Unutmayalım! 6-7 Eylül Olaylarını unutmayalım!.. Yüzleşelim!..

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Beyoğlu, İstiklal Caddesi'nde yağma / Fotoğraf: Fahri Çoker Arşivi

Atatürk'ün Selanik'te doğduğu evin bombalanması üzerinden patlak veren 6-7 Eylül 1955 olaylarını unutmamalı, toplumsal belleğimizin bir tarafında tutmalıyız.

Sadece 6-7 Eylül 1955 olaylarını mı?

16 Şubat 1969 Kanlı Pazar olayını, 1 Mayıs 1977 Katliamını, 16 Mart 1978 İstanbul Üniversitesi Katliamını, 20-24 Aralık 1978 Maraş Katliamını, 29 Mayıs Çorum Katliamını ve öncesi, sonrasıyla benzeri onlarca katliamı unutmayalım.

6-7 Eylül'de devleti yöneten güçler, devletin yurttaşlarına karşı provokasyon yaptı.

Farklı etnik ve inanç sahibi yurttaşlarını kırdırdı.

'Devlet-i Aliyye'nin yüksek çıkarları uğruna yaptığı yalanıyla üstünü örttü.

Türk halkı genelde kestirme düşünür. Tekrarlara dayalı kara propagandayla, muhafazakar hassasiyetleri travmatik bir hal almıştır. "Bayrak", "ezan" deyince damarları kabarır. Rumlara karşı önyargılıdır. Ermeniler şeytandır. Araplar ihanetçidir. Şimdilerde Kürtleri şeytanlaştırma ameliyesiyle doldurulmaktadır vesselam…

 
"Paşa Paşa" Özel Harp marifetlerini döktürüyor!

- Bak ben sana bir örnek daha vereyim. 1974'teki Kıbrıs Harekâtı. Eğer Özel Harp Dairesi olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi? (...) Adaya, bankacı, gazeteci, memur görüntüsü altında Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadaki sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler. Silahları 10 tonluk küçük teknelerle adaya soktular. Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al...

- Pardon Paşam anlamadım, 6-7 Eylül olayları mı?

- Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?

- E, evet Paşam! ...

- T.C. yasalarına göre suç olan bu fiilleri, kabına sığmayan özgüvenle anlatan kim?

Özel Harp Dairesi (ÖHD) Başkanı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulunda üst düzey görevlerde bulunmuş emekli Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu.


- Anlattığı gibi 'Özel Harp tarafından muhteşem örgütlenen 6-7 Eylül olayları' kime karşı tezgahlandı?

İstanbul'da yaşayan T.C Rum yurttaşlarına karşı tezgahlandı.


- Paşa'nın başında olduğu 'Özel Harp işi' 6-7 Eylül 1955 tarihli olaylarda İstanbullu Rum yurttaşlarımıza karşı işlenen, cinayet, yaralama, saldırı, tahrip ve yağma suçları ile ilgili zat-ı muhtereme bırakalım soruşturmayı, bu açıklamalarıyla ilgili tek bir soru sorulduğu duyuldu mu?

İşte meselenin esası burada yatıyor.

Bu ülkede bir kısım devlet güçlerinin ve bu güçlere bağlı "sivil" militer unsurların suç işleme özgürlüğüne sahip olduğunun var mı başka bir izahı?
 

-.jpg
Beyoğlu, İstiklal Caddesi'nde yağma / Fotoğraf: Fahri Çoker Arşivi​​​​​​​​​​​​​​

 
Vatan, millet aşkına (!) işlenen suçlar…

Resmi kaynaklara göre, 4 bin 214 ev, bin 4 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel vb. 5 bin 317 iş yeri tahrip edildi.

11 Rum yurttaşımız öldürüldü (Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre ise öldürülenlerin sayısı 15 olarak kayıtlara geçti).

450 Rum yurttaşımız yaralandı.

60 Rum kadın yurttaşımıza tecavüz edildi.

Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildi.

73 Rum Ortodoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.

Olayların yarattığı vahim demografik bir sonuç olarak, 1922 yılında Türk-Yunan nüfus mübadelesi sonucunda 100 bine düşen Rum nüfusumuz 6-7 Eylül Olayları sonrasında İstanbul'da 2 bin 500 kişiye kadar düştü.

Özel Harp ne güne var?

Ezer geçer!

'Mesele vatan olunca gerisi teferruattır' …
 

Celal Bayar.jpg
6-7 Eyl​​​​​​​ül Olaylarının akabinde Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Beyoğlu'nda

 
"Galiba dozu fazla kaçırdık"

1950-60 Demokrat Parti döneminin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın, Beyoğlu, İstiklal Caddesi'nde hasarı görünce, etrafındakilerin duyacağı bir sesle İçişleri Bakanı Namık Gedik'e "Galiba dozu fazla kaçırdık" demesi, hükümetin ve devletin 6-7 Eylül 1955 Olaylarındaki asli rolünü faş ediyordu.

Olayların tasarlanan sınırı aşması ister istemez 'denge' ihtiyacını iktidarın önüne koydu.

Olayları engelleyememekle ilgili üç beş göstermelik görevden almalara, olaylara katılma ilgili tutuklamalara gidilerek meselenin kapatılması yoluna gidildi, ama…

 
Ama'sı komünist parmağı vardı işte…

Hükümet gelen eleştirileri kolayından defetmek için, '6-7 Eylül Olayları Komünistler tarafından NATO'ya sabotaj amacıyla düzenlemiştir' minvalinde açıklamalarda bulunacaktı.

İçlerinde Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo'nun bulunduğu 45 sol, sosyalist yazar, olayları kışkırttıkları gerekçesiyle tutuklanırken, "Ülkenin ağır bir komünist düzen ve yakıp yıkmasının etkisinde kaldığı" açıklaması, bütün gazetelerin birinci sayfasında süper manşetlerle yerini alacaktı.


Kıbrıs sorunu sömürgeci-sömürge sorunuyken…​​​​​​​

Kıbrıs'ı 1914 yılında Osmanlı devletinden ilhak eden İngiltere, özellikle askeri strateji açısından Ortadoğu'daki daralma halini bir şekilde aşmak için Kıbrıs'ı elinde tutmak istiyordu.

Öte yandan 16 Ağustos 1954 tarihinde Yunanistan'ın Birleşmiş Milletler'e başvurusunda, Kıbrıs'ın kendi kaderini tayin hakkını isterken, buna paralel Kıbrıslı EOKA'cı Rumlar ENOSİS talebinde bulunuyordu.

İngilizlerin buna bulduğu çözüm, tarihi Türk-Yunan çelişkisini kaşımak oldu.

Türkler ve Rumlar karşı karşıya getirilecek, İngiltere aradan çekilecek, Londra Konferansı ile sorun dünyaya Türk-Rum sorunu olarak sunulacaktı.

Müzakereler süresince amacımız, Yunanları, ENOSİS'i kabul etmeyi reddeden Türklerle karşı karşıya getirmek ve böylece hakimiyeti bırakacak bir çözümü kabul etmelerini sağlayacak bir ortam yaratmak olmalıdır.

(İngiltere Savunma Bakanı Selwyn Llyod)


Türk Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu, Londra Konferansı'nda, sömürge-sömürgecilik sorunu olan Kıbrıslı Rumlar ile İngilizler arasındaki soruna taraf olurken, dünya ve Türkiye kamuoyu önünde Kıbrıs bir Türk-Yunan sorunu olarak yerini alacaktı.

O tarihten güncele gelişen süreçte, İngiliz sömürge yönetimi Kıbrıs'taki iki toplum arasındaki çelişki ve çatışmaları körükleme üzerinden çıkarlarını koruyacaktı.   

Görünürdeki Türk-Yunan dostluğunun kırılgan olduğu çok açık, çok küçük şok bile yetebilir. Atatürk'ün Selanik'teki doğduğu evine tebeşirle slogan yazmak gibi önemsiz bir olay bile bir kargaşanın çıkmasına yeter.

(Ağustos 1954, İngiltere Atina Büyükelçisi)


Gerçeklik bu…

6-7 Eylül olaylarının Londra Konferansı'nın ikinci gününde gerçekleşmesi diyebilir miyiz ki bir tesadüftü?

 

 

Kaynak:

1.Niyazi Kızılyürek, Kıbrıs sorununda iç ve dış etkenler, Işık kitapevi yay. 1983
2. Dilek Güven, 6-7 Eylül olayları, Yurt vakfı yay. 2005
3.İsmail Tansu, Aslında kimse uyumuyordu. Mirpa yayınları.2001
5. Türkiye solunun Kıbrıs çıkmazı, Abdullah Korkmazhan, 2017
6. "Türk Gladio'su İçin Bazı İpuçları," Tempo Dergisi, S. 24, 9-15 Haziran 1991


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU