Arap Baharı'na ne oldu?

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Salah Habibi/AP (Düzenleme: Independent Türkçe)

Ortadoğu'da son yıllara damgasını vuran en önemli siyasi gelişmeler zinciri, 'Arap Baharı' olarak adlandırılan ve Arap ülkelerinde meydana gelen olaylardır. 

17 Aralık 2010 günü Tunus'un Sidi Buzid şehrinde Muhammed Buazizi (Tarık El Tayyib Muhammed Buazizi, 29 Mart 1984-4 Ocak 2011) adlı bir seyyar satıcı rüşvet vermediği için sebze-meyve sattığı tezgahı elinden alınarak, görevliler tarafından dövüldü. 
 

Muhammed Buazizi.jpg
Muhammed Buazizi / Fotoğraf: Twitter


Tüm şikayetleri karşılıksız kalan Buazizi, kendine yapılan haksızlığı protesto ederek, belediye binası önünde kendini yaktı, 18 gün hastanede ağır yaralı olarak yattıktan sonra 4 Ocak 2011'de hayatını kaybetti. 

Buazizi'nin cep telefonlarıyla kaydedilen intihar görüntüleri çok kısa bir sürede sosyal medya ve El Cezire gibi uluslararası yayın kuruluşları aracılığıyla milyonlarca insana ulaştı.

Bu görüntülerle galeyana gelerek ayaklanan Tunus halkı 'Yasemin Devrimi'ni başlattı. 
 

Yasemin Devrimi AP.jpg
Fotoğraf: AP


Güvenlik kuvvetlerinin olaylara sert bir şekilde müdahalede bulunması yeni ölümlere yol açtı. Her protesto, yapılan her gösteri, sonraki gösterilerin gerekçesi oldu ve yeni ölümlerle sonuçlandı.

Bu ölümler halkı ve her görüşteki muhalefeti birleştirdi ve rejimin sonu oldu. 

Tunus'taki gelişmeler kısa sürede bölgedeki pek çok ülkeye yayıldı. 


Arap Baharı'nın arka planı

Arap Baharı'nı başlatan ana sebebin sadece ekonomik olduğu iddia edilemez. 

Bütün yolsuzluk ve ekonomik olumsuzluklara rağmen olayların çıkış sebebinin salt ekonomik kaynaklı olduğunu söylemek yanıltıcı olacaktır.

Sosyo-ekonomik nedenleri siyasi nedenlerden ayırmak çok zor olsa da siyasi faktörlerin (demokrasi olmasa da "onur" ve "özgürlük" talebinin) daha baskın olduğu söylenebilir.

Sosyo-ekonomik unsurların yanında siyasi unsurlar da ayaklanmalarda çok önemli rol oynamıştır. 

Tunus, Ürdün, Bahreyn, Suriye ve Umman gibi bazı ülkelerde ise gösteriler sosyal, mezhepsel, etnik veya bölgesel nedenlerle dışlanan gruplar tarafından çevrede başlatılmıştır. 

Arap Baharı'nın başlamasına neden olan birçok neden birkaç ana başlık altında toplanabilir: 

  1. Bölge ülkelerinin çoğunda, sınıflar arası uçurum sonucu ortaya çıkmış bulunan; işsizlik, yolsuzluk, rüşvet, kayırma, gecekondu, temiz su, elektrik, yol, sağlık ve eğitim sorunların korkunç boyutlara ulaşması. 

    Bölgenin demografik yapısı incelendiğinde hızla artan genç nüfus oranı oldukça çarpıcıdır. Tunus, Katar ve Bahreyn'de nüfusun yaklaşık yüzde 60'ı; Irak, Yemen, Umman, Filistin ve Suriye'de ise yüzde 75'i 35 yaşın altındadır.

    Bu rakamlara bakıldığında işsizlikten en çok iyi eğitimli, beklentisi yüksek genç nüfusun olumsuz etkilendiği ortadadır. Nitekim Tunus ve Mısır'da ayaklanmaları başlatanlar iyi eğitimli bu gençler olmuştur. 
     
  2. İktidarı elinde bulunduran Batı işbirlikçisi yönetimlerin çoğunun diktatörlüğe dönüşmesi; baskıcı yönetimler altında halkın iyice bunalması. 
     
  3. Sol-sosyalist hareketlerin halka yabancılaşması ve ekonomik sorunları çözmedeki yetersizlikleri sonucu; yüz yıldan fazla bir süredir baskı altında tutulan, tasfiye edilmeye çalışılan ve şiddetle cezalandırılan İslami yapıların muhalefeti ile halkın İslami örgüt, cemaat ve partilere daha fazla rağbet göstermesi. 
     
  4. Ortadoğu'da yeni bir sosyal, kültürel ve siyasi yapılanmanın gerektiğine inanan bazı Batılıların değişim istekleri. 

Özetle, bu ayaklanmalar sosyalist, liberal veya İslamcı devrimler olarak değil; rejim karşıtı yaygın halk hareketleri olarak ortaya çıkmıştır.

Bu ayaklanmaların öncüsü elitler değil, daha yatay hiyerarşinin olduğu halk kesimleri olmuştur.
 

Bouazizi Fethi Belaid  AFP.jpg
Annesi ve kız kardeşleri, Bouazizi'nin posterleriyle / Fotoğraf: AFP


Arap Baharı'nın liderleri aydınlar değil; Muhammed Buazizi ve 2010 yazında Mısır polisi tarafından ölesiye dövülen blogcu Halid Said gibi kahramanlardır. 
 

Halid Said EPA.jpg
​​​​​​​Halid Said isimli genç, Mısır'da patlak veren devrimin simgesi oldu / Fotoğraf: EPA​​​​​​​


Tunus'ta başlayan ve adına 'Yasemin Devrimi' adı verilen halk hareketleri kısa bir sürede 'Arap Baharı' adını alarak Mısır, Yemen, Libya, Bahreyn ve Suriye'ye yayıldı. 

Olayların meydana geldiği ülkelerin rejimleri, muhalefeti etkisiz hale getirmek için; göstericileri "yabancı güçlerin ajanları", "sabotajcılar" ve "teröristler" olarak karalamaya; halkı etnik ve din temelli bir iç savaşla korkutmaya çalıştı. 

Olaylar kontrol edilemeyecek noktaya gelince, Tunus'ta yıllardır iktidarda bulunan Zeynel Abidin Bin Ali, Mısır'da ise Hüsnü Mubarek görevden çekilmek zorunda kaldı.

Zeynel Abidin Bin Ali yurt dışına kaçtı, Mübarek tutuklanarak cezaevine konuldu, Kaddafi öldürüldü. 
 

a.jpg
(Soldan sağa) Zeynel Abidin Bin Ali, Hüsnü Mübarek ve Muammer Kaddafi / Fotoğraflar: Wikipedia


Mısır'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini İhvan-ı Müslimin taraftarı Muhammed Mursi kazandı, Tunus'ta da İslamcı Nahda Hareketi iktidara geldi.

Bahreyn'deki olayları bastırmada ordu yetersiz kalınca Suudi Arabistan askeri müdahalede bulundu, Suriye'deki çatışmalar iç savaşa dönüştü.

Olayların başladığı hemen her ülkede çok daha örgütlü ve halk desteğine sahip olan İslami muhalefet öne çıktı, sol-sosyalist, laik, liberal muhalefet arka planda kalarak etkisizleşti. 
 

bahreyn reuters.jpg
Bahreyn'in başkenti Manama'nın batısında, öldürülen bir protestocunun cesedini taşıyan insanlar, 15 Şubat 2011 / Fotoğraf: Hamad I.Mohammed/ Reuters​​​​​​​​​​


Tunus, Libya, Mısır, Suriye ve Yemen'de İslami muhalefetin beklenilenin üzerinde güçlenerek, birçok ülkede iktidara Arap Baharı ve sonuçları Batılı ülkeler, ABD ve İsrail'in yanında iktidarlarını kaybetme korkusuna kapılan başını Suudi Arabistan'ın çektiği Körfez (Haliç) hanedanlarını da endişeye sevk etti. 

Başlangıçta Ortadoğu'daki değişime destek veren bazı Batılı güçler, gelişmelerin Batı yanlısı neo-liberal bir eksenden Batı ve İsrail karşıtı İslami yönetimlere doğru kayması ile desteklerini geri çekmeye başladılar. 

Bunun ilk işaretleri Suriye ve Libya'da görüldü, Mısır'da ise halkın oyları ile iktidara gelmiş meşru bir iktidar ABD ve Selefi-Suud destekli bir askeri darbe ile devrildi. 

Büyük umutlarla başlayan 'Arap Baharı', bir dizi gelişmeler sonucu 'İslam Kışı'na dönüştü. 
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA


Arap Baharı'nın başarısızlık nedenleri

Arap Baharı'nın sadece Arap ülkelerinde değil, tüm İslam ülkelerinde dramatik bir şekilde 'kışa' dönüşmesi ile ilgili değişik kesim ve çevrelerin kendine göre yorumları vardır, ancak kapsayıcı ve objektif bir analizinden sonra sonuca varmak gerekir. 

Bu doğrultuda bir değerlendirme yapılacak olursa: 

1. Yukarıdaki satırlarda da izah etmeye çalıştığımız gibi başlangıçta Ortadoğu'daki değişimi destekleyen Batılı güçlerin iktidara gelen (Mısır, Tunus, Türkiye…) veya gelme potansiyeli taşıyan (Suriye, Libya, Bahreyn, Yemen…) İslami hareketlerin Batı ve İsrail karşıtı siyasetlerinden ve bazı radikal uygulamalarından ürkmeleri en önemli neden olarak sayılabilir. 
 

Bernard Lewis.jpg
Bernard Lewis 


Batılıların en ünlü Ortadoğu uzmanlarından biri olan Yahudi asıllı Bernard Lewis bu konudaki endişesini açık bir şekilde ortaya koymaktadır: 

"Arap Baharı'nda ayaklanan protestocuların hepsi, var olan yönetimlerinden kurtulmak istedikleri konusunda hemfikirdi; ama onların yerine neyin gelmesini istedikleri konusunda değil. 

Örneğin kamuoyu yoklamalarından Müslüman Kardeşler'e verilecek muhtemel desteğe dair farklı rakamlar elde ediyoruz. Müslüman Kardeşler çok tehlikeli bir radikal İslami hareket.  Eğer iktidara gelirse, sonuçları Mısır için felaket olabilir. 

Müslüman Kardeşler'in ve benzer diğer örgütlerin Arap dünyasının büyük bir kısmında kontrolü ele geçirdikleri bir durumu hayal edebiliyorum. Bunun muhtemel olduğunu söylemiyorum; ama ihtimal dışı da değil.

Eğer bu olursa, zamanla bir ortaçağ karanlığına yeniden gömülecekler.' Bernard Lewis'in kendi noktasından yaptığı değerlendirmeler önemlidir."


2. Bu ülkelerdeki İslami parti ve cemaatlerin (Türkiye haricinde) neredeyse hiçbir ülkede devlet yönetimi ve bürokrasisi ile ilgili ciddi bir bilgi ve tecrübelerinin olmaması. 

3. Halkın çok büyük bir beklenti içinde olduğu, işsizlik, ekonomi, yatırım, sanayi, ticaret, konut, sağlık ve eğitim gibi sorunların çözümü ile ilgili ciddi bir hazırlık ve kadrolarının bulunmayışı. 

4. Bazı kadroların eski iktidarların yolsuzluk ve rüşvet gibi yoz ilişkilerine bulaşmaları; yolsuzluk ve rüşveti engelleyememeleri. 

5. Dünyayı tanıma ve dış politikada yetersizlikleri, iktidara geldikten sonra hemen ABD, Batı ülkeleri ve İsrail'e karşı tavır almaları; onların ekonomik ve siyasi çıkarlarına tehdit oluşturmaları, Mısır Cumhurbaşkanı Mursi'nin iktidarının ilk aylarında Türkiye ve İran'a seyahatlerde bulunması. 

6. Eski rejime karşı İslamcılarla birlikte hareket eden laik, liberal, sol muhaliflerle iktidarı paylaşmadaki yetersizlikleri. Bu konularda Raşid Gannuşi liderliğindeki Tunus Nahda Hareketi bir istisnadır. 

En-Nahda'nın ayaklanmalar sırasında İslami sloganlar değil toplumun tüm kesimlerinin üzerinde uzlaşabileceği sloganlar seçmiş olması bu partilerin uzlaşma arzusunun göstergesidir. 

Sokağı bölerek rejimi haklı çıkarmak yerine, özgürlük ve sosyal adalet için baskı ve yolsuzlukla mücadele çağrıları yapmış, ayaklanmaların başarıya ulaşmasını sağlamıştır… Partinin ılımlı ve çoğulcu yapısı toplumun diğer kesimleriyle iletişimini kolaylaştırmakta ve ülkede yeni kamplaşmaların önüne geçmektedir. 

Tunus'ta hiçbir siyasi aktör partinin iktidara gelmesine açıkça karşı çıkmamıştır.

Raşid Gannuşi sonraki dönemde de Mısır'daki gelişmelerden ders çıkararak en azından bir süreliğine iktidarı laiklere bırakarak, muhalefete (2015 yılı) çekildi. 

7. İslami Hareketler iktidara geldikleri ülkelerde kendilerinden olmayan laik çevreler ile gayrimüslimlere nasıl davranmaları noktasında bocalamışlardır.

İçkili mekanlar, plajlar ve eğlence yerlerinin yasaklanması, devlet kadrolarındaki 'ötekileştirme', Hristiyanlarla ilgili bazı uygulamalar tepkilere neden olmuş, İslam'ın klasik 'Zımmi Hukuku' yetersiz kalmış, yeni bir yorum ve uygulama da getirilememiştir.
 

mısır arap baharı reuters.jpg
Fotoğraf: Reuters


Suudi-Siyonist-Neocon ittifakı

Müslüman Kardeşler (İhvan) destekçilerinin büyük bir çoğunluğu mutedil (ılımlı-orta yol) şehirli orta sınıf Müslümanlardan oluşmaktadır. 

Arap Baharı'nın domino etkisi yaparak başta Suudlar olmak üzere Körfez'deki tüm krallıkları tasfiye edeceği endişesine kapılan Körfez emirlikleri, Müslüman Kardeşleri sabote etmek için, orta sınıf (şehirli-medeni) Müslümanların benimsemedikleri Selefi-Bedevi anlayışı desteklediler. 

Suudilerin büyük maddi desteği ile kurulan Mısır'daki Selefi Nur Partisi seçimlerde yüzde 25 oy alarak İhvan'a karşı ciddi bir rakip haline geldi. 

Selefi örgütler Mısır ve Tunus'ta turistik tesislere bombalı saldırılar düzenlediler, gayrimüslimleri hedef aldılar. Bu gibi eylemler özellikle Mısır, Tunus ve Suriye'deki İslami Hareketlerin imajını çok kötü bir şekilde etkiledi. 

Tunus ve Mısır'daki İslami iktidarlar Selefilerle aralarına kesin ve net bir mesafe koyamadılar. İslam'ın en dar yorumu ile hareket eden Selefiler, İhvan yöneticilerini Batılı ülkeler ve içerideki laik çevreler ile işbirliği yapmak ve İslam'dan sapmakla, suçladılar. 

Selefilere göre İhvan mensupları, Batılıların istediği 'Ilımlı İslam'ın temsilcileriydi. İşin en ilginç yanı, Mısır'da İhvan'a karşı ABD destekli askeri darbeyi ilk destekleyen de, İhvan'ı Batı yanlısı olmakla suçlayan Selefiler ve Selefilerin arkasındaki güç olan Suudi Arabistan oldu. 

Darbenin ertesi günü Suudi yönetimi Mısır'a altı milyar dolarlık bir destek sözü verdi. 

Selefi Mısır Nur Partisi başkanı Yasir Berhami, darbeci Sisi'ye karşı çıkmanın şer'an (şeriata göre) caiz olmadığını ileri sürdü. 

Neoconlar ve İsrail'in Siyonist yöneticileri ise başlangıcından itibaren 'Ilımlı İslam' ve Ortadoğu'daki Neoliberal değişim siyasetine karşıydılar.

Onlara göre Ortadoğu'da dini, dili, mezhebi ne olursa olsun İsrail dışında herhangi bir bölgesel güç İsrail'in varlığına tehditten başka bir şey değildir. 

İslam, 'radikal' ve 'ılımlı' olarak ayrılamaz. Bunun için böl-parçala-yönet şeklinde süregelen eski yönetim şekli desteklenmelidir.

Suudiler, Neoconlar ve Siyonistler yukarıdaki nedenlerden dolayı özelde 'Arap Baharı'na, genelde ise Ortadoğu'daki değişime karşı birleşerek ortak bir strateji izlediler. 
 

epa-.jpg
ABD Başkanı Donald Trump (sağda), First Lady Melania Trump, Suudi Arabistan Kralı Salman bin Abdulaziz el-Suud (ortada) ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi (solda) 2017 yılında Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da Dünya Aşırılıkçı Düşüncelerle Mücadele Merkezi'nin açılışına katılmıştı​​​​​​​ / Fotoğraf: EPA


Bölgede yürütülen değişim karşıtı operasyonlarda Suudi Güvenlik Konseyi Başkanı Bendar Bin Sultan Bin Abdulaziz çok önemli roller üstlendi. 

Suudi-Neocon-Siyonist ittifakı Arap Baharı'nı, 'Arap Kışı'na döndürdü. Arap Baharı Sonrası Gelişmeler Arap Baharı'nın başarısızlığa uğramasından sonra gelişmelerden büyük bir endişeye kapılan mevcut rejimler bazı önlemler almaya başlayarak, öncelikle ülkelerindeki değişik muhalif yapıların yanyana gelerek birleşmemeleri için önlemler almaya başladılar.

'Özellikle Arap monarşileri kısa sürede yeni duruma adapte olmuş ve rejimlerini yıllardır ayakta tutan yöntemlere tekrar dönmüşlerdir.

Göstericilerin talepleri doğrultusunda suçladıkları bakan veya hükûmetleri görevden almış, anayasal reform sözü vermişlerdir.

Temel gıda ürünleriyle enerjinin sübvanse edilmesine tekrar başlanmış, kamu kesiminde yeni iş imkânları yaratılmış ve ücretlerin yükseltilmesi sözü verilmiştir. 

Örneğin, Suudi Arabistan'da Kral Abdullah 130 milyar doları bulan iki program açıklamıştır. Buna göre, memurlara fazladan maaş, işsizlere destek verilecek, 60 binden fazla yeni iş yaratılacak, camiler yenilenecek ve 500 bin yeni konut inşa edilecektir. 

Suudi Arabistan ve diğer Körfez monarşileri Bahreyn, Umman, Fas, Ürdün ve Mısır'ın (geçici askeri konseyi) tehlike altındaki yönetimlerini milyarlarca dolarlık destekle himayelerine almışlardır.

Fas ve Ürdün'e, petrol zenginleri kulübü olan Körfez İşbirliği Konseyi'nde üyelik önerilmiştir.

Suudi Arabistan, ülkedeki huzursuzluğu bastırmak için gençler ve işsizler için yeni iş imkânlarının oluşturulması sözü vermiş; Kral Abdullah, reform çabalarının bir parçası olarak kadınların yerel seçimlere katılımına ve Danışma Konseyi'ne atanmalarına izin vereceği taahhüdünde bulunmuştur. 

Ayrıca Umman ve Bahreyn'e 20 milyar dolarlık yardım paketi vaadinde bulunulmuştur.

Fas ve Ürdün yönetimleri ülkelerindeki muhalefet büyümeden bazı siyasi tavizlerle reformlar yaptılar; Cezayir, Lübnan ve Irak gibi daha önce iç savaş yaşamış ülkeler ise Arap Baharı'na daha bir mesafeli yaklaştılar. 

Arap Baharı sürecinde bazı ülkelerde toplumsal muhalefetin başarılı olamamasının en önemli nedenlerinden biri de muhalefetin kendi arasındaki bölünmüşlüğüdür. 

Örneğin, Suudi Arabistan'da muhalefet, on yıllardır eşit vatandaş olmak için mücadele eden Şiiler, araba sürme haklarıyla sembolize edilen özgürlük peşinde koşan kadınlar, katı dini ve toplumsal normların yumuşatılmasını isteyen liberaller ile Krallık'taki ahlaki çözülmenin çok ileri gittiğini düşünen Selefiler gibi farklı kesimlerden oluşuyordu ve rejime karşı ortak bir paydaları bulunmuyordu.
 

ktahrir meydanı reuters.jpg
Fotoğraf: Reuters


Ilımlı İslam ve Arap Baharı, Neo-liberal politikalar doğrultusunda Ortadoğu halklarına özet olarak iki şey vadetti: Demokrasi ve refah! 

Ancak gelinen noktada 'demokrasi' de 'refah' da gelmedi!

Eskisinden çok daha acımasız diktatörlükler ve iç savaşlar ile daha fazla yoksulluk ve perişanlıktan başka bir şey elde edilemedi. 

Arap Baharı'nın başarısızlığına peşinen ve kesin olarak başarısız demek yerine 'şimdilik başarısız' demek daha doğru bir analizdir. 

Ortadoğu'daki rejimlerin çürümüşlüğü ve halkları ile çatışmaları eskisinden daha da kötü bir şekilde devam etmektedir. 

İsyan şimdilik Batı'nın desteği ile bastırılmış, ancak isyana neden olan sorunların hiçbiri ortadan kaldırılamamıştır.

Ortadoğu'da halkların değişim ve yeniden yapılanma talepleri devam etmektedir ve değişim kaçınılmazdır. 

Değişim, şimdilik ve ancak zorla ve kısa bir süreliğine ertelenebilmiştir ve er veya geç tekrar harekete geçecektir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU