Ev sinemasından vizyona bu hafta: Bir iş yeri trajedisi; Yabancı

Visar Morina'nın yönetmenliğini üstlendiği dramatik gerilim türündeki filmi Exil; göçmen olması sebebiyle iş yerinde ayrımcılıkla karşılaşan kimya mühendisi Xhafer'in hikayesini anlatıyor

Bu günlerde maalesef günlük hayatın bir parçası olan mikro saldırılar (mikroagresyon) hakkında neyse ki çok fazla konuşma var:

1970'lerde ilk defa Hardvardlı psikiyatrist Chester Pierce tarafından kullanılmış olan bu terim, çevremizde bulunan bireylere karşı bilinçli veya bilinçsiz şekilde gösterilen, sözlü veya sözel olmayan küçük düşürücü veya zarar verici psikolojik bir istismar çeşidini ifade etmektedir.

Genelde bu bilinç dışı ayrımcılığın ifade ediliş biçimlerinden biri olarak ima yöntemini kullanan, başkalarına, özellikle de diğer sosyal gruplara karşı, kasıtsız olsa bile her gün ön yargı ile beslenen saygısız sözler ve jestler.

Ancak neredeyse bilimselmiş gibi görünen bu terimde bile bir ölçü olarak ele alındığında sinir bozucu bir yanlışlık da vardır:

Kaç tane mikro saldırganlık basit, şiddetli, o kadar da küçük olmayan bir istismar ve baskı anlamına gelebilir ki?

Bir saldırının makro boyut olarak adlandırılabilmesi için kaç mikro saldırıya katlanmak gerekir?

Ve eğer kendinizi güvende ve rahat hissetmiyorsanız, herhangi bir saldırganlığa mikro denebilir mi?

Ve bunların yanı sıra sizi sadece yabancı (ve hatta bir üçüncü dünya ülke vatandaşı) olarak gören bir ülkede kendinizi evinizde nasıl hissedebilirsiniz?


Bir iş yeri trajedisi; Yabancı

Yönetmen: Visar Morina / Oyuncular: Misel Maticevic, Sandra Hüller, Rainer Bock, Thomas Mraz, Flonja Kodheli, Victoria Trauttmansdorff, Stephan Grossmann, Uwe Preuss, Nicole Marischka, Daniel Sträßer, Franziska Hartmann, Sybille J. Schedwill, Corinna Kirchhoff, Astrit Kabashi, Anna Lucia Gualano, Ronja Frank, Ben Malina, Getuart Hajrizaj, Ameli Kabashi, Moritz Heidelbach, Nils Hohenhövel, Susanne Bredehöft, Konstantin Lindhorst, Piet Fuchs, Julia Schmitt, Valentina Dubovci, Eshref Durmishi, Mareile Blendl, Salmi Youssef, Christian Skibinski / Süre: 121 dakika
 


Bu sene 9-24 Ekim arasında düzenlenen 39. İstanbul Film Festivali'nin Uluslararası Yarışma kategorisinde Altın Lale için yarışan filmlerden biri olan ve bu hafta hem Goethe-Institut'un İstanbul Film Festivali iş birliğiyle düzenlediği Kino 2020: Alman Filmleri Türkiye'de etkinliğinin çevrim içi programında hem de sinemalarda gösterime giren, Visar Morina'nın yönetmenliğini üstlendiği dramatik gerilim türündeki filmi Exil; göçmen olması sebebiyle iş yerinde ayrımcılıkla karşılaşan kimya mühendisi Xhafer'in hikayesini anlatıyor.
 


Kırk beş yaşındaki Xhafer, Alman eşi Nora ve üç çocuğuyla birlikte Almanya'da yaşayan Kosovalı bir ilaç mühendisidir.

İyi bir işi ve güzel bir evi vardır ;ancak çalıştığı yerde her gün kötü bir sürprizle karşılaşan ve etnik kökeninden dolayı dışlanarak zorbalığa uğradığını düşünen Xhafer, bir gün işten çıkıp eve geldiğinde, bahçe kapısına asılmış ölü bir fare bulur.
 


Elbette ortada bu fareyi kimin bıraktığına dair bir işaret yoktur, ancak ofisinde laboratuvar farelerinin bolluğunu göz önüne alarak bunun bir meslektaşından gelen ırkçı bir tehdit olduğu sonucuna varan Xhafer, bu durum karşısında hemen bunu iş yerinden birinin yapmış olabileceğini düşünür.

Çünkü Xhafer işe girerken en büyük fobisi olan fareler konusundaki hassasiyetini onlara söylemiştir.
 


Paranoya ve ırkçılık

Şirkette çalışan birkaç Alman olmayan kişiden biri olduğu için durumunun ırkçı kişiler tarafından istismar edildiğini düşünerek bu psikolojik tacizi iş arkadaşlarından birinin yaptığına inanan Xhafer'in bu şekilde düşünmesine sebep olan bazı işaretler de doğrusu onun bu konuda haklı olduğunu gösteriyor gibidir.
 


Mesela; bir birleşme ile dönüşüm ve yeni bir yapılanma içinde olan şirketin toplu e-mail gönderimlerinden nedensiz bir şekilde birden adının çıkarılması, grup etkinliklerine davet edilmemesi, katılması gereken önemli toplantılarla ilgili değişikliklerin kendisine bildirilmemesi, elindeki rapor ve sunumları tamamlamak için ihtiyaç duyduğu verilerin kendisine zamanında teslim edilmemesi ve hatta kasıtlı bir şekilde saklanması, iş yerinde onunla birlikte çalışmaya kesinlikle dirençli olanların varlığı ve daha da can sıkıcı olanı patronunun Xhafer ile görüşmek için hiçbir zaman vaktinin olmaması gibi şeyler onu içten içe kemiren düşüncelere sevk ederek şirket içinde huzursuz birine dönüştürür.
 


Xhafer, onu huzursuz eden bu düşüncelerini karısıyla paylaştığında ise Alman karısı bunların rastgele eylemler olduğunu ve ortada ırkçılık gibi büyük bir sorunsaldan ziyade, aslında şirkette ondan kişisel sebeplerle hoşlanmayanların olabileceği ve bunun da hemen hemen her şirkette herkesin başına gelebilecek normal bir şey olduğunu öne sürer.
 


Annelik ve ev kadınlığı rutininden fırsat bulduğu zamanlarda yarım bıraktığı doktorasını tamamlamaya çalışan karısının tezine göre; Xhafer, Arap veya siyahi görünmediği için bahsettiği şekilde bir ırkçılıkla karşılaşması pek muhtemel değildir.
 


Ama karısının bu düşüncesi onu rahatlatmaya yetmez ve Almanya'da yaşayan bir Kosovalı olduğu için iş yerindeki arkadaşları tarafından da ayrımcılığa uğradığı gerekçesiyle her geçen gün daha da stresli bir hale gelen Xhafer onunla iş birliği yapmayan meslektaşlarının en küçük hareketini ve sarkastik şakasını kendisine yapılmış bir zorbalık olarak kabul etmeye devam eder.
 


Bu ruh haliyle gittikçe herkesten şüphelenmeye başlayan ve büyük bir kimlik krizine giren Xhafer, bu süreçte kendisine söylenen her sözü, yaşanan her olayı da sorgulamaya başladığı için ister istemez paranoyak bir karakter portresi çizmeye başlar.


Madalyonun iki yüzü

Meslektaşları gerçekten ondan hoşlanıyor mu yoksa nefret mi ediyorlar?

Filmin yönetmen koltuğunda oturan Morina, hikâye boyunca bu sorunun peşi sıra yavaş yavaş Xhafer'in hayatının büyük resmini kadraja aldığında her şey Xhafer'e karşı bir komplo kuruyor gibi görünüyor, sanki kimse onun neler yaşadığını gerçekten anlamıyormuş gibi hissettiriyor.
 


Bu doğrultuda Xhafer, nihayetinde örtülü olmayan bazı bariz gerçekler ve gerekçelerle yaşananların çoğunda mağdur olsa da Morina yine de onu olayların merkezindeki bir aziz olarak tasvir etmemeye kararlı görünüyor.

Bu çerçevede; madalyonun bir yüzünde etnik kökeninden dolayı zulüm gördüğü düşüncesine takıntılı bir şekilde tükenmiş durumda olan Xhafer, son zamanlarında stresli ve kaygılı ruh haliyle karısının ve iş arkadaşlarının şaşkınlığına sebep olurken madalyonun diğer yüzünde kafasında oluşan sorulara cevap ararken sergilediği bazı davranışları, başkalarına karşı muamelesinde onun pek de takdire şayan sütten çıkmış bir ak kaşık olmadığını ortaya koyuyor.
 


Hiçbir sebep olmasa da sürekli bir baskının kurbanı olan biri anlaşılır bir şekilde gerçeklik ile kendi algısı arasındaki farkı ayırt edemeyeceğinden olayları farklı bir şekilde yorumlayabilir, hatta paranoyak düşünceler geliştirebilir.

Bu da tam olarak ötekiliğin en üzücü yönüdür; açıklanamayan ve ispat edilemeyen şeylerle ilgili kişinin kontrolsüz bir şekilde içgüdüsel olarak geliştirdiği tepkisel bir savunma mekanizmasıdır.

Böylesi bir ortamda bireysel olarak küçük görünebilecek çekişmeler yanlış bir anlaşılmayla istenmeyen sonuçlara sebep olabilir.
 


Filmin olay örgüsü de ırkçılıkla ilgili Xhafer'in iddialarında haklı mı yoksa sadece onun varsayımları mı olduğu konusunda iz sürerek bu belirsizlik içinde hikayesini ustalıklı bir şekilde sürüklüyor.

Nihayetinden Xhafer yaşadıklarının aklının kendisine yaptığı bir oyun mu yoksa gerçekte var olan şeyler mi olduğunu anlamaya çalışıyor ve yabancılaşmanın, aidiyetin ve kişinin yerini bilmedeki güvenliğin inceliklerini kusursuz bir şekilde seyirciye hissettiriyor ve yaşatıyor.
 


Ayrıca Xhafer, ofisinin koridorlarında koşuştururken ya da ailesinin evinin havasız kasvetinde sıkışıp kaldığında, nefret ettiği laboratuvar farelerinden çok farklı olmadığına dair bir his bırakıyor.

Görünüşe göre bizler de onun gibi deneyin bir parçasıyız, çünkü Morina bizden sempatimizin nerede başladığına ve bu duygunun bizim hakkımızda neyi ortaya çıkardığına dair bir karar vermemizi istiyor.


Alman ırkçılığının sinsi doğasına etkileyici bir bakış

Karanlık tarihine rağmen şu anda dünyanın en çalışkan, demokrat ve ilerici fikirli milletine sahip olan modern Almanya'da paranoyaya boğulmuş bir karakter çalışması ile bir Kosovalıyı kadrajına alarak onun penceresinden "Almanya'da meşru bir yabancı"nın varoluş mücadelesini anlatan Morina, öyle görünüyor ki bir ülkenin makyajlanmış ve cilalanmış kartpostal görüntüsünün ötesinde gizlenen toplumsal kodlarına dikkat çekmek istiyor.
 


Ama elbette bu film her ne kadar Alman ırkçılığından bahsediyorsa da konunun evrenselliği nedeniyle göçmen topluluklarının entegrasyonu ve kabulü meseleleriyle boğuşan ülkelerde yaşayanların da kendine pay çıkaracağı şeylere değiniyor.

Günümüz dünyasında ten rengi nedeniyle aşağılanmak ve şiddete maruz kalmak, günlük yaşamda birçok kişinin başına gelen büyük bir sorun ve ne yazık ki ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı yasaların varlığına rağmen bu tutumu değiştirmek görüldüğü üzere öyle pek de kolay değil.
 


Ama bu filmin ele aldığı şey ten rengiyle ilgili ön yargılara neden olan renkçilikle ilgili biyolojik ırkçılıktan ziyade daha çok sessiz ırkçılığın yanında kültürel bir ırkçılık.

"Ya size karşı açık ırkçılar ya da size aptal gibi davranıyorlar, bu yüzden dil bilgisi ya da diploma sahibi olmak gibi normal şeyler için sizi övüyorlar" hatta "Bir yıldır bir kadın ve çocuğu dövmedin, bravo!" gibi gündelik hayatta karşımıza çıkan, kanaatlerimizi oluşturan, günlük dilimize sorgulanmadan yerleşen aşağılayıcı ve küçümseyici bir üslupla medeni yaşama sağladığınız entegrasyonu ölçüsüz bir şekilde zehirli nezaketleriyle takdir edenlerin ortada dolaştığı bir ortamda bir göçmen olarak bulunanların, yaşayanların gündelik hayatta karşılaşacağı türden bir psikolojik zorbalık bu.
 


İster özel ister profesyonel hayatlarımızda bir ön yargı sonucu ortaya çıkan düşmanlıkla birlikte yukarıdaki örneklere benzer bir şekilde psikolojik tacize maruz kalmış, yaşamının belli bir döneminde ötekilik olgusunu deneyimlemiş olan herkes Visar Morina'nın Alman ırkçılığının sinsi doğasına etkileyici bir bakış attığı bu filmin hikayesinde evrensel olarak kendilerine tanıdık gelecek pek çok nüans bulacaklardır.

Kasıtlı olarak çemberin dışında bırakılmanın insanı içten içe huzursuz eden paranoyası hakkında herkesin deneyimlemiş olabileceği, ancak çok az kişinin bu konu üzerine giderek film yapmaya cesaret edebileceği bu iş yeri trajedisi ve gerilimiyle ilgili Morina sinirleri germeyi ustalıkla başarıyor.


Çeşitlilik

Filmin en rahatsız eden ve sinirleri geren sahnelerinden biri de Xhafer'in çeşitlilik hakkında konuştukları büyük bir şirket toplantısında seçilmesiyle ilgili.

Firmanın genel müdürü şirketin misyonuyla ilgili verdiği mesajdan sonra özellikle bir göçmen olarak iş yerindeki konumuna değinerek Xhafer'i işaret eder ve konuşmasını bitirir, sonrasında ortama yavaş bir alkış hâkim olur.
 


Fakat daha sonra tonu ve senkronu gittikçe yükselerek devam eden alkışların baskısı Mišel Matičević'in hassasiyet ve öfkeyle canlandırdığı Xhafer'i oturduğu koltuğuna mıhlarcasına bir etki yaratır.

Bu, özellikle kurumsal şirketlerin farklı bir etnik kökene sahip herhangi birini açık bir şekilde seçerek çeşitliliklerini öne çıkarmayı sevdikleri iş yerlerinde tecrübe edebileceğiniz türden bir utançtır.

Sonuç olarak Exil; her korkunç sürprizin ortaya çıkardığı soruları tatmin edici bir şekilde yanıtlayamayabilir, ancak kusursuz hızı ve ıstırap verici gerginliği ile iki saat boyunca seyircisini merak içinde bırakır.
 


Bunun yanı sıra, özenle hazırlanmış bir psikolojik drama olan filmin son anına kadar merak uyandıran ve tehditlerle tedirgin eden Kafkaesk hikayesi insan davranışının en ilkel acılarına ve tepkilerine değinirken, Xhafer'in kendisi hakkında çok şey bilen birinin hedefi olmanın artan tedirginliğinde gelişen bir adamın paranoyası çok daha geniş toplumsal sorunları yansıtarak bu sorunların önemini ele alır.

 

Haftanın diğer filmleri

85 Yazı

Yönetmen: François Ozon / Oyuncular: Félix Lefebvre, Benjamin Voisin, Philippine Velge, Valeria Bruni Tedeschi, Melvil Poupaud, Isabelle Nanty, Laurent Fernandez, Aurore Broutin, Bruno Lochet, Yoann Zimmer, Antoine Simoni, Patrick Zimmermann, Samuel Brafman-Moutier, Benjamin Allouche / Süre: 100 dakika
 


Bu hafta sinemalarda gösterime giren; en son Yüzleşme (Grâce à Dieu / By the Grace of God) filmi ile Berlin Film Festivali'nden Büyük Jüri Ödülü'nü kazanan ünlü yönetmen François Ozon'un yazıp yönettiği Été 85 (Summer of 85) adlı film, Normandiya'da bir sahil kasabasında büyüme buhranıyla mücadele eden on altı yaşındaki Alexis'in, David ile tanıştıktan sonra değişen hayatını konu ediniyor.

1985 yazında Alex, Normandiya açıklarında alabora olmuşken David kahramanca onu kurtarır ve hayatlarının en deli dolu zamanlarında tanışan bu iki genç, herkesin ölümlü olduğunu bildikleri şu dünyada birbirlerinin en iyi dostu olur.

Birbirleri için her şeyi yapmaya hazır olan iki gencin kısa süre içinde büyüyen ilişkilerinde filmin cevap aradığı soru ise acaba bu rüya her güzel şey gibi göz açıp kapayana bitecek mi yoksa bu bir yazdan daha uzun sürecek mi?


Adalet Birliği Karanlıktakiler: Apokolips Savaşı

Yönetmen: Matt Peters, Christina Sotta / Oyuncular: Roger Cross, Rosario Dawson, Christopher Gorham, Camilla Luddington, Shemar Moore, Jerry O'Connell, Jason O'Mara, Matt Ryan, Sachie Alessio, Stuart Allan, Ray Chase, John DiMaggio, Taissa Farmiga, Liam McIntyre, Tony Todd, Rebecca Romijn, Hynden Walch, Rainn Wilson / Süre: 90 dakika
 


Bu hafta Netflix'in Fantastik Animasyonlar kuşağında gösterime girmesi beklenen; Süpermen, Batman ve Constantine gibi DC Sinema Evreni kahramanlarının gezegenlerin yok edicisi Apokolips'e karşı verdiği savaşı ele alan Justice League Dark: Apokolips War yepyeni bir DC evrenine dikkat çekiyor.

Serinin bu yeni bölümünde Darkseid yaşanan büyük savaş sonrasında Dünya'yı egemenliği altına almıştır.

Bu hezimetle birlikte Süpermen'in de mağlup olması kendisi gibi güçlere sahip diğer arkadaşlarını hüsrana uğratmıştır.

Fakat Darkseid'in Dünya'yı yok etmeye çalışmasının ardından pes edecek gibi görünmeyen Adalet Birliği karşı saldırıya geçmeye kararlıdır.

2017 yılında çıkan Justice League Dark'ın devamı olan ve DC Sinema Evreni tarihindeki en büyük süper kahraman topluluğunu bir araya getiren bu animasyon filminde; önceki başarısız girişimlerinin ardından nihayetinde Dünya'nın Darkseid'in eline geçmesinden sonra, hayatta kalan kahramanlar Süpermen'i suçlamayı bırakıp gezegeni kurtarmak için destansı bir son savaşta Darkseid'e karşı yeniden bir araya gelirler.

Hepsi tek tek köşelerine çekilerek olanı biteni uzaktan izlemeye karar vermiş olsalar da bu kahramanların yeniden diriliş ateşini yine Süpermen yakar.

John Constantine ve onun sevgilisi Zatanna'nın da Adalet Birliği'ne katılması ile birlikte süper kahramanlar Apokolips'e doğru yolculuğa çıkarlar.

Geride kalanlar ise Dünya'yı korumak üzere beklemedelerdir, ancak Apokolips saldırısı beklenmedik şekilde kötü sonuçlanır.

Aralarında Zatanna'nın da bulunduğu birkaç kahraman öldürülür, bazıları esir düşer. Hayatta kalanlar ise Dünya'ya geri kaçar.


Aşk Seni Bulur

Yönetmen: Hakan Yücel / Oyuncular: Fırat Kaya, Aslı Şimşek, Şevki Özcan, Tolga Öz, Gökhan Daldık / Süre: 118 dakika
 


Bu hafta sinemalarda gösterime giren Aşk Seni Bulur adlı film; hovarda bir insan olan Kerem ile mahalleye yeni taşınan Melek'in arasında filizlenen aşkı konu ediniyor.

Kerem esnaf olan çantacı Haydar'ın oğludur. Çapkın olan Kerem fizik mühendisi olmakla birlikte işsizdir ve iş aramak yerine kız arkadaşlarının parasını yiyen bir tiptir.

Tesadüfler sonucu mahallesine yeni taşınan Melek ile karşılaşır.

Onu görür görmez hayatının aşkıyla karşılaştığını anlayan Kerem, aşkın kendisini bulduğunu işte o an fark eder.

Gönlünü kaptırdığı kızın kalbini kazanmaya çalışan Kerem'e yardım etmeye çalışan mahalle esnafı komik bir o kadar klişe planları ile Melek ve Kerem arasında bir bağ kurmaya çalışacaklardır, ancak Melek iş ve aşk hayatında öyle pek şanslı insanlardan değildir.


Derin Korku

Yönetmen: Neasa Hardiman / Oyuncular: Hermione Corfield, Dag Malmberg, Jack Hickey, Olwen Fouéré, Dougray Scott, Connie Nielsen, Ardalan Esmaili, Elie Bouakaze / Süre: 95 dakika
 


Bu hafta sinemalarda gösterime giren Neasa Hardiman'ın yazıp yönettiği Sea Fever adlı film, açıldıkları balıkçı tekneleriyle denizde mahsur kalan tayfanın, su kaynaklarında ortaya çıkan bir tür parazite karşı verdikleri hayat mücadelesini konu ediniyor.

Araştırma ekibi ile birlikte bir balıkçı teknesiyle Batı İrlanda denizinde araştırma gezisine çıkan ve genelde yalnız çalışmaya alışkın olan deniz biyolojisi öğrencisi Siobhán, araştırmasını bitirmek üzere, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bir mürettebatla deniz üzerinde sinir harbi ile dolu bir hafta geçirmek zorundadır.

Onun bu teknede bulunma amacı deniz faunası hareketlerindeki şablonları tespit edip ekolojik sonuçlarına dair bilgisayar simülasyonlarını oluşturmaktır.

Ancak Siobhán bu seyahat sırasında yolculuk öncesinde uyarılmış olmalarına karşın kaptanın tekneyi yasak bir bölgeye sokması sonucu beklenmedik bir durumla karşı karşıya kalır ve yolculuk sırasında tekne bilinmeyen bir şeye çarpar.

Neye çarptıklarını araştırmaya başlayan ekip, bu sırada gizemli bir parazitin suları enfekte ettiğini fark eder.

Zamanla parazitin tekneye yayılması ile kendisini ölüm kalım savaşının içinde bulan Siobhán, parazitin yayılmasını durdurmak için zorlu bir mücadeleye girişir.

Günler geçtikçe gemidekiler arasındaki gerilim git gide artarken, Atlantik'in derinliklerinde, bilinmeyen bir yaşam formu kısa sürede tekneyi tuzağa düşürür.

Mürettebatın üyeleri garip bir enfeksiyona yenik düştüğü için Siobhán, korkularının üstesinden gelmeli ve herkes kaybolmadan önce onların güvenini kazanmalıdır.


Dürüst Hırsız

Yönetmen: Mark Williams / Oyuncular: Liam Neeson, Kate Walsh, Jai Courtney, Jeffrey Donovan, Anthony Ramos, Robert Patrick, Jasmine Cephas Jones, Birol Tarkan Yildiz, Patty O'Neil, Tazzie, Adam Teper, Jose Guns Alves, Osmani Rodriguez, Janelle Feigley, Devon Diep, Jamie Ghazarian, Michael Malvesti, Lewis D. Wheeler, Kadrolsha Ona Carole, Herlin Navarro, Andriana Williams, Kayla Caulfield, Guy Cooper, Ineke Garbacz, Marcela Jaramillo, Adrian M. Mompoint, David Palandjian, Rickland Powell, Mark Rhynard / Süre: 99 dakika
 


Bu hafta sinemalarda gösterime giren, yönetmen Mark Williams'ın ikinci uzun metrajlı filmi olan Honest Thief, aşkı uğruna teslim olmaya niyetli bir banka soyguncusunun yozlaşmış FBI ajanlarıyla olan mücadelesini anlatıyor.

Yedi eyalette gerçekleştirdiği on iki banka soygunuyla dokuz milyon dolar nakit paraya el koyarak adını kötüye çıkarmış ünlü bir hırsız olan Tom, ganimetlerini saklamak için bir depo kiralamaya gittiğinde karşılaştığı Annie'ye âşık olmuştur.

Yeni aşkı ona geçmişteki hatalarını düzeltmesi ve suç hayatını geride bırakması için cesaret verir.

Yalnızca şiddet içermeyen banka soygunlarını tercih etmesine rağmen, Annie ile ilişkisini yalanlar üzerine inşa etmek istemez ve FBI'a teslim olmaya karar verir.

Suçlarını itiraf edeceği bir görüşme ayarlamak için FBI Boston ofisini arar. Ajan Baker ve Ajan Meyers bunu her zamanki telefon şakalarında biri zannederler.

Bu yüzden kendileri ilgilenmeyip daha düşük rütbeli ajanları, Ajan Nivens ve Ajan Hall'u randevuya gönderirler.

İki genç ajan, Tom'un söylediklerinin gerçek olduğunu öğrendiklerinde bu kayıt dışı parayı daha iyi bir hayat için çıkış bileti olarak görürler.

Fakat iyiyle kötünün birbirine karıştığı olaylar silsilesinde âşık olduktan sonra artık dürüst bir hayat yaşamak isteyen soyguncunun adını temize çıkarmak için mücadele etmesi gerekecektir.


Gitmesine İzin Ver

Yönetmen: Thomas Bezucha / Oyuncular: Diane Lane, Kevin Costner, Lesley Manville, Kayli Carter, Booboo Stewart, Jeffrey Donovan, Will Brittain, Ryan Bruce, Adam Stafford, Bradley Stryker, Tayden Marks, Caillou Pettis, Connor Mackay, Greg Lawson, Aidan Moreno, Ryan Northcott, Misty Kay, Amber Shaun, Will Hochman, Bram Hornung, Otto Hornung, Andrew Beha, CJ Collard, Ron J. Hamelin, Bud Klasky, Julio Mateo / Süre: 114 dakika
 


Bu hafta sinemalarda gösterime giren Let Him Go; bir çiftin oğullarını kaybettikten sonra tek torunlarını bulmak ve ailelerine dahil etmek için verdikleri mücadeleyi konu ediniyor.

Larry Watson'ın aynı isimli romanından beyaz perdeye uyarlanan filmde Kevin Costner emekli bir şerife, Diane Lane ise onun eşine hayat veriyor.

Emekli şerif George Blackledge ve eşi Margaret oğullarını kaybettikten sonra, genç torunlarını Dakota'ta yaşayan ve anneleri Blanche Weboy tarafından yönetilen tehlikeli bir ailenin pençesinden kurtarmak için Montana'daki çiftliklerinden ayrılır.

Dakota eyaletlerinde medeniyetten uzakta yaşayan tehlikeli bir aileyle birlikte kalan genç torunlarını kurtarmaya karar veren ve bunun üzerine ailenin yanına varan çift, tehlikeli ailenin torunlarını serbest bırakma gibi bir niyeti olmadığını çok geçmeden anlar.

Weboy Ailesi'nin çocuğu bırakmak gibi bir niyetleri olmadığını keşfettiklerinde ise George ve Margaret'ın aileleri uğruna savaşmaktan başka şansı kalmayacaktır.


İstediğimiz Şey

Yönetmen: Ulrike Kofler / Oyuncular: Lavinia Wilson, Elyas M'Barek, Anna Unterberger, Lukas Spisser, Iva Höpperger, Fedor Teyml, Marta Manduca / Süre: 93 dakika
 


Netflix'in Kitaplardan Uyarlanan Filmler kuşağında 11 Kasım'da gösterime girmesi beklenen ve Peter Stamm'ın öyküsünden uyarlanan Was Wir Wollten (What We Wanted) adlı filmde bebek sahibi olma konusunda sorun yaşayan çiftin evliliği, Sardunya'daki tatilleri sırasında zorlu bir sınavdan geçer.

Çocuk yapma konusunda dördüncü denemelerinden sonra doktorlarının kendilerine bir adım geri çekilerek yaşam planlarını tekrar gözden geçirmelerini tavsiyesi ettiği çift, belki birlikte güzel bir şey yaparlarsa bu sonucu daha kolay hazmedebileceklerini düşünür.

Ancak bu durumu kabul etmek, kendilerini dinlemek ve iyileştirmek için geldikleri bu yerde tanıştıkları yan odadaki aile, çiftin aralarındaki gerilimi daha da artırır.


Kızın İntikamı

Yönetmen: Weica Wang / Oyuncular: Shiny Yao, Edison Song, Pii, Li Mu, Xia Teng Hong, Yuri Chen como Wang Ke Qian / Süre: 81 dakika
 


Netflix'in Asya Yapımı Filmler kuşağında bu hafta gösterime girmesi beklenen Tayvan yapımı Ha Luo Shao Nu (Girl's Revenge) adlı filmde; bir doğum günü partisinde, bir seks videosu izinsiz olarak çekilir ve videodaki kız Ren Li-cha'dır.

Parti sonrasında video öğrenciler arasında hızla dolaşır ve bunun sonucunda Li-cha herkesin alay konusu olarak zorbalığa uğrar.

Bir değişim öğrencisi olan ve Li-cha ile partiye giden Wu Yun-heng bu olay sonrasında Li-cha'nın ne kadar acı çektiğine dayanamadığından, olayın arkasındaki gerçeği öğrenmeye karar verir ve en iyi arkadaşı için bir savaş başlatır.

Ancak gerçeğe yaklaştıkça, okuldaki huzuru da bozmak üzeredir.


Kızma Birader

Yönetmen: Anurag Basu / Oyuncular: Abhishek Bachchan, Aditya Roy Kapoor, Sanya Malhotra, Rajkummar Rao, Fatima Sana Shaikh, Pankaj Tripathi, Asha Negi, Rohit Saraf, Pearle Maaney, Shalini Vatsa, Inayat Verma, Vishal Tiwari / Süre: 149 dakika
 


"Kızma birader hayattır, hayat da kızma biraderdir; yani kazan ya da kaybet, sonunda tüm piyonlar aynı yere geri döner" önermesiyle başlayan; Netflix'in Hint Yapımı Komedi Filmleri kuşağında 12 Kasım'da gösterime girmesi beklenen Ludo adlı filmde yeniden ortaya çıkan bir seks kasetinden parayla dolu bir çantaya, birbiriyle kesişen bu farklı dört öykünün ortak noktaları kader, şans ve eksantrik bir suçludur.


Son Şaka

Yönetmen: Erkam Bülbül / Oyuncular: Serdar Gökalp, Ege Kökenli, Gökay Müftüoğlu, Perihan Ünlücan, Özer Arslan, Hikmet Körmükçü, Bülent Alkış / Süre: 92 dakika
 


Bu hafta sinemalarda gösterime giren Son Şaka, radyo kanalında yaptığı telefon şakalarıyla bilinen Serdar'ın, Ayşen'e evlilik teklifi sırasında yaptığı şaka yüzünden kendini affettirmeye çalışması sonrası yaşananları konu ediniyor.

Bir süredir birlikte olduğu sevgilisi Ayşen'e evlilik teklifi etmeye karar veren telefon şakalarıyla tanınan radyocu Serdar, bunun unutulmaz olmasını arzu eder.

Bu yüzden de sevgilisi Ayşen'e evlilik teklifi ederken de "yüksek prodüksiyonlu" bir şakaya başvuran Serdar akıl oyunlarıyla dolu bir şaka yapmaya karar verir.

Ayşen evlilik teklifini hemen kabul etmez. Üstelik, şaka yüzünden asabı da fena bozulmuştur.

Serdar'ı "affetmesi" için birlikte tatile çıkmaları gerekmektedir.

Ayşen'in ısrarıyla ortak arkadaşları Yusuf'un da katıldığı bu yolculuk sırasında, üçlü; jandarma komutanı, mafyatik Erol ve otel müdürü Derya'nın yer aldığı karmaşık bir serüvenin ortasına düşer.

 

Flashback

Vakti zamanında kimi festivallerde, kimi sinemalarda kimi de televizyon ekranlarında seyirciyle buluşan ama şimdi hem sinemalarda hem çevrim içi platformlarda hem de televizyon kanallarında bu hafta yeniden gösterime girecek olan 2020 öncesinde çekilmiş diğer filmler şöyle:


Netflix

  • Bir Gencin Anıları (Yo, Adolescente / Memories of a Teenager, 2019)
  • Çok Özel Bir Aşk (A Very Special Love, 2008)
  • Dehşet Gecesi (Prom Night, 2008)
  • Gece Okulu (Night School, 2018)
  • Geç Ergenler (The Late Bloomer, 2016)
  • Goldstone (2016)
  • Greta (2018)
  • Güzel Ülke (Sweet Country, 2017)
  • Kadavra (The Possession of Hannah Grace, 2018)
  • Onur Listesi (The Honor List, 2018)
  • Örümcek-Adam: Örümcek Evreninde (Spider-Man: Into the Spiderverse, 2018)
  • Senden Başka Kimim Var? (What They Had, 2018)
  • Son Durak (Fruitvale Station, 2013)
  • Sonsuz Siper (La Trinchera Infinita / The Endless Trench, 2019)


TRT 2

  • Annem (Mia Madre / My Mother, 2015)
  • Aslanlar Diyarı (Rio Grande, 1950)
  • Aşk Mektubu (Message in a Bottle, 1999)
  • Beyaz Diş (Croc-Blanc / White Fang, 2018)
  • Büyük Gelen Palto (Oversized Coat, 2013)
  • Mavi Bisiklet (2016)
  • Murtaza (2017)
  • Operadaki Hayalet (The Phantom of the Opera, 1925)
  • Son Konser (A Late Quartet, 2012)
  • Tarihsiz, İmzasız (No Date, No Signature, 2017)


Festival ajandası

IF Cinéma Kasım 2020

IF Cinéma Kasım 2020 programı ile çevrim içi belgeseller sizi bekliyor!

Institut Français'nin çevrim içi sinema platformu IF Cinéma'da kasım ayında gösterime açacağı dört belgeseli ücretsiz ve kayıt olmadan evinizden online olarak izleyebilirsiniz.
 


1-30 Kasım arası "Delphine ve Carole, Video Kolektifi (Delphine et Carole, Insoumuses)" ve "Komiser Ana (Maman Colonelle)"

16-30 Kasım arası ise "Paris 1900" ve "Dans Ma Tête Un Rond Point" adlı belgeselleri enstitünün internet sitesi üzerinden çevrim içi platformuna giriş yaparak izleyebilirsiniz.


İstanbul Film Festivali, Goethe-Institut KINO 2020 Seçkisi

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle düzenlenen İstanbul Film Festivali, Goethe-Institut iş birliğiyle Alman sinemasının en güncel ve başarılı filmlerini filmonline.iksv.org platformunda izleyiciyle buluşturmaya devam ediyor.

Türkiye'nin farklı şehirlerinde Alman sinemasının en güncel ve en başarılı örneklerini sinemaseverlerle buluşturan Kino seçkisi, bu yıl çevrim içi olarak ve tüm Türkiye'den ulaşılabilir şekilde gerçekleşiyor.

Goethe-Institut'un İstanbul Film Festivali iş birliğiyle düzenlediği Kino 2020: Alman Filmleri Türkiye'de etkinliği, 1-13 Kasım tarihlerinde, festivalin çevrim içi gösterim platformu filmonline.iksv.org'da takip edilebilecek.

Filmleri izlemek için biletler yine aynı site üzerinden alınabilecek.
 


İstanbul Film Festivali'nin çevrim içi platformunda ağırlayacağı Kino 2020 filmleri, 20.00'da gösterime girecek ve 5 gün boyunca erişime açık kalacak.

Festivalde olduğu gibi her filmin bilet kapasitesi yapımcılarla yapılan anlaşmalar uyarınca sınırlı.

Filmlere teker teker bilet alınabilecek veya Kombine Film Paketi satın alarak tüm filmler daha avantajlı fiyatlarla izlenebilecek.

Gösterimlerine yalnızca Türkiye'den erişilebileceği Kino 2020 Çevrim içi Gösterim Programı'nın ikinci ve son haftasında yer alan filmler şöyle:

Benim Sonum Senin Başlangıcın (Mein Ende. Dein Anfang. / Relativity, 2019)
Berlin Alexanderplatz (2020)
İmkânsız Proje (An Impossible Project, 2020)
İzler (Spuren – Die Opfer des NSU / Traces, 2019)
Koza (Kokon / Cocoon, 2020)
Paris Calligrammes (2020)
Pelikan Kanı (Pelikanblut / Pelican Blood, 2019)

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU