Dünyanın sağlığı ABD’nin sağlığına bağlıdır

ABD’ye geçici de olsa sorunlarını çözme gücü, süper güç, göçmenler ve mülteciler için cazip bir ülke olarak kalma yeteneği veren göz ardı edilemeyecek kesin gerçekler vardır

ABD'de George Floyd'un öldürülmesinin ardından protestolar sürerken, bazı polis güçleri, ırkçılığa ve polis vahşetine karşı, protestocularla dayanışmalarını ifade etmek için kalkanlarını ve kasklarını bıraktı, bazıları da göstericilerin önünde diz çöktü / Fotoğraf: Twitter

Afro-Amerikan George Floyd’un Minneapolis’te öldürülmesi, dünyadaki tüm medya organlarının manşetlerinde, haber bültenlerinde ve yazılarında ilk sıraya yerleşti.

Bu, ABD’de yaşananların hala, ister onu çok sevenlerin isterse karşıt olanlar hatta nefret edenlerin ana ilgi kaynağı olduğunun kesin kanıtıdır.

ABD’de yaşanan bu olay bir ilk olmasa da -ne yazık ki son da olmayacak- başkanlık seçimleri kampanyalarının ve keskin siyasi çekişmelerin ortasında yaşandığı için bu kadar etkili oldu.

Etkili olmasının bir diğer nedeni de, eski başkan Barack Obama yönetiminin birikmiş yansımalarının temelini oluşturduğu dikkat çekici bir aşamayı takip eden partiler arasında yüksek gerilimli kutuplaşmaların merkezinde yaşanmasıdır.

Aslına bakılırsa Obama yönetimi de ABD’nin bedenini kemiren ırkçılık sorununa yeni bir çözüm getiremedi. Bu konuda bir başarı elde edemedi.

ABD sağı da buna geleneksel sınıfın dışından olan bir adayı, Donald Trump’ı seçerek tepki verdi.

Floyd’un suç sicili kabarık beyaz bir polisin dizini boğazına dayayarak nefes almasını engellemesi sonucu boynunun kırılması, nefessiz kalarak ölmesi sahnesi, korkunçluğuna ve taşıdığı tehlikeye rağmen bu olayla ilgili birtakım yaklaşımlar ve gözlemler dile getirilebilir.

Bunların ilki, ABD’ye karşı ve düşman olanların verdikleri aşırı tepkiyle ilgilidir.

Öyle ki bu taraflar, olup bitenleri “ABD İmparatorluğunun” sonu olarak tanımlayacak kadar ileri gittiler.

ABD’nin kendisini tek bir darbede devirecek bir iç savaşta boğulmasını umut ettiler.

İkincisi de destekçilerin özellikle de Trump yönetimini, iç ve dış meselelere yönelik politikalarını savunanların tepkisiyle ilgilidir.

Belki de bu iki yaklaşım, keskin kutuplaşma bağlamında ABD içinde halihazırda olup bitenleri büyük ölçüde somutlaştırmaktadır.

Bahsettiğimiz kutuplaşmanın bir tarafında, taşıdığı radikal ve ütopik taleplerle altmışlı yıllar ile yetmişli yılların başında Avrupa sahnesini ele geçiren solcu çizgi ile az da olsa benzer bir anarşist eğilim gösteren radikal solcu çizgide konumlanmış azınlık yer almaktadır.

Diğer tarafında, radikalizm yanlısı, fanatik milliyetçi, endişeli ve gergin bir kimliğe sahip sağ bulunmaktadır.

İki tarafın ortak yönleri, kurucu babaların temelini attıkları geleneksel ABD değerlerini inkar etmeleridir.

Bu ikisi arasında ise çoğunluğu oluşturan ılımlı ve orta bir sınıf var. Bu sınıf, ABD’yi dünyanın diğer tüm dünya ülkelerinden ayırt eden, düşman ve muhaliflerini dahi bir yandan kendisini yok etmek isterken diğer yandan kendisini taklit etmek zorunda bırakan söz konusu değerlere hala inanıyor.

Bu ABD değerleri, insan haklarına, kişisel özgürlüklere, yasalara, kurumlara, yönetime, güç ayrımı ve dengesine saygıya dayanmaktadır.

Çoğunluğu oluşturan bu ABD’li sınıf, tarih boyunca söz konusu değerleri, devlet ve toplumunu şiddet, yıkım, ırkçılık ve kabuğuna çekilme dalgalarından korudu.

Bu dalgaların öne çıkan bazıları şunlardır:

1968’de oğul Martin Luther King’in öldürülmesiyle yaşanan kargaşa.

1992’de Los Angeles’te Rodney King’in öldürülmesi.

1996’da Florida’da yaşanan huzursuzluk.

2015 Baltimore olayları. 2016 yılında Milwaukee’de gerçekleşen yağma ve şiddet eylemleri.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dolayısıyla, ne kadar korkunç ve tehlikeli olsalar da bu tür olaylar her yaşandığında ABD’nin çökeceğini ve yıkılacağını düşünmek saflık ve yüzeyselliktir.

Çünkü ABD’ye geçici de olsa sorunlarını çözme gücü, süper güç, göçmenler ve mülteciler için cazip bir ülke olarak kalma yeteneği veren göz ardı edilemeyecek kesin gerçekler vardır.

ABD’nin eşsizliğini ifade eden bu gerçekleri 4 dayanakla özetleyebiliriz:

  • Güçlü ve bağımsız yargı
  • Köklü üniversiteler
  • Bilim ve sağlık tesisleri
  • Düşünce ve Araştırma merkezleri

ABD tarihi boyunca tüm resmi organların kendisinden çekindiği, politik hayatı yönlendirme ve gözetleme konusunda ciddi bir deneyimi olan özgür, güçlü ve bağımsız medya organları.

Temeli ekonomik özgürlük olan özel sektör. Bu özel sektör özellikle küçük ve orta işletmeleri, sinemadan, tiyatro ve müziğe eğlence sektörünü, bugün insan yaşamının, iletişiminin ve etkisinin ilerlemesinde önemli bir rol oynayan dev teknoloji şirketlerini kapsamaktadır.

ABD’de bu 4 dayanak aslında Washington’daki politika ve politikacıların rolünden daha güçlü, önemli ve etkindir.

Bu tür çirkin olayları ve yüz kızartıcı yanlışları aşmaya olanak tanıyan da bunlardır.

Minneapolis’te yaşanan bu çirkin olayın ardından koyu tenli ABD’lilerin gösterdikleri dayanışmanın, bahsettiğimiz ılımlı ve orta ABD sınıfının gerçek inanç ve duygularının en samimi ifadesi olduğunu hatırlatmalıyız.

Keza Floyd ve polis tarafından öldürülen başkaları için özür dilemek amacıyla öfkeli kalabalıkların karşısında diz çöken polis memurlarının görüntüsü de.

Yine bu olaylardan zarar görenler için yapılan yoğun bağışlar da bunun ifade etmektedir.

Bank of America tek başına 1 milyar dolar tahsis etti. Floyd’un öldürülmesi ve sonrasında yaşananları bilinçli bir şekilde ele alan ABD’li liderlerin yaptıkları birçok açıklama da bu sınıfın sesi oldu.

Bunların biri de, Başkan Trump’ın orduyu göreve çağırmasına açıkça karşı çıkan ve şiddet olaylarını durdurmak için askeri güçlerin kullanılmasını reddeden Savunma Bakanı Mark Esper’di.  

Esper’in bu tutumu belki de ordunun tutumunu yansıtıyor ve karar alımındaki dengeye işaret ediyordu.

Teksas’ın Houston kentinin Emniyet Müdürü de yaptığı açıklama da şunu söyledi:

ABD Başkanına şunu söylemek istiyorum. Söyleyecek yapıcı bir şeyin yoksa lütfen çeneni kapa.


Son olaylar ayrıca oğul Martin Luther King’in mirasının hala canlı olduğunu da açığa çıkardı.

Beyazlar ile siyahlar arasındaki dayanışmanın ortaya çıkardığı bu ruh, ırkçı sağcıların iğrenç uygulamalarını ve solun dikkatsiz, düşüncesiz ve çocuksu eylemlerini bastırdı.

Bütün bunlar, demokratik ABD politikasında kurumların önemine işaret ediyor.

Dolayısıyla, tehlikelerine ve çirkinliğine rağmen bazı medya organlarının ve devletlerin öne çıkarmaya çalıştıkları şeye inanma tuzağına düşmemeliyiz.

ABD bedeninin kendisini koruyacak bağışıklığa, bu tür olayları aşma gücü ve kapasitesine sahip olduğunu itiraf etmeliyiz.

Bu temele bağlı olarak, ABD’nin dayandığı değerlere geri dönüşü yaşadığı krizlerden çıkmanın, ayrıca sessiz ABD’lilerin çoğunun hala bağlı oldukları dünyadaki etkin rolüne geri dönmesinin tek yolu olmaya devam ediyor.

ABD’nin dünyadaki rolü de 3 ilkeye dayanıyor:

İlk ilke, dış gücün iç güçten yardım alması ile somutlaşmaktadır. Diğer bir deyişle, ABD gücünü bahsettiğimiz değerlerden ve ekonomik refahtan alan iç istikrara sahip olmadıkça uluslararası ilişkilerde dünyanın süper gücü rolünü oynayamaz.

İkincisi, özgürlük, insan hakları ve adil kurumlar felsefesi ile vücut bulmaktadır.

Bunun yanında, liderlikler de uluslararası sistemde bu normları ve hukuku pekiştirmeye çalışmalı ve pusula, daha iyi dünya olmalıdır.

Üçüncü ilke, gücünün etkin olması için ABD, özellikle Atlantik’in iki kıyısı ve Asya’daki müttefikleri ile ilişkilerini güçlendirmeli ve onlarla uyumlu hareket etmelidir.

Bunun en iyi ispatı İran’a yönelik yaptırımlardır. Bu uyum olsaydı hem İran’a hem de başkasına yönelik yaptırımlar çok daha etkili olurdu.

Dolayısıyla ABD ruhu ile barışmadan ve yüksek kuruluş değerlerine bağlı kalmadıkça ABD’nin müttefiklerinin çıkarları, özellikle de bölgemizde, gerçekleşemez.

Bunun gerçekleşmesini beklerken, dünyanın sağlığının ABD’nin sağlığına bağlı olduğunu söyleyebiliriz.

Hatta bu konuda Samuel Huntington’un şu sözünden de yardım alabiliriz:

ABD bir yalan değil hayal kırıklığıdır. Ama bir hayal kırıklığından ibaret olabilir çünkü o aynı zamanda umudun kendisidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU