Nurettin Topçu: Hak bildiğiniz yolda yalnız yürüyecek kadar güçlü olun

Topçu, 10 Temmuz 1975'te hayata veda ettiğinde arkasında sayısız eser bıraktı. Topçu’nun benzer dertlere sahip aydınlardan en önemli farkı "Ne yapmalı" sorusuna cevap üretmesiydi. Birçok eserinde bu sorunun cevabını vermeye çalıştı

Nurettin Topçu, İstanbul İmam Hatip Okulu öğrenci yurdunda düzenlenen (23 Aralık 1955) Mehmet Âkif Ersoy’u anma toplantısında konuşurken / Fotoğraf: Dergâh Yayınları Arşivi

Nurettin Topçu, kansere yenik düşerek 10 Temmuz 1975 yılında hayata gözlerini yumduğunda arkasında sayısız eser bıraktı. 

Henüz çocukluk yıllarında öğretmeni Nafiz Bey'in kazandırdığı Mehmet Akif sevgisi Topçu'nun hayat istikametinin önemli kıblelerinden birisini teşkil etmişti.

Lise yıllarında ise Hocası Şerafettin Yaltkaya sayesinde namaza da başlayan Topçu, İslami bilimleri yakinen tatbik etme ve öğrenme fırsatı buldu.

Girdiği sınavlarda kendi çabalarıyla Fransa'da okuma imkanı bulan Topçu’nun 6 senelik yurt dışı tecrübesi ise mefkûresini şekillendiren dönüm noktasını oluşturmuştu.

Fransa yıllarında önemli felsefecilerden Maurice Blondel ve Lois Massignon ile yakınlık kuran Topçu, "Conformisme et révolte" (İsyan Ahlakı) teziyle Sorbonne Üniversitesi’nden doktora derecesi alan ilk Türk oldu.
 

Nurettin Topçu Paris’te, genç bir talebe iken.jpg
Nurettin Topçu Paris’te, genç bir talebe iken / Fotoğraf: Dergâh Yayınları Arşivi


Doktorasını tamamladıktan sonra ülkesine dönen Topçu, her dönem ve iktidarın rahatsız olacağı cinsten açık sözlüydü.

Türkiye'de, doktorası ilgili ve çeşitli konularda sorunlarla karşılaşınca üniversiteden ayrılarak kendisini hayatının sonuna kadar adayacağı öğretmenlik mesleğini seçti.

Oysa bu tercih de Nurettin Topçu'ya istediği özgürlük alanını vermeyecekti. Onun inandıklarını söylemekten ödün vermez tavrı, tüm meslek hayatı boyunca sürgünler ve cezalarla karşılaşmasına neden olacaktı. 
 

nurettin topçu ve öğrencileri.jpg
Nurettin Topçu ve öğrencileri / Fotoğraf: Twitter


Düğününün akşamında Galatasaray Lisesi'nden sürgün edildi

Ezel Erverdi'nin aktardığına göre; Nurettin Topçu Galatasaray Lisesi'nde öğretmenlik yaptığı sırada okul müdürü Behçet Bey, Topçu'ya yaz imtihanlarından geçmesi için 6 öğrencinin ismini verir.

Listeyi alan Topçu, müdüre, öğrencilerin ancak başarılı olurlarsa derslerini geçebileceklerini söyler. O yaz, ismi verilen öğrencilerden bir kısmı imtihanlardan başarısız olur ve sınıfta kalır. 

Behçet Bey, Nurettin Topçu’nun bu dürüst tavrını takdir edeceği yerde kendisine karşı büyük bir kin beslemeye başlar ve nihayet intikamını Topçu’nun düğün akşamında alır.

Belki de hayatının en mutlu günlerinden birinin akşamında Topçu’ya İzmir’e tayin edildiği haberi ulaştırılır.

İzmir’e yerleşen Topçu, burada Hareket Dergisi’ni çıkartmaya başladı.
 

Hareket dergisinin ilk sayısının (Şubat 1939) kapağı.jpg
Hareket dergisinin ilk sayısının (Şubat 1939) kapağı


Bu dergide müstear isimle yazdığı bir yazı, bu kez İzmir Lisesi Müdürü tarafından jurnallendi ve Topçu tekrar İstanbul’a tayin edildi.

İsmail Kara, okul müdürünün Nurettin Topçu için söylediklerini şöyle nakleder:

Bu yıl talebe ile münasebetleri bilhassa yılsonunda hoşa gitmeyecek vaziyette olmuştur. Hareket mecmuasındaki ‘Çalgıcılar’ makalesinin muhitte uyandırdığı tesir dolayısıyla talebe ile münasebetli münasebetsiz zamanlarda gizli gizli konuşmalar yapmağa kalkışmış ve idareyi haylice yormağa başlamıştır, idarenin sıkı kontrolüne de sebebiyet vermiştir.

Değerli ve o nispette tehlikeli bir öğretmendir. Hisleri ve fikirleri müspet değildir. Memleketteki bütün kıymetleri yıkan bir zihniyetle hareket ettiğine bu yıl kani oldum.

(İsmail Kara – Ahlak Davasına ve Muallimliğe Adanmış Bir Ömür: Nurettin Topçu)


Adalet Partisi’nin kuruluşunda yer aldı

Adalet Partisi’nin kuruluş sürecinde Nurettin Topçu önemli görevler üstlenmişti. Şüphesiz ilkeleri uğruna yaşayan böyle bir ismi, güncel siyasetin dalgaları arasına çeken kuvvet Ali Fuat Başgil’di. 

Başgil’in 27 Mayıs Darbesi sonrası bocalayan cuntaya karşı iktidarı söküp alması an meselesiydi.
 

ali fuat başgil.jpg
Ali Fuat Başgil / Fotoğraf: Wikipedia


Üstelik Başgil’in ulvi kişiliği, liyakati ve dürüstlüğü Nurettin Topçu’yu arkasından yürümeye ikna etmişti.

Hatta bu uğurda seçilme imkanı bulunmayan Konya bölgesine gitmiş ve Senato adayı dahi olmuştu.

Oysa Türk siyaseti 1961 yılında farklı bir seyir izleyecekti. Önce Başgil’in cumhurbaşkanlığı büyük bir zorbalıkla engellendi; ama bu beklenmeyen bir durum değildi.

Cuntanın kendi adayını cumhurbaşkanı seçtirmek için harekete geçebileceği önceden öngörülmüştü; fakat kuruluşunda büyük emek ve mücadele verilen Adalet Partisi’nin içerisinde meydana gelen politik oyunlarla Süleyman Demirel’in genel başkan olması Nurettin Topçu’yu bir daha yaklaşmamak üzere gündelik siyasetten uzaklaştırmıştı.


Dertli bir adam

Nurettin Topçu, küçük yaşlardan itibaren mensubu bulunduğu toplumun ve medeniyetin sorunlarını kendisine dert edinen bir tabiata sahipti.
 

Nurettin Topçu ilkokula başlayacağı günlerde (1915) mektepli kıyafetiyle (Dergâh Yayınları Arşivi).jpg
Nurettin Topçu ilkokula başlayacağı günlerde (1915) mektepli kıyafetiyle / Fotoğraf: Dergâh Yayınları Arşivi


Ayhan Yücel’in, Sırrı Tüzeer’den aktardığı bir hatıra bunu ispat eden bir mahiyettedir:

Çocukluğundan itibaren az gülen ciddi tavırlı biri idi. O yıllarda mektep civarında Fransızların tenis oynadıkları bir bahçe vardı. Nurettin bu bahçede oynayanlara bakar, ziyadesi ile üzülürdü. Memleketin hali ona ömrü boyunca acı çektirdi…

İşte ben de rahmetli hocam Nurettin Topçu’yu tanıdığım 1951 yılından vefatına kadar diyebilirim ki her karşılaşmamda onun memleketin haline ve birçok meseleye bakışında ayni düşünceli halini görürdüm.

Şimdi soruyorum: Nurettin Topçu o yıllarda Fransızların tenis oynadıkları o bahçeye neden bakar bakar da düşünür ve üzülürdü: Anadolu çocuğunun hali aklına gelirdi de ondan...

(Ayhan Yücel - Nurettin Topçu’yu Anlamak ve Anlatmak)
 

Topçu çocukluk.jpg
Nurettin Topçu'nun çocukluk yılları / Fotoğraf: Twitter


Allah korkusu ve samimiyet

Nurettin Topçu’nun düşüncesinin merkezinde Allah korkusu bulunuyordu. Ancak riyaya dayanan bir hissiyat yerine Allah’a dayanmanın ilk koşulu olarak samimiyeti öne sürüyordu. 

Ona göre samimiyetini kaybeden bir mümin, Allah’ı yitirmiş demekti. Bu kayıptan sonra hiçbir davranış bir mana taşımazdı:

Samimilik, dindarlıktan hiçbir zaman ayrılmaz. İnsan, samimiliği kaybettiği anda Allah'tan uzaktadır. Samimilik, kendi ruhunun derindeki yaşayışını hareketleriyle ve bütün iradesiyle takip etmek, başka deyimle kalbinin yolunda yürümek demektir. Kalbin emirlerine uymasını bilmektir. Sahtekâr aklın ve menfaatlerin galebesi onu ortadan kaldırır.

(Nurettin Topçu - İslâm ve İnsan)
 

 
İkiyüzlülüğe savaş açmıştı

Nurettin Topçu için samimiyet ve dürüstlük hayattaki en büyük değerdi. Bu yüzden öğretmenlik yaptığı liselerde imtihan yapacağı zaman sınıftan çıkıp talebeleri vicdanlarının gözetmenliğine bırakması bunun önemli göstergelerinden birisiydi.

Öte yandan Topçu riyakârlık konusunda din adamlarının tutumundan son derece rahatsızdı.
 

topçu.jpg
Fotoğraf: Twitter


İslam’ın özünün boşaltılarak bir takım ritüellere hapsedilmesini dine yapılabilecek en büyük kötülüklerin başında görmekteydi.

Müslümanların eylemleri kadar bu eylemlerin arkasındaki samimiyet büyük bir önem arz ediyordu:

Allah korkusu, dünya hâdiselerinin benzeri olan bin türlü hâdiselerin korkusuna bağlandı ve böylelikle dindar geçinen bu zümrenin elinde, Allah katledildi. Dünya denilen, bu hile ve riya pazarında, ahiret metaının muhtekirleri süratle çoğaldı.

Bütün kirlerinin üstüne dindarlık libasını giyinenler, din hayatının sarrafları veya karaborsacıları kesildiler. Mallarının sürümünü sağlayanlara cenneti peşkeş çektiler. Kendileri ile alışveriş yapmayanları ise cehenneme gönderdiler ve sanki kendileri Allah’ın umumî vekâletine sahipmişler gibi, iman ile isyanın sınırlarını sımsıkı ayırdılar.

Gerçekte, Allah karşısında edep düşman olan bu hareket, onları kibir ve zulümlerine esir etmek suretiyle, Allah iradesinden ayırdı; gönüllerini tikadi ve bunları, karanlıkların önderi yaptı. Din, çok defa sapıklıkla birleşti ve din hayati, her türlü aydınlığın, kültürün, medeniyetin, insaniyetin düşmanı oldu.

(Nurettin Topçu – Ahlak Nizamı)
 


Bedel ödemeye davet eden bir çağrı

Nurettin Topçu, muhteşem akademik kariyerine rağmen üniversitede kalmak yerine lisede öğretmenlik yapmıştı.

Hayatının sonuna kadar öğretmenlik maaşıyla geçinmiş ve mütevazı bir hayat sürdürmüştü. 

Onun için servet biriktirmenin ya da kabul görmek için politikacılara yanaşmanın bir kıymet-i harbîyesi bulunmuyordu.

Üstelik inandığı yolda yürümenin ilk koşulunun bedel ödemek ve yalnız kalmak olduğunu biliyordu. Topçu bu durumu şöyle izah edecekti:

Günlerimiz güzel geçsin, diyorsun. Günün geceden, iyinin kötüden çıktığını görmüyor musun? Öyleyse sık sık, ama iradenle cihat ederekten, sık sık öl ki yine sık sık dirilesin.

Hem düşman kılıcı ile ölmek de bir şey mi sanki? Ölümün bol lezzetini tatmak istiyorsan dost eliyle her gün öldürülmelisin.

Neden gül bahçelerinde kanlar kokuyor? Niçin sabah yeli hazin hazin ağlıyor? Sahi, bülbülyuvalarını baykuş dağıtmış. Buna da zulüm mü diyeceksin. Yok, yok, şaşkın olma! Büyük nizamin hikmetini iyi oku!


Müslümanları bölen her türlü fikir ve yapıya karşı çıktı

Nurettin Topçu’nun dert edindiği en büyük meselelerden birisi de Müslümanların parçalanmış haliydi.

Özellikle Anadolu sathındaki parçalanışları temelsiz ve hamasi buluyor ve bu konuda çok sert ifadeler kullanıyordu. 

Örneğin Süleymancılar olarak bilinen cemaatin İmam Hatip okulları konusunda mütedeyyinlerden ayrılan bir kanaatte olması Nurettin Topçu’yu hayli kızdıran noktalardan birisini teşkil etmişti:

Bugün İmam Hatip Okullarındaki gençliğe verilen kültürü bile çok gören boy boy Süleymancı, vesaireci sözde İslâm alemdârları karış karış vatana yayılmış bulunuyorlar.

Kimi tegannîci, kimi propagandacı, kimisi büyücü ve üfürükçü, ancak hepsi geniş anlamda politikacı, hepsi sömürücü, hepsi samimiyetsiz ve hepsinin koltuklarında birer balta saklanan önderler, cemaati bir bataktan öbürüne saplamak ve her biri onu daha mükemmel surette soymak için birbirleriyle yarışıyorlar…

(Nurettin Topçu – İslam ve İnsan) 


Milli devletin inşası

Nurettin Topçu’nun düşüncesinin en önemli sacayaklarından birisini milli devlet teşkil etmektedir. Milli bir devletin ortaya çıkması ise milli şahsiyet ve önderlerin varlığına bağlıdır.

Devletlerin yönetimindeki demokrasi modelini faydalı bulan Topçu, bu uygulamanın başarılı olabilmesini ise toplumun da faziletli olması koşuluna bağlı olduğunu belirtmektedir.
 

Nurettin Topçu (Dergâh Yayınları Arşivi).jpg
Nurettin Topçu / Fotoğraf: Dergâh Yayınları Arşivi


Aksi halde bir katil ile hırsızın oyları dürüst vatandaşın reyi eşittir; ancak milli bir devlet olgusu faziletli bir toplumu inşa ederek demokrasinin de tam işlemesine katkı sağlar.

Bunun için şahsiyet sahibi bireylerin varlığı toplum için büyük bir önem arz etmektedir:

Millî devlet, milletin yüzyıllara gömülü iradesini diş tesirlerden koruyarak yaşatan devlettir. O, Kur’a ve kumar usulüyle kurulmaz. Yüzlerce yıllık, bazen bin yıllık alin terinden ve Hak uğrunda dökülen kılıç kanından hayat alır.

Yüzlerce yıllık fedakârlıklarla millet için verilen kurbanların ruhlarından sızan vasiyetlerin fermanına bağlanır. Kutsal topraklarda onu Rusya'daki bir soysuzla Amerika'daki bir Yahudi'nin iradesinden çıkarmak isteyenler, devleti içinden yıkmak isteyenlerdir.

Onu, Osman Bey'le Yıldırım’ın ve Yavuz Selim'in iradesinden, Erzurum Kongresi'nin azmi ile Hüseyin Avni'nin aşkından ve Mehmet Âkif'in imanından çıkarmasını bilenler kuracaklardır.

(Nurettin Topçu – İradenin Davası)
 


Demokrasi anlayışı

Nurettin Topçu, demokrasiyi habis ruhlu idarecilerin halk tarafından dengelenmesi açısından kıymetli görmektedir.

Öte yandan demokrasinin tam anlamıyla uygulanabilmesi için toplumun ve idarecilerin faziletli olması gerektiğine inanmaktaydı. 

Fazilet sahibi bir lider olarak gördüğü Başgil’in türlü entrika ve ayak oyunlarıyla minder dışına itilmesine de şahit olan Topçu, demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını yakından görmüştü.
 

topcu-nurettin-7.jpg
Fotoğraf: Dergâh Yayınları Arşivi​​​​​​​


Medya ve aydınlar, halkın fazilet sahibi olması için önemli aygıtlar olduğunu düşünüyor; ama bu yapıların çoğunlukla halkı aldatmak için kullanıldığını bilmesi sebebiyle halkı uyarmaktadır:

Bu rejimde bilenle bilmeyen bir olmaktadır. Zira her vatandaş ayni oy hakkına sahiptir. Bu hususta cahille âlimin, filozofla amelenin, şerir ile velînin farkı tanınmıyor. Hayatinin kemâl mevsimine ulaşmış olgun ve faziletli bir hâkim ile psikopat bir katil yan yana oy kullanıyorlar. Her ikisinin oyları tatbikatta ayni değeri taşıyor.

Cemiyet içerisinde her zaman bulunan câhillerle menfaatçilerin sayısı, olgun ve faziletli insanlardan daha çok olduğundan, sayıları sebebiyle bu rejimde onlar ağır basacak ve cemiyeti hep kötüler idare edecektir.

Zira olgunlaşmış bir demokraside halk kütlesi yüzünü, kendini irşad eden kimselere çevirmiştir. Halk sade kendi aklıyla oy kullanmaz. Gazeteler, partiler ve bütün münevverler, halka doğru yolu gösterirler.

Ancak bunların da halkı aldattıkları ve kendi menfaatleri uğrunda halkı doğru yoldan uzaklaştırdıkları çok kere görülen şeydir. Gazete bir kazanç müessesesi, parti bir muvaffakiyet ekibidir. Sırf gazete ve parti olarak, onların kendi menfaatleri, millî menfaatleri çok geride bırakır.


Nurettin Topçu’nun benzer dertlere sahip aydınlardan en önemli farkı “Ne yapmalı?” sorusuna bir cevap üretmesiydi.

Bulunduğu şartları yalnızca eleştirerek fildişi kulesine çekilmemiş, birçok eserinde bu sorunun cevabını vermeye çalışmıştır.

Örneğin; “Damlalar” isimli eserinde insanın neyi, nasıl ve kimle yapacağının cevaplarını üç temel üzerine peşi sıra sıralıyor:

Âlem, üç şeyin mecmuundan ibarettir: Varlık, düşünce ve hareket. 

Bunların hepsini kendinde toplayan insan, üç şeyin pesinde olmak için yaratılmıştır.

Hakikatin, hayrın, güzelliğin. 

İnsan ruhunda bu üç şeyi götüren üç yeti vardır: Zekâ, duygu, irade… 

İrade üç âleme sığınma kuvvetidir: Hemcinsine, kendi samimiyetine ve Allah’a. 

Bu üç yetinin birlikte ve ahenkli olarak barındığı kalp, üç şeyin mahfazasıdır: Askın, ümidin ve imanın… 

Üç kişiye acınır: Zenginlikten sonra fakir düsene, şerefli iken zelil olana, cahiller arasında kalan âlime… 

Üç türlü davranış kaba ve sahtedir: Kendini belli eden sanat, nümayişçi ahlâk, kendine güvenen dindarlık. 

Üç şey saadetin sırrıdır: Tevazu, kanaat ve ölümün esiğinde sık sık dinlenme zevki… 

Üç hâkimin hükmünde hata aranmaz: Kalbin, kaderin, ölümün. 

Üç yerde insan kendini tanır: Tövbede, zalimin kahrı altında, son nefesinde… 

Üç türlü insan Allah’tan uzaktır: Rahatlarını hesaplayarak hizmetten kaçanlar (hizmet ehli olmayanlar), duygulu olduklarını ileri sürüp de sefalet sahnelerinden uzak duranlar, sefil ruhlarda feyiz arayanlar… 

Üç şeyin hududunda durmasını bilmelidir: İsteklerin, aklın, hayatın. 

Üç şeyden ayrılınca diğer üç şeye geçmede acele etmelidir: İnsanlardan ayrılınca ibadete, hareketten çıkınca huzura, dünyaya vedalaşınca uhrâya.

 

 

*Daha ayrıntılı bir okuma için İsmail Kara’nın “Nurettin Topçu Hayatı ve Bibliyografyası” eseri; Elif Pınarcık’ın “Nurettin Topçu’nun Din, Ahlak ve Siyaset Anlayışı” çalışması ve Muhammed İrğat’ın “Nurettin Topçu’da İrade Kavramı” çalışması incelenebilir. Ayrıca Dergâh Yayınları merhum Nurettin Topçu’nun birçok eserini bugün hala yeni baskılarla düşünce dünyamıza kazandırmaya devam ediyor. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU