Nilüfer Yanya: Sahtekarlık sendromunu çokça hissediyorum

İnternette ünlü olduktan sonra ilk albümü ‘Miss Universe’ü çıkaran şarkıcı, besteci ve söz yazarı, Louis Tomlinson’un kız grubunu neden kabul etmediğini, rol modellerini ve kendi kimliğini nasıl bulduğunu anlattı

Londra'da yaşayan genç müzisyen Nilüfer Yanya The xx, Broken Social Scene ve Mitski gibi sanatçılarla aynı sahneyi paylaştı

Bir müzik şirketi yöneticisi SoundCloud’dan şarkılarını keşfedip bir kız grubuna katılmaya davet ettiğinde Nilüfer Yanya 20 yaşındaydı.

Şu anda 24 yaşındaki Yanya inançlı bir şekilde, “Bu asla yapmak istediğim bir şey değildi. Bunun ne kadar iyi bir fırsat olduğuna beni ikna etmeye çalışıyorlardı. Bu kız grubunun kendi müziğini yapacak bir platforma sahip olacak kadar başarılı olacağını dahi söylediler” diyor.

Gruba katılmayı reddetmesinin, pek çok açıdan akıllı bir hamle olduğu ortaya çıktı. Öncelikle, söz konusu grubun beyni olması beklenen One Direction’ın Louis Tomlinson’ı Amerika’daki hamile kız arkadaşının yanına gitmek için projeyi bıraktı. Yanya’nın da yeni bir platforma ihtiyacı zaten yoktu.

Hemen ardından 3 EP çıkarıldı. The xx, Interpol ve Mitski turnelerinde gruplardan destek görmesinin yanı sıra, BBC 2018’in Sesi için adının uzun listede yer alması ile bağımsız New York markası ATO'yla sözleşme imzalaması gibi başka olumlu gelişmeler de oldu. Şimdi, ilk albümü Miss Universe, onun çarpıcı bir şekilde çok yönlü bir yetenek olduğunu tüm dünyaya gösteriyor. 
 


İndie klasikleri Ladyhawke’nin “Paris is Burning” ya da “The Bravery’s’in  “An Honest Mistake” eserlerinin yanı sıra partilerdeki müzik listelerine uyan pürüzlü marş “In Your Head” çalmaya başladığı andan itibaren bu müziğe tutuluyorsunuz. Melodiler, Yanya'dan akıyor ama aynı zamanda onun deneysel kavramlarındaki keşif arayışı için bitmek bilmez bir enerji hissedilebiliyor. Gitarla yönlendirilen şarkıları, zaman zaman The xx ve King Krule'nin yumuşak indie tarzı, bazen de 2000'ler tarzı 'grunge'a çalan indie rock içeriyor ama saksafon ve dalgalı vokalleriyle dolu tutkulu bir ruhu da var.

“Geriye baktığımda, kendi kararlarımda o kadar güçlü olup olmadığımı görebiliyorum…” diyor Yanya. Londra’nın batısındaki bir yerel kafede matcha latte'den yudum alarak olası kötü alternatifi hayal ederken ürperiyor. Normalde açık olan saçları sıkı bir at kuyruğuyla bağlanmış. Yanya röportaj yerinin yanlış olduğundan endişeli gibi, düşünceleri hakkında kararsız ve sessizce konuşuyor. Ama kız kardeşi Molly küçük köpeğiyle geldiğinde, bu utangaçlığı dağılıyor ve öyle bir ışıltıyla gülümsüyor ki güneş gözlüklerine ihtiyaç duyabiliyorsunuz. Yumuşak bir şekilde, “Hala utangacım. Sanırım oldukça hassasım” diyor. Performanslarının videolarını izleyip izlemediğini sorduğumda birden gözleri açılıyor ve şöyle diyor: Yok hayır! Yapamam. Bunu geçmek zorundayım.

Yanya profesyonelliğe giden yolda, okulda ve bir sanatçı gelişim kursunda aldığı müzik eğitimine ve rüyalarının perşinden gitmesi için onu teşvik eden çeşitli rol modellerine müteşekkir olduğunu belirtiyor; The Invisible'daki gitar öğretmeni Dave Okumu, Miss Universe’ün bir kısmının kaydedildiği Cornish stüdyosunun sahibi yapımcısı, müzisyen amcası Joe ve görsel sanatçı olan anne ve babası. Annesi, Paul Smith için tasarım yapan bir moda tasarımcısı ve ressam. Türkiye doğumlu babası ise Kraliyet Sanat Koleji'ni burslu kazandıktan sonra İstanbul'dan ayrılarak Londra’ya yerleşen ve British Museum'da tabloları sergilenen bir sanatçı. 
 

"Hala utangacım. Sanırım oldukça hassasım"


Yanya müziğe karar vermemiş olsaydı, sanat okuluna giderdi. Londra'nın batısındaki Chelsea'de büyürken, zamanının çoğunu 3 kardeşi ve ailesiyle birlikte müzelerde ve galerilerde geçirdi. Yanya, “Bir şeyler yapmak ya da bir şeyler çizmek normaldi. Nereye gidersek gidelim eskiz defterlerimizi götürürdük. Ne zaman parka gitsek, ağaç çizerdik” diye anlatıyor.

Babasından gelen Türk kökeninin yanı sıra, Yanya’nın annesi de yarı İrlandalı ve yarı Macar. Karmaşık bir benlik duygusu yaratan bu durum için Yanya, “Hatırlıyorum da küçükken uzun süre, nereden geldiğimi bilmiyordum. Bu kimlik içinde kendimi güvende hissetmiyordum.”

Orijinal ancak uyumlu bir ses yaratmasına bu kadar çok etkinin bir araya gelmesinin yardımcı olduğunu söylüyor. Yanya, “Bu her zaman işler arasında bir bağlantı kurmaya çalışmamı sağladı; Müziğimde de bir şeyleri bir araya getirmeye, anlamlandırmaya çalışıyorum. Önce fikirle başlarım ve sonra şarkının diğer kısmı için beraber gitmeyecek yeni bir fikir bulurum ve onları birleştirmeye çalışırım” dedi.   
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yanyaların evinde, her zaman babasının Türk müziği ya da annesinin klasik favorileri çalıyordu; ilk müzikal adımlarını annesinin çaldığı piyanoyla attı. Ve sonra gitarları duydu. İlk iPod'unda kız kardeşinin müzik koleksiyonu vardı ve 'skater rock'tan (Fall Out Boy and Panic! at the Disco) indie gruplarına (Strokes, The Cure) terfi etti. Pixies ise sonrasında alternatif ve deneysel bir şeyler ararken ona ilham kaynağı oldu. 
 

"Bir kez fantezinin içine girdiğinde, bir rüyanın içinde yaşıyorsun"


Yanya sözlerine şöyle devam etti: 

"Gitarın sesine aşık oldum, içinde gitar olan her şeyi dinleyebilirdim. Her şeye eşlik etmeye çalıştım."

6 yaşında zihninde şarkılar bestelemeye başlayan Yanya, 12 yaşında gitar öğrenmeye başladığından beri bir grupta olmak istediğini biliyordu. Şarkı söylemekse sonra gelişti. Yanya, “Herkes okulda bir korodaydı. Gerçekten kendimden emin değildim. Ben sınıfın Mariah Carey'i falan değildim. 'Gerçekten çok güzel bir sesin var' diyen bir şarkı yazma öğretmenim vardı. Şaşırmıştım" diyor. Sonra 18-20 yaşlarına geldiğinde küçük şovlar başlamış. "Yoğun adrenalin olduğunu hatırlıyorum" diyor Yanya: Çok mutluydum, nihayet yapmak istediğim şeyi yapmaya başlamıştım.

Albümün en eski şarkısı “Monsters Under the Bed”i Yanya henüz 15 yaşındayken yazdı. Yanya, yapımcı John Congleton'la “In Your Head”  şarkısını kaydetmek için Los Angeles'a uçtu ve birden stüdyoda fazladan boş gün oluşunca “Monsters Under the Bed” şarkısını kaydettiler ve bu “Miss Universe” albümünün zamanımızın en büyük endişe duygusunu yansıtan isim şarkısı oldu. WayHealth adlı kurgusal bir sağlık yönetim şirketinden gelen otomatik mesajlar - şarkı aralarında söylenen sözler - modern yaşamın stresini hatırlatıyor. 
 

Yanya, kendine özgü ses renginden dolayı Nina Simone'a benzetiliyor 


Yanya, onu hayatın her alanında rahatsız eden paranoyadan da bahsediyor. “Bir kez paranoyak bir düşünceye sahip olunca, sizi tam bir düşünce alt dünyasına sürükleyebilir” diye gergince gülümsüyor ve ekliyor: Epey içe dönüğüm. Çok düşünürüm.

Bu hislerin, sahtekarlık sendromuna yol açtığını söyleyen Yanya sözlerini şöyle sürdürüyor: Bunu çokça hissediyorum. Büyük oranda hem de. Arizona'da geçen yıl FORM Arcosanti festivalinde çaldım; Kelsey Lu da orda çalıyordu, Blood Orange, Mount Kimbie, Mitski, gerçekten örnek aldığım tüm insanlar. Ruh halim ise 'Neden buradayım?' şeklindeydi. Asla hazır olduğumu hissetmiyorum.

Fakat hazır hissetsin ya da hissetmesin Nilüfer Yanya burada ve en sevdiği sanatçılarla büyük sahneleri paylaşıyor. Yanya, “Bu bir fantezi” diyerek sözlerini şöyle noktalıyor: Bir kez fantezinin içine girdiğinde, bir rüyanın içinde yaşıyorsun. Ama bu aslında sadece senin hayatın, bu yüzden artık bir rüya değil. Rüyayı devam ettirmem gerekiyor. 

 

*Nilüfer Yanya’nın ilk albümü Miss Universe çıktı

 

 

**İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir

https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/music

Independent Türkçe için çeviren: Uğur Halis

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU