AP’nin onayladığı Türkiye raporundan dikkat çeken detaylar

Ankara-AB hattında gerilime yol açan “2018 Türkiye Raporu” hukuki olarak bağlayıcılık taşımasa da gündeme getirdiği suçlamalar ve taleplerle tepki çekiyor

Avrupa Parlamentosu'nun tarihindeki en sert Türkiye Raporu tartışma yaratacak ayrıntılar içeriyor

Türkiye Raportörü Kati Piri’nin hazırladığı ve Avrupa Parlamentosu’nda (AP) kabul edilen “2018 Türkiye Raporu”nda uzun süre tartışılacak iddialar yer alıyor.

Raporun başlangıcında 2016’daki darbe girişiminin ardından 7 kez uzatılan olağanüstü halin (OHAL) 19 Temmuz 2018 tarihinde kaldırılmasından memnuniyet duyulduğu belirtilirken, diğer taraftan aynı ay içinde sunulan yeni yasayla OHAL sırasında Cumhurbaşkanına tanınmış olan yetkilerin büyük çoğunluğunun korunduğu ve bu nedenle OHAL koşullarının devam ettiği öne sürülüyor.

"OHAL yetkileri hala kullanılıyor"

Raporda, OHAL’in uzatılmasının Türkiye’de hukukun egemenliği ilkesini aşındırdığı ve insan haklarının bozulmasına yol açtığı ifade ediliyor. OHAL döneminde uygulamaya konulan birçok işlemin hala polis birimleri ve yerel yönetimler tarafından uygulandığı iddia edilirken, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, dernek kurma özgürlüğü, yargılama ve mülkiyet haklarının korunmasında durumun kötüye gittiği belirtiliyor.

Darbe sonrası baskı ortamında 150 binden fazla insanın gözaltına alınması, 78 bin kişinin terörle ilişkilendirilen suçlamalarla tutuklanması ve bunlardan 50 binden fazlasının, çoğunluğu kesin deliller olmadan halen cezaevinde olmasından duyulan ciddi endişe dile getiriliyor. Bazı davalarda bugüne kadar iddianame hazırlanmadığı ve gözaltılar sırasında şiddete başvurulduğu da yöneltilen suçlamalar arasında yer alıyor.

Öte yandan raporda, tutukluların ve şüphelilerin ailelerinin pasaportlarının iptal etmesinin endişeye yol açtığından bahsedilirken, sürecin kanunlarca belirtilen esaslara uygun olarak yürütülmesi ve haksız iptallerin kaldırılması isteniyor.

 

Hollandalı parlamenter Kati Piri raporunda zehir zemberek ifadeler kullandı

Uluslararası standartlara uygun terörle mücadele vurgusu

Raporda, insan hakları savunucuları, gazeteciler ya da muhalefet üyelerini hedef alan tutuklamalardan endişe duyulduğu belirtiliyor. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve bazı insan hakları kuruluşlarının raporlarına göre, tutuklulara kötü muamelede bulunulduğu ve işkence yapıldığı iddialarından kaygı duyulduğu öne sürülüyor. Türkiye’den tüm insanları hakları savunucuları, gazeteciler ve sebepsiz tutuklanan kişilerin serbest bırakması isteniyor.

Raporda Türkiye, “insan haklarını bastırmak için meşru bir yol olarak başvurduğu terörle mücadele önlemlerinin yol açtığı ihlal konusunda” uyarılıyor ve Türk hükümetinden terörle mücadele yasasını uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu bir şekilde uygulaması isteniyor.

Rapordaki diğer suçlamalar arasında, Türk hükümetinin 3. ülkelerdeki Türk vatandaşlarını rahatsız etme, kaçırma ve gizlice gözetleme yöntemlerine başvurduğu, ayrıca diğer vatandaşları da ihbara teşvik ettiği gibi ithamlar yer alıyor.

18 ülkede 101 vatandaşın iadesi ve yasa dışı adam kaçırma eylemlerinden derin endişe duyulduğu belirtilen raporda, AB üyesi ülkelerden, Türkiye’nin iade taleplerini şeffaflıkla incelemesi ve Interpol’ün yakalama emirlerinin, Türk muhalifleri, insan hakları savunucularını, gazetecileri ve Sakharov Ödülü’ne Can Dündar gibi hükümeti eleştiren isimleri hedef alacak şekilde istismar edilemeyeceği vurgulanıyor.  

150 binden fazla kamu personeli görevden alındı

Raporda OHAL’in başlangıcından bu yana aralarında öğretmenler, doktorlar, (barış) akademisyenleri, avukatlar, hakimler ve savcıların da olduğu 152 bin kamu personelinin görevden alındığı, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’na 125 binden fazla başvuru yapıldığı, bunlardan yalnızca yüzde 7’sine olumlu cevap verildiği ve komisyona iletilen 81 bin şikayetin hala beklemede olduğu belirtiliyor.

Raporda görevden almaların söz konusu şahıslarla ailelerinin üzerinde başta ekonomik olmak üzere bazı etkilerinin olduğu, bu insanların hem toplumda hem de mesleki alanlarında damgalandığı belirtiliyor. Türk hükümetinden, tüm bireylerin kanunlarca belirtilen esaslara uygun olarak, keyfi görevden almaların yol açtığı maddi ve manevi zararın tazminini sağlayacak uluslararası standartlarla uyumlu bağımsız mahkemeler tarafından yargılanma hakkı olduğu belirtiliyor.

Diğer taraftan raporda, “Türk istihbarat servisinin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ‘Gülen Hareketi’nden ya da diğer muhalif oluşumlardan liderleri takip etmek için kullanmasından” derin endişe duyulduğu kaydediliyor; AB ve üye devletlerdeki güvenlik kurumlarından, egemenlik haklarının ve kamu düzeninin ciddi ihlali anlamına gelen bu durumu dikkate alması isteniyor.

‘Avrupa Komisyonu, AB fonlarını takip etsin’

Raporda “hakimler ve savcılar üzerinde idari takip ve siyasi baskının artması” kınanırken, 4 binden fazla hakim ve savcının görevden alınmasından endişe duyulduğu belirtiliyor. 570 avukatın tutuklanması savunma hakkı önünde bir engel olarak görülürken, insan hakları avukatlarının tutuklanması ve yargı sürecinde rahatsız edilmesi de kınanıyor. Ayrıca, Avrupa Komisyonu’ndan, yargı ve emniyet görevlisi eğitimi için ayrılan AB fonlarının baskıcı davranışları meşrulaştırmak için kullanılıp kullanılmadığını takip etmesi isteniyor.

Diğer taraftan raporda, OHAL’in başlangıcından bu yana yurt dışında sığınma başvurusu yapan Türk vatandaşların sayısındaki büyük artışa dikkat çekilirken, Türkiye’nin, AB üyesi devletlere bu yönde yapılan başvurularda 5. sıraya yükseldiği belirtiliyor. 2018 Eylül verilerine göreyse, 16 binden fazla başvurunun hala beklemede olduğu ifade ediliyor.

"114 binden fazla siteye erişim engellendi"

Kati Piri’nin hazırladığı raporda, basın özgürlüğünün AB’nin köklü değerlerinden biri olduğu hatırlatılırken, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve bilgiye erişim haklarını engelleyen önlemler karşısında derin endişe duyulduğu belirtiliyor. 160’dan fazla medya kuruluşunun kapatılması kınanırken, geçen yıla kadar toplanan verilere göre, Wikipedia’nın da aralarında bulunduğu 114 binden fazla siteye erişimin engellendiği kaydediliyor.

Diğer taraftan raporda, Kürt meselesi üzerinde çalışan gazeteciler ve insan hakları savunucularına kısıtlamalar getirildiği öne sürülürken, Türkiye’ye basın özgürlüğünü garanti altına alması ve hukuka aykırı olarak tutuklanan gazetecileri derhal serbest bırakması çağrısı yapılıyor. Türk yetkililerden ayrıca, gazetecilere sözlü ve fiziki tacizin yanı sıra tehdit vakalarında sıfır tolerans göstermesi, “keyfi olarak” kapatılan medya kuruluşlarını da yeniden açması isteniyor.

 

 

AP, 'Gezi Davası'nda yargılananlar arasında sıklıkla Osman Kavala'nın ismini ön plana çıkarıyor

"Osman Kavala derhal serbest bırakılsın"

Raporda, Türkiye’de etnik, dini ya da cinsel azınlıkların da dahil olduğu tüm vatandaşların temel haklarının korunması istenirken, Türkiye’de nefret söylemiyle ilgili yasanın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yasalarıyla uyumlu olmadığı ileri sürülüyor.

Türk hükümeti ve meclisinden, tüm azınlık üyelerini fiziki ve sözlü saldırıdan koruyabilecek bir nefret suçuyla mücadele yasası çıkarması istenen raporda Türkiye’ye, toplumda Romen vatandaşlarla Suriyeli mülteciler ve sığınmacılar gibi dezavantajlı grupları hedef alan nefret söylemi ya da suçların önlenmesi ve cezalandırılması için yeterli önlem alması çağrısı yapılıyor.

Öte yandan keyfi olarak tutuklandığı belirtilen ve bir yılı aşkın süredir hakkında iddianame hazırlanmamış olan Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması isteniyor.

'Ekümenik' Patrikhane vurgusu 

Raporda yer alan başka bir maddede, Hristiyanlar ve Alevilerin de aralarında olduğu dini azınlıklara ayrımcılık yapıldığı belirtilirken, bu insanların dini özgürlüklerine saygı duyulmaması konusunda yaşanan endişe dile getiriliyor. Türk yetkililerden, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü konusunda olumlu ve etkili reformları teşvik etmesi isteniyor.

Raporda, Fener Rum Patrikhanesi’nin ‘ekümenik’ tüzel kişiliğinin tanınması ve Heybeli Ruhban Okulu’nun yeniden açılması da talep edilenler listesinde yer alıyor. Diğer taraftan Mardin’deki 50 kilise, manastır ve mezarlığın iadesinden memnuniyet duyulduğu kaydedilirken, şahıslara ait toprakların da meşru sahiplerine iadesi isteniyor.

Öte yandan Türk yetkililerden ayrıca, antisemitizmle mücadele için ciddi adımlar atması isteniyor; LGBTİ gruplarının haklarına karşı ihlaller yaşandığı öne sürülüyor.

Kadına karşı şiddetle mücadele

Raporda “töre cinayetleri”ndeki yükselişle ilgili kaygılar dile getirilirken, Türkiye’den iç yasal düzenlemelerini Avrupa Konseyi’nin İstanbul Sözleşmesi ile uyumlu hale getirerek, kadına karşı şiddeti önlemesi ve bu şiddetle mücadele etmesi isteniyor.

Bu arada Türkiye’nin güneydoğusunda insan hakları ihlalleri, aşırı şiddet kullanımı ve işkencenin yanı sıra ifade ve fikir özgürlüğünün kısıtlanması iddiaları karşısında derin endişe duyulduğu belirtiliyor.

2002’den bu yana AB’nin terör örgütleri listesinde bulunan PKK’nın şiddete geri dönüşü kınanırken, Kürt meselesine barışçıl çözüm bulmak için güvenilir bir siyasi sürecin yeniden başlatılmasının önemli olduğu kaydediliyor.

Diğer taraftan OHAL süresince Güneydoğu’da çok sayıda belediye başkanı ve yardımcısının görevden alındığı ya da tutuklanarak yerine kayyum atandığı, bu durumun da Türkiye’nin nüfusunun büyük kısmının yerel düzeyde demokratik olarak temsil edilmemesine yol açtığı belirtiliyor. Bu bağlamda Mart ayındaki yerel seçimlerin, doğrudan demokrasinin sağlanması için bir fırsat olması gerektiği ifade ediliyor.

Milletvekillerinin serbest bırakılması talebi

Raporda CHP ve HDP’den 2 milletvekilinin tutuklanmasından derin endişe duyulduğu belirtilirken, parlamenter olarak görevlerini yaparken konuşmaları ve davranışları nedeniyle tutuklanan tüm TBMM üyelerinin serbest bırakılması isteniyor.

Muhalefet lideri Selahattin Demirtaş’ın tutukluluk halinin devam etmesi de kınanırken, Türk yetkililerden Demirtaş’ın derhal serbest bırakması talep ediliyor.

Raporda ayrıca, yolsuzlukla mücadelenin önemine vurgu yapılırken, yolsuzluğun birçok yerde devam ettiği ve ciddi bir problem olarak varlığını sürdürdüğü belirtiliyor. Üst düzey davalar başta olmak üzere yolsuzluk davalarında, soruşturma, kovuşturma ve mahkumiyet kayıtlarının hala zayıf olmasından endişe duyulduğu belirtiliyor.  

Reform sürecinde gerileme

Raporda başkanlık sistemine geçişte yapılan anayasal değişikliklerin kuvvetler ayrılığı ilkesine zarar verdiği belirtilirken, Avrupa Parlamentosu’nun Türk hükümetine yaptığı, anayasa ve yargıdaki değişikliklerle reformları Venedik Komisyonu’yla uyumlu bir şekilde uygulaması çağrısı hatırlatılıyor.

AP’de oy çokluğuyla kabul edilen raporda ayrıca, AB’ye üyelik sürecinin, Türkiye’nin reform atmosferine girmesinde güçlü bir motivasyon etkisi yaptığı ancak hukukun egemenliği ve insan hakları konusunda son yıllarda sert bir gerileme yaşandığı belirtiliyor.

Diğer taraftan Gümrük Birliği’nin güncellenmesine açık kapı bırakan raporda, bunun gerçekleşmesi için Türkiye’nin insan hakları ve temel özgürlükler konularda adım atması şartı koşuluyor.

İşçi hakları ve sendikalarla ilgili uyarı

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Raporda sendika üyeliğinin yargı önünde suç sayılmasından derin endişe duyulduğu belirtilirken, İstanbul’daki yeni havalimanının inşası sırasında 38 işçinin öldüğü haberleri karşısında derin endişe duyulduğu, inşaat çalışmalarının başladığı Mayıs 2015’ten bu yana aralarında bir sendika başkanının da olduğu 31 kişinin kötü çalışma koşullarını protesto ettikleri için tutuklandığı kaydediliyor.

Çocuk işçi konusundaki kaygıların dile getirildiği raporda ayrıca, çalışma izni bulunan 20 binden fazla Suriyelinin en düşük seviyede maaş aldığı ve bu insanların iş hayatlarında karşısındaki en büyük sorunun dil olduğu vurgulanıyor.

Suriyeli mültecilere ev sahipliği için övgü

 

2018 Raporu'ndan 'askıya alma' tavsiyesi çıksa da AB karar organlarının Suriyeli mülteciler konusundaki Türkiye protokolünü riske sokmak istemeyeceği tahmin ediliyor 

Raporda Suriye’deki savaşın doğurduğu mülteci krizinde oynadığı önemli role dikkat çekilen Türkiye’nin 3,5 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparak büyük bir konukseverlik gösterdiği ifade ediliyor. AB’ye bu konudaki görevini hatırlatan raporda, üye ülkelerden, sığınmacıların yeniden yerleştirilmesi konusundaki sözlerini ve Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin uzun vadeli desteklenmesi konusundaki finansal kaynak sağlama vaatlerini yerine getirmeleri isteniyor.

'Akkuyu Nükleer Santrali durdurulsun’

Raporda Türkiye’nin İdlib’deki müzakere protokolündeki katkısı için övülürken, diğer taraftan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki Türkiye destekli silahlı grupların Suriye’nin kuzeyindeki Afrin’de Kürt sivillere ait mülkleri ele geçirdiği, yağmaladığı ve yok ettiği öne sürülüyor. Türkiye ve ÖSO’dan, yerlerinden edilip mülklerine el konulan ya da bunlara zarar veren insanlara tazminat ödemesi isteniyor. Afrin’de Türkiye’nin silahlandırdığı ve ekipman desteği verdiği Suriyeli silahlı grupların bazı okulları devraldığı ve burada çocukların eğitiminin ihlal edildiği ileri sürülüyor. Türkiye ayrıca, Afrin’e Suriyeli Sünni Arapları yerleştirerek buradaki demografik dengeyi değiştirmekle itham ediliyor.

Öte yandan raporda, Türk hükümetinden Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımı planlarını durdurması, bu girişim için Yunanistan ve Kıbrıs gibi komşu ülkelerin hükümetleriyle temas halinde olması isteniyor.

Türkiye’den Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (Rum Kesimi) resmen tanıması istenirken, Türkiye ve Ermenistan arasındaki normalleşme görüşmelerinin de yeniden başlatılması talep ediliyor.

 

Piri'nin rapor taslağında yer almayan Ayasofya 'uyarısı' da son anda nihai rapora eklenmiş oldu. Nihai raporun önümüzdeki günlerde çıkması bekleniyor

Oylamada Ayasofya da eklendi

Kati Piri'nin raporunun oylanması sırasında Birleşik Sol Grup tarafından verilen bir değişiklik önergesiyle, AP’nin, “tarihi ve dini yapıt” şeklinde tanımlanan Ayasofya’nın “görüntüsünün değiştirilip camiye dönüştürülmesine karşı” olduğuna dair bir cümle de eklendi ve dolaylı olarak minarelerin yıkılması gerektiği ima edildi. (Independent Türkçe)

DAHA FAZLA HABER OKU