İşkence, sürgün, hapishane, Kürtler ve 27 Mayıs darbesi (6)

Celalettin Can'ın Independent Türkçe için Hüsamettin Cindoruk'la yaptığı röportajın altıncı kısmı

Fotoğraf: Independent Türkçe

Celalettin Can: Türkiye'de işkence hep oldu. Bazen hafifleyerek, çoğu kez ağırlaşarak… Darbeler döneminde ağırlaşarak ve sistematik olarak uygulandı. 

Bizim kuşak, tek parti ve 12 Mart döneminde yapılan işkenceler hakkında yazılanları okuyarak, yaşayanlardan dinleyerek öğrendi.

12 Eylül'de ise yaşadı ama ne yaşamaktı o… Cumhuriyet tarihinin en politikleşmiş kuşağı, aynı tarihin en ağır işkencesini gören kuşak oldu. 

Başka farklar da vardı, işkence cezaevlerinde de devam etti. İşte Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi, Mamak Askeri Cezaevi açık ve bilinen örnekler…

27 Mayıs'ta ne oldu, bu pek bilinmez, gerçi işkence olmaması benim için sürpriz olur ama yine de sorayım, işkence oldu mu?


Hüsamettin Cindoruk: Darbe olur da işkence olmaz mı, tabii ki oldu? Ben darbe döneminde daha çok Yassıada davasıyla ilgiliydim. Bu dava ile ilgili yapılanlar, polis ve askerlere bile yapılanlar durumu açıklar. 
 

İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar - Wikipedia.jpg
Dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar / Fotoğraf: Wikipedia


Mesela bir grup   polise yapılanlar… İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar'ın iddiaları üzerine İstanbul Belediye Başkanı Kemal Aygün ve kalabalık bir polis grubu tutuklanıyor, sonra onları Yassıada'ya getiriyorlar.

Polislere ağır işkenceler yapılıyor. Kemal Aygün'ü almalarının nedeni belediye başkanı olması. Mezarlıklar Müdürlüğü belediyeye bağlı olduğundan alınıyor.

Rektör Bey diyor ki "Sadece Turan Emeksiz değil, çok sayıda şehidimiz var. Bu şehitleri kıyma makinelerinde doğradılar veyahut gömdüler…

Kemal Aygün Biyografya.jpg
Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kemal Aygün / Fotoğraf: Biyografya


Celalettin Can: İşkenceleri kim yapıyor?

Hüsamettin Cindoruk: MİT (Millî İstihbarat Teşkilâtı), askerle birlikte yapıyor. Mahkemede işkence gören başkomiser polislerden Mümin Yamanoğlu, "O kadar sıkıntıya düştüm ki işkence yapanların postallarını yalamaya başladım. İşkence yapmayın, beni bırakın dedim" dedi. Yerlerde süründürmüşler. 20 kilo zayıflamış. İri yarı bir insandı, sert bir polisti. Zeki Şahin adlı Emniyet Amiri onlara, "Ölüleri nereye gömdünüz" diye soruyor.

Ortada kim işkence görmüş, kim öldürülmüş, kim kıyma makinalarında doğranmış bir kayıt, bir emare yok, ölüler soruluyor. O günlerin gazetelerini incelerseniz çok önemli yazarların, ki isimlerini vermek istemem, bunları ciddi ciddi yazdığını okursunuz. Biz bile şüphe etmeye başladık acaba bu cinayetler, doğramalar hakikaten yapılmış mı, diye… İddia büyük olunca ister istemez şüphe de uyanıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Celalettin Can: "İddiayı büyük yap ve tekrarla" çerçevesinde bir şey gibi mi?

Hüsamettin Cindoruk: Evet, 'İddiayı büyük yap ve tekrarla'…  İstanbul Belediye Başkanı Kemal Aygün hapisten çıktıktan sonra gelip bana anlatırdı. Ben bir yazıhane açmıştım İstanbul'da, oraya gelirdi. Kemal Aygün diyordu ki, "Öyle işkenceler yapıyorlar ki" …  Bunu söyleyen aynı zamanda eski bir İstanbul Emniyet Müdürü.

Kemal Aygün "Benim haberim yok acaba benden habersiz mi yaptılar bunları, böyle şüpheye düşüyordum. O arada bir ses duydum işkence yapanların içinden, 'Şemsi, sen de mi buradasın' diye seslenince, 'Efendim başkanım' dedi evvela… Sesinden tanıdım 1. Şube'den polisti. Bana gelip Milli Emniyet'e geçmek istediğini söylemişti. Anladım ki Milli Emniyet de orada işkence yapıyor."


Celalettin Can: Milli Emniyet, Emniyet Müdürlüğü olmayacağına göre…

Hüsamettin Cindoruk: Değil, MİT'di… Sonra "Ayı Şemsi" lakaplı bu kişi yeraltı dünyasından Dündar Kılıç'ın fedaisi oldu. Hilton Oteli'nin kumarhanesini Dündar Kılıç işletirken onun müdürlüğünü yapıyordu. Kanserden öldü. Allah rahmet eylesin.

Demek istediğim böyle şahitler de var. Kemal Aygün dürüst, kaliteli, ılımlı bir insandı. Yassıada'da büyük bir ceza almadı.

Kemal Biratlı diye bir Tuğgeneral vardı Merkez Komutanı. Temyiz dosyası Yargıtay'da görüşülürken ağlayarak kendisine yapılan işkenceleri anlattığına şahidim. İşkence yapanların, "Merkez komutanısın, nasıl haberin yok, ölüleri nereye gömdünüz" diye sorduğunu anlatıyordu.

Sonra ortaya çıktı ki öyle bir şey yok, hepsi uydurma… Bir tek Turan Emeksiz'in ölümü var; o da seken bir kurşunla ölmüş. Yani hedef gözeterek öldürülen kimse yok.

Tabii daha acı şeyler var. Turan Emeksiz'in ölümü ile ilgili hedef gözeterek öldürme olmadığı şeklinde Adli Tıp uzmanı ve Morg Müdürü Mehmet Dinçer, otopsi yapan Doçent Dr. Talia Bali Aykan, haklarında takipsizlik kararı veren Savcı Yardımcısı Cemil Cahit Tokar tutuklanıp Yassıada'ya getirildiler.
 

Turan Emeksiz ve Teğmen Ali İhsan Kalmaz.jpg
Turan Emeksiz ve Teğmen Ali İhsan Kalmaz


Onlar mahkemede kendini savunurken, "Biz bunca yıl sizin ceza davalarınızda hiç yanlış yaptık mı?" dediklerinde, "O başka, burada yapmışsınız" dedi Mahkeme Başkanı Salim Başol.

Onları çok sıkıştırdılar, ama onlar "Yapmadık" dediler. İspat edemedikleri için beraat ettiler. Yani Turan Emeksiz'in ölümünün seken bir kurşunla gerçekleştiği İhtilal Mahkemesi kararıyla kanıtlanınca serbest bırakıldılar; ama savcı dahil, hepsinin meslek hayatları da bitti.


Celalettin Can: Bu sonuçla ilgili Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali ise, şu mütalaayı yapıyor, darbe-adli tıp ilişkisini anlamak açısından önemli: "Raporun değiştirilmesini istediler, çünkü davanın kurgusuna böyle uygun düşüyordu. Darbeci zihniyet adli tıp biriminin o zaman keşfetti."

27 Mayıs darbecilerinin DP'liler hakkında aslı astarı olmayan bazı haberler yaydığı, sonra bunların yalan olduğunun ortaya çıktığı bir gerçek…  

İşte '28 Nisan-27 Mayıs 1960 arasında yüzlerce gencin öldürüldükten sonra kamyonlarla mezarlıklara getirilip gizlice gömüldüğü, bir kısmının hayvan yemi yapılan makinelerde kıyılarak toz hâline getirildiği' iddia ediliyor.

Bu, 'gençlerin Hürriyet Şehitleri olarak ilan edildiği, İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar'ın, 2 Haziran 1960'ta Üniversite Yönetim Kurulu'nun memleketi hürriyete kavuşturmak için şehit düşenler adına anıt inşa etmeyi karar verdiğini' açıkladığı, 3 Haziran 1960'da 'Milli Birlik Komitesi'nin, yani 27 Mayıs darbecilerinin Hürriyet Şehitlerimizin tespiti işine Silahlı Kuvvetlerimizin idareyi aldığı andan itibaren ehemmiyetle devam edilmektedir, diye bir tebliğ yayınladığı' fakat gençlerin cesetleri hiç ortaya çıkmayınca, 9 Haziran 1960'da Rektör Sıddık Sami Onar'ın, bu kez  'Naaşları belki bulamayacağız ama ölülerimiz vardır, diye açıklama yaptığı' bir gerçek…

Tabii ki 27 Mayıs darbesine giden yolda çıkan olaylarda hayatını kaybedenler var… 10 Haziran'da, '28 Nisan olayında hayatını kaybeden 'Turan Emeksiz, tanktan düşerek ezilen İstanbul Lisesi öğrencisi Nedim Özpolat,  27 Mayıs'ta kaza kurşunuyla ölen Harp Okulu öğrencisi Teğmen Ali İhsan Kalmaz ile Ersan Özey ve Sökmen Gültekin'in  naaşları Anıtkabir'deki Hürriyet Şehitliği'ne naklediliyor'…  

Bağımsız kaynakları okuyarak, yaşayan tanıkları dinleyerek ve tümünü kıyaslayarak yorumladığımızda bu sonuçlara varıyoruz.

Çok genç yaştan itibaren yıllar ve yıllarca bu tip yönetimlerin "kirli" ve vahşete varan uygulamalarının muhatabı, sanığı ve tanığı olarak yaşamış bir insan olarak şehadet ederim ki sorumluluktan ve hesap vermemekten, denge-denetimden, şeffaflıktan uzak, kapalı yönetimlerin, hele de rejimlerinin devlet etme biçimi böyledir, hatta daha fazlasıdır…  

Hüsamettin Cindoruk: Bu bilgiler aktarıldıkça hatırlıyorum. Hepsi doğru…


Celalettin Can: Ekim 1960'ta 147 öğretim üyesi üniversitelerden uzaklaştırılıyor. Bunlar arasında muhafazakâr, DP'li Ali Fuat Başgil'in yanı sıra Sabahattin Eyüboğlu, Yavuz Abadan, Nusret Hızır, Tarık Zafer Tunaya, Mina Urgan, Haldun Taner gibi sol, demokrat eğilimli hocalar da var.

Nitekim bu hocaların darbeye hedef olmasını doğru görmeyen, tasfiyelerini protesto eden Turhan Feyzioğlu, Sıddık Sami Onar, Fikret Narter ve S. Kemal Yetkin gibi birçoğu darbeyi destekleyen, devletçi olan rektör ve öğretim üyesi görevinden istifa ediyor.

Tepkiler sonuç veriyor ve 1962 yılında çıkarılan bir yasayla öğretim üyelerine üniversiteye geri dönüş hakkı tanınıyor.  

Yer yer Harp Akademisi öğrencileri ve genç subayların katıldığı, 28 Nisan 1960 öğrenci yürüyüşleri ve darbeden sonra Kürtlere 1930'ları hatırlatan tutuklama, toplama kampı ve sürgünler bir yana, halk darbeden önce ve sonra bu sürecin içinde yok.

Feshedilen Meclis, tutuklanan DP milletvekilleri, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu var…

Gözaltına alınan ve işkence gören siyasi şube polisleri ve üst düzeyde askerler var.

Üst siyasi sınıfların bir kanadının bir diğer kanadının baskı rejimi kuracağı kaygısıyla, bir kısım askerin de iktidarı kalıcı biçimde ele geçirme siyasi tamahkarlığı ile darbe yapılmış olduğu anlaşılıyor.

Bu bakımdan bir yanı ile 12 Mart'a benziyor ama 12 Eylül darbesinden çok farklı, iktidarın birbirine yaptığı bir darbe, yani 27 Mayıs'ın böyle bir yanı da var. Ne dersiniz…

Hüsamettin Cindoruk: Evet, 27 Mayıs tam bir askeri darbe. 12 Eylül ayrı, anarşi vardı, sağ sol çatışması vardı…


Celalettin Can: Ama halktı da onlar. Bir milyon insan gözaltına alındı, baskı ve işkence gördü… Konumuz şu an 12 Eylül olmadığı için geçelim.  

Tek cümleyle şunu sorsam, ordu kışlasına çekilip, Türkiye parlamenter düzene yeniden döndükten sonra, işkenceciler cezalandırıldı mı?


Hüsamettin Cindoruk: Hayır, işkenceciler cezalandırılmadı…Yeri geldi burada geriye doğru bir parantez daha açayım, ama bu Yassıada yargılamalarının bitmediği zamandan bir kesit olacak…  

İşte o zaman Yassıada'ya gitmek için Dolmabahçe'de 7,5 liralık biletimi alırken, bileğime bir el yapıştı.

- "O bileti almayın" dedi. Ben "neden?" diye sorduğumda ise,

- "Birinci Şube'den geliyorum, sizi tutukluyoruz" dedi.

Elimdeki çantanın içinde avukat cübbem var ve o gün Haluk Şaban'ın bir davası var, onun müdafaası var. Arkamda da Menderes'in avukatı Avukat Talat Asal duruyor…


Celalettin Can: Bir zamanlar Beşiktaş'a başkanlık yapan Talat Asal mı?

Hüsamettin Cindoruk: Evet, iyi bir hukukçuydu. O da müdahil oldu. Üç genç komiser, ellerinde tevkif müzekkeresi var.

Talat Asal'a çantayı verdim ve "İçinde Haluk Bey'in müdafaası var onu da Mahkemeye ver, beni bunlar tutukluyorlar" dedim. Polisler beni bir cipe bindirirken dediler ki,

- "Örfi İdare Mahkemesi sizi tutuklamış, aslında sizi Birinci Şube'ye götürmemiz lazım ama orada Abdulvahit diye bir Emniyet Müdürü Albay var, sert ve terbiyesiz biri, oraya götürürsek sizi incitir, biz mesuliyeti alıyoruz, sizi sıkıyönetime götürüyoruz" deyince,

- "Nereye?" diye sordum.

- Balmumcu'ya götüreceklerini söylediler. "Balmumcu'ya yaklaşınca kelepçeleyeceğiz" dediler. 

- "Arkadan değil önden kelepçeleyin" isteğimi kabul ettiler, Balmumcu'ya yaklaşınca önden kelepçelediler. Arkadan kelepçe zor bir iş…

Balmumcu'da loş bir odaya soktular beni. Odada oturan biri sert bir komutla,

- "Çözün" dedi, çözdüler beni.

- "Seni tutukluyorum, tutuklama kararını vicahiye çeviriyorum" deyince,

- "Tamam da benim suçum ne?" diye sordum. Askeri üniformalı, manevra kıyafeti giymiş, 1,90 boyunda iri yarı, Askeri Hâkim Yüzbaşı. Ayağa kalktı,

- "Milli"…  dedi, bana şöyle baktı, bir daha "Milli"… deyince,

- "Ne yaptım ben" diye sorduğumda,

- "Milli davamıza ihanetten tutukluyorum sizi, götürün" dedi. Öyle bir asabi havası vardı ki gayriihtiyari ürperdim…

İnsanda bunların şakası yok, asarlar adamı, diye düşünmeden edemedim. Polis falan yok, kapıda inzibatlar var, beni alıp koğuşa attılar. Koğuş dediğim de ahırdan bozma karanlık bir yerdi. 

Bu Askeri Hâkim Yüzbaşı'nın adı Kaya Alp Kartal'dı. Benden sonra Avukat Burhan Apaydın'ı tutukladı. Sonra Avukat Talat Asal'ı tutukladı.  

Sonra Ali Fuat Başgil'i de tutukladı. Hepimizi içeriye attı. İçeride yan yana geldik. Güler misin ağlar mısın? Ben iki aydan fazla kaldım. Talat Asal bir ay, Burhan Apaydın dokuz ay kaldı.
 

-.jpg
(Soldan sağa) Talat Asal, Burhan Apaydın ve Orhan Apaydın


Celalettin Can: Burhan Apaydın ve Orhan Apaydın… Yani İstanbul Barosunun disiplinine aldırmayan, özgül ağırlığı da olan bu tür avukatlar da varmış.


Hüsamettin Cindoruk: Evet, Burhan Apaydın ve onun gibi tavır alan, bağıran çağıran avukatlar vardı böyle. Orhan Apaydın, Adnan Menderes'in avukatıydı.

Orhan Bey, Burhan Bey derlerdi. İkisini de severdim. Dürüst insanlardı. Orhan daha ünlüydü.

Hâkim Yüzbaşı Kaya Alp Kartal'a gelince… Albaylıktan emekli olduktan sonra, Alparslan Türkeş'in avukatı, sonra partisi CKMP'nin Genel İdare Kurulu üyesi, sonra Alparslan Türkeş'in kurduğu Milliyetçi Çalışma Partisi'nde milletvekili oldu.

Bu zalim adam anamızı ağlattı, bir de 'milli davamıza ihanet ettiniz' diyordu…


Celalettin Can: 27 Mayıs-halk ilişkisini anlatırken genellikle bu dönemde Kürtlerin yaşadıklarından söz edilmez. Tek parti döneminde daha yoğunlaşmış biçimde, 30 yıl kaygıyla korkuyla yaşayan Kürtler, tek parti döneminin baskıcı, sürgüncü, katliamcı politikalarının tekrar geleceği korkusuyla derin bir kaygıya kapıldılar.

Sonuçta devlet-asker güçleri darbe yapmıştı, Kürtler de payını alacaktı. Siyasi arenadaki görünümü MBK (Milli Birlik Komitesi) olan 27 Mayıs darbecileri, darbeden kısa bir süre sonra bütün siyasi tutukluların hepsini serbest bırakırken, Demokrat Parti Hükümeti'nin 'Kürtçülük komplosuyla' tutukladığı, 49 Kürt öğrenci ve aydını serbest bırakmayacaktı.
 

49'lar.jpg
49'lardavası / Fotoğraf: Twitter


49'lulara Harbiye tabutluklarında işkence devam edecekti. Bu kadar da değil; 'Kürtçülük yaptıkları' iddiasıyla hiçbir soruşturma ya da yargılama yapılmadan 550 Kürt ağası ve aydını Sivas'ta bir kampta tutulacaktı ki Kürt ağalar içinde DP yandaşları da vardı...
 

Sivas Kampı.jpg
Sivas Kampı / Fotoğraf: Twitter


Bunlardan 495'i aynı şekilde hiçbir soruşturma ve yargılama yapılmadan altı ay sonra serbest bırakılacak, kalan 55 Kürt ile ilgili '27 Mayıs Hareketi'ne karşı örgütlü bir ayaklanma başlatacakları' ileri sürülecekti.

Kürtlere uygulanan işkence, toplama kampı ve sürgün politikalarından dolayı da kimse yargılanmadığı gibi kamuoyu önünde yaşadıklarının pek sözleri de edilmedi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU