Kovid-19 pandemisinde sağlık çalışanları anlatıyor: Toplumun gözünde 'paralarını alıyorlar, ölümüne çalışmak zorundalar' algısı yaratıldı

İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ekmez, sağlık çalışanlarının gayretine rağmen Kovid-19'a karşı bir başarı sağlanamadığını söylerken, SES Genel Sekreteri İçel, toplumda sağlık çalışanlarına yönelik farklı bir algı oluşturulduğunu belirtti

Fotoğraf: Reuters

Uluslararası Af Örgütü'nün verilerine göre dünya genelinde en az 7 bin sağlık çalışanı koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi. 

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 2 Eylül Çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında 29 bin 865 sağlık çalışanının Kovid-19'a yakalandığını, 52 çalışanın ise hayatını kaybettiğini açıkladı.

Koca, salgın ile ilgili olarak "Birinci dalganın ikinci pikini yaşıyoruz" değerlendirmesinde bulunurken; meslek odaları, sendikalar ile sağlık çalışanları, pandemi sürecinde karşılaştıkları zorlukları ve taleplerini dile getirdi. 


Pandemiden önce de sorunlar çoktu: Sağlıkta şiddet

Kovid-19 salgını ile birlikte ilk günler tüm ülkede alkışlanan sağlık çalışanları, pandemiden önce de çeşitli sorunlar ile karşı karşıyaydı.

Sağlık ortamındaki şiddet için senelerdir mücadele eden meslek odaları ve sendikalar, şiddet uygulayanlara ceza artırımını öngören yasanın 15 Nisan 2020 tarihinde TBMM'de kabul edilmesinde büyük emek harcadı. 

Fakat sağlıkta şiddetin önüne geçilebilmiş değil. 
 


8 saldırgan ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı

Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası'nın (SAĞLIK-SEN) geçen temmuz ayında kamuoyuna yansıyan verilerden derlediği ve paylaştığı "Temmuz Ayı Sağlıkta Şiddet Raporu"na göre ülke genelinde 14 şiddet olayı gerçekleşti.

21 saldırganın yer aldığı bu olaylarda 22 sağlık çalışanı şiddete uğradı. 

Gerçekleşen 14 şiddet olayının 8'i fiili, 3'ü hem fiili hem sözlü, 2'si sözlü, 1'i de taciz şeklindeydi.

Şiddet uygulayıcılarına bakıldığında ise 7'sini bizzat hastalar, 5'ini hasta yakınları, 2'sini de kendini bilmez kimseler oluşturuyor.  

Saldırganlardan 8'i ise ifade işlemlerinin ardından serbest bırakıldı. 


Prof. Dr. Pala'ya "halkı yanlış bilgilendirdiği" iddiasıyla soruşturma

Bursa Tabip Odası (BTO) üyesi halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala'ya, koronavirüs salgınına ilişkin 21 Nisan'da yaptığı "Türkiye'de henüz salgının tepe noktasını görmediğimizi düşünüyoruz" açıklaması nedeniyle soruşturma açıldı.

Bursa Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğü, Prof. Pala'nın "halkı yanlış bilgilendirdiği ve paniğe yönlendirdiği" iddiasıyla, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu. 

Suç duyurusu yapılan savcılığın, 'görevsizlik' kararıyla dosyayı gönderdiği Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü de, hazırlanan raporun ardından Pala hakkında soruşturmaya yer olmadığına karar verdi.


Büşra hemşireyi tehdit eden Altınok serbest bırakıldı

Sosyal medya hesabı üzerinden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'tan aşure talebinde bulunan Ankara Şehir Hastanesi'nde görevli Büşra hemşire, Süleyman Kaan Altınok tarafından hakaret ve tehdit edilmişti.

Gözaltına alınan Altınok, çıkarıldığı mahkemece adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
 

iha.jpg
Twitter'dan "@SKaanaltnok1" rumuzlu hesapla Büşra hemşireyi tehdit eden şüpheli, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı / Fotoğraf: İHA


Sağlık çalışanlarının intiharları dikkat çekiyor

CHP Ankara Milletvekili Murat Emir'in 15 Mart 2018 tarihinde Sağlık Bakanlığı'nın cevaplaması istemiyle verdiği soru önergesine gelen yanıta göre 26 Aralık 2017 tarihi itibarıyla son üç yılda 431 sağlık çalışanının intihar ettiği bildirildi.

Yıllara göre bakıldığında ise 2015'te 180, 2016'da 129 ve 2017'de de 122 sağlık çalışanının intihar ettiği açıklandı. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

SES: Türkiye'de 100 bin kişiye 187 hekim düşerken, OECD ortalaması 348 hekim

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) geçen ağustos ayında yaptığı açıklamada salgın döneminde sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunların büyüdüğünü belirtirken, alınan önlemlerin de yetersiz olduğunu savundu. 

Açıklamaya göre personel sayısındaki eksiklik dikkat çekiyor. 

SES açıklamasında, OECD ortalamasına göre 100 bin kişiye 348 hekim düşerken, Türkiye'de 100 bin kişiye 187 hekimin düştüğüne; yine OECD ortalamasına göre 100 bin kişiye 938 ebe/hemşire düşerken, bu sayının Türkiye'de 301 ebe/hemşire olduğuna yer verdi. 

Gelinen aşamayı İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Murat Ekmez ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Genel Sekreteri Pınar İçel ile konuştuk.
 

aa-.jpg
Fotoğraf: AA


"Pandemi meselesine en başta ciddi yaklaşılsaydı can kaybı bu kadar olmayabilirdi"

İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Ekmez, Kovid-19'un Türkiye'de ilk olarak görüldüğü andan bugüne kadar geçen süreci değerlendirirken, "Kovid-19 pandemisi ülkemize ilk vakaların görülmesinden yaklaşık 2-3 ay sonra ulaştı. Bu durum vakaların tespit edilmesi, yayılımın önlenebilmesi için bir avantajdı. Fakat sağlık bakanlığı sürecin başından itibaren etkili bir yöntem almamayı tercih etti. Eğer o zamanlar pandemi meselesine ciddi yaklaşılsaydı bu kadar can kaybı ile karşılaşmayabilirdik" ifadelerini kullandı.

"Türkiye bu süreçte başarılı mıydı?" diye soran Ekmez, şöyle dedi:

Bir başarı varsa bu sağlık bakanlığının ya da devletin değil, sağlık çalışanlarının başarısı olabilir. Fakat ortada övündükleri bir başarı hikayesi olmadığını söyleyebiliriz.


"Ortada bir başarı varsa, bu sağlık çalışanlarının başarısıdır"

Ekmez, salgın döneminde sağlık çalışanlarının durumuna değinerek, "Pandeminin ilk günlerinde oldukça fazla merkezde koruyucu ekipman olmadan çalışmak zorunda kaldık. Bu sorun hala bazı yerlerde devam etmekte. Bu eksiklikler sebebiyle birçok sağlık emekçisi hastalığa yakalandı, bazıları yaşamlarını yitirdi. Buna karşın hastanelerde ve diğer sağlık ünitelerinde sağlık çalışanları için etkili tarama yöntemleri kullanılmadı. Sağlık emekçileri pandeminin en ön cephesinde çalışıyor olmalarına rağmen onların sağlıkları önemsenmedi. Beslenme ve barınma konusunda dahi büyük sıkıntılar yaşandı. Emeklerinin karşılığını alamadılar" dedi.
 

Murat Ekmez.png
Dr. Murat Ekmez / Fotoğraf: Independent Türkçe


Kovid-19'un meslek hastalığı olarak kabul edilmesinin önemi ne?

Kovid-19'un meslek hastalığı olarak kabul edilmesinin önemi hakkında da konuşan Ekmez şunları söyledi:

Çalışanların çalışırken veya işten kaynaklı olarak yaralanması veya hastalanması iş kazası veya meslek hastalığı olarak adlandırılır. Bu durum sadece sağlık çalışanları için değil, pandeminin zorlu koşullarında toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için emek harcayan tüm emekçiler için önemlidir.

Kovid-19 enfeksiyonun meslek hastalığı ya da iş kazası olarak kabul edilmesi, bu hastalığa bağlı oluşabilecek zararlar sebebiyle tüm emekçilerin korunması sadece hukuki değil aynı zamanda etik bir zorunluluktur.


"Pandemi, sağlıkta dönüşüm programının yarattığı sorunları daha da görünür kıldı"

Sağlık çalışanlarının Kovid-19 pandemisinden önce de birçok sorunla karşı karşıya olduğunu ifade eden Ekmez, "Pandemi sağlıkta dönüşüm programının yarattığı sorunları daha da görünür kılmıştır. Sağlıkta dönüşüm projesi toplumun ve bireylerin sağlığını piyasaya açma, kâr elde edilebilir bir alan haline getirmenin projesiydi. Pandemi bunun toplum sağlığı için ne kadar tehlikeli olduğunu gösterdi" diye konuştu. 

Ekmez, "Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerinin ne kadar önemli olduğunu ve sağlık bakanlığının bunu yürütememesi sebebiyle virüsün hızla yayılmasına şahit olduk. Kamu yerine özel hastaneleri teşvik eden sistem, pandeminin ilk günlerinden itibaren kamu hastanelerine mahkum kaldı. Özel hastanelerle sağlık sisteminin yürütülemeyeceği anlaşıldı" dedi.
 

afp.jpg
Fotoğraf: AFP


"Kaybettiğimiz onca insana rağmen hep kendi başarılarından bahsettiler"

Sağlık Bakanlığı'nın pandemi sürecindeki durumuyla ilgili olarak ise Ekmez, "Bakanlık bu süreci baştan itibaren şeffaf yürütmek istemedi. Çünkü yeterince hazırlık yapmadılar. Sağlıkta dönüşüm programıyla neredeyse ortadan kaldırdıkları koruyucu sağlık hizmetleri sistemini kurabilecek bir birikimleri yoktu. O yüzden sağlık sisteminin ilk gününden itibaren başarı hikayesi yazımı işine girdiler. Her gün kaybettiğimiz onca insanımıza rağmen hep kendi başarılarından bahsettiler. Pandemiyi toplumun gözünde önemsizleştirdiler" ifadelerini kullandı.

"Bütün bu yaptıklarının acısını şimdi toplumca hep birlikte yaşıyoruz" diyen Ekmez, değelerlendirmelerine şöyle devam etti:

Birçok sağlık emekçisi arkadaşımızı kaybettik, bir çok insan aile büyüklerini, annelerini, babalarını, kardeşlerini vedalaşamadan kaybetti. Fakat bizim emeklerimizle yürüyen, etkili hiçbir yöntem kullanmadıkları bu dönemi ne kadar başarılı olduklarını söylemeye devam ederek geçiriyorlar.


"Türkiye'de salgınla ilgili nasıl bir politika izlendiğini adlandırmak mümkün değil"

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Genel Sekreteri Pınar İçel, gelinen süreçte salgın konusunda başarılı bir sınavın verilmediğini belirterek, şunları söyledi: 

Çok uzun bir süre ülkemizde hastalığın bulunmadığı en yetkili ağızlardan dillendirilerek vatandaşların herhangi bir önlem almasına gerek olmadığı söylenmiştir. Oysa şimdi geriye yönelik yapılan taramalardan biliyoruz ki ilk vakanın açıklandığı 11 Mart tarihinden çok öncesinde ülkemizde hastalığı taşıyan kişiler bulunmaktaydı. Hastalığın ülkemizde de olduğu kabul edildikten sonra ise yurtdışından gelen, Umre'den dönen vatandaşlarla ilgili uygun koruyucu önlemler alınmamış, bu durum hastalığın hızla tüm ülkeye dağılmasına neden olmuştur. 
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA


"Test sayısı uzun süre düşük tutuldu, adeta hastalık tespit edilmemeye çalışıldı"

"Sağlık örgütlerinin tüm uyarılarına rağmen yapılan test sayısı çok uzun süre çok düşük tutulmuş, adeta hastalık tespit edilmemeye çalışılmıştır" ifadelerini kullanan İçel, bunun yanında salgından tüm ülkenin etkilendiği kabul edildikten sonra bile zorunlu olmayan işkollarında çalışma durdurulmamış, vatandaşların sağlıkları riske atılmaya devam edildiğini ileri sürdü. 

İçel, "Hafta sonlarında, resmi tatil günlerinde sokağa çıkma yasağı ilan etmek, diğer günlere dair ise hiçbir önlem almamak yeterince kötü bir salgın yönetimi örneğiyken ilk sokağa çıkma yasağının duyurulmasının cuma günü geç saatlerde yapılması hepimizin medyadan da takip ettiği korkunç görüntülerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Türkiye'de şu anda salgınla ilgili nasıl bir politika izlendiğini adlandırmak mümkün değildir" şeklinde konuştu.
 

Pınar İçel.jpg
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Genel Sekreteri Pınar İçel / Fotoğraf: Independent Türkçe


"Kendi sağlığımızı korumak maalesef kendi sorumluluğumuzda"

Gelinen süreçte salgının en üst aşamasının yaşamakta olduğunu söyleyen diyen İçel, "Devletin vatandaşlara yönelik önlemleri almadığı, işçileri ücretli izne çıkarmayıp çalıştırmaya devam ettiği, yeterli test yapmamakta ısrar ettiği, maske gibi temel ihtiyaçları temin konusunda bile sınıfta kaldığı bir ortamda kendi sağlığımızı korumak maalesef kendi sorumluluğumuzdadır" dedi.

İçel, salgının tekrardan yükselişe geçtiğini, yeni tanı konulan hasta sayısı ile hayatını kaybeden yurttaşların sayısının giderek arttığını ifade etti. 

İçel, şöyle konuştu:

Hastanelerde yatakların doluluğundan bahsediliyor, ilk kez Ankara'da iki Kovid-19 hastası hastanelerde yer olmadığı için evde takip edilirken hayatını kaybetti. Kapatılmış olan hastanelerin tekrar açılması gündemde.


"Turizm şirketlerinin kâr edebilmesi için önlemler gevşetildi, sorumluluk vatandaşa yüklendi"

İçel, "Uyarmıştık, 'Önlemleri gevşetmeyin salgının yayılımını artırırsınız' demiştik. Hastanelerde normale dönmeyin demiştik. Ama tabi dinlenmedi. Turizm şirketlerinin kâr edebilmesi için, patronların sermayesi artsın diye toplumsal önlemler gevşetildi, tüm sorumluluk vatandaşa yüklendi. Sonuç; tatil yörelerinden gelen fotoğraflar bugünlerin habercisiydi" dedi ve ekledi:

Sağlık Bakanı hala hasta olan yurttaşların ve sağlık çalışanların çektiği acıları paylaşarak insanlara Twitter'dan parmak sallıyor, sanki o acıyı çeken yurttaşın hasta olması kendi suçu, o sağlık çalışanı keyfinden Kovid-19 oldu gibi davranmaktadır.

Salgın gibi yurttaşların tümünü ilgilendiren ve yine bireysel önlemlerle baş etmenin mümkün olmadığı durumlarda kurumların öneminin bir kat daha artmakta olduğunu belirten İçel, "Yurttaşlar sağlık yöneticilerine ve merkezi idareye güven duyabilmeli, sürecin doğru yönetildiğinden, hayatlarının önemsendiğinden emin olmalıdır. Ancak maalesef ülkemizde durum tam tersi. Herkes paylaşılan rakamların da alındığı söylenen önlemlerin de yalan olduğundan emin. Bu ise herkesin kendisini yalnız hissetmesine, böylesi büyük bir tehlike karşısında bir başına olduğuna, başının çaresine bakmak zorunda olduğu duygusuna yol açmakta, endişeyi artırmaktadır" şeklinde konuştu.


"Acilen kamucu bir sağlık sistemine geçilmeli"

Salgın ile ilgili sağlık alanında alınması gereken tedbirlere de değinen İçel, "Özel hastaneler hemen, derhal kamulaştırılmalıdır, testler ücretsiz yapılmalı, maske-dezenfektan gibi temel koruyucu malzemelere ücretsiz ulaşılabilmelidir. 65 yaş üstü tüm vatandaşlarla yine 65 yaşından genç olsa da KOAH, diyabet, hipertansiyon, kanser hastalarına zatürre aşısı ücretsiz yapılmalı, kamu sağlık kurumlarında yeterli aşı bulundurulmalıdır" tavsiyesinde bulundu.

"Sağlık hizmeti bu haliyle devam edemez" diyen İçel, "Acilen kamucu bir sağlık sistemine geçilmeli, sağlıkta özelleştirme durdurulmalı ve sağlık çalışanlarının çalışma koşulları iyileştirilmeli, yaşam hakları korunmalıdır" ifadelerini kullandı. 

İçel, Sağlık Bakanlığı'nın şeffaf olmadığını, bu tutumun bir benzerinin de hastanelerde yaşandığını, hastanedeki durumla ilgili verilerin o hastanede çalışan sağlık emekçilerinden gizlendiğini kaydetti.


"Bakanlık, 'pembe tablo' çizmeyi tercih etmektedir"

"Hasta olan sağlık emekçileriyle ilgili bilgiyi örgütlerimiz aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmış, Sağlık Bakanlığı tarafından bu sebeple hedef gösterilmiş, ilerleyen günlerde ise bakanlık eliyle aynı bilgilerin kamuoyuyla paylaşıldığına şahit olmuştuk" diyen İçel, şöyle konuştu:

Bakanlık sözlerimize kulak vermek, eksiklikleri gidermek yerine baskıyla susturmayı tercih etmekte, bir taraftan da pembe bir tablo çizmeyi tercih etmektedir.

Sağlık emekçileri bütün bu süreç boyunca canla başla mücadele verdiler, en başından beri sürecin yürütülmesi konusuna dair itirazlarını sundular. Toplumsal önlemler alınmalı, virüsün yayılmasının önüne geçilmeli dediler.

Herkesin yeterli beslenebileceği ve barınabileceği koşullar sağlanmadan, insanlar tıklım tıkış otobüslerle dolmuşlarla işlerine giderken evde kal çağrıları anlamsız dediler. Yine kendilerine yönelik alınması gereken önlemleri sıraladılar. 


"Sağlık çalışanlarına izinler verilmedi"

Sağlık çalışanlarının bir haftalık, kimi yerde iki haftalık, bazı yerlerde ise bir ay boyunca hastaneden çıkmadan, ailelerini görmeden, durmadan-dinlenmeden çalışmaya zorlandılarını ifade eden İçel, "Bu süreçte binlercesi hastalandı, 75 sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Tüm kamu kuruluşlarında 65 yaş üstü kişiler, kronik hastalığı olanlar ve gebeler koronavirüs tehdidine karşı idari izinli sayılırken sağlık çalışanlarına bu izinler verilmedi" dedi.
 

REuters.jpg
Fotoğraf: Reuters

 
"Hastalığı tedavi etmesini beklediğimiz sağlık emekçileri hastalığın kaynağı haline getirildi"

Tüm ülkede tanı alan kişiyle yakın temasta bulunanlara karantina uygulanırken, sağlık çalışanlarının tanılı olsalar bile çalışmaya devam etmek zorunda bırakıldılarını sabvunan İçel, "Hasta kişileri tedavi etmesini beklediğimiz sağlık emekçileri hastalığın kaynağı haline getirildi, yine de geri adım atılmadı. Artık bugün günde en az iki sağlık emekçisinin vefat haberini almaktayız" dedi.

"Bu süreçte de yine sistemin aksayan tüm yanları her zaman olduğu gibi sağlık emekçilerine ihale edildi. Bu süreçte de şiddet görmeye devam ettiler" diyen İçel, şöyle devam etti: 

Sağlık Bakanlığı'nın tek yaptığı sizlere 3 ay tavandan ödeme müjdesi demek oldu. Bu ödeme hemşireler için 470-550 TL tutarında bir miktara denk düşmekle beraber yine bu ödeme tüm kurumlarda uygulanmadı. Koronavirüs her kurumda ve her çalışan arasında benzer tehdide sebep olmakla birlikte pek çok sağlık kurumunda çalışanlar ek ödemeden faydalandırılmadı, faydalananlar arasında 16 kata varan uçurumlar yaratıldı. 


"'Paralarını alıyorlar ölümüne çalışmalılar' algısı yaratıldı"

İçel, "Murat edilen zaten sağlık çalışanlarının kayıplarını telafi etmek değil, toplumun gözünde 'paragöz hekim-hemşire' algısını pekiştirmek ve 'paralarını alıyorlar o zaman ölümüne çalışmak zorundalar, şikayet etmeye hakları yok' algısı yaratmaktı. Bu başarıldı. Az insana çok iş yaptırıldı, yeterli atama yapılmadı, yapılan komik rakamlarda atamalarsa yine iş güvencesiz yapıldı" ifadelerini kullandı.

İçel, "Vatandaşlar Kovid dışındaki hastalıkları için özellere gitmeye mecbur bırakılmamalı, şehir hastaneleri gibi devasa hastaneler salgınla mücadeleye ayrılırken kentin içine dağılmış olan kamu hastaneleri salgın dışındaki sağlık hizmetlerinin devamı için organize edilmelidir" dedi.


"Sağlığın kamusal bir hizmet olduğu, piyasaya terk edilemeyeceği bir kez daha görüldü"

İçel, son olarak şunları söyledi: 

Salgının yayılmasını azaltmak amacıyla kamu çalışanlarına getirilen esnek çalışma risk gruplarının idari izinli sayılması uygulaması kamu-özel fark etmeden tüm işkollarına getirilmeli, işten çıkarmalar yasaklanmalıdır. Sanayi bölgeleri gibi çok fazla insanın sağlıklı olmayan koşullarda çalıştırıldığı alanlarda koruyucu önlemler alınmalı, rutin test uygulanmalı ve hastalık tespit edilen işçiler bilimsel veriler ışığında izole ve tedavi edilmelidir.

Dünyada ve Türkiye'de Kovid-19 pandemisine karşı yürütülen mücadele sağlığın kamusal bir hizmet olmasının ne kadar hayati olduğu ve piyasanın vahşi koşullarına terk edilemeyeceğini bir kez daha bütün çıplaklığıyla göstermiştir. 

Bu süreçte ülkemizin gerçekleriyle hiçbir şekilde bağdaşmadığı halde Dünya Bankası, IMF tarafından dayatılan ve tamamen ideolojik, politik saiklerle uygulanan özelleştirmeci 'Sağlık Reformu' politikalardan vazgeçilerek kamucu sağlık politikalarına dönülmelidir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU