Eskiçağlarda reel ekonomiye geçiş süreci

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Eskiçağlardan beri süre gelen, paranın henüz icat olunmadığı devirlerde bile ticari faaliyetlerin yoğun bir şekilde yaşandığını yapılan arkeolojik çalışmalardan öğrenmek mümkündür.

Bunun yanı sıra iktisadi faaliyetlerin biçimsel bir şekilde sahada icra edildiği, keza bu icranın ekonomik yönleri ardıllar boyunca sistematik bir şekilde işleyiş göstermiştir.

Paranın henüz icat edilmediği dönemlerde, özellikle neolitik devrim öncesi avcı ve toplayıcı insan yapısının, ihtiyaç duyduğu hammadde ve besin ihtiyacı her daim ön plana çıkmış ve çıkmaya da devam etmektedir.

Eskiçağ toplumu tarımın keşfinden önce meydana getirmiş olduğu iktisadi bir reforma ulaşmak mümkün değildir.

Bir reformun olabilmesi için de şüphesiz ekonomik faaliyetlerin coğrafi bazda sürdürebilirliği olmalıdır.
 

1.jpg
Görsel: Antik Mısır'da hayvancılık


Mezopotamya ve Anadolu (Asya Minor) sahası içerisinde tarihi süreçler bakımından aynı coğrafya üzerinde yer alan ve ticari faaliyetlerin yoğun yaşandığı iktisat politikaları bu mekânlar arasında vücuda gelmiştir.

Lydialıların ilk kez ortaya koyduğu daha çok takas usulünün yeni bir formda karşımıza çıktığı madeni paraların, o dönem için bakıldığında herhangi bir ekonomik kaygı güdülmemiştir.

Takas usulü ile hareket eden medeniyetlerin karşısına bir anda para maddesi çıkarıldığında kabul görmesi pek de mümkün olmamıştır.

Bu dönemde madeni paraların reel bir değeri olmakla birlikte en çok kullanılan maden ise şüphesiz altın olmuştur.

Darp edilen paraların siyasi bir niteliği olmamış ancak üzerinde motifilenen hayvan figürleri, hayvanın gücüne bağlı olarak bir üstünlük alameti olarak görülmüştür.

İlk dönem Lydia paraları incelendiğinde üzerindeki hayvan figürlerinin daha çok aslan motifi olduğunu görebilmekteyiz.
 

2.jpg
Görsel: Lidya Bölgesi 


Şunu şüphesiz ifade edebiliriz ki; Lydialılar yaşadıkları coğrafyada ihtiyaçları olduğu yiyecekleri başka ülkelerden temin etmek zorundaydı.

Yine arkeolojik malzemelerden öğrendiğimiz kadarıyla takas usullerinin getirmiş olduğu zorluklar ve bu zorluklara bağlı ekonomik kaygılar, ellerinde bulunan altın madeninin işlenmesine kaynaklık etmiştir.

Takas usullerinde alınan ve verilen malzemenin piyasa değeri birbirine denk ya da eşit olmalıydı.

Örneğin iki dirhem arpaya bir öküzün verilmesi piyasa ekonomisine aykırı bir durumdur.

Bu aykırı durumun her ne kadar farkında olunsa da ihtiyaçları hiyerarşisi bu ekonomi piyasasına bir engel niteliği kazandırmaktadır.

Öküzünün çok olduğu bir çoban aynı zamanda buğday ve arpaya da ihtiyaç duymaktadır.

Bu arpa ve buğdayı kendi üretemediğinden elinde olan öküzü ile takas etmek zorunda kalmıştır.

Bu durumdan yakınan Lydia çobanının veya çiftçisinin iktisadi faaliyetlerinin alanının daralmasına ve ekonomi politikası üretmesine neden olmuştur.
 

3.jpg
Görsel: Lidya dönemi paraları


Altın madeninin her toplumda aynı oranda değer görmesi ilk uluslararası paranın da ortaya çıkmasına kaynaklık etmiştir.

Bir çiftçi ihtiyacı olan her türlü hammaddeyi elindeki uluslararası para ile ödeme yapıp alabilmiştir.

Paranın icadıyla ekonomik politikalar ve bu politikalar içerisinde yer alan yeni bir kavram ile tanışmış oluyoruz ki; buna vergi denmekteydi.

Vergiler her devletin iktisadi yapısına göre reforme edilir, azaltılır veya yükseltilirdi.

Savaşçı bir medeniyetin koyduğu vergilerin çoğu savunma alanında kullanıldığı kaçınılmaz bir gerçektir.

Tarım ile uğraşan bir toplumun ise asıl gelir kaynağı mahsuller olduğundan alınan vergilerin de bu doğrultuda olması beklenebilir.
 

4.jpg
Görsel: Lidyalıların el işçiliği 


Burada dikkat edilmesi gereken en temel husus; yapılan iktisadi ve ekonomik faaliyetlerin toplum yapısına göre şekilleniyor olmasıdır.

Bu nedenle ticari bir mekanizma oluşturulduğunda etkin saha içinde kalan kitlenin profili doğru bir şekilde çıkarılabilmelidir.

Eskiçağlarda, Anadolu için düşünüldüğünde ormanların yoğun bir yer tuttuğunu ve yüksek kesimlerinde hayvancılık yapıldığı inkâr edilemez bir gerçekliktir.

Bundan dolayıdır ki; Anadolu toplumun en temel ticari uğraşısı tarım ve hayvancılık olmaktadır ki, bu durum günümüzde yerini korumakta ve halen hayvancılık faaliyetleri yürütülebilmektedir.

Assur ticaretinin Kayseri Kültepe bölgesine uzandığı ve yapılan arkeolojik kazılar sonucu günümüzde bir ID ya da kaşe olarak nitelendirdiğimiz silindir şekilde yapılmış mühürler bulunmuştur.

Kültepe ticaret merkezi her dönemde önemini korumuş yakınçağ Osmanlı tarihinde bile izleri görülmüştür.

Assurlu tüccarların Anadolu ticareti için yeri oldukça önemlidir ki; bu sayede Anadolu'ya yazı gelebilmiştir.

Yazının gelmesiyle birlikte tutulan kayıtlar bugünün ticaret anlayışının temelini teşkil etmekte ve doğrudan matematikle ilişkilendirilmektedir.
 

5.jpg
Görsel: Kültepe/Kayseri -Türkiye 


Yeri gelmişken ifade etmekte fayda olacağından; İktisat ile ekonominin aynı şeyler olmadığını ve birbirinden keskin bir şekilde ayrıldığını söylemek gerekir.

İktisat bir toplumun ne işle uğraştığı ve temel geçim kaynağı ne olduğu; ekonomi ise bu geçim kaynağının ulaştığı sınırlar ve elde kalan net cironun nerelerde ve nasıl kullanıldığıdır.

Eskiçağlarda coğrafi sınırlar net bir şekilde ortaya konamadığından devletlerin temel geçim kaynakları ve ekonomik düzenleri hemen hemen aynı şekilde seyrini sürdürmüştür.

Bir Mezopotamya coğrafyası ile Anadolu coğrafyasının iktisadi faaliyetleri hemen hemen aynı özellikleri taşımaktadır.

Nitekim Eskibatı'da daha çok siyasi bir delil olarak karşımıza çıkmış olan para ve bu doğrultuda yapılan iktisadi faaliyetler Eskidoğu ile örtüşmemektedir.

Eskibatı'nın coğrafi koşulları ne yazık ki Eskidoğu ile kıyaslanamayacak kadar düşük bir seviyededir.

Bundan dolayıdır ki, her ne kadar amaç fethetmek olsa da asıl temelde yatan düşünce Eskidoğu'nun zenginliklerine hâkim olma düşüncesidir ve tarihin her döneminde karşımıza çıkmaktadır.  

Böylelikle Hellenistik dönem olarak adlandırılan tarihi bir süreçte iktisadi faaliyetler artmış ve ekonomik düzenlemeler Eskibatı'ya taşınmıştır.

Öyle ki, Alexander ho Megas'ın fethettiği güzergâhta toplam 26 adet darphane vücuda gelmiştir.
 

6.jpg
Görsel: Alexander ho Megas / Sikke


Tarihin bu dönemlerinde ekonomik kaygılar gittikçe artmaya başlamış ve halkın nüfuz ettiği bölgeler devlet tarafından belirlenmeye çalışılmıştır.

Halkın kazancının yerel ekonomide kalmaması üzerine uluslararası bir fon oluşturulma gayreti içerisine girilmiştir.

Eskiçağlarda devletçi bir politika izlenmiş ve özelleştirme pek mümkün olmamıştır.

Devletin koyduğu ağır vergiler altında ezilen halk; kazancını ne olursa olsun devlet ile paylaşmaya zorlanmıştır.

Her idarecinin aynı düşüncede olmadığını ve yeri geldiğinde ekonomik reformlara gittiğini ilk defa Sümerler'de görmekteyiz.
 

7.jpg
Görsel: Sümerlerde hayvancılık 


Sümerler Mezopotamya halklarının saygın bir ulus devleti olma özelliği taşımaktaydı.

Ancak idari anlamda zor dönemlerin yaşandığı olmuş ve bu şartların altında savaş vs gibi durumlarda yaşanan kayıplar için halka vergiler koyulmuştur.

Öyle ki hava parası dahi alındığı olmuştur. Bir vergilendirme sisteminde toplumun yapısı oldukça önemlidir.

Halkın düzeni göz ardı edildiğinde birbirinden ilginç ve alakasız vergilendirmeler yapılabilmekledir.

Sadece vergiler üzerinden değil, ticaret tüccarların da halkın yapısını ve sosyolojik formatını çok iyi bilmelidir.

Bir Mısırlı Tüccarın Hitit halkına buğday satamayacağı veya satsa dahi bir kazanç elde edemeyeceğini iyi bilmelidir.

İthalat ve ihracat formları ancak bir toplum yapısı belirlemektedir.

Antik Mısır toplumu çöl kuşağında yer almasına rağmen içerisinde barınan Nil Vadisi'nden ötürü dışa bağlı kalmadan deniz mahsullerini tüketebilmekte ancak ihracat yapamamıştır.  

İşte bu noktada ticaret ağının ne kadar sağlam ve toplumun ne kadar tanındığı faktörleri bir bir karşımıza çıkmaktadır.

Her coğrafyada aynı verimi ya da ürünü almak mümkün olmadığından iktisadi faaliyetler ihtiyaçlara göre belirlenmekteydi.

Ancak şu da bir gerçektir ki; bir ürünün fazla üretiliyor olması aynı zamanda ihtiyacın olduğu anlamına gelmemektedir.

İhtiyaç varsa üretim vardır anlayışıyla hareket edildiğinde günümüz koşullarında bir arz talep faktörü baş göstermekte ve günümüzün sosyolojik sorunlarından biri galine gelmesi kaçınılmaz olmuştur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU