Osmanlı’dan günümüze unutulmaya yüz tutan ramazan gelenekleri

Günümüzde ramazanlarda zimem defteri ve diş kirası gibi Osmanlı geleneklerine rastlanmıyor. Sofralarda Osmanlı şerbetleri yer almıyor. Hacivat Karagöz gibi eğlencelerin de yerini farklı aktiviteler almış durumda

Fotoğraf: AA

Kıbrıs İlim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ata Atun, Osmanlı’daki ramazan geleneklerine örnek olarak zimem defterini gösteriyor:

“Osmanlı’da maddi durumu yeterli olmayan kişilerin iftardaki adresleri, zengin konakları idi. Davetsiz misafirler yadırganmaz, hatta “Allah misafiri” olarak görülerek sofraya kabul edilirdi. Ev sahibi, özel davetliler ve diğer kişiler için 3 ayrı iftar sofrası kurulur, tüm sofralarda aynı yemekler ikram edilirdi. Oruç hep birlikte açılır, orta halli aileler bile 7 akşam iftar yemeği verirdi. En güzel gelenek, bakkal, manav, kasap gibi esnafların fakirlere yaptığı veresiye satışlarını yazdığı "zimem defteri"ndeki borçların başkaları tarafından ödenmesi geleneğiydi. Ramazanda hali vakti yerinde biri bakkala gelir ve varlığı ölçüsünde “İlk 20 kişinin borcunu hesapla” der ve bu şahısların borcunu öderdi. Bazen de tek bir şahıs tarafından bu borç defteri kapatılırdı. Ne borçlu kişi borcunu kimin ödediğini bilirdi, ne de ödeyen kimin borcunu ödediğini… Böylece ne zenginde gurur, ne fakirde minnet olurdu.” 

 

Prof. Ata ATUN. Twitter @ataatun. jpg
Prof. Dr. Ata Atun

 

Zimem defteri.jpg
Osmanlı'daki bir zimem defteri örneği

 

Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu ise unutulmaya yüz tutan ramazan gelenekleri arasında diş kirasını sayıyor:

Fukarayı gözetmek, iftar vermek çok önemlidir. Ramazanda, iftarda, misafir ağırlayanlar “diş kirası” adı verilen bir hediye verirdi. Gelirine göre çorap, tespih, para, çanak ya da altın verirdi. Bu hediye ev sahibinin, ağırladığı kişiye, “Siz benim evime teşrif edip benim sevap kazanmamı sağladınız” diyerek teşekkür etme ifadesiydi. Devlet dairelerinde ya da mahallelerde kişiler birbirleriyle hediyeleşirdi.”

 

Kemalettin Kuzucu.jpg
Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu

 

Günümüzde eskisi kadar rağbet görmeyen bir diğer ramazan geleneği ise şerbetler.

Şerbet Osmanlı'da iftar ve sahur sofralarının vazgeçilmez lezzetleri arasındaydı.

 

Osmanlı şerbetleri-AA.jpg
Fotoğraf: AA

 

Ramazan eğlenceleri: Osmanlı'nın Beyoğlu'su, Direklerarası, Hacivat Karagöz, meddahlar

Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Kırlı ise “Karagöz Hacivat oyunlarını düşünün. 30 tane oyun var, her biri ramazanın bir gününe denk gelecek şekilde oynanırdı. Ramazan ayı, çocuk, kadın ve erkeğin yan yana eğlendikleri bir dönem. Eski ramazan eğlencelerinin vazgeçilmezi Direklerarası idi” diyor.

 

Karagöz Hacıvat- wikizero.jpg
Fotoğraf: Wikizero

 

Geçmişteki ramazanlara özlem duyuluyor mu?

“Nerede o eski ramazanlar, nerede o eski bayramlar?” sözünü çok sık işitmemizin nedeni ise Prof. Atun'a göre değişen toplumsal yapı. 

Atun, “Maalesef aradan geçen bir asırlık dönemde teknolojik gelişmeler, sosyolojik değişim ve bunun sonucunda aile yapısının değişip aile birliğinin zayıflaması, bu güzel adetlerin birçoğunu unutturmuştur. Bir kısmını da -toplum olarak yozlaştığımızdan- biz unutmayı tercih etmişiz ve bayramlarımızı bile artık eski coşkusu olmadan, bir görev gibi kutlar hale gelmişiz“ diyor. 

Kırlı ise “Tarihin her döneminde insanlar geçmişe özlem duyar. Yeni değil, 1850’lerde de, 1920’lerde de vardır geçmişe özlem. O dönemde de “Geçmiş ramazanlar ne güzeldi” diyenler olmuştur. Aslında oradaki şey, kolektiviyete duyulan özlem. Ramazan ailevi bir şey, ailecek oruç açılır, teravih kılınır, sahura birlikte kalkılır ve bayram hep bir arada kutlanır. Geniş ailenin, yani akrabalıklar ile komşuculuğun da güçlendirildiği bir aydır. Bireyselleşen dünyada -eski aile değerlerinin kalmadığı toplumda- yoğun modernleşmenin yaşandığı günümüz toplumunda, eskiye dair duyulan özlemin bir nedeni de bu. Olay sadece ramazan değil, eski birliktelikler, iyi geçinmeler, eskiye ve kolektivitiye duyulan özlem” şeklinde konuşuyor.

 

Prof. Cengiz Kırlı.jpg
Prof. Dr. Cengiz Kırlı

 

"Geçmişte daha hoşgörülü olunduğu bir gerçek"

Kuzucu da “Ramazan bir ibadet ayıdır. Osmanlı’da sarayda ve toplumda farklı ritüeller vardı. Ancak en önemlisi her şeyin topluca yapılmasıydı. Ramazan öncesi erzak alımı yapılır, fakirleri gözetilirdi. Ramazan bir kültürdür. Lezzetin, bereketin hep birlikte tadılması, ailelerin komşularıyla, eşleri dostlarıyla birlikte geçirmesiydi. Geçmişte daha hoşgörülü olunduğu bir gerçek. Büyük şehir yaşantısı, trafik sorunu ve kişileri strese sokan diğer sebepler etken. Stres çağın hastalığı” diyor.

“Ramazan kolektif ritüel ayı"

Prof. Dr. Cengiz Kırlı, ramazanın görünür bir ay olmasına vurgu yapıyor ve başka bir ay ile kıyaslanamayacağını vurguluyor:

“Oruç tutmak, İslam’ın 5 farzından biri. Dolayısıyla ramazan dini bir içerik taşıyor. Ramazan ayı, kolektif bir gündelik hayat ritüeli olarak da tanımlanabilir. Ramazanın “görünür” olması yani görünür şekilde yaşanması oldukça önemlidir. Kolektif bir ritüel ayıdır ramazan, ‘12 ayın sultanı’ olarak bilinir. Herhangi bir ay gibi görülecek ya da sıradanlaştırılacak bir ay değildir. Özellikle de Osmanlı için daha özel, zira İslami bir nitelik taşıdığını belirten, kendisini böyle tanımlayan bir devlet Osmanlı.”

“Gayrimüslim olsanız da ramazan önemlidir”

Prof. Dr. Kırlı, Osmanlı'da Müslüman olmayan kişilerin de ramazana önem verdiğini kaydediyor:

İslam’ı derinden hisseden ya da dini bütün bir kişi olmanıza gerek yok. Hatta Müslüman da olmayabilirsiniz. Ama Ramazan her şeyden önce merakla beklenen bir ay. Erzaklar depolanır, en güzel yemekler yenir. Hem kendinize hem de misafirlerinize bütçenizin olanak verdiği şekilde en güzel sunumları yaparsınız. Kentin yoksulları için de karınların doyduğu bir ay, bütçesine göre iftar verir herkes. Para verilir, bahşiş toplanır. Karınların doyduğu bir aydır. Ancak Osmanlı’da gündüz çalışılmıyor, daha çok gece yaşayıp, çoğunlukla gündüz çalışıldığı bir dönem. Şehrin bütün ritmi buna göre düzenleniyor.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU