'İbrahim Anlaşması' neden deprem etkisi yarattı?

ABD'li yetkililer, bu anlaşmanın İran karşıtı cepheyi birleştirme imkanına ilişkin soruya 'İran'a yönelik maksimum baskı politikasının sürdüğü' yanıtını veriyor

Filistin davası, radikal dini grupların en çok başvurduğu söylemler arasında yer alıyor (Reuters)

İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında imzalanan anlaşma hakkında bölgesel ve uluslararası değerlendirmeler birbirinden farklılık gösterdi. BAE, bu anlaşmayı ekonomik, ticari ve dini açıdan bölge tarihinde 'önemli bir kilometre taşı' olarak niteledi. Amerikan New York Times gazetesi yazarlarından Thomas Friedman, anlaşmanın Ortadoğu'da deprem etkisi yarattığını belirtti.

İki ülke arasında imzalanan Abraham (İbrahim) Anlaşması'na yönelik en sert tepkinin siyasal İslamcı gruplardan gelmesi beklenirken, bu kez Ramallah'taki Filistin yönetimi bu alana öncülük ederek BAE'yi 'hainlikle' suçladı. Anlaşmayı yakından takip eden ABD'li yetkililer, Independent Arabia'ya verdiği demeçte, Abu Dabi ve Tel Aviv'in imzaları atması beklenen anlaşmanın bölgenin geleceğini etkileyecek bir girişim olduğunu ve en önemlisi de 'bölgedeki radikal grupların bahanesini bitirecek' bir adım niteliği taşıdığını ifade ettiler.

Mescid-i Aksa kapılarını açan kart

ABD Dışişleri Bakanlığı Bölge Sözcüsü Geraldine Griffith, yaptığı açıklamada, "Birçok radikalin Filistin davasını, gelecek nesilleri ve Müslüman gençleri radikalleştirmek için bahane olarak kullandıklarının farkındayız. Ancak bu anlaşmayla birlikte radikallerin artık mazereti kalmadı. Çünkü anlaşma, Dubai ve Abu Dabi'deki Müslümanların gelmesine, İsrail'i barış içinde ziyaret etmesine ve aynı şekilde Mescid-i Aksa'da namaz kılmasına izin verecek. Tüm dünya oradaki güvenli ortamı görecek. Oradaki herkes bunu memnuniyetle karşıladı.

Radikalizm ve terörizm konularında uzmanlaşan araştırmacı akademisyen Abdullah bin Halid el-Kebir Al Suud, "Radikalizmin körüklenmesiyle ilgili en büyük sorun bu ideolojinin artık yalnızca IŞİD, El Kaide veya Hizbullah gibi radikal ve terörist gruplarla sınırlı kalmamasıdır. Bilakis bölgedeki devletler de terörist akımların dillendirdiği bu söylemlerden siyasi kılıflar altından faydalanıyor ve bölgedeki birçok ülkenin İsrail ile ilişkileri güçlendirdiği bir dönemde Mısır ile BAE gibi siyasi açıdan kendilerine muhalif olanlara karşı kışkırtıyor. Radikal grupların tepkisi şüphesiz anlaşmaya saldırmak olacak. Bu gruplar, anlaşmaya Suudi Arabistan ile BAE'ye saldırdıkları radikal söylemlerinde yer verecek ve kendilerine yeni üyeler devşirmek için kullanacaklar" ifadesini kullandı.

Hakiki büyük değişimler

ABD'li Sözcü Griffith, "Tarihi başarı (anlaşma) daha çok barışçıl ve refah bir bölge anlamına geliyor. Bu anlaşma, hakiki büyük değişimlerin gerçekleşmesi yani bölgenin istikrar, güvenlik ve fırsatlardan faydalanması için bölgenin durumuna katkı sağlayacak. Başkan'ın (Donald Trump) barış vizyonuna ek olarak bu anlaşma İsrail ve Filistinliler arasında sürdürülebilir, gerçekçi, adil ve kapsamlı bir barışın tesisi için temel oluşturacak" ifadelerini kullandı.

Griffith, açıklamasının devamında şunları kaydetti:

"(Anlaşma) gelecekte bölgesel barışa doğru daha çok ilerlenmesine temel sağlayacak, BAE, İsrail ve aynı şekilde bölge halklarına daha iyi bir yaşam sunacak. Daha istikrarlı bir Ortadoğu bundan sonra radikallere geçit vermeyecek. Bu anlaşma bölgedeki ülkelerin birbirlerinin ortak çıkarlarını kabul etmesi ve aynı şekilde ortak sorunlarla mücadelede ortak çalışmayı merkeze koyuyor. Bu gerçekten bölge ve dünyanın tamamı için ileriye dönük atılmış müthiş bir adım."

ABD'li yetkililer, bu anlaşmanın İran karşıtı cepheyi birleştirme imkanına ilişkin soruya 'İran'a yönelik maksimum baskı politikasının sürdüğü' yanıtını veriyorlar. Griffith, açıklamasının devamında, "İran'ın saldırganlığı, Körfez'den İsrail'e kadar bütün bölge tarafından biliniyor. Aynı zamanda Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konsey'inden (BMGK) İran'a yönelik silah ambargosunun uzatılmasını istediğini biliyoruz. Ortadoğu ülkeleri şu an tek bir ağızdan konuşuyor ve talepleri aynı o da silahların İran için yasaklanmasıdır" dedi.

Filistin yönetiminin anlaşmayı reddederken kullandığı sert üsluba rağmen Griffith, ülkesinin Filistin tarafını anladığını belirterek, "Belli kesimlerin Barış vizyonunu sevmesi gerekmiyor. Bu nedenle onları İsrail ile müzakere masasına oturmaya teşvik ediyoruz. Barış vizyonuna karşı itirazlarını doğrudan bu masada yapmalarını istiyoruz. Bu çatışmaya son vermenin gerçekçi yolu, kapsamlı ve adil bir barışı tesis etmeyi hedefleyen müzakerelerdir" dedi.

İsrail-BAE anlaşmasının bölgedeki tarihi Arap-İsrail çatışmasının sona ermesini isteyen liderlerde şaşkınlık yaratmadığını söyleyen Griffith, "Barış anlaşmasının merkezinde İsrail ile BAE'nin halkları için daha refah bir gelecek inşa etmesi için tarihi fırsat sunuyor. Bu anlaşma, ekonomisi gelişmiş bu iki ülke arasındaki mali ve ticari ilişkileri geliştirecek ve bu Ortadoğu'nun tamamında ekonomik fırsatlara ve kalkınmaya hız verecek. ABD, bölgedeki liderlerle verimli görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmeler sırasında ilerleme kaydetmek için hepimizin ortak hedefler etrafında birlikte çalışmamız ve buna engel olacak tarihi çatışmalara izin vermememiz gerektiği net bir şekilde anlaşılmıştır. Gelecekteki olayları tahmin edemeyiz fakat size bölgedeki çok sayıda liderle tartışmalarımızı sürdüreceğimizi söyleyebilirim. Bizler gelecekte birçok şeyin iyi olacağını umuyoruz" ifadelerini kullandı.

Kazananlar ve kaybedenler listesi

New York Times (NYT) gazetesi yazarlarından Thomas Friedman, anlaşmanın Ortadoğu'da deprem etkisi yarattığını belirtti.

Friedman, NYT'de yayımlanan yazısında, İsrail-BAE anlaşmasının daha önce Mısır ile yapılan Camp David ile Filistinlilerle imzalanan Oslo anlaşmalarına nazaran kamuoyunun dikkatini daha az çekmesine rağmen Ortadoğu düzleminde jeopolitik deprem etkisi yarattığını belirtti.

Friedman, yazsısında, "Jeopolitik açıdan anlaşmanın en büyük kaybedenleri İran ve müttefikleri (Hizbullah, Iraklı milisler, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Filistin'deki İslami direniş grupları Hamas Hareketi ve İslami Cihad Hareketi, Yemen'deki Husiler) ile Türkiye oldu" ifadelerini kullandı.

Friedman, makalesinin devamında şunları kaydetti:

"Filistin davası, Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilen Mescid-i Aksa ile bağlantılı olması hasebiyle radikal dini grupların kullandığı söylemlerde, Arap ve bölge ülkelerdeki kurumların da yaptığı açıklamalarda, en çok başvurulan sözcüklerin başında geliyor. Barış planına göre, tüm Müslümanların Mescid-i Aksa'yı ziyaret ederek burada namaz kılmalarına izin veriliyor. Yine bu plana göre, Kudüs'teki diğer tüm mukaddes mekanların bütün dinlerin mensupları için açık olması gerekiyor."

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Halil Erdoğan

https://www.independentarabia.com/node/143631

DAHA FAZLA HABER OKU