ABD seçimleri Çin için ne ifade ediyor?

Nurettin Akçay Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

ABD seçimleri tüm dünyayla birlikte Çin'de de çok yakından takip edildi. 3 Kasım öncesinde yapılan değerlendirmelerin genelinde Biden'ın yeni başkan olarak oval ofise geçmesi arzu ediliyordu.

Her ne kadar Çin'in siyasi elitleri seçimler öncesinde konuyla ilgili açıklama yapmayıp süreci izlemekle yetinseler de ÇKP'ye yakın gazete ve analistlerin değerlendirmelerinde bu arzuyu rahatlıkla görebiliyorduk.

Biden'ın daha rasyonel ve öngörülebilir bir düşman olarak algılanması ise Pekin'in bu tercihinin arkasında yatan asıl sebepti. 

Zira Biden pek çok kez Trump'ı Çin konusunda eleştirmişti. Birinci faz anlaşmanın Çin'in yararına olduğunu ifade eden Biden, genel olarak Trump gibi agresif politikalar yerine, bölge ülkelerinin desteklenerek Çin'e yönelik bir kuşatma stratejisinin uygulanması gerektiğine inanıyordu.

Biden'ın Çin'le ilgili en sert açıklamaları ise Uygur meselesiyle ilgiliyken, yaptığı önceki açıklamalarda bu konuyla ilgili Çin'e hesap soracağını belirtmişti. 


Öte yandan Biden geçmişi itibarıyla da Çin'le iyi ilişkiler geliştirmiş ve Çin'e karşı sürekli iyi polisi oynamış biri.

Özellikle Obama döneminde Çin'in siyasi figürleriyle iyi ilişkiler geliştiren Biden'ın, Xi Jinping'le de arasının iyi olduğu bilinmekte.

Hatta salgından önce Trump'a Çin konusunda pek çok kez itirazda bulunan Biden, salgından sonra ABD kamuoyunun Çin aleyhine bir tutum takınması nedeniyle Çin'e karşı daha radikal bir duruş sergilemeye başlamıştı.

Öyle ki 22 Ekim'de ABD'nin en büyük Çince gazetesi World Journal'a yazdığı bir yazıda, "Çin'e karşı Asya-Pasifik'teki müttefiklerimizle birlikte hareket edeceğiz. Buna Tayvan'la ilişkilerimizi derinleştirmek de dahil" diyordu.

Yine 23 Ekim'deki son başkanlık tartışmasında, "Biz dünya ekonomisinin yüzde 25'yiz geriye kalanlar da müttefiklerimiz. Müttefiklerimizle birlikte Çin'e bunlar oyunun kuralları. Oyunu ya kurallarına göre oynarsınız ya da bedelini ödersiniz" diyerek değişen söylemini açıkça gösteriyordu. 

Tüm bu açıklamalara rağmen Çin yine de Biden'ın seçilmesini istiyordu. Yazıyı yazdığım vakitlerde henüz netleşmese de Trump'ın yeniden ipi göğüsleme ihtimali artıyordu.

Trump'ın yeniden başkan seçilmesi sonrasında ikili ilişkilerin ne yöne evrileceğini kestirmek gerçekten çok zor. Ama iyiye gitmeyeceği kesin.

Daha önce birçok yazımda da ifade ettiğim gibi ABD-Çin ilişkilerinin kötüleşmesi seçimlerle ya da salgınla açıklanmayacak kadar derin sorunlardan oluşuyor.

Trump'ın tekrar seçilmesiyle var olan gerginliğin daha da tırmanması oldukça olası görülüyor. 


Bununla birlikte Trump'ın politikalarının Çin'in işine gelen tarafları da mevcut. Şöyle ki; Trump'ın "Önce Amerika" politikası, yani daha içe kapanık bir politika benimsemesi Çin'in oldukça faydalandığı bir konu olmuştu.

Çin bu durumu çok iyi kullanmıştı. Mesela ABD'nin DSÖ'den veya BM İnsan Hakları Komisyonu'ndan çekilmesi sonrasında, Çin buralarda daha çok boy göstermeye başlamıştı.

Önce Amerika politikası Çin'in küresel liderlik gibi konularda da ön plana çıkmasını sağlarken, kendi bölgesinde de daha rahat manevra yapmasının önünü açmıştı.

Örneğin Çin son zamanlarda Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını artırırken, Japon karasularında daha fazla görünmeye başlamış, Hindistan ile sınır çatışmaları nedeniyle de pek çok kez karşı karşıya gelmişti.

Kısacası Trump'ın NATO gibi çok uluslu kurumlara duyduğu hoşnutsuzluk ve denizaşırı operasyonlara sıcak bakmaması, ABD müttefiklerini endişelendirirken Çin'i ise gayet memnun ediyordu. 


Öte yandan Asiatimes 2 Kasım'da Biden'ın Çin için görünürde daha iyi olabileceğini; fakat konunun bundan daha komplike bir yapıya sahip olduğunu savunan ilginç bir analize yer verdi.

Analiz, Çinlilerin ABD'yi düşüşte olan bir güç olarak gördükleri ve Trump'ın da bu düşüşü hızlandıran katalizör görevi gördüğünü söylüyordu.

Yine aynı analizde Çin'in Trump'la birlikte Amerikan demokrasisinin itibarsızlaştığını görmekten zevk alacağı da özellikle vurgulanıyordu.   


Açıkçası bu tür yorumların biraz zorlama olduğunu düşünmekteyim. Zira yukarda da ifade ettiğim gibi Trump'ın tekrar ABD başkanı olmasının Çin'in işine yarayacak yönleri bulunmakla birlikte, bunun getirisinin götürüsünden fazla olabileceğini düşünmekteyim.

Trump'ın içe kapanık ülke politikası uluslararası örgütlerde ve sıcak bölgelerde daha aktif bir Çin görmemize neden olmakta ancak Trump'ın öngörülemez ve irrasyonel tutumu Çin'i son zamanlarda olabildiğince köşeye sıkıştırmış durumda.

Ticaret savaşlarından tutun teknoloji mücadelesine, diplomat ve gazeteci krizlerinden öğrenci vizelerinin casusluk nedeniyle iptal edilmesine kadar birçok sorunla Çin'i rahatsız eden bir Trump'ın arzu edileceği hiç mantıklı gelmiyor.

Yine aynı Trump sayesinde ABD-Çin ilişkilerinin son 40 yılın en kötü günlerini geçirdiğini de unutmamak gerek.

Her şeyden önemlisi de Çinli siyasi elitlerin ABD'nin düşüşte olan bir güç olduğu gibi romantik düşüncelere inandıklarını hiç sanmıyorum. 


Yazımı yazdığım vakitlerde ABD'nin yeni başkanının kim olacağıyla ilgili belirsizlik hala devam ederken, iki ihtimali de kısaca değerlendirmeye çalıştım.

Özetle, Trump'ın yeniden ABD başkanı olması halinde, Çin'in yeni dönemde daha büyük sorunlarla karşılaşma ihtimali oldukça yüksek görünüyor.

Yine de tam olarak önümüzdeki dönemde Çin-ABD ilişkilerinin nereye gideceğini kestirmek oldukça zor. Fakat Çin bu durumdan da önemli avantajlar çıkarmasını bilecektir.

Özellikle küresel rolünü pekiştirici hamleler yapacak ve en önemlisi de ABD'nin denizaşırı asker konuşlandırma çekincesinden yararlanmaya çalışacaktır.

Belki de 1927-49 iç savaşının ardından siyasi olarak Çin anakarasından ayrılan Tayvan'ın anakara ile yeniden birleşmesi için Çin'den daha büyük adımlar göreceğiz.

Zira Xi Jinping yeniden birleşmeyi hem kendisi hem de ülkesi için tarihi bir görev olarak görüyor. Biden'ın seçilmesi halinde ise ikili ilişkiler belki düzelecektir; fakat ABD uluslararası sistemin tekrar belirleyici gücü haline gelecek ve Çin'in bugünkü rahat tavrı son bulacaktır. 


Fakat kim gelirse gelsin Çin'in kaderini yine Çin belirleyecek ve iki aday da Çin için belirli düzeyde risk barındıracaktır.

Global Times editörü Hu Xijin, 31 Ekim'de yazdığı yazısının son satırlarında bu durumu şu şekilde ifade ediyordu:

Hangi adayın zaferi Çin için daha iyi olacak? Temel olarak, iki aday da Çin için eşit derecede kötü. Bu Çin'in resmi söylemi değil fakat gerçek olan bu. New York Times ve CNN gibi ana akım medyanın hepsi Demokrat Parti destekçileri de olsalar, Çin'e karşı ne kadar acımasız davrandıkları ortada. Bunların; Trump, Mike Pence veya Pompeo'dan hiçbir farkları yok. Çin kimseye bel bağlayamaz. ABD'nin Çin'e yönelik tavrını sadece biz belirleyebiliriz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU