahnesinde yer aldı.

Onunla konuşmak istememin nedenlerinden biri, yıllar süren inişli çıkışlı siyaset yolculuğunda "yorulmadınız mı artık" diye sormaktı.

"Hiçbir ittifakta yer almayacağım" demek de günümüz koşullarında Türk siyasetinde iktidar olmayı hedefleyen bir parti için son derece iddialı bir söylemdi açıkçası.

Dahası Baykal'lı CHP ile Kılıçdaroğlu'nun başkanlığındaki CHP'yi en iyi kıyaslayacak isimlerden biriydi o.

Galatasaraylı olan Sarıgül siyasi hayatının dışında, Şişli Belediye Başkanlığı döneminde, Galatasaray'ın Mecidiyeköy'deki Ali Sami Yen Stadyumu'nun yerini taşıma isteğiyle taraftarın hedefi oldu. 

Son günlerde oğlunun özel hayatı hakkında çıkan haberlerle de "Sarıgül" soyadı sıkça gündeme geldi.

Türkiye Değişim Partisi Genel Başkanı Mustafa Sarıgül'e hepsini sordum ve bakın ne yanıtlar aldım. 
 


"Türkiye Değişim Partisi, önce siyasetin yapılış şeklini değiştirecek, partisini Türkiye'nin en demokratik partisi yapacak"

- Öncelikle yeni partiniz hayırlı olsun.  Pek çok parti kuruldu, Sayın Babacan'ın DEVA Partisi, Sayın Davutoğlu'nun Gelecek Partisi gibi… Siz, Türkiye Değişim Partisi derken listede neyle başlayacaksınız? Sayın Sarıgül'ün değişimle ilgili listesinde ilk sırada ne var?

Türkiye'de birçok parti var. Ben demokrasinin gereği partilerinde çok olmasından yanayım. Çünkü her fikir ve düşünce her platformda temsil edilmesi lazım. Türkiye Değişim Partisi, fikirlerin çok olmasından, siyasi partilerin çok olmasından ancak ve ancak gurur duyar.

Evet, Türkiye'de birçok parti var, hepsine saygı duyuyorum; ama partilerin hepsi aynı. Türkiye'de aslında tek parti var, başka parti yok. Türkiye'de birçok parti var ama tek parti var. Türkiye'de tek değişik olan parti, tek değişim öneren parti Türkiye Değişim Partisi. 


- İlk sırada ne var?

İlk sırada demokrasi var, insan hakları var, barış var, bireyin özgürlüğü var, kültürlere saygı var. İlk sırada siyasetin dilini değiştireceğiz, ilk sırada siyasetin yapılış şeklini değiştireceğiz. İlk sırada partimiz demokratik olacak, partimiz değişimi sağlayacak. Diğer partiler kusura bakmayın, hepsine saygı duyuyorum ama demokratik değil. Türkiye'nin tek demokratik partisi Türkiye Değişim Partisi.

Çünkü Türkiye Değişim Partisi diyor ki; "Genel Başkanı bin küsur delege seçmeyecek. Genel Başkanı, partiye kayıtlı üyeler seçecek." Düşünebiliyor musunuz, önce binlerce, sonra milyonlarca üye sandığa gidecek, Türkiye'nin her ilinde, ilçesinde, köyünde sandıklar kurulacak ve genel başkanı, partiye kayıtlı üyeler seçecek. 


- Şimdi çok iddialı bir şey söylüyorsunuz. Bu aslında Türkiye’de şu anda demokrasi yok mu ya da uygulanmıyor mu, manasına geliyor?

Çok teşekkür ederim. Ülkede demokrasi var, ama tam demokrasi istediğimiz ölçüde yok. Çünkü partiler demokratik değil. Demokrasiden bahsedince önce partilerin demokratik olması lazım. Partilerin demokratik olması için de siyasi partiler kanunu ve seçim sistemi değişmesi lazım. 

Biz kendi partimizi demokratik yaptık. Partilerdeki delege sistemini kaldırdık. Delege sistemi bir demokrasi aldatmacasıdır. İlçe başkanlarımızı delegeler seçmeyecek, partiye kayıtlı üyeler seçecek. Genel başkanı partiye kayıtlı üyeler seçecek. Ve genel başkan, partisini iki genel seçimde iktidara taşıyamıyorsa görevini bırakacak. 

Çünkü siyaset, deneme-yanılma değildir. "Deneyelim, yanıldık, tekrar devam edelim"… Biz diyoruz ki, bir siyasi partinin genel başkanı, partisinin düşüncelerini, görüşlerini, ülkemiz ile ilgili yapacağı projeleri, icraatları iki genel seçimde yurttaşlarımıza anlatamadıysa görevi bırakması lazım. Onun yerine başka bir arkadaş gelmesi lazım.

O nedenle Türkiye Değişim Partisi, önce siyasetin yapılış şeklini değiştirecek, partisini Türkiye'nin en demokratik partisi yapacak ve genel başkanlık ve ilçe başkanlığı koltuklarını delegeler değil, partiye kayıtlı üyeler seçecek.


"Diğer partilerin hatalarından puan toplayan bir parti değiliz"

- Şimdi aslında bu birine ya da birilerine bir gönderme mi oluyor? "Genel başkanlıklar hizmet yeridir, yeri gelince terkedilmesi bilinmelidir" diyorsunuz. Bu, bir gönderme olarak mı algılanmalı?

Biz kesinlikle diğer siyasi partilerin yaptığı hatalardan puan toplayan bir parti değiliz. Biz, diğer siyasi partiler hata yapsın da biz onların yaptığı hatalar üzerine binamızı kuralım diye iktidar olma niyetinde değiliz. Biz yeni kurulan bir siyasi partiyiz. Ve bizim ismimiz Türkiye Değişim Partisi. O zaman Türkiye Değişim Partisi dediğimize göre, biz önce değişime kendimizden başlamamız lazım.

İnanın ki hiçbir siyasi parti genel başkanıyla ve diğer siyasi partilere biz saygı duyarız ve ama onların görüşleri ve düşünceleriyle biz meşgul değiliz. Ülke için iyi şeyler yaparlarsa onları söyleriz, biz daha iyi yapacağımızı, nasıl yapacağımızı anlatırız. 

Çünkü biz Türkiye Değişim Partisi'yiz. Biz siyasetin dilini, yapılış şeklini değiştireceğiz. Biz siyasette sinkaflı konuşmaları kaldıracağız. Rakiplerimize karşı sinkaflı, agresif, kaba, küfürlü konuşmaların tamamını kaldıracağız. Biz siyasetin o nezaketini ve zarafetini planlayacağız.

Çünkü biz şuna bakıyoruz; bir siyasi partinin genel başkanı yarın, Allah'ım izin verirse ülkeyi yönetecek kişidir. O zaman ülkeyi yönetecek olan bir kişiyi dinleyenler, köyünde, kasabasında, şehirde dinliyorsa, ondan keyif alması lazım. Partilisi mutlu olması lazım. Ama o partiye oy vermeyenlerin bile "Bravo, doğru konuşuyor" demesi lazım. 

O nedenle biz siyasetin yapılış şeklini değiştireceğiz. Biz, kırılmış, dökülmüş, çeşitli nedenlerle kıyıda köşede kalmış büyük Türk milletini bir sofra etrafında buluşturmanın peşinde olacağız inşallah.
 


"Göreceksiniz ki bizim tüzüğümüz hiçbir siyasi partinin tüzüğüne benzemiyor"

- Peki, efendim burada şimdi zamanlama da dikkat çekiyor. Neden yılların siyasetçisi Sayın Sarıgül şu anda parti kuruyor? Çünkü biraz önce de belirttiğim gibi birçok siyasi parti kuruldu. Şimdi Sayın Muharrem İnce de parti kuracağını açıkladı. Yeni partilerin kurulmuş ve kuruluyor olması Türkiye Değişim Partisi'nin kurulmasında bir etken oldu mu? Teşvik etti mi, cesaretlendirdi mi? Niye şimdi?

Hiçbir şekilde diğer partilerin kurulmasıyla biz meşgul değiliz. Onların hepsine saygı duyarız. O diğer kurulan siyasi partiler, bugüne kadar zaten söyleyeceklerini söylediler. Bugüne kadar yapması gerekenleri zaten yaptılar. O diğer yeni parti kuranlar, uzun yıllardan beri zaten siyaset sahnesinde ve ülke yönetiminde varlar. Artık onlar konuşacaklarını konuştular. Bundan sonra konuşacak olan Türkiye Değişim Partisi.

Türkiye Değişim Partisi niye kuruldu? Türkiye Değişim Partisi, bir ihtiyaçtan kuruldu. Bugün kamuoyu yoklamalarına baktığınız zaman, yüzde 20-27 arasında vatandaş "Ben bugünkü mevcut siyasi partilerden memnun değilim", "Mevcut siyasi partilerin bize anlattıkları görüş ve düşünceleri beni tatmin etmiyor" diyor. Yeni bir arayış var. Türkiye Değişim Partisi, o arayışların sonucu olarak kurulmuş bir siyasi partidir.

Biz, kendiliğimizden kurulmadık. Bizim harekemiz zaten 2005 yılından beri devam ediyor. Biz uzun yıllardır bir mücadelenin içeresindeyiz. Bizim mücadelemiz aşağı yukarı 15 yıldır devam eden bir mücadele. Şimdi yurttaşlarımız bizi göreve çağırdı. Nerede çağırdılar; köylerde çağırdılar, ilçelerde çağırdılar, illerde çağırdılar ve merkezlerde bizi göreve çağırdılar.

Biz bir göreve çağırılmasak zaten partiyi kurmazdık. Türkiye'nin bir değişime, bir dönüşüme, yeni bir enerjiye ve yeni bir hayat sahasına ihtiyacı var. O nedenle Türkiye Değişim Partisi bir ihtiyaçtan doğmuştur. Ve göreceksiniz ki bizim tüzüğümüz hiçbir siyasi partinin tüzüğüne benzemiyor. 


- Ne farklılıklar var?

Farklılık şu bir kere, genel başkan iki dönem seçilemezse görevi bırakıyor. En büyük farklılık ve reform, en büyük devrim ise delege sistemini kaldırıyoruz. Diğer partilerde delege sistemi var. İlçe başkanlarını partiye kayıtlı üyeler seçiyor.

En büyük farklılık şu; genel başkanları bin ila bin 300 delege seçer. Biz de binlerce, milyonlarca insan gelip genel başkanı seçecek. Bu gerçekten Türkiye için bir reformdur. Hiçbir siyasi partinin tüzüğünde bunlar yok.
 


"Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde CHP'nin büyük bölümü beni yalnız bıraktı"

- Ben burada Sayın Sarıgül özelinde bir soru sormak isterim. Türkiye Değişim Partisi genel başkanı evet, ama baktığımızda Sayın Sarıgül'ün siyasi geçmişine, ilk siyasete atıldığı zamanlarda CHP Gençlik Kolları ile birlikte daha sonra uzun süren bir serüven. Yine Türkiye Partisi var, DSP var, üst üste belediye başkanlıkları var… Şişli zaten sizinle anıldı çok uzunca bir süre. Hatta hala belirli kesimlerce öyle diyebiliriz… Kazanımlar var, ama siyasette kaybedişler de var. Bu kaybedişlerden belki de biraz fazla üst üste denk geldi sizin için. CHP'den ihraç süreci, sonra tekrar geri dönüş; İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde Sayın Kadir Topbaş'ın karşısında rakiptiniz, sonuçta mağlup oldunuz… Yorulmadı mı Sayın Sarıgül? Korkmuyor musunuz, bu defa da kaybedilirse diye?..

Şöyle, aslında ben büyükşehir seçimlerinde ben kaybetmedim, kazandım. Şöyle kazandım, Cumhuriyet Halk Partisi tarihinin tek başıma en yüksek oyunu aldım. Yüzde 41 oy aldım. Yüzde 41'e yakın oy, büyük bir oydur. Ve ben kemiksiz aldım bu oyu, kusura bakmayın yani tek başıma aldım. 

O zaman HDP yok, İYİ Parti yok, Saadet Partisi yok, öbür taraftan diğer ittifak yok. Tek başıma çıktım, göğsümüzü gere gere, ayağımı vura vura, İstanbullulara çok teşekkür ediyorum; yüzde 41 oy aldım. O yüzde 41 oyla ben kimle yarıştım, Sayın Cumhurbaşkanı ile yarıştım. Kimle yarıştım, iktidar partisi ile yarıştım. Kim vardı yanımda; tek başımaydım. Kusura bakmayın, o gün Cumhuriyet Halk Partisi'nin büyük bir bölümü de beni yapayalnız bıraktı.


- Öyle mi? Neden?

Evet. Çünkü neden; Mustafa Sarıgül'ün başarısından korkuyorlar. Mustafa Sarıgül başardığı zaman diyorlar ki; 'Mustafa Sarıgül çalışkandır, biz tembeliz, biz Sarıgül'ün temposuna dayanamayız."


- Ama siz aday gösterildiniz?

Devam edelim. Bir bölüm… Ben o dönemde Sayın Kılıçdaroğlu'na çok teşekkür ediyorum, çıkardı beni aday gösterdi. Ama ben sonra tek başıma kaldım. Sayın Kılıçdaroğlu da bana kimlerin destek vermediğini son derece iyi bilir.


- Kimler destek vermedi?

Onlar kendilerini çok iyi biliyorlar.


- Biz de bilsek…

Ben Ankara'da aday olduğum zaman, Sayın Kılıçdaroğlu beni davet ettiği zaman "İstanbul'da büyükşehir belediye başkanı kim?" diye açıklama yaparsa, onlara sormak lazım onu. 

Kaldı ki ben Şişli Belediye Başkanlığı son seçimlerinde ben CHP'ye başkaldırdım. "Siz beni aldınız Büyükşehir'e koydunuz, Şişli'ye koymuyor musunuz? Teşekkür ederim kardeşim" dedim. Ve ben DSP'den aday oldum.

Tek başıma yine; bir tarafta Cumhur İttifakı, bir tarafta Millet İttifakı… Oy sonuçları gelir; Cumhur İttifakı şu kadar, Millet İttifakı şu kadar, tek başına girmiş, gariban Sarıgül şu kadar. Ben orada üçüncü parti oldum tek başıma. O da büyük bir olaydır. 


"Benim ülkeme karşı borcum var; 'Ben yoruldum, evimde oturuyorum' diyemem"

- Yüzde 41 oy almış biri olarak "gariban" da demeyin kendinize, o yakıştırmayı yapmayın…

Sağ olunsunlar. Olsun hiç sorun değil. Onun için, iyi bir oy aldık. Bunlar benim için büyük bir başarıdır. Ben İstanbul'daki ve Şişli'deki yurttaşlarıma kocaman teşekkür ediyorum. Sağ olunsunlar.

Ben birçok iyi belediye başkanından daha çok büyük oylar aldım. Ben bundan dolayı mutluyum. Demokrasilerde seçim sandığına küsmek yok. Tehlike yanımızdan geçiyor. Ülke iyi yönetilemiyor. Ülkede ciddi hukuk sorunları var. Ciddi anlamda ekonomik sorunlar var. Gençlerin ciddi sorunları var. Bu tehlikeler yanımızdan geçerken ben evimde oturamam. 

Bu milletim bana çok büyük görevler verdi. Beni çok erken yaşta parlamentoya gönderdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üyesi oldum. Kanunlarda, kararlarda, meclis araştırmasında, soru önergesinde, gündem dışı konularda, Plan Bütçe Komisyonunda… sayısız toplantılar yaptım. Uzun yıllar belediye başkanlığı yaptım. 

Belediye başkanlığı yaptığım dönemde de gerçekten bütün Türkiye'ye hizmet ettim. Hiçbir siyasi parti farkı gözetmeden binlerce yurttaşımızı kucakladım. O nedenle benim ülkeme karşı borcum var. Türkiye Cumhuriyeti'ne benim borcum var. Benim devletime borcum var. 

Ben devletimin çok iyi yönetilmesini istiyorum. Ülkemin, ileri demokratik ve medeni ülkeler seviyesinde en üst düzeyde olmasını istiyorum. Onun için ben bu kadar birikimi bana veren ülkeme karşı, bu denli görevi bana veren milletime karşı "Ben yoruldum, evimde oturuyorum" diyemem.

Kaldı ki Türkiye Değişim Partimizde yaşları kaldırdık, kimse kimseye yaş sormuyor. Kimse kimseye yaş sormuyor. Türkiye Değişim Partisi'nde herkes hissettiği yaşta. Ben şu anda kusura bakmayın, genel başkan değilim, kurucularıma, arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum; ben gençlik kolları başkanıyım. O heyecanı aynı şekilde hissediyorum. 

Onun için Türkiye'nin her noktasını, doğusunu, batısını, kuzeyini, güneyini, İç Anadolu'sunu… her tarafını dolaşmaya devam ediyorum. Her hafta iki tane il merkezi açıyorum. Her hafta yurttaşlarımla buluşuyorum. 

Pazartesi günü Kocatepe'de Afyonkarahisar'da olacağım. 26 Ağustos'u 27 Ağustos'a bağlayan gece "Ya istiklal ya ölüm" diyen Kocatepe'de olacağım. "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz" diyen Kocatepe'de olacağım. Oradaki İktidara Hazırlık Merkezimizi açacağım. Oradan sonra Mersin'e geçeceğim. Tarsus'dan Mersin'e Adana'dan gideceğim. Mersin'deki İktidara Hazırlık Merkezimizi açacağım. Oradan sonra da Balıkesir'i açacağım. Ondan sonra Malatya'ya geçeceğim.


- Program yoğun… Allah kolaylık versin. Enerjinizde maşallah bir şey eksilmemiş. Şimdi ben şunu sormak istiyorum, özellikle pandemi süreciyle beraber dünya genelinde de Türkiye'de de 'küresel ekonomi' kavramı ön plana çıktı. Fakat siz diyorsunuz ki "Evet, küresel ekonomiden ziyade, küresel demokrasi kavramı ön plana çıkmalı." Şimdi bu ne demek? Bir taraftan bakıyoruz, demokrasinin beşiği, zirvesi denilen ABD'de yaşananlar, diğer taraftan Türkiye ile karşılaştırmalar yapılıyor. 'Küresel demokrasi' ne demek? Sağlanabiliyor mu şu anda?

Küresel demokrasi sağlandığı zaman insanlar özgür olur. Küresel demokrasi sağlandığı zaman insanlar mutlu olur. Küresel demokrasi sağlandığı zaman yatırımlar o ülkeye çok gelir. Aslında Küresel demokrasi, insan haklarına saygı, evrensel hukuk değerlerine saygıdır. 
Bir ülkeye yatırımı getirmek istiyorsanız, evrensel hukuk değerlerine önem vermeniz lazım. O ülkeye gelen yatırımcı bilmeli ki "Ben bu ülkeye geldiğim zaman, benim hakkımda, hukukumda en ufak bir problem olmaz." 

Bugün küresel demokrasinin en fazla işlediği yerlerin başında Almanya gelmekte. Almanya'yı örnek olarak verebiliriz. Almanya'da hukuk öylesine oturmuş ki yüzyıllar önce kral gidiyor, bir yer bakıyorlar, kral beğeniyor ki orayı krala saray yapacaklar. Beğendikleri yerde bir değirmen var.

Değirmenciye diyorlar ki "Sen buradan çıkacaksın, burayı krala bir saray yapacağız." Değirmenci ise "Ben buradan çıkmam, burayı seviyorum" diyor. "Vereceksin, kral istiyor" deseler de değirmenci "Çıkmam buradan, kesinlikle ben burayı vermem" diye diretiyor. Ardından "Vereceksin, kral istiyor" dediklerinde "Orada kral varsa Berlin'de de hukuk var!" diyor. Ve hakikaten daha sonra onu yıkmıyorlar, o orada kalıyor. Adamın söylediği önemli; "Kral bunu isteyebilir ama Berlin'de mahkemeler var." 

Onun için evrensel hukuk değerleri… Benim iddiam şudur; ekonominin canlanması için küresel demokrasi şart. Demokrasi olmadan ekonomi olmaz. Demokrasinin olması için de herkes birbirine saygı duyacak, herkes adalete güvenecek. O ülkede torpil, tavassut, iltimas ortadan kalkacak.

Mesela bütün kamu görevlileri, Türkiye Değişim Partisi iktidarında, kesinlikle ve kesinlikle üniversite seçme sınavı gibi yazılı imtihan yapılacak, orada kazandıysa ataması yapılacak. Sözlü yapılmayacak. Yazılı da bakıyorsun 99 almış, sözlüde kalabiliyor. Onun için küresel ekonomi, küresel ekonomi, küresel ekonomi…

İki, bir ülkeyi kalkındırmak istiyorsanız sanayi, sanayi, sanayi… Üretimi artırmak lazım. Sanayicinin önünü açmak lazım. Siz fabrikaları açmadığınız süre içerisinde sadece konuta yatırım yaptığınız sürece ülkeyi kalkındıramazsanız. Sanayinin gelişmesi lazım. Sanayi, sanayi, sanayi… Fabrika bacalarının mutlaka tütmesi lazım. Ülkenin de markalaşması lazım.


- Şimdi küresel ekonomi ve küresel demokrasi derken ve de ABD'deki olaylardan bahsetmişken şunu da sormak isterim. Çok tartıştık, konuştuk, Joe Biden'ın başkanlığında bir ABD'nin Türkiye ile ilişkileri ve iki ülkenin ilişkilerinin geleceği… Biden'ın başkanlığında Türkiye ile ilişkilerine dair sizin beklentiniz nedir?

Biden'ın geçmişteki Türkiye'ye bakışı, Türkiye'yle ilgili söylediği sözleri o seçim kampanyasında söylenmiş sözler olarak ben kabul ediyorum. ABD ile Türkiye'nin ilişkileri uzun yıllardan beri son derece iyidir. O ilişkilerin ben artarak gelişmesini arzu ediyorum. 

Kaldı ki ABD'nden gelen yetkililer ABD'nin haklarını hukuklarını korurlar, Türkiye'nin dişileri diplomasisi de Türkiye Cumhuriyeti'nin hak ve hukuklarını korur. Masada müzakereler yapılır. Her iki ülke mutlaka asgari müşterekte birleşir. Ben ilişkilerin iyi olmasından yanayım.


"Türkiye ya NATO'dan çıkmalı ya da müşterek hareket etmeli"

- Peki Yunanistan… Geçenlerde yine Kardak'ta ayrı bir kriz yaşandı, Yunanistan'la yaşanan ilişkiler, Fransa ile Türkiye arasındaki krizler, hatta NATO ülkeleriyle Türkiye'nin ilişkilerinin konumu bu kadar sorgulanırken… Özellikle gündemi yoğun eden ilişkiler, önceden Ortadoğu konuşuyorduk şimdi Batı'yla ilişkileri de masaya yatırır olduk. Türkiye Değişim Partisi'nin dış politikaya ilişkin çizdiği çerçeve ne? 

Maalesef Sayın Davutoğlu döneminde başlayan ilişkiler, negatife döndü. Sayın Davutoğlu, göreve geldiği zaman 'Stratejik Derinlik' diye bir kitap yazmıştı. Bu son derece önemliydi. "Bütün komşularla sıfır sorun" denmişti. Ama ne yazık ki Sayın Davutoğlu'nun dışişleri bakanlığı döneminde ve özellikle Rus uçağının düşürülmesinde Sayın Davutoğlu'nun o farklı demeçleri… O gün başlayan negatif dış politika devam ediyor.

Sayın Çavuşoğlu'nun bu noktada çabalarını ve gayretlerini olumlu karşılıyorum. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilgili son yaptığı temasları da son derece yararlı olarak görüyorum. 

Biz Türkiye Değişim Partisi'nin iktidarında bütün komşularımızla ve dünyayla barış içerisinde yaşamayı arzu ediyoruz. Türkiye Değişim Partisi iktidarında biz uzlaşmacı, ama kararlı; dış politikada biz, bayrağımızı ve toprağımızı en iyi şekilde savunan ama bütün komşularımızla bir uyum, bir anlayış birliği içerisinde olacağız. Biz NATO ülkesiyiz. Ya biz NATO'dan çıkmalıyız ya da NATO'yla müşterek hareket etmeliyiz.


-NATO'dan çıkmalı mıyız?

Şartlarımıza ve koşullarımıza bakmamız lazım. NATO bizi dinlemiyorsa, bizim haklarımızı hukuklarımızı savunmayıp taraf oluyorsa, onu tekrar gözden geçirmemiz lazım.

Bir siyasi partinin dış politikası olmaz. Biz Türkiye Değişim Partisi iktidarında dış politikayı ulusal uzlaşma olarak görmeliyiz. Bütün siyasi partilere de dış politika konusunda detaylı bir şekilde dışişleri bakanımız bilgi vermeli. Çünkü ben şuna inanıyorum, Türkiye'deki bütün siyasi partiler, bayrağımız ve toprağımız söz konu olduğu zaman hep beraber hareket etmek durumunda olmalı. 

Biz Türkiye Değişim Partisi iktidarında dış politika konunda hangi adımı atacaksak parlamentoya bilgi vereceğiz. Hangi zor kararlar varsa bütün siyasi parti genel başkanlarını toplayacağız ve Başbakanlık'ta tüm siyasi parti genel başkanlarını bilgilendireceğiz. Biz dış politikayı, iç politikaya siyaset malzemesi yapmak istemiyoruz. 


- Başbakanlık, dediniz. Parlamenter sistemin tekrar geleceğine mi inanıyorsunuz?

Evet, biz demokratik parlamenter sisteme tekrar dönülmesinden yanayız. Biz güçlü parlamento, tarafsız cumhurbaşkanı konusunu çok arzu ediyoruz. Parlamentonun güçlenmesini istiyoruz. Bakanların mutlaka ve mutlaka milletvekillerinden olmasını çok arzu ediyoruz.  Biz parlamentonun güçlenmesini, hatta Türkiye milletvekilliği olmasını istiyoruz.

Biz şöyle düşünüyoruz; parlamentodaki 150 milletvekili Türkiye milletvekili, ulusal milletvekili olmalı, her tarafı kapsamalı. Dolayısıyla da yüzde 1 olan bir partinin bile parlamentoda bir temsil yetkisi olmalı. Diğer kalan 450 milletvekili de bütün ilçelerden, tüm illerden ön seçimle seçilmeli.


- Burada tabi baraj konusu masaya yatırılacak o zaman bir sonraki adımda…

Baraj konusu olduğu zaman, ileri demokratik medeni ülkeleri örnek alıyorsak, biz Avrupa'yı örnek alıyorsak; biz herhalde Afganistan'ı, Pakistan'ı örnek alacak halimiz yok. Bizim ileri demokratik medeni ülkeleri örnek almamız lazım. Avrupa'da baraj oranı en fazla yüzde 3'tür, en fazla olanı da yüzde 5'tir. 

O nedenle biz demokrasilerde, bir düşüncenin önüne baraj konulmasını doğru bulmuyoruz. Biz barajların kaldırılmasını arzu ediyoruz. Çünkü her düşüncenin parlamentoda temsil edilmesi lazım. Demokrasilerde düşüncelerinin önüne baraj koyamazsınız. Düşüncelerin önüne baraj koyup da o düşünceleri parlamentonun dışına taşırsanız, o düşünceler farklı boyutlara gider… Biz Türkiye Değişim Partisi olarak her görüşün, her düşüncenin parlamentoda temsil edilmesini arzu ediyoruz. 


"Hiçbir ittifakta yer almayacağım"

- Şimdi efendim ittifaklar konusuna geçecek olursak, siz çok açık ve net bir şekilde "Cumhur İttifakı içerisinde yer alamayacağım" dediniz.

Hiçbir ittifakta yer almayacağım, dedim.


- Millet İttifakı'na dair herhangi bir partiyle görüşmediniz mi? Ya da size teklif gelmedi mi?

Hayır, hayır. Ana görüşümüz şu bizim. Biz daha 15 günlük bir siyasi partiyiz. Biz herkesle görüşmeye açığız. Ama bizim ana görüşümüz, Türkiye Değişim Partisi'ne verilen oylar tarlalardır, fabrikalardır, buğdaydır, arpadır, çaydır, fındıktır, tütündür, ayçiçeğidir… Türkiye Değişim Partisi'ne verilen oylarda alın teri ve emek vardır. 

Türkiye Değişim Hareketi uzun yıllardan beri kurulmuştur, Türkiye Değişim Partimizin bir oyunun bile onuru, gururu ve şerefi vardır. Türkiye Değişim Partisi'ne verilen oyları o grubun içerisine, bu grubun içerisine, o ittifakın içerisine, bu ittifakın içerisine asla atamayız. 

Birinci turda her siyasi parti kendi adayıyla seçime girmesi lazım, kendi görüşünü, düşüncesini yurttaşlarımızla buluşturması lazım. İkinci turda zaten iki aday kalıyor. O zaman konu zaten şekillenmiş oluyor.

Bizim Türkiye Değişim Partisi olarak belki çıkaracağımız aday öyle konuşmalar yapacak; o kadar güzel konuşmalar yapacak ki doğusuyla batısıyla bütün yurttaşlarımızı, sağı da solu da birleştirecek… Belki bizim çıkaracağımız adat, tek başına gelip iktidar olacak. Bunun dünyada örnekleri var.


"Tek başıma verdiğim kararlarda hep hata yaptım"

- Şimdi bu, defalarca soruldu size, ben yine de soracağım. Çünkü bir söyleşinizde "15 gün önce bu soruyu bana sormuş olsaydınız, 'Evet, ben aday olurdum' derdim" ifadesini kullandınız. Ne değişti bu 15 günde? Neden şu anda kesin olarak "Evet, ben de cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olurum" demiyorsunuz?

Geriye dönüp baktığım zaman, özeleştirimi yaptığım zaman –ki özeleştirimizi yaptık biz- tek başıma verdiğim kararlarda hep hata yaptım. Kolektif kararlarda hata yapmadım. Ortak akılda hata yapmadım. Müzakere yaptığım zaman hata yapmadım. İstişare yaptığım zaman hata yapmadım. Tek başımıza karar vermek yok artık.

Biz bir kurumuz, Türkiye Değişim Partisi olarak günü saati geldiği zaman yetkili kurullarımız otururlar, Türkiye'nin yararına olan, Türkiye'de herkesi kucaklayacak olan, Türkiye'de ulusal birlikten yana olan, inançlara saygıda laiklikten yana olan, Atatürk'ümüzün değerlerini, Cumhuriyet'in değerlerini geliştirip, güçlendirecek olan, evrensel hukuk değerlerine saygı duyan, hudut ve bayrak birliği diyen, hiçbir parti farkı gözetmeden bütün yurttaşlarımızı kucaklayacak öyle bir aday çıkartırız ki…

Belki o aday bütün Türkiye'yi kucaklar. Ve o aday der ki "Benim kalbim Türkiye için atıyor. Benim kalbim milletim için atıyor." O kalbin sesini de belki yurttaşlarımız dinler, büyük bir oyla gelir ve inşallah ülkemizi yönetir. 

Ama biz Cumhurbaşkanlığı makamının siyasi bir makam olmasını arzu etmiyoruz. Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsız bir makam olmasını, kendisine oy versin vermesin herkesi kucaklamasını arzu ediyoruz. Çünkü bizim Türkiye Değişim Partisi olarak en büyük arzumuz, bize oy versin vermesin, yüzde 100'ünü kucaklamak istiyoruz. Ve yüzde 100'ünün de inşallah yüzünü güldürmek istiyoruz.


- Efendim aslında çok önemli bir özeleştiri yaptınız. Bakalım zaman ne gösterecek… Bakalım partice nasıl bir karar alacaksınız…

Zaman güzel şeyleri gösterecek. Zaman bizim mutluluğumuzu gösterecek. Çünkü biz zamanı kendi lehimize değil, Türkiye'nin lehine çevirmek istiyoruz. Türkiye Değişim Partisi'nde görev alan hiçbir arkadaşımızın bireysel bir isteği yok. Bizim hepimizin isteği toplumsal ve milletimizin, yurttaşlarımızın mutlu olmasından yana. 

Biz istiyoruz ki işsiz genç kalmasın. Biz istiyoruz ki esnaflarımız dükkanlarını açtığı zaman o gün evine inşallah mutlu bir şekilde gitsin. Bugün esnaflarımız saat 3 olmuş, 4 olmuş daha siftah yapamamış ve sıkıntılı vaziyette.

Biz istiyoruz ki öğrencilerimiz, evlatlarımız, ben yurtları çok geziyorum, yurtlara bakıyorum; yurt parasını ödeyemeyen öğrenci gencimiz var. Günde bir öğün yemek yiyerek ders çalışan gençlerimiz var. Öğrenci gençlerimizin biz önünü açmak istiyoruz.

İki, eğitimde fırsat eşitliği istiyoruz. Bunu mutlaka Türkiye Değişim Partisi olarak, yüzde 100 sağlayacağız. Bu benim yüreğimi paramparça eden bir konudur. Çünkü ben öğretmenim, ben sınıf öğretmeniyim, ben ilkokul öğretmeniyim. Ben öğretmenlerimizin neler çektiğini biliyorum.

Kamuoyuna sorarım, 5 yaşında bir çocuk, bir işçi ailesinin çocuğu ve ekonomik durumu zayıf; bir diğer 5 yaşında bir çocuk, çok zengin bir ailenin çocuğu… İkisi de 5 yaşında. Biri bir okula gidiyor, bilgisayarlar, iPhone'lar, teknolojinin bütün imkanları var. Diğer çocuk bir okula gidiyor, daha ayakkabısını alamamış, defterini, kalemini dahi yeterinde alamamış… 

Nasıl olacak bu iş? Ben istiyorum ki ekonomik durumu zayıf olan çocuğumuz ile güçlü olan çocuğumuz aynı eğitimi alsın. Almanya'daki eğitim modelini arkadaşlar detaylı bir şekilde inceliyorlar ve bu modelin üzerinde olacağız.

İki, öyle gençler var ki elinde telefonu yok, bekliyor ki annesi babası gelsin de telefonu alsın ve sosyal medyaya baksın ve ilgilensin.


- Şimdi uzaktan eğitim için zaten tabletler şart, telefondan alınıyor eğitimlerin bazıları vs.

Tablet olan aile var, olmayan aile var. Ben neler çekildiğini çok iyi biliyorum. Türkiye Değişim Partimizin iktidarında mutlaka eğitimde fırsat eşitliği olacak ve herkes aynı eğitimi alacak.


- Şimdi tabi başka bir konuya daha geçeceğim sizi bulmuşken. Bunu ben merak ediyorum, bunu halk merak ediyor. Bir gazeteci olarak da merak ediyorum, bir vatandaş olarak da… Uzun yıllar CHP içerisinde yer aldınız. Sayın Deniz Baykal'lı CHP ile Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı zamanındaki CHP arasında ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Var mı farklılık?

Sayın Baykal'a karşı ben yoğun bir mücadele verdim. "Baykal gidecek, demokrasi gelecek" dedim. Biz uzun yıllar Baykal dedik ama 'Hep kal' demedik. Ama Sayın Baykal benim siyasi rakibimdi, hasmım değildi. Kendisine şu anda sağlık diliyorum. 

İsterim ki sağlıklı olsun, mutlu olsun. Ve Deniz Bey'le sohbetimizi de yapabilelim. Geçmişte de Deniz Bey ile çok güzel günlerimiz vardı. Kendisine saygı duyuyorum. 

Sayın Kılıçdaroğlu'na gelince, beraber çok sofra kurduk, sofralarda oturduk. Benim iki genel başkan arasında mukayese yapmam bana yakışmaz. Ben kendime yakışanı yapmam lazım. İkisine de saygılarımı sunuyorum.


- Peki, CHP politikaları açısından konuşursak?..

İki tane CHP var. 12 Eylül öncesi CHP başka,  yeni CHP başka… Ben eski, 12 Eylül öncesi Orhan Eyüpoğlu'ların, Mustafa Üstündağ'ların, Aytekin Kotil'lerin, Turan Güneş'lerin CHP'lisiyim. 12 Eylül'den sonra, yeni CHP, toplumun ihtiyaçlarına çok fazla cevap veremiyor gibi geliyor bana. 


"Bugünkü iktidar, iktidarlığını sürdürüyorsa, anahtarı teslim alacak bir parti olmadığı için devam ettiriyor"

- Pekala. Şunu da sorayım. Önümüzdeki seçim için Sayın Kılıçdaroğlu'nun, aslında bütün partilerin, ittifakların temsilcilerinin çok keskin çıkışları var. Gerçi yeni ittifaklar nasıl olacak belli değil, diyorlar. Saadet Partisi Lideri Sayın Temel Karamollaoğlu da Sayın Erdoğan ile görüştü, ne görüştüklerini bilmiyoruz, bakalım ne olacak… Ama Sayın Kılıçdaroğlu'nun şöyle bir iddiası var; "İktidar biz olacağız, göreceksiniz." Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığındaki CHP'nin iktidar olması ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önümüzdeki seçimlerde diğer siyasi partiler iktidar olabilselerdi, bu güne kadar zaten iktidar olabilirlerdi. İktidar alternatifi olsalar zaten olabilirlerdi. Türkiye'de diğer muhalefetteki partiler güçlü olsaydı bizim Türkiye Değişim Partisi'ni kurmamıza zaten gerek yoktu.

Bugünkü iktidar, iktidarlığını devam ettiriyorsa iktidardan anahtarı teslim alacak bir parti olmadığı için devam ettiriyor. Ben inanıyorum ki AK Parti iktidarından, iktidarı teslim alacak olan parti Türkiye Değişim Partisi olacaktır. 

Türkiye Değişim Partisi'nin çağrısına milyonlarca yurttaşımız inşallah ve inşallah 'Evet' diyecekler. İktidar yoruldu, heyecanı bitti. 20 yıllık bir süreç, çok uzun bir süre; biz de olsak aynı şekilde yoruluruz. İktidarın heyecanı bitti ama bugüne kadar iktidardan anahtarı teslim alacak olan muhalefetin de dermanı kalmamış. 

O nedenle yeni bir enerjiyle, yeni bir heyecanla, yeni bir güçle, yepyeni kadrolarla Türkiye Değişim Partisi artık yurttaşlarımızın takdiriyle AK Parti'den iktidarı teslim almaya hazırlanan bir siyasi partidir. Bu nedenle biz, Türkiye'deki İktidara Hazırlık Merkezlerimizi büyük bir şevkle, büyük bir heyecanla açıyoruz.

Partimize her siyasi partiden son derece yoğun bir ilginin olduğunu da ben gerçekten görüyorum. Biz şu anda iktidara en hazırlıklı siyasi partiyiz. Yakında gölge bakanlarımızı açıkladığımız zaman, yakında gölge bakanlarımızı ulusumuzla, milletimizle buluşturduğumuz zaman, Türkiye Değişim Partisi'ne karşı olan heyecanın daha da artacağını göreceksiniz.


- Yakından tanığımız, bildiğimiz isimler var mı? Siz bu arada parti içerisindeki görevlendirmede bazı isimler açıkladınız. Ama düşündüğünüz, böyle bize sürpriz olacak kadroya katılacak isimler var mı?

Yoğun isimler var. O isimleri önümüzdeki günlerde açıklayacağız. Ben şimdi bir isim verdiğim zaman diğer arkadaşlarıma karşı bir seviyesizlik yapmış olmayayım. Ama önümüzdeki aylarda gölge bakanlarımızı kamuoyuyla buluşturacağız.


- Peki, şimdi tabi gündemin çok konuşulan başlıklarından bir tanesi de Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşananlar. Üniversitenin kapısına kelepçe takılması dünya basınına da yansıdı geniş bir şekilde. Ve Prof. Dr. Melih Bulu'nun da rektör olarak atanmasıyla başladı zaten bu olaylar. Sayın Bulu, yaşanan olaylara karşılık istifa etmeyeceğini söyledi. Siz, Bulu'nun istifa etmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?

Ben bir kere özellikle üniversite atamalarında seçimli sisteme dönülmesini arzu ediyorum. Üniversiteye dışarıdan atamasını ben doğru bulmuyorum. Daha önceki yıllarda, önce aday olan altı tane Hocamız, sonra o Hocalarımızın sayısı Cumhurbaşkanımıza giderken üçe iniyordu ve o üçten biri atanıyordu ki onu bile ben doğru bulmuyorum. Öğretim üyesi arkadaşlarımızın, akademisyenlerimizin seçtiği rektöre saygı duymak lazım. 


- Peki, geçelim futbola. Galatasaraylısınız. Memnun musunuz şu an Galatasaray'ın durumundan?

Şu anda pandemi münasebetiyle maçların heyecanı yok. Hiçbir taraftar şu an takımından memnun değil. Çünkü büyük kulüpler, büyük takımlar, furbolcular seyirci olmadan inan keyif almazlar. Fatih Hoca olsun, Sergen Hoca olsun, Erol Bulut Hoca olsun, Okan Hoca olsun… Seyircili maç başka bir şey, seyircisiz başka… 

Ben uzun yıllar Galatasaray Kulübü'nde Faruk Süren başkanım döneminde yönetici olarak devraldım, onun heyecanı da başkadır ama maça heyecanı katan seyircinin gücüdür. Seyirci 11'nci güçtür. O Galatasaray Arena Stadı'nın yapımında çok büyük rol oynadım. Türkiye'de ilk önce "Statlar şehir dışına taşınsın" diyen arkadaşlarımızdan bir tanesi de benim. Futbolu da çok seviyorum.

Futbolun, sanatın, kültürün de bütün insanları bir arada, birleştirdiğini de görüyorum. Birçok kültürleri, birçok ülke insanını bir arada o heyecan etrafında birleştirdiğini de görüyorum. İnşallah şu pandemiden sonra… Hiçbir taraftar şu anda kulübünden memnun değil.


- Hiçbir taraftar? Şimdi bu çok politik bir yanıt oldu efendim… 

Hayır, hayır. Gerçekten öyle. İnanın öyle… (Gülüyor)


- Siz bir Galatasaray taraftarı olarak Galatasaray'ın elde ettiği sonuçlardan memnun musunuz? Kadrodan memnun musunuz?

Mesela bir şey söyleyeyim. Geçen aramızda konuştuk, tartışıyoruz: Bu ofsayt sistemi kalmalı mı, gitmeli mi? Bunu da tartışmak lazım. Biz değişim istiyoruz. Futbolda da değişimler istiyoruz. Ofsayt; kalmalı mı, kaldırılmalı mı acaba? Olmalı mı, olmamalı mı?.. Geniş olarak bunun üzerinde de çalışıyoruz. Önümüzdeki günlerde spor politikalarımızı açıkladığımız zaman göreceksiniz ki orada da çok farklı değişimler istiyoruz.


"Yabancı futbolcu transferine karşıyım"

- Şimdi spor politikaları Türkiye'nin genelini içeren bir şey ama ben yine Galatasaray özelinde soracağım. Hangi futbolcunun transfer edilmesini istersiniz kulübe?

Valla kulübe yapılan yabancı transferlerin ben maalesef çok doğru olduğu kanısında değilim. Mesela bir Alex gelmedi, bir Simoviç gelmedi, bir Hagi gelmedi. Fenerbahçe'de yıllar önce bir Sasu vardı, bizde mesela Taffarel diye bir kaleci vardı. Gerçi Muslera da iyi. Ben şunu istiyorum; 4 yabancı oyuncu olmalı, ama diğerler evlatların bizim evlatlar olması lazım ve alt yapıdan çıkması gerek. 

Şöyle bir şey var İspanya'nın nüfusu 16 ya da 18 milyon –yanlış olmasın lütfen-. Türkiye'de 16-17 milyon lisanslı oyuncu var. Türkiye'deki bütün lisanslı oyuncuları toplayın, amatör ligler, 1. Lig, 2. Lig, Süper Lig… Hepsini alın. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray'ı da üstüne koyun. Bütün futbolcuları toplayın… Bir Ronaldo'nun yaptığı rakam etmiyor. Bir Ronaldo'ya bakıyorsunuz 150 milyon euro, 200 milyon euro, 300 milyon euro… Her dört senede bir transfer parası alıyor. 

Bir Ronaldo kadar olamıyoruz. Bu beni alabildiğine üzüyor. O zaman bizim altyapıya önem vermemiz lazım. Sahada bizim evlatlarımızın oynaması lazım. Ronaldo'da dört göz yok, on tane beyin yok yani… Peki, Ronaldo bunu yapıyorsa, biz Türkiye olarak bunu niye yapmıyoruz? 

Biz Türkiye Değişim Partisi olarak Spor Bakanlığı'nda büyük bir reform yapacağız. Ve bizim evlatlarımız burada Ronaldo'lar, Maradona'lar, Pele'ler, Alex'ler, Hagi'ler, Muslera'lar, Taffarel'ler Türkiye'den çıkacak.


- Şimdi son olarak futbolla ilgili şunu da soracağım size. Bütün kulüpler tabi maddi sıkıntıdan yakınıyorlar. İçlerinde bulundukları süreç hemen hemen hepsinin aynı demeyelim ama çok benzer süreçler. İyi bir transfer için Mustafa Sarıgül, maddi ya da manevi bir destekte bulunur mu Galatasaray Kulübü'ne?

Ben valla yıllar önce çok bulundum. Bir kere Galatasaray Kulübü'ne Çekmece'deki kürek tesislerini ben kazandırdım. Şu anda Mecidiyeköy'de 2 bin 127 metrekare eski kömürlü sahaydı, o sahanın tapusunu bizzat aldım ve Galatasaray Kulübü'ne ben kendim getirdim, verdim. Faruk Süren Başkanımız, bunları son derece iyi bilir. 

Yine 40 dönüm bir arazi, hemen havaalanının yolunun kenarında, Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Sayın Şafak Kaynak'tan aldım ve Galatasaray Kulübü'ne getirdim; sonra orayı koruyamadılar. 

Şu anda Seyrantepe'deki Türk Telekom Arena Stadı'nın yapımını, her şeyini -lütfen arşivlere bakın- tamamını ben yaptım. Galatasaray Kulübü'ne yaptıklarım, Türk futboluna olan bir katkıdır. Yarın inşallah Türkiye Değişim Partisi iktidarında bütün kulüplere destek vereceğiz. Ama en büyük desteği amatörlere yapacağız. 

Her ilde futbol okulları açacağız. Ve 5 yaşından başlatacağız çocukları. Çünkü ben öğretmenim, bir evlada 5 yaş ile 10 yaş arasında ne verirsen onu alır, 10 yaş ile 15 yaş arasında verdiğinizin yüzde 50'sini alır, 15 yaşından sonra delikanlı ya da genç kız oluyor.

Türkiye Değişim Partisi iktidarında futbolda da sanatta da kültürde de ülkemizi şahlandıracağız ve çok önemli değerleri kazandıracağız.


"Her baba çocuklarının mutluluğu için telkinde bulunur"

- Bu arada siz konuşurken dikkatimi çekti, oğlunuz mu?

Evet, iki evlat. Ömerimiz ve Emirimiz, iki evlat. Yukarıdakiler de benim torunlar.


- Şimdi çok özele girmeden, sormazsam topa tutarlar… Oğullarınızla özel hayatlarıyla ilgili konuşur musunuz, onlara tavsiyelerde bulunur musunuz? Açmayacağım bu konuyu, sadece bu kadar merak ediyorum.

Her baba, çocuklarının çok iyi ve mutlu olmasını ister. Her baba, çocuklarının doğru karar vermesi için onlara telkinde bulunur ama. Ama sonuçta onlar da belli bir yaşa geldikten sonra, takdir onlarındır. Bir baba ve anne çocuklarının mutlu olmasını ister.


- Mutlular mı?

Ben mutlu olmaları için elimden gelen her şeyi yapıyorum. 


- Peki. Çok teşekkürler. Sizin eklemek istediğiniz, ilave etmek istediğiniz bir şey var mı?

Çok teşekkür ederim. Ben de bütün yurttaşlarıma saygılar sunuyorum. Yurttaşlarıma şu sözü veriyorum: Hudut ve bayrak birliği diyen bütün yurttaşlarımızı partimize bekliyorum. Tam demokrasi, insan hakları, bireyin özgürlüğü, toplumsal başarı, kültürler arası mozaiğe saygı duyan, Türkiye'nin en demokratik partisi Türkiye Değişim Partisi. 

Türkiye Değişim Partisi, uzun yıllar ülkemize hizmet edecek ve ülkemizle demokratik dünyayı mutlaka buluşturacak.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU