Karantina günlerinde bir Kız Kulesi hikayesi: Bir zamanlar ‘Karantina Kulesi’ydi

Sevim Şentürk Independent Türkçe için yazdı

Sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin simgesidir Kız Kulesi.

Onun romantizme göz kırpan tavrı hikayesinde mi saklı yoksa insanın maviye özlemine ses veren görüntüsünde mi bilinmez; ama Üsküdar’a yolunu düşürenlerin birinci nedeni, bu Antikçağ güzelini görmek olsa gerek.

Ancak geçmişin bazı sahneleri için durum biraz farklı.
 

Kız Kulesi (1).jpg
Görsel: Pinterest


Kız Kulesi, insanlar için denizin ortasından göz kırpan bir yapı olmanın dışında pek çok anlam ifade etmiş tarihte.

Eğer bu yönüyle Kız Kulesi’ni tanımak isterseniz, gelin beraber mazinin kapısını aralayalım. 

Evlerimizin bize koronadan korunmak için sığınak olduğu şu günlerde, Kız Kulesi de geçmişin ‘karantina evi’ydi.

Dünyayı kasıp kavuran yine bir pandemi döneminde ‘Üsküdar Güzeli’ olarak da bilinen yapı, hastaların tedavi edildiği bir hastaneye dönüştürülüyor Osmanlı’da.

İşte o günlerin, yaşanırken uzun ama anlatırken kısa gelen hikayesi…
 

Kız Kulesi (2).jpg
Görsel: Pinterest


Osmanlı’da ilk karantina II. Mahmud devrindeydi

Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk karantina, 1831’deki büyük kolera salgını sırasında tatbik edilir
(Zaten Kız Kulesi’ne gidenler görecektir ki kapının üstünde II. Mahmud’un tuğrası vardır).
 

Kız Kulesi giriş.jpg
Fotoğraf: Tripadvisor


Rusya’da ortaya çıkan bu hastalık üzerine İngiltere, Fransa, Hollanda sefaret, yani elçilik tercümanları Rusya’dan Osmanlı limanlarına gelecek gemilere karantina uygulanmasını isterler.

Bunun üzerine II. Mahmud, devlet erkanıyla görüşür ve karantinanın hayata geçirilmesi resmen başlar.
 

II. Mahmud Wikipedia.jpg
II. Mahmud / Görsel: Wikipedia


Alınan karara göre İstanbul’a gelen bütün gemiler Boğaziçi’nde bekletilir.

Padişahın iradesiyle Mustafa Nazif Efendi karantina işlerinin başına atanır.

Karadeniz’den İstanbul’a gelen gemilerin bekletildiği yer, Sâmiha Ayverdi’nin “Emirgan’ın çocuk gibi elinden tutup yanı başına sakladığı İstinye” diye andığı İstinye körfezidir. 

Denizin ortasında karantina hastanesi

Bu arada Hekimbaşı Mustafa Behcet Efendi’nin hastalıkla alakalı yazdığı eser ücretsiz olarak dağıtılır.

Cezayirli Hamdan Efendi, karantinanın haram olmadığına dair İthafü’l-üdeba adlı bir risâle yazar, Takvim-i Vekâyi’de ise karantinanın faydaları hakkında yazılar yazar. 

Tüm bunların neticesinde de, Kız Kulesi, Osmanlı döneminde halkı ölümden koruma görevini üstlenir.

Denizin ortasındaki bu yapının, Kral’ın kızını ölümden korumak için yaptırdığı yer olması tarihin garip göndermelerindendir.

Çünkü asırlar sonra 1831’deki kolera salgınının şehre yayılmaması için Padişah II. Mahmut’un emriyle karantina hastanesine dönüştürülür.

Daha sonra 1837’de görülen ve 20-30 bin kişinin öldüğü veba salgını sırasında hastaların bir kısmı burada kurulan hastanede tecrit edilir. 
 

Kız Kulesi (4).jpg
Görsel: Pinterest


Kronolojik olarak kısa kısa Kız Kulesi

Merak edenler için şu bilgileri de paylaşalım:

Orhan Bey 1347’de kayınpederi Bizans İmparatoru Kantakuzenos’u ziyaret amacıyla Üsküdar’a gelir, otağını Kız Kulesi’ne hakim bir noktada kurdurur. 

Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet, Kız Kulesi’ni yıktırır ve yerine taştan, etrafı mazgallarla çevrili küçük bir kalecik yaptırır ve buraya toplar yerleştirir.

Kaleye konulan bu toplar, liman içindeki gemiler için etkili bir silah olur. 

Kule, Osmanlı döneminde savunma kalesi olmaktan çok, bir gösteri platformu olarak kullanılır.

Mehterler burada top atışları ile birlikte nevbet (bir çeşit İstiklal Marşı) okurlar.  

Bugün gördüğümüz kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. 

1510 yılında meydana gelen ve “küçük kıyamet” olarak anılan İstanbul depreminde şehirdeki pek çok yapı gibi Kız Kulesi de büyük hasar görür.

Kulenin onarımı Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleştirilir.
 

Kız Kulesi (3).jpg
Görsel: Pinterest


Çevresinin sığ olması sebebiyle 17'nci asırdan sonra kuleye bir de fener konulur.

Bu tarihten itibaren kule, artık bir kale değil bir deniz feneri olarak hizmet vermeye başlar.

Kuledeki toplar da bu dönemde artık korunma için değil, merasimlerde selamlama için atılır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra tahta geçmek için İstanbul’a gelen Şehzade Selim, Üsküdar’dan geçerken, Kız Kulesi’nden atılan toplarla selamlanır.
 

Kız Kulesi (5).jpg
Görsel: Pinterest


Evliya Çelebi, Kız Kulesi’ni şu sözlerle tarif eder:

Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam seksen arşındır. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan kapısı vardır.


İkinci Dünya Savaşı zamanında kulenin çürüyen ahşap kısımları tamir edilir ve bazı bölümleri yıkılarak betonarmeye çevrilir.

1943’de yeniden büyük bir onarım geçiren kulenin çevresine büyük kayalar yerleştirilerek denize kayması önlenir. 
 

Kız Kulesi (6).jpg
Görsel: Pinterest


Kız Kulesi, 1959 yılında TSK’ya devredilerek; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı, Boğaz’ın deniz ve hava trafiğinin denetlenmesini sağlayan bir radar istasyonu olur.

Burası 1983’ten sonra, Denizcilik İşletmeleri’ne bırakılır ve 1992 yılına kadar ara istasyon olarak kullanılır.
 


1995 yılında Kız Kulesi’nin onarım süreci yeniden başlar, 2000 yılında kapılarını ziyarete açar.

Bugün kafe, restoran yerli ve yabancı turistlere hizmet veriyor.
 


Eski İstanbullular, 90’lı yıllara varmazdan önce Üsküdar sahilinin imara açılmasıyla birlikte Kız Kulesi’ni seyretmenin mazide kaldığını söylerler ki haklılardır.

İstanbul’dan Kız Kulesi’ni çok seyretmişsinizdir, karantina sonrası Kız Kulesi’nden İstanbul’u seyredin. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU