Kıdem tazminatında önerilen model işçinin kazanç hanesine mi yazılacak, kayıp hanesine mi?

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın "Kıdem Tazminatı Reformu"nu duyurmasından bu yana gündem çalışanlar ve hakları. Bir kesim tazminat suistimallerinin sona ereceğini savunurken diğer kesim hükümetin bütçe açığını kapamaya çalıştığını söylüyor

Fotoğraf: AA

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 10 Nisan’da açıkladığı reform paketinden çıkan “Kıdem tazminatı düzenlemesi” ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Hiç kimsenin mağdur edilmesini istemiyoruz. Bu konuda mutabakat esastır” dese de milyonlarca çalışan yıllarca bir iş yerine verdikleri emeğin akıbetini merakla bekliyor. 

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) verilerine göre kıdem tazminatı, toplam 27 milyon 157 bin kişinin istihdam edildiği Türkiye’de 16 milyon 54 bin kişiyi ilgilendiriyor. Yani toplam çalışan sayısının yaklaşık yüzde 60’ı. 

Eski düzenlemede SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı olarak üçe ayrılan sonra SGK çatısı altında toplanan sosyal güvencelerden kıdem tazminatına tâbi olanlar, SSK’lılar, ya da yeni adıyla 4/A statüsünde çalışanlar. 

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kıdem tazminatının ödenmesi için gereken koşulları 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14’üncü maddesine dayandırıyor ve şöyle sıralıyor: 

(4857 sayılı İş Kanunu’nun 22 Mayıs 2003 tarihinde yürürlüğe girmesinin ardından 28 Ağustos 1971 tarihli 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14’ncü maddesi hariç diğer tüm maddeleri yürürlükten kaldırıldı. İşçi sözleşmelerinin feshi ile ilgili detaylar 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24’ncü maddesinde yer alıyor.) 

1) Aynı işverene bağlı olarak en az 1 yıl çalışmışsa

2) Kural olarak kendi isteğiyle ayrılmadıysa

3) Sağlık sebepleri ve askerlik nedeniyle işten ayrılmışsa 

4) Emeklilik hakkını elde ettiyse veya bu kapsamda yaş dışında gereken sigortalılık süresi ve prim gününü doldurduysa 

5) Ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışta bulunmamışsa 

6) Kadın çalışan olması ve evlenmesi halinde bir yıl içinde işten ayrılacaksa

7) Ölüm durumunda

8) Çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkmışsa kişi, kıdem tazminatı almaya hak kazanır. 

Ayrıca 15 yıllık sigortalılık süresini dolduran ve 3600 gün prim ödeyen de kıdemini alabiliyor.

İlk kez 1936’da çıkarılan iş yasasıyla uygulamaya geçen kıdem tazminatı, en az bir yıldır çalışan işçinin işten ayrılırken giydirilmiş (yemek, ulaşım vs. dahil) en son brüt ücreti esas alıyor. İşçiye iş yerinde geçirdiği her bir yıl için bir aylık (30 gün) brüt ücreti tutarında kıdem tazminatı ödeniyor. Bu süre, toplu iş sözleşmelerindeki maddelerden kaynaklı olarak 30 günden fazla olabiliyor.

BES ile entegre Kıdem Tazminatı Fonu

Yaklaşık 15 yıldır çeşitli dönemlerde masaya gelen kıdem tazminatı konusunda, Avusturya başta olmak üzere çeşitli modeller önerildi fakat sosyal tarafların görüş farklılıkları nedeniyle uzlaşma sağlanamadı. 

Yeni “Kıdem Tazminatı Reformu”nu ABD’ye gitmeden önce 10 Nisan’da açıklayan Berat Albayrak, bir kıdem tazminatı fonu oluşturulacağını duyurdu:
 

"Vatandaşlarımızın kazançlarına göre, azdan az, çoktan çok, belirleneceği zorunlu bir bireysel emeklilik sistemini yani tamamlayıcı emeklilik sistemini yeniden ele alacağız. Bu sistemle birlikte Kıdem Tazminatı Reformunu da hayata geçireceğiz. Tüm paydaşlarımızın katılımı ile tıpkı çalışanlardan olduğu gibi iş verenden de yapılacak kesintiler bireysel emeklilik sistemi (BES) ile entegre Kıdem Tazminatı Fonu’nda toplanacak."


BES ve kıdem tazminatı fonlarının 2020’den itibaren fiilen hayata geçmesini hedeflediklerini açıklayan Bakan Albayrak’a göre beş yılda bu sistemde biriken miktar, milli gelirin yüzde 10’unu aşacak. 

Albayrak’ın yeni düzenlemeyi masaya yatırmak üzere hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinin gelecek günlerde bir araya getirmesi bekleniyor. 

Kıdem Tazminatı Fonu’na “ilham veren” Avusturya modeli nedir? 

Kıdem tazminatı sisteminde 2003'te değişiklik yapılan Avusturya'da işverenin belirli periyotlarla ödediği para, bir fon tarafından yönetiliyor.

Avusturya'da çalışanların kıdem tazminatları bir havuzda değil kendileri adına açılan bir hesapta birikiyor. Böylece işçinin hesabında biriken fona devlet ve işverenler dokunamıyor. Bu modelde, her ay işçi ücretlerinin belli bir miktarı, kıdem tazminatı fonuna aktarılıyor.

Yeni model neleri getirecek?

Hürriyet’in ekonomi yazarı Noyan Doğan’a göre reform adı verilen bu sistemde çalışanların kıdem tazminatları bir hesapta yönetilecek, işveren bu hesaba dokunamayacak. Çalışanın kıdemi her ay ya da her yıl bu hesaba yatırılacak ve çalışan şeffaf şekilde takibini yapabilecek. 

Doğan’a göre çalışan iş değiştirdiğinde hesabı da transfer olacak, belirli süre ve şartlarda çalışanın kıdemine ulaşmasına ya da belirli miktarına ulaşmasına imkan tanınacak.

“Bugünkü uygulamada kıdem tazminatında devletin bir katkısı yok, işveren ödüyor” diyen Doğan yeni sistemde devletin de katkı yapacağını hatırlatıyor. 

Kimlerin yeni sisteme gireceği, çalışanın kıdem hesabına nasıl ve hangi şartlarda erişeceği, kıdemin hangi yılda ve ne zaman hak edileceği, devletin yapacağı katkı, işverenin hesaba yatıracağı tutar, işçiden kesilecek tutar gibi detaylar sene sonuna kadar tüm tarafların görüşü alınarak, netleşecek.

Burada çalışanları en fazla endişelendiren konu fonda toplanan paralarına dokunamamaları. 

Noyan Doğan bu “soru işaretini” şöyle yanıtlıyor: Kıdem, zaten 3-5 yılda alınacak bir birikim değil. Yıllarca çalışmış, doğru dürüst tasarruf yapamamış, birikimi olmayan kişilerin emekliliklerinde alması gereken toplu bir para.

“Hükümetin istediği bütçe açıklarını kapatmak” 

SGK Uzmanı Gazeteci Ali Tezel de Artı TV’ye yaptığı açıklamada “Hükümetin istediği güzel bir fon kurarak çalışanların geleceğini kurtarmak değil" dedi ve ekledi: 
 

"Hükümetin istediği şey bütçe açıklarını kapatmak. Bu da şu demek: Ucuz bir fon kaynağı olacak. Hazine bonolarına gidecek. Devlet iç borçlanma senetlerine gidecek. Yani, kıdem tazminatı fonunu kendi iç kaynaklarının yetersizliği sebebiyle borçlanmak yerine, işverenlere yeni bir yük ve işçilerin hakkını elinden almaları anlamına geliyor. İşverenler aslında kıdem tazminatını istemiyorlar. Fonu da istemiyorlar ‘Kıdem tazminatını kaldırın. Ortada işsizlik sigortası fonu zaten var’ diyorlar. Devlet de bunu kullanarak ‘Fon kuralım, sonra para verelim’ diyor. Şu anda birçok işverenin devlete vergi ve sigorta prim borcu var. Büyük bir kısmı fona da para ödemeyecek. Sonra da devlet ‘Senin işverenin bana para ödemedi. Ödeyenlerinkini de iç borçlanma senetlerinde kullandım. Ama onun da faizi şu. Bu da sana yetmedi’ diyerek çalışanın kıdem tazminatını elinden almak istiyor.”


Ali Tezel, “Kıdem tazminatı fonu kurulması, yaklaşık 10 ila 15 yıllık süreçte kıdem tazminatının kaldırılmasının yıllara yayılmış hali demektir” dedi. 

Devlet neden fon istiyor? 

Habertürk yazarı Abdurrahman Yıldırım da 17 Nisan’da kaleme aldığı yazısında “kıdem tazminatı reformunu” şöyle detaylandırdı: 

1) Halen çalışanların kıdem tazminatında bir değişiklik olmayacak. Bu tazminatlar çalışan, çalışmaya devam ettiği müddetçe işyerinde kalacak ve işyeri tarafından ödenecek. 

2) Ancak ayrılma veya çıkarılma durumundan sonraki yeni bir işe girişlerde Kıdem Tazminatı Fonu devreye girecek.  Maaştan her ay kıdem tazminatı için belirlenen oranda kesinti işveren tarafından yapılarak Fon’a yatırılacak. 

3) İşveren çalışılan her ay için Fona ödeme yapacak ve bu çalışan adına burada değerlendirilecek. Faize, menkul kıymete veya faizsiz yatırım araçlarına yatırılacak. Getirisi ana parayla birlikte çalışana ait olacak. Çalışan da hesabını izleyebilecek. Konulacak süre sonunda mesela 10 yıl sonra Fonda birikenler sahipleri tarafından çekilebilecek. Ya da çekilmeyip çalışma hayatının sonunda topluca alınabilecek.

4) Devlet niye fon istiyor? Tutarı 100 milyarlarla ifade edilen bir kaynağı yönetecek de ondan. Aynen toplam tutarı 125 milyar lirayı bulan İşsizlik Fonu gibi. Ya da toplam tutarı 90 milyar liraya geçen Bireysel Emeklilik Fonu gibi. Berat Albayrak açıklamasında Bireysel Emeklilik Sistemi ile Kıdem Tazminatı Fonu’nun 5 yılda GSYH’nın yüzde 10’una ulaşacağını söyledi. Yüzde 10’un karşılığı 80 milyar dolar, yani yaklaşık 500 milyar lira.

Yarışta tek ayakla kalma ihtimali… 

“Kıdem Tazminatı Fonu’nda istenen sonuca ulaşmak için de mutlaka gelişmiş bir sermaye piyasası gereklidir” diyen Yıldırım, uzun vadeli fonların ancak sermaye piyasasından temin edileceğini hatırlatarak şu ifadeleri kullandı: 
 

“Türk finansal sisteminin sağlıklı işleyebilmesi ve ekonomik büyüklüğü finanse edebilmesi için, mutlaka sermaye piyasası ayağı devreye girmeli. Aksi takdirde bütün yarışlara ve bütün yolculuklara tek ayakla katılmak durumunda kalırız.”


Kıdem Tazminatı Fonu neden en sıcak gündem? 

Bu soruya ekonomi otoritelerinin en sık verdiği cevap: Mevcut sistemde bazı çalışanların tazminatlarını alamamaları. 

İflas, finansal sıkıntılar ya da kötü niyet, işverenin çalışanına tazminat ödememe nedenleri arasında sayılabilir. 

Hürriyet yazarı Noyan Doğan’a göre bugün her 100 çalışandan 85’i kıdem tazminatını alamıyor. İşçi ve işveren uyuşmazlıkları dosyalarının yüzde 70’e yakını da kıdem tazminatıyla ilgili uyuşmazlıklardan kaynaklanıyor.

Yalnızca işten atılanların kıdem tazminatı alabildiği mevcut sistemde şirket iflas ettiyse ya da konkordato ilan ettiyse çalışanlar tazminatını alamıyor. 

İkiye bölen “reform” 

Kıdem tazminatını “uygulanabilirliği” konusunda sektörlerin temsilcileri, siyasetçiler ve ekonomi yazarları ikiye ayrılmış durumda. 

Albayrak’ın Yapısal Reform Paketi sunumunun hemen ardından bir açıklama yapan İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, kıdem tazminatı fonu için “Türkiye’nin en büyük ihtiyacı uzun vadeli fon birikimine güçlü bir katkı sağlayacak” ifadelerini kullanırken İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, açıklanan peketi “reformist bir aklın yansıması” diyerek nitelendirmişti. 

Bu yaklaşımlara karşı çıkan Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, Cumhuriyet Gazetesi’nde bugün kaleme aldığı yazısında yüksek işsizlik ve enflasyon ortamında, artan işten çıkarmalar ve düşen reel ücretlerle “sermaye sınıfının” krizi atlatmaya yeterli tasarruf sağlamaya uzak olduğunu belirtti. 

Kıdem tazminatının fona dönüştürülerek BES ile bütünleştirilmesini “Sermaye çevrelerinin krizi fırsat bilerek yarattığı karşı saldırı hazırlığı” olarak tanımlayan Yeldan şu ifadeleri kullandı: 
 

“Sermaye örgütlerinin ve sözcülerinin savlarına göre Türk sanayisi mevcut koşullarda küresel ekonomide rekabet şansı yakalayabilmek için kıdem tazminatı yükünden kurtarılmalıdır; kıdem tazminatı yükü işgücü piyasalarında “katılık” yaratmakta ve istihdamın arttırılmasını engellemektedir; zaten işsizlik sigortası kurulmuş iken işçilere ayrıca kıdem tazminatı sağlanmasının geçerli bir nedeni kalmamıştır; vs. vs... 

Oysa kıdem tazminatının amacının ve tarifinin doğru yapılması durumunda, bu savların gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu görmek ve ardında yatan ana görüşlerin aslında sermaye kesiminin krizden en az zararla çıkmasını sağlayabilmek için ‘dengelenme’ diye anılan sürecin bedelini emekçi sınıflara yıkmaktan ibaret olduğunu anlamak hiç de güç değildir.”


“Kıdem tazminatı, kıdemliliğin ödüllendirilmesi ve işbaşında yıpranmanın tazminidir” diyen Erinç Yeldan, yeni uygulamanın bir reform unsuru olduğuna karşı çıkarak fonların birleştirilmesi için şu açıklamayı yaptı: 
 

“Bir yandan emekçilerin gelirleri üzerinden yeni bir el koyma ve sömürünün perçinlenmesi anlamına gelirken, bir yandan da öz kaynakları tıkanmış olan yerel finans sermaye örgütlerine yeni taze kaynaklar yaratmayı ve bu çarpık rant düzenine yeni aktarımlar kurgulamayı amaçlamaktadır.”


Konu sendikalara sorulduğunda Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kıdem tazminatının fona devredilmesine karşı çıkanlardan. En önemli gerekçelerinden biri kıdem tazminatının işçi için iş güvencesi anlamına gelmesi. Albayrak’ın konuşmasından sonra DİSK’ten yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
 

“Kıdem tazminatının fona devri DİSK ve işçi sendikalarının ezici çoğunluğu açısından kapanmış bir tartışmadır. Yeniden gündeme getirilmesi kabul edilemez. Kıdem tazminatının fona devri kıdem tazminatının miktarını düşürecek, ödemesini zorlaştıracak ve işçilerin önemli bir iş güvencesi dayanağını ortadan kaldıracaktır. Hükümeti kapanmış bir tartışmayı açmaması için uyarıyoruz. Kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir. Tartışmayacağız ve kabul etmeyeceğiz. İşçiler kriz koşullarında giderek ağırlaşan bir yaşam mücadelesi verirken, kıdem tazminatına ve işçilerin cebine el uzatmanın karşısında her türlü demokratik direniş meşru bir hak olacaktır.”


TÜRK-İŞ, kıdem tazminatında fon 2017 yılında gündeme geldiğinde bakanlığa kıdem tazminatının kazanılmış hak olduğunu ve mevcut haliyle devam etmesi görüşünü savunurken Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TİSK, kıdem tazminatının işveren üzerindeki yükünün ağırlığını gerekçe göstererek kıdem tazminatında değişiklik yapılmasını istiyor:
 

“Dünya Bankası verilerine göre Türkiye, kıdem tazminatı yükünün ağırlığı bakımından ilk sırada. Mutabakat sağlanmadığı sürece kıdem tazminatında değişiklik yapılmamalıdır. İster kıdem tazminatı fonu oluşturulsun, ister fon dışında farklı bir çözüm yolu bulunsun, yılda 30 günlük ücret üzerinden hesaplanan mevcut yük azami 15 günlük ücret tutarına indirilmelidir.”

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU