Arap zihniyeti, modernlik ve yenileşme öncesine doğru mu geriliyor?

Arap modernleşmesi, akıl ve onun merkeziyeti meselesini gündeme oturttu zira modernlik, yenileşme devriminin ardında yatan akılcı bir proje idi

Arap Rönesans havasından / Fotoğraf: essada.net

Batı’nın bir yenilenmesi varsa Arapların da var. Batı modernleşmesi paralelinde ve olumlu-olumsuz etkileşimi ile Arap yenileşme hareketi; eşitlik, pozitif (tabii) kanunlar, ötekini tanıma ve kadın haklarına ilişkin tüm boyutları ile özgürlük, akılcılık, ilerleme, devlet, vatanseverlik, milliyetçilik ve sivil toplum meselelerini gündeme getirdi. Ancak tüm bu saydıklarımız Batı medeniyetinin temel yapı bileşenleri haline gelmişse de bizim Arap dünyamızda halen siyasi, kültürel ve toplumsal doku ile uyum sağlayamayan ve medeniyet yapısının dışında kalan özelliklerdir. Üstelik şimdilerde Arap düşüncesinin kendine geliş zamanlarındaki atılımının öncesine doğru bir gerileyiş söz konusu.

Arap modernleşmesi, akıl ve onun merkeziyeti meselesini gündeme oturttu zira modernlik, yenileşme devriminin ardında yatan akılcı bir projeydi. Bununla birlikte Arap kalkınma çağının erken bir aşamasında Arap karaktere sahip zihnimizde doğan akılcılık vaadi; kentleşme, barış, özgürlük ve adalet temeli olarak şimdiye değin Arap kültürel yapısına bir yol bulamadı. Nitekim çağdaş köktendinci hareketler, siyasi olanla dini olanı yeniden birbirine bağlamaya ve evrene, topluma ve insana dair bilimsel olmayan açıklamayı bilimsel açıklamaya üstün kılmaya çalışıyor. 

Arap yenileşme hareketi, bilim ve ona nispet edilen geniş yetenekler ile bunların beşeri hayatın tümünü kapsaması meselesini ortaya attı. İnsan, bu yeteneklerin bazı habercilerini tanımada bilimle sınırlanır hale geldi. O kadar ki, “insan ancak bilimle vardı.” Bununla birlikte Arap dünyası, bu yüzyılın başında bile cehaletin yüksek düzeyine tanık oluyor. Örneğin; cehaletin birkaç sene içerisinde sona ereceğine inanıldığı Irak’ta, cehalet oranı yüzde 30-40 dolaylarına yükseliyor. Aynı şekilde Arap bilim adamlarının modern bilgi üretimine katkıları da yok denecek kadar az.

Arap yenileşme hareketinin zihinlere attığı sorulardan bir diğeri özgürlük. Arap Rönesansı’nın sembol isimlerinden biri olan Francis Marrash, insanın edebi özgürlüğünün gerekli oluşundan bahsetmiş ve insanın akıl ve ahlak açısından özgür olduğunu savunmuştu. Edib İshak da özgürlüğü, ‘nur üstüne nur, susamışlar için kaynak, korkanların sığınağı’ olarak tarif etmişti. El-Kevakibi’ye göre ise özgürlük, ‘insan hayatından sonra en değerli şeydi’ ve onun kaybedilmesi ile umutlar tükenir, her iş boşa gider, ruhlar ölür, yollar karışır ve düzen bozulur idi.

Gelgelelim biz şu an toplumlarımızın özgür olduğunu söyleyemeyiz. Nitekim ötekinin görüşü, halen sapkınlık veya komplo olarak yaftalanıyor; Arap aydını, baskı ve zulme maruz kalıp yargılanıyor, hapsediliyor, vatanından göç etmek zorunda kalıyor veya ‘tekfir’ ediliyor. Kemal el-Hacc, Mehdi Amil, Hüseyin Mürüvve, Ferec Fude, Nasr Hamid Ebu Zeyd ve başkalarının çektiği sıkıntılarda Arap dünyasındaki eleştirel aydının yaşadığı sorunlara dair belirgin örneklere rastlayabiliriz.

Arap yenileşme hareketinin gündeme taşıdığı bir diğer soru, siyasi adalet ile tabakalaşma oldu. Francis Marrash, eşitlik ve hukuk devletini dillendirerek; suların, insanlar veya durumlar arasında bir ayrım gözetilmeksizin herkese eşit olarak akıtıldığının hayalini kurdu. Ne yazık ki din, mezhep ve siyasi düşünce bağlılıklarına bakılarak vatandaşlar arasında ayrım yapma eğilimi, eşitlikçi Arap anayasasına rağmen halen baskın durumda.

Aynı şekilde Marrash, Antun, el-Rihani ve el-Rusafi’nin dile getirdiği ekonomik adalet de halen yitik durumda. Zira zengin ile fakir arasındaki boşluk genişliyor, orta sınıf geriliyor. Çoğunluk darlık ve yoksullukla boğuşurken, servet azınlığın elinde birikiyor.

Laiklik de Arap yenileşmesini harekete getiren bir başka soruydu. Farah Antun’un düşüncesine göre, sivil iktidar dini iktidardan ayrılmadıkça ne gerçek bir medeniyet ve hoşgörü ortamı olur ne adalet ve eşitlik ne güvenlik ve özgürlük ne de bilim ve ilerleme… Öte yandan Butrus el-Bustani, din ve siyasetin birbirine karıştırılmasının ikisine birden zarar vereceğini düşünürken Marrash, vatanseverliğin mezhepçi güdülerden uzak tutulması çağrısı yapıyordu.

Bu düşüncelerin öne sürülmesinin üzerinden yaklaşık bir iki asır geçmişken köktendinci hareketler bugün, yalnızca aletlere, yöntemlere ve metinleri yorumlama hakkına sahip olan bir akıl adına konuştuğunu iddia ediyor. Hedefleri ise reformist kalkınma düşüncesinin bilim ile iman, kültürel miras ile modernlik arasında bir uzlaşmayı mümkün kılmak için çağırdığı her şeyi ters yüz etmek.

Arap yenileşme hareketinin, kadının özgürlüğü ve sivil insan haklarında eşitliğine dair de bir sorusu vardı. Ahmed Faris eş-Şidyak, Butrus el-Bustani, Francis Marrash ve Kasım Emin, kadına eğitimin ve saygının çok görülmemesi çağrısında bulundu. Marrash, kadını, insanlık bedeninin olmazsa olmaz bir parçası ve insan cinsinin, tabiatı şerefine ve yörüngesine davet eden büyük bir yardımcısı olarak görmüş; Kasım Emin ise siyasi durum ile kadının durumu arasında kopmaz bir bağ olduğunu söylemiştir.

Nitekim erkek, kadının konumunu düşürdüğü her durumda kendisini de alçalttı, çünkü bu iki durum birbiriyle bağlantılı; Emin’e göre ise tamamen birbirine bağlı. Bu aydınlanmacı ve yenilikçi tutumlara rağmen Arap ve uluslararası dünyadan gelen raporlar bize Arap kadının durumunun gerilemesinden, cehaletinden, dünyada ekonomik hayata en düşük katılım oranının kadınlara ait olduğundan bahsediyor. Aile içi şiddete maruz kalmaları, onur ve özgürlüklerinin ellerinden çekip alınması da cabası.

Arap dünyasının on dokuzuncu yüzyıl ile yirminci yüzyılın başına kadar geçen zamanda tanıdığı vatanseverlik, milliyetçilik ve birlik temelli ideolojilere karşın Marrash ve el-Bustani, Arap medeniyetinden; Necib el-Azuri, Asya-Arap bölgelerinin birliğinden; Antun, doğal Suriye birliğinin mutluluğundan; Emin el-Rihani, kapsamlı Arap birliğinden; Arap sosyalistler ise sosyalist küresellikten dem vurdular.

Bütün bu millet, ümmet ve insanlık ortak paydasındaki birleştirici çağrılara karşın, mezhep ve etnik kimlik temelli çağrılar yeniden Orta Çağ düşüncesine ve karanlık zihniyetine davetiye çıkarıyor. Arap tarihi, Batı tarihinin tersine hareket ediyor sanki. Batı, modernliğin ötesine geçip modernlik tasavvurları ve kavramlarını aşan yeni tasavvurlar ve kavramlar geliştirirken (postmodernizm) Araplar, modernlik öncesine geri dönüp modası geçmiş tasavvurlar ve kavramlar peşinde koşuyor.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independentarabia.com/node/21656

Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Gülbeyaz

DAHA FAZLA HABER OKU