Memleketten yoksulluk hikâyeleri... "Yarı aç yarı tok yaşıyoruz"

Ülkenin en büyük kenti olan İstanbul’da yoksulluk binlerce insanın tek sorunu. Independent Türkçe muhabiri Müjgân Halis, yoksul hanelerine konuk oldu

Son zamanlarda 'askıda ekmek' kampanyası ve 'eve ekmek götürüp götürmeme' tartışmaları herkesin bildiği ama görmezden geldiği bir gerçeğin, yoksulluğun tekrar tartışılmasına vesile oldu. Siyasetin değişik isimleri 'eve ekmek götürme' deyimini, sahiden 'ekmek' olarak algılaya ve politik söylemini bunun üzerinden kura dursun; ülkenin en büyük kenti olan İstanbul'da yoksulluk binlerce insanın tek sorunu.

Bunun en büyük göstergesi ise sosyal yardımlar. Cumhurbaşkanlığı 2020 Yıllık Programı'na göre ise belediyeler dışındaki kamu kuruluşlarının sosyal yardım harcamalarından 17 milyona yakın kişi yararlandı. Aynı rapor belediyelerin sosyal yardımlarının her yıl arttığını da ortaya koydu. Buna göre; belediyelerin tüm sosyal yardımları 2016'da 2,1 milyar TL, 2017'de 3,2 milyar TL ve 2018'de 4,9 milyar TL'ye ulaştı.

Yoksulların yüzde 53'ünün herhangi bir sosyal güvencesi yok

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İstatistik Ofisi'nin Mayıs ayında açıkladığı veriler de, tıpkı Cumhurbaşkanlığı programı gibi kent yoksulluğunun geldiği vahim aşamayı ortaya koymuştu. Araştırmaya göre İstanbul'un yoksullarının yüzde 91,8'i haftada iki kere et, tavuk ya da balık yiyor musunuz sorusuna, yüzde 94,4'ü eski mobilyalarının değiştirilip değiştirilmediği sorusuna ve yüzde 92,6'sı ihtiyaç duyduklarında kıyafet alıp almadıkları sorusuna 'hayır' yanıtı vermişti. 33 ilçenin 195 mahallesinden 1228 haneyle yapılan aynı araştırma yoksulların yüzde 53,5'nin herhangi bir sosyal güvencesinin olmadığını, yüzde 57'sinin biriken kredi kartı borcunun olduğunu ortaya koymuştu. Bir başka İBB araştırması ise pandeminin yoksulluğu artırdığına dikkat çekmişti. İBB'nin "Kovid-19 Pandemisinin İstanbul Ekonomisine Etkileri" raporunda derlenen bilgilere göre; pandemi sürecinde İstanbul'da her dört aileden biri sosyal yardım talebinde bulundu. İstanbul'da toplam hane sayısı 4,5 milyon iken hanelerden gerçekleşen toplam başvuru sayısı 1 milyonu aştı.

"Atık toplamaya gitmesem hepimiz aç kalacağız"

Independent Türkçe olarak İstanbul'un yoksul hanelerine konuk olduk. Ataşehir'e bağlı Yeni Çamlıca Mahallesi'nde ilk konuk olduğumuz aile Ezer ailesi. Ailenin annesi Yaşariye Hanım'ı yanında kızıyla, evinin yan tarafındaki boş arsada sabahtan beri topladığı plastik ve teneke atıklarını ayrıştırırken buluyoruz. Yaşariye Hanım 56 yaşında. Kendi deyimiyle "anasının karnından doğduğundan beri" plastik topluyor. Evde tek çalışan insan kendisi. Eşi ameliyatlı ve çalışamayacak kadar hasta. "Mecbur" diyor Yaşariye Hanım, "Ekmek parası. Atık toplamaya gitmesem hepimiz aç kalacağız. Kira var, cereyan var, su var." Sabahın kör karanlığında çıkıp öğleden sonraya kadar topladığı plastik ve diğer atıklardan günde 15-20 TL kazanıyor:

"Her gün gidiyorum. Evde benden başka çalışan yok. Şimdi kızım da benimle, kocası öldü, üç tane çocuğu var. Onların yükü de sırtıma bindi."

yasariye ezer2.jpg
Yaşariye Ezer, geçimini plastik toplayarak sağlamaya çalışıyor / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Yarı aç yarı tok yaşıyoruz"

15 senedir Yeni Çamlıca'da oturan Yaşariye Hanım'ın aylık kirası 700 TL. "Bazen kirayı ödeyemiyorum" diyen Yaşariye Hanım'a ayda kaç kez et yiyebildiğini sorduğumda "Nerede anacığım" diyor, "Et yiyemiyoruz ki. Ne et ne tavuk hiçbir şey yiyemiyoruz. Şu anda mutfağım tam takır. Yiyecek hiçbir şey yok. Hazır çorba alarak karnımızı doyuruyoruz. Günde üç tane ekmek alıyorum o da çocuklara yetmiyor. Yarı aç yarı tok yaşıyoruz."

Çocuklarını okutamamış

Kocasının sigara içtiğini, ona günde üç dal sigara aldığını söyleyen Yaşariye Hanım çocuklarını okutamamış: "Kendime bakamıyorum ki, çocukları nasıl okutacağım." Yaşariye Hanım bazen üç ayda bir bazen altı ayda bir kaymakamlıktan 200 TL maddi yardım aldıklarını, ama onun da hiçbir şeye yetmediğini anlatıyor:

"O parayla kirayı mı vereceğim, suyu mu vereceğim? Neyle geçineceğimizi bilmiyoruz, şaşırdık kaldık. Dışarıdan bir yiyecek alamıyoruz."

Eşinin hastalığı onun en büyük derdi, hasta eşinin canının çektiği hiçbir şeyi alamamaya çok içerliyor:

"Meyve istiyor mesela. Pazara gidemiyorum. Bazen çarşıdan yarım ya da bir kilo portakal alıyorum, onu da veresiye yazdırıyorum. Alışverişi cebinde paran varsa yaparsın, yoksa nasıl yapacaksın? Bu devirde kim kime bedava bir şey verir ki. Her şey çok pahalı."

"Sigortamız plastik atıklar"

Yaşariye Hanım yoksulluğun bir kader olduğu görüşünde: "Bak" diyor "Şu elimin vaziyetine bak. Sabahtan beri çöpün içindeyim, sonra topladıklarımı satıyorum hurdacıya. Aç kalmamak için ayakta kalmaya çalışıyoruz." Hasta eşinin sigortası da yok. "Aha bak sigortamız bunlar işte" diyerek plastik atıkları gösteriyor:

"Akşama kadar bunlarla uğraşıp duruyoruz. Devlet bizi görmeli, eşime, bana yardım eli uzatmalı. Aç kalmamak için yatalak eşimin yanında bile oturamıyorum. Bu saate kadar önüne bir çorba koyamadım, aç biilaç yatıyor yatakta."

Yaşariye Hanım uzun bir süre sobasız yaşamış. Mahallede doğal gaz bulunan ev sayısı bir elin parmaklarından daha az. Yakın zamanda mahalledeki bir derneğin yöneticisi kendisine soba, odun, kömür bulmuş:

"Sokaktan odun topluyordum, şükür ki şimdi belediye kömür verdi. Ne doğal gazı, dört beş aydır elektrik ve su faturalarını ödeyemiyorum. Geçenlerde kesmişlerdi suyu, çocuklar bağlamış. Ama herhalde yine keserler. Yine de Allah büyük."

Ahmet Ezer, Yaşariye Hanım'ın eşi. Onu eşinin bahsettiği gibi yatakta buluyoruz. Karaciğerinden ameliyatlı, hastaneden de yeni taburcu olmuş. Ameliyattan önce kâğıt topladığını ve şimdi eşinin çabasıyla yaşama tutunmaya çalıştıklarını anlatan Ahmet Bey; "Üç aydır kiramızı ödeyemedik. Ev sahibi evden çıkmamızı istiyor ama gidecek yerimiz yok" diye konuşuyor. Hastaneden yeni çıkmasına rağmen ilaçlarını dahi alamadığını söyleyen Ahmet Ezer; artık çalışamadığını da belirterek seslerinin duyulmasını istiyor.

ahmet ve yasariye ezer3.jpg
Yaşariye hanım, yatalak eşi Ahmet Ezer'in tedavisi için devletten yardım talep ediyor / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Aynı çatıda iki yoksul aile

İkinci konuk olduğumuz evde çırılçıplak bir yoksulluk var. Aslında aynı çatıyı paylaşan iki aile var, bu binada. İki ailenin yaşadığı bu derme çatma binanın girişinde, üst üste atılmış kömür çuvallarını geçerek Bahriye Budak'ın bizi beklediği ilk hanede başlıyoruz sohbetimize.

Bahriye Hanım 43 yaşında, evde kızıyla birlikte yaşıyor, kâğıt toplayan eşi o saatte sokaklarda. Dört çocuğunun ikisi evli, birini trafik kazasında kaybetmiş, en küçük kızı 13 yaşındaki Sıla onunla yaşıyor. Bahriye Hanım'ın birçok hastalığı var, şeker hastalığının yanı sıra, oğlunu kaybettikten sonra depresyon tedavisi de görüyor:

"Kocam kâğıt topluyor ama geçimimizi sağlayamıyoruz."

bahriye budak3.jpg
Bahriye Budak / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Evlerinde mutfak yok

Budak ailesinin yaşadığı yerde küçük bir giriş, bir de yatak ve dolabın olduğu bir oda var. Evde mutfak yok, mutfak niyetine kullandıkları küçük bir piknik tüpünü koydukları bir duvar dibi. Eşinin kâğıt toplamaktan kazandığı parayla ilaç paralarını bile denkleştiremediğini söyleyen Bahriye Hanım; günlük gelirlerinin 20 TL'yi geçmediğini belirtiyor:

"Pandemi olduğundan beri açız. Bazen 20 TL'den bile az kazandığı zaman, çöpten yiyecek toplayıp eve getiriyor, onları pişirip yiyoruz. Mesela dün akşam evde yemek yoktu, aç yattık. Marketlerin önünden ezik domates, biber bulunca getiriyor. Ama bazen çöpte bile bir şey bulamıyor eşim."

"Komşudan borç şampuan alıyorum"

Alışverişi bakkaldan veresiye yaptığını, genç kızının hiçbir ihtiyacını karşılayamadığını dile getiren Bahriye Budak "Mesela sabunumuz bitiyor, bu pandemi döneminde sabun alamıyoruz. Kızım banyo yapmak için şampuan istiyor, gidip komşudan bir bardak borç şampuan alıyorum" diye yaşadıkları sıkıntıları açıklıkla anlatıyor ve devam ediyor:

"Kocam da 52 yaşında, artık yaşlandı, çöktü. Çünkü kâğıt toplama aracını çekiyor sabahtan akşama kadar."

bahriye budak6.jpg
Bahriye Budak ve kızı / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Çöpten çıkan etler biraz fazla olunca komşulara veriyoruz"

Et ihtiyacını marketten 3-5 TL'ye tavuk parçaları alarak gidermeye çalıştıklarını söyleyen Bahriye Hanım "Gücümüz buna yetiyor. Bazen çöpten et parçaları da buluyor eşim, onları kızartıyoruz, çöpten çıktığı için kokmadan hemen tüketelim diye düşünüyoruz." Çöpten çıkan etler biraz fazla olunca komşularına da veriyormuş Bahriye Hanım, bunun nedeni de evde buzdolabının olmaması:

"Kokacağına komşu yesin diye düşünüyorum. Evde bozuk bir televizyonum var, bir de piknik tüpüm. Bir tane yatağımız var, onda çocuk uyuyor. Ben de yer yatağında uyuyorum." Devletten üç ayda bir 300 TL aldığını söyleyen Bahriye Hanım "Alsam ne abla" diyerek, yardımın yetersizliğine vurgu yapıyor:

"500 TL kiramız var, elektriğimiz var, suyumuz var, yetmiyor. Allahtan ev sahibimiz anlayışlı bir insan."

bahriye budak mutfagi4.jpg
Bahriye Budak'ın mutfağı / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Bahriye Budak, beşinci sınıfa geçen kızının okul ihtiyaçlarını da karşılayamadığını belirterek, şu anda oturduğu eve ilk taşındığında sobasının olmadığını anlatarak sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Geçenlerde Büyükşehir Belediyesi'ni aradım çocuğun okul ihtiyaçları için. Bir de çamaşır makinesi, buzdolabı ve ocak yazdılar. Ama ondan sonra bir daha aramadılar. Bilmiyorum getirirler mi, getirmezler mi?"

60 yaşında tek başına yaşam mücadelesi

Türkan Koyuncu 60 yaşında. Hayatta askerdeki oğlu dışında hiç kimsesi yok. Eşini kaybettiğinden beri tek göz odada, bir başına yaşam mücadelesi veriyor. Kronik rahatsızlıkları yüzünden neredeyse hiç yürüyemeyen Türkan Hanım; komşularının yardımıyla karnını doyurabiliyor, çünkü hiçbir geliri yok. Komşuları ne getirirse onu yiyor, getirmezlerse aç yatıyor, aç kalkıyor. Türkan Hanım'ın temizliğini, aynı sokakta oturdukları komşu kızları yapıyor, çamaşırlarını onlar yıkıyor. Onun da evinde komşularının oyalansın diye verdikleri ikinci el bir televizyon dışında hiçbir elektrikli alet yok, ne bir fırın, ne buzdolabı, ne de çamaşır makinesi. Hikâyesini şöyle anlatıyor:

"Romatizma hastasıyım, önce ayaklarımda başladı, sonra dizlerime vurdu. Üstelik tek böbrekliyim, diğer böbreğimi kocama verdim ama yine de kaybettik. Ayağa kalkamıyorum, yatağıma bile komşular yatırıyor. İyi kötü bir tabak yemek getiriyorlar. Kocamı sekiz sene önce kaybettim. Bir tane oğlum var, o da askerde. 500 TL kirayı aylardır ödeyemediğim için ev sahibi geçenlerde dışarı attı beni, komşuların yalvarmasıyla insafa gelip şimdilik kalmama izin verdi."

turkan koyuncu.jpg
60 yaşındaki Türkan Koyuncu, tek başına yaşıyor / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Tek umudum çocuğumun askerden dönmesi"

Türkan Koyuncu'nun başını soktuğu evin her tarafından nem akıyor, zaten kendisi de "Ha köpek kulübesinde yaşamışım ha bu evde" diyerek durumu özetliyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:

"Tek umudum üç ay sonra çocuğumun askerden dönmesi. O gelir ve bir iş bulursa, inşallah daha iyi oluruz diye ümit ediyorum."

Türkan Hanım, yine kendi tabiriyle elden ayaktan düşmeden önce çiçek satarak geçimini sağlamış, şimdi ise hastalıkları çalışmasına engel oluyor:

"Değil kira, hiçbir faturamı da ödeyemiyorum. Eskiden sobam da yoktu, şimdi 20 torba kömür getirdiler, bu kışı inşallah onunla geçireceğim. Buzdolabım, fırınım, hiçbir şeyciğim yok. Herkes et yer, biftek yer bizde öyle şeyler yoktur, ne bulursak onu yeriz. Bazen çorba, bazen kuru fasulye, bazen patates; yediğimiz bunlardır. Bazen hayrına taze fasulye, kıvırcık veren esnaflar olur, onları da ancak o zaman yiyebiliriz. Halimiz böyle."

"En son 2 ay önce et yedik"

Kastamonulu Nazlı Akyol 37 yaşında, üç çocuk annesi. Çocukluğundan beri epilepsi ve panik atak hastası. Bu yüzden hiç çalışamamış, evlere temizliğe gitmeyi denemiş başaramamış, ütü yaparak para kazanmayı denemiş ellerinin titremesinden dolayı onu da devam ettirememiş.

Nazlı Hanım, eşinden uzun yıllar önce ayrılmış ve babasıyla yoksul bir gecekonduda yaşıyor. İki çocuğu kekemelik tedavisi gördüğü için 1000 TL çocuk yardımı parası ve eski eşinden aldığı 500 TL nafaka ile geçinmeye çalıştıklarını söyleyen Nazlı Hanım; "1500 TL ile idare etmeye çalışıyoruz, bunun 700 TL'sini kira olarak ödüyoruz, geri kalan 800 TL ile biz beş kişi geçinmeye çalışıyoruz" diyor. Mutfak alışverişini ayda bir yapabildiğini söyleyen Nazlı Hanım; daha çok kahvaltılık alışveriş yaparak, gıda ihtiyaçlarını giderdiğini anlatıyor. Nazlı Hanım en son iki ay önce et yediklerini söylüyor, onu da devlet göndermiş. Bazen de komşularının et verdiğini söyleyen Nazlı Akyol, kendisinin uzun zamandır et satın alamadığını ekleyerek, devam ediyor:

"İki aydır pazara gidemedim. Çok sıkışıktım. Babamı hastaneye yatırmak zorunda kaldım, babam da yaşlı çalışamıyor. Devletten yardım da alamıyorum bu saydıklarım dışında. En azından kiramı, faturalarımı ödeyecek kadar bir yardım alabilsem başka hiçbir istemiyorum. Şu anda iki aylık elektrik ve su faturamı ödeyememiş durumdayım. Belediyeden kömürüm geldi sadece, buna da şükür. Ama ben el âleme muhtaç olmak istemiyorum, yapayalnız bir insanım, arkamda hiç kimsem yok. Yarın babama bir şey olursa, ben nasıl ayakta kalırım, en büyük korkum bu."

18, 16 ve 12 yaşında olan üç çocuğundan ikisinin okuduğunu, onların eğitim ihtiyaçlarını da karşılamakta zorlandığını belirten Nazlı Hanım, "Okuldan bir şey istediklerinde, bazen yardımlarla istediklerini almaya çalışıyorum ama çoğunu alamıyorum, bunu okulun yöneticileri de bildiği için çok zorlamıyorlar. Defterlerini bile zar zor alıyorum" diye konuşuyor.

Tek göz oda bir evde, beş çocuğuyla birlikte...

Sultan Hasköylü 28 yaşında, beş çocuk annesi, hem elinden hem de ayağından engelli. Engelli maaşı dâhil, devletten hiçbir yardım almıyor. Beş çocuğuyla tek göz odada yaşıyor. Odada mutfak, tuvalet, banyo yok. Bir çekyat, iki sünger döşek ve yere serili eski bir iki halı dışında hiçbir şeyi olmayan bu tek göz oda, Hasköylü ailesinin evi.

sultan haskoylu3.jpg
Sultan Hasköylü, 5 çocuğuyla birlikte yaşıyor / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Sultan Hasköylü, hurda toplayarak ve dilenerek geçimini sağlıyor. Daha önce Adapazarı'nda yaşıyormuş, orada da yine aynı işleri yaparak hayatta kalmaya çalıştığını söylüyor. Şimdi ise bazı günler hurda toplayarak bazı zamanlarda ise Ataşehir'de dilenerek eve ekmek getirmeye çalışıyor. Sultan Hanım'ın eşi demir hırsızlığından üç aydır cezaevinde, ne zaman çıkacağı da belli değil. Beş çocuğunun hiçbiri okula gitmiyor. Muhtarlık kaydı olmadığı için çocuklarını okula göndermediğini ancak zaten kaydı olsa bile çocukları okula gönderecek maddi koşullarının olmadığını anlatıyor:

"Anne babam yok, bir yavrularım var. 15 senedir dileniyorum. Bazen 30 TL, bazen 40 TL kazanıyorum. Hurdacılık yaparken de bazen plastik, bazen kâğıt topluyorum. Zaten ikisinin de kazancı aynı. Bazı günler birini, bazı günler diğerini yapıyorum. Çocuklarımın isteklerine yetişmeye çalışıyorum, bazı günler tavuk alıyorum." Peki, kırmızı et? Cevabı çok açık Sultan Hanım'ın: "Kırmızı eti kim kaybetti ki, biz bulalım."

Kendisi dilenirken çocuklarının evde onu beklediğini, kirasını bile ödeyemediği için çocukların okul hayatının birinci sınıftan bittiğini söyleyen Sultan Hanım'ın oğlu 11 yaşındaki Polat sohbetimiz sırasında annesinin sözünü keserek okula gitmek istediğini söylüyor. Polat sadece birinci sınıfı okumuş. Annesi konuşmaya devam ediyor: "Eğer mahalleye kayıt yaptırırsam, çocuklara okula gönderebilirim. Onlarla ilgili hayallerim var, ben süründüm onlar sürünmesin, bir meslekleri olsun. Devletten de beklentim var, benim de çamaşır makinem olsun, buzdolabım olsun. Ben cahil kaldım, çocuklarım kalmasın."

DAHA FAZLA HABER OKU