Arap Baharı'ndan 10 yıl sonra: İstikrar ve devlet mantığı üzerine

Bugün, hepimiz "Arap Baharı"nın yıkıntıları üzerine inşa edilmiş ve yenilenmiş kırılgan ittifaklara tanık oluyoruz

Kahire'nin merkezindeki Tahrir Meydanı'nda 2011 protestoları sırasında düzenlenen bir gösteri / Fotoğraf: AP (Düzenleme: Independent Türkçe)

Arap Baharı olarak adlandırılan ve şimdi tam 10 yılı geriden bırakan anı okumaya çalışan onlarca derin kitap yazıldı, çalışma yayımlandı. Ama henüz tüm belgeleri açıklanmadı.

Bir protesto hareketi olarak doğduğu andan, benimsenmesine, ele geçirilmesine, yutulup yok edilmesine, aleyhine dönülmesine, favori sloganı gibi devletlerin istikrarını baltalayan yoğun bir geçmişe dönük kavrama dönüştürülmesine kadar tüm sırları ortaya çıkarılmadı.

Arap Baharı'nın bahsettiğimiz favori sloganı "Halk, rejimin yıkılmasını istiyor" da nadiren inceleme ve analize tabi tutulduğundan, rejimlerin parçalanması, halkların kendi içlerinde birbirleriyle bağlarının kopması ve durumlarının kötüleşmesi, iradelerine el konularak amacı, salt rejim karşıtlığı ve muhalifliğinin ötesinde devlet ve kurumları kavramını zayıflatmak olan ideolojik uluslararası projelere yönlendirilmeleri durumu ortaya çıktı.

Ortadoğu bölgesinde değişim rüzgarları, Arap Baharı'nın alevleri ve yangınları 3'ten fazla ülkeyi etkiledi. Bazı ülkeler iyileşip, devlet mantığı ve istikrara kademeli ve göreceli olarak geri dönse de politik bileşenler, güçler ve aktörler ile rejimler arasındaki ilişkilerin yaşadığı travmalar daha aşılamadı.

Arap Baharı'nı ele geçirmeye çalışan ilk aktör olan "Siyasal İslam"ın gerilemesine ve gizlenmesine rağmen sert tartışmalara tanık olmaya devam ediyor.

Ancak asıl sorun, örtülü iç savaşlar, muazzam kaynaklara ve finansal imkanlara rağmen derin bölünmeler yaşayan ülkelerin ulaştığı durumdur. Paradoks ise Arap Baharı sonrası dönemde yaşayan bazı ülkelerde kurumların ve ekonominin performansındaki düşüştür.

Bunun anlamı, söz konusu ülkelerde yönetimlerin demokratik süreçlerle iktidara geldikleri, ama kurumların gücü ve etkinliği veya devlet mantığı, merkezileşmesi ve ruhunun yeniden tesis edilmediğidir.

Bu nedenle mesele, "biçimsel demokrasi ve çoğulculuk" adını verebileceğimiz örtülü ve kendi çıkarlarının peşinde koşan partiler arasındaki çatışmayı maskeleyen bir form aldı. Söz konusu partiler, geniş kitleleri kutuplaştırıcı sloganlarla kendi çıkarları için kullanıyorlar.

Kitleler de sokağı duygusal olarak sarsan sloganların yankıları ile yaşamaya devam ettiklerinden kullanılmalarına izin verdiler. Ancak bu sloganlar, etkilerine, iktidara, çoğulculuğa, halkın refah ve istikrar devleti taleplerine hayal edilebilecek en kötü şekilde el konulduktan sonra, duygusal, psikolojik ve zihinsel izlenimlerini aşamadı.

Arap Baharı dersi kendisini sindirerek ya da kusarak onunla başa çıkan ülkeler için ne kadar sert ve acı verici olduysa, istikrar erdemine bağlı kalan, sağlam bir devlet (rejimin şekli ve formatından bağımsız olarak, kurumlar devleti) kavramı ve anlamını bilen ülkeler için de o kadar büyük faydası oldu.

İnsanlara güvenlik sunmak, vatandaşlara yatırım yapmak, daha fazla yönetişim uygulamaları ve dijitalleşme projelerini hayata geçirmek, bütün bunlar Suudi Arabistan deneyimi başta olmak üzere Körfez ülkelerini, tüm zorluklara rağmen kurumsallaşma bakımından gelişmiş ülkelerin saflarına katılmalarını sağladı.

Keza kamusal fayda ve yarara öncelik veren, vatandaşların istek ve taleplerini iyi dinleme becerisine sahip ülkelerin de.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ayrıca Arap Baharı'nın enkazının ortaya çıkardığı ve kendilerini hedef alan projelere karşı bu ülkelere bir oto bağışıklık kazandırdı.

Arap Baharı insanlara yatırım yapmak bir yana, onların öfkelerini satın alıp, hukukun üstünlüğüne, kurumların performans gücüne, devlet kavramının çerçeve ve  sistemlerine dayanmayan sağlam modern bir devlete sahip olmayan ve bunu inşa etme kabiliyeti de olmayan faydacı ideolojik partilerin hesabına pazarladı.

Devletleri hedef alan projelerin öldüğünü deklare etmek zararlı bir aceleciliktir. Bilhassa bölgede, Arap Baharı'nın içeriğini ve sloganlarını yeniden pazarlayarak devletleri ve istikrarlarını çökertmeye dönük hırslı uluslararası projelerin doğumundan sonra.

Bugün, hepimiz "Arap Baharı"nın yıkıntıları üzerine inşa edilmiş ve yenilenmiş kırılgan ittifaklara tanık oluyoruz.

Bunların ortak noktaları, yeni bir Arap dünyası ve Ortadoğu'ya ilişkin taşıdığı büyük umutlar ve fantastik algılarla Arap Baharı deneyiminin çöküşüne gözyaşı dökmeleri. İdeolojik politikacılar, durumdan memnun değiller. İstikrar ülkeleri ile gerçek bir sorunları var.

Nedeni de aşırılık ve şiddet ideolojisi ile ittifak yapmak gibi ağır bedeller karşılığında da olsa, zamansız siyasi reformlar yapma çağrılarında bulunarak siyasi rejimlerine şantaj yapma arzuları.

Siyasal İslam'dan çalınmış siyasal devrimciler ile ılımlı ülkeleri hedef alma projesi arasında şüpheli bir ittifak var.

Bu ittifak söz konusu heterojen karışımı bir araya getirirken, çelişkileri ise askeri yönetimlere ve baskıcı rejimlere geri dönme, siyasi özgürlüklerin yeniden gerilemesi korkusu altında geçiriliyor.

Oysa bütün bu korkular, aslında çoğulcu formalitelerine rağmen, devletlerinden ve onlarca yıllık istikrarla kurulan kurumlarından kopmuş, tek ve ideolojik seslerden ibaret başarısız yönetim deneyleri ışığında birer rakam ve gerçekliktir.

Sözde "Arap Baharı devrimleri" birçok yanılsama yarattı, ancak şimdi eleştirilmeyen veya şüphelenilmeyen aksiyomlar üretiyorlar.

Bunlardan biri de, kitlesel protestoların gerçekleştiği ülkelerde, etrafındaki askerleri, kurumları ve ekonomik çıkarları ile rejimin tepesinde bulunan sembol bir figür tarafından yönetilen kibirli bir rejime karşısında "kalabalıkların diktatörlüğü"nün yer aldığı düşüncesi. Bu ülkelerin birleşik ve tanımlanmış bir amacı ve kaderi yok.

Diğer bir deyişle, aralarında organik bir bağ var. Bu yüzden bir ülkedeki protestoların başarısızlığının veya başarısının diğer deneyimler için de geçerli olacağı sonucuna varılıyor veya tahmin ediliyor.

Gelecek ile ilgili belirli verilere dayanan okumalarda, her türlü ideolojik önyargılardan kaçınmak, bilimsel, entelektüel, ideolojik ve teknolojik araştırmanın çeşitli yönleriyle kabul ettiği varsayım ve kavramlardan yola çıkmak çok önemlidir.

Buazizi'nin kendini yaktığı andan IŞİD örgütünün yükselişine kadar geçmiş yılların ortaya çıkardığı geniş hatlar, halk protestoları ile başlayan ve bir dizi ülkenin istikrarını belirsiz bir süre çökertmekle sonuçlanan, siyasi meselelerin yükünü artıracak başka ekonomik, kültürel ve sosyal sonuçlar vadeden tam bir döngü gibidir.

Bütün duygusal okumalara rağmen bölgenin geleceğinde şunlar var:

Büyük siyasi zorluklar, sosyal kireçlenme, yoksulluk ve iş fırsatlarının yokluğu nedeniyle yükselen huzursuzluk. Arap Baharı sonrası yaşanan kimlik krizleri, işsizlik ve güvenlik sorunlarının yanı sıra köktencilik ve şiddet mantığının yükselişi.

Dini ve kültürel referanslar düzeyinde büyük dönüşümlerin bıraktığı büyük boşluk. Kitleleri etkileyen yapı ve kalıpların çözülmesi.

Alternatif içeriğin yokluğunda uzun vadede genellikle ihtiyati ve güvenlik tedbirlerinin fayda etmediği yeni internet ve medya platformlarının gündeme getirdikleri soruların yarattığı içerik kaosu çağına giriş.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU