Devlet; “ricâl"i olandır

Ali Rıza Yaman Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

I. 

Bünyesinden nizâm doğuran sahici bir fikir; değer üretir.

Değer; ahlâk üretir.

Ahlâk; hukuk üretir.

Hukuk; devlet üretir.

Sebep ve netice hâlinde; sahici her fikrin devleti, sahici her devletin de fikri olur.

Fikri olan devletin ricâli de olur.

İdeal devletin ricâli; dünü, bugünü ve yarını şahsında tecessüm ettirebilen şahsiyetlerden oluşur.

Dünü, bugünü ve yarını şahsında tecessüm ettirmek; “kolektif şuur”u temsil etmek demektir.

“Kolektif şuur”u temsil etmek; içine doğduğu cemiyetin kültürünü, bilgi edinme tarzını ve bunun mekândaki tecellisi olan medeniyetini yoğurmak, şekillendirmek mânâsını da haizdir.

Bu vasıfları haiz olan ricâller eliyle yoğrulan bir cemiyetin kendine has ve hususi bir siyaset yapma tarzı da vardır.

Devlet; ricâlini yetiştirdiği ve ona sahip çıktığı nispette siyaset yapma tarzına sadık, dinamik ve daimdir. 

“Sartre; Fransa’dır!” diyerek ricâline sahip çıkan devlet adamının devleti hâlâ ayaktadır.

Aynı şekilde ‘Hindistan’dan vazgeçebiliriz, ama Shakespeare’den asla!’ diyen devlet adamının da…

Ama 20'nci yüzyılın en büyük düşünürlerinden olan Gramsci için; ‘Bu adamın düşünmesine en az 20 yıl engel olmalıyız!’ diyerek ricâline kıyan devlet adamının devleti yıkılmıştır.


II.

Bir ülkede ‘devlet ricâli’nden anlaşılan sadece üst düzey bürokratlarsa, orada mühim bir problem vardır.

Hayatî derecede olan bu probleme dikkat çekecek olanlar; devletin asıl önde geleni olan fikircileridir.

Bir devlet bu probleme dikkat çekecek fikircilerden de yoksunsa mevzu daha ciddidir.

Orada baş mesele; fikirsizliktir.

Devletin dayandığı bir fikri, bir ideolojisi, bir dünya görüşü yoksa şayet ortada siyaset de yoktur.

Zira ideoloji; bir iddia, bir tasavvur, bir nispettir.

Siyaset de; dış oluşu tanzim etmek demektir ki, bu tanzim işine mânâ ve mahiyet kazandıran, dayanılan ve kendisine nispetle hareket edilen fikirdir.

Bütün iddiasını, tasavvurunu, nispetini yitirmiş bir ülkenin siyasetçileri hakkındaki hâkim kanâat ve onların düştükleri hâl herkesin malûmudur: 

Dışarıdan herhangi bir müdahaleye gerek kalmaksızın Amerika’nın nam ve hesabına çalışan siyasetçi tipi… 


Anlattıklarımızın hülâsası Kemal Karpat’ın şu tespitindedir: 

Türkiye’nin modern siyasal sistemi, sürekli değişen dinamik bir sosyoekonomik yapıyla dışarıdan alınmış statik anayasa modelleri arasındaki etkileşimin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.


Herhangi bir müdahaleye gerek kalmaksızın Amerika’nın nam ve hesabına çalışan politikacı tipi, K. Karpat’ın hulâsa ettiği ortamın bir ürünüdür.

Bu ortamın oluşmasının sebebi; devlet ricâlinin geçmişte sadece ve sadece sivil-askeri bürokratik bir elit tarafından temsil edilmiş olmasıdır.

Böylesine vahim bir temsil hatası; sebep ve netice hâlinde, fikirsizlikten kaynaklanmaktadır.


III. 

Türk tefekkür tarihinin özellikle son üç asrı; görgüsüzlüğün, yumuşatarak söylersek, çok kaba bir eklektizmin ürünüdür.

Bu; iddiasız, derinliksiz, öncesiz ve en önemlisi nispetsiz bir tefekkürdür.

Mağlubiyet psikolojisi ise en temel alâmet-i farikasıdır. (Misâl; “İslâm terakkiye mâni değildir”)

Bu görgüsüz tefekkürü; zamanın devlet ricâlini temsil eden ve Tanzimat Fermanı ile birlikte nüfuz alanı daha bir genişleyen bürokratik elitte müşahede etmek mümkündür.

Bir dönemin bir fermanın ilânıyla başlaması aslında her şeyi izaha yetmektedir.

Tanzimat Fermanı’nın ilânı; aynı zamanda “bürokratik aşkıncılık”ın devletin temel karakteri hâline gelmesinin ilânıdır.

Tanzimat döneminde ilân edilen fermanlardan sonra, yönetim ilke ve usullerinde çok büyük değişiklikler yaşanmıştır. 

“Adab geleneği” olarak özetlenen yönetim anlayışının yerini bürokratik aşkıncılığa bırakması ile birlikte; adaleti tesis etmekle mükellef olduğu için iktidarı tek başına elinde bulunduran hükümdar adına iş gören iktidarın icra organları bürokratik bir hüviyet kazanmış, karar alma süreçlerinde söz sahibi olan yeni birçok kurum ve kurullar belirmiştir. 

Bu düzenlemeler kanunlaştırma faaliyetlerini beraberinde getirmiştir.

Kanunlaştırma faaliyetleri de seküler bir zihniyeti.

Seküler zihniyeti en iptidaî hâliyle pozitivizmden beslenen dönemin devlet ricâli, “varlık”ı mevcut olandan ibaret bilmiş, zamanı düz bir satıh üzerinde ilerleyen bir “şey” zannetmiş, kendi varlık, zaman, oluş fikrine yabancı düştükleri için dünü bugüne, bugünü yarına taşıyamamış, eşya ve hâdiseleri teshir etme kudretinden mahrum kaldıklarından dolayı maymunvarî bir taklitçilikle ömür sürmüşlerdir.


IV.

Müesses nizâm, son derece güdük, görgüsüz ve kaba olan bu tefekkürün eseri olup, kısaca değinilen bu sürecin ardından vücut bulmuştur.

Ricâlden yoksundur.

Ricâlden o denli yoksundur ki, “devlet ricâli”nden anladığı; fikrî-entelektüel seviyesi, siyaset ufku ve mevzuları kavrama derinliği son derece sığ olan ‘bürokratik elit’ten başka bir şey değildir.

Dönemin “ricâl”i; Tekin Alp müstear ismini kullanan Moiz Kohen’lerin şahsında temsil edilmiştir. 

Bu ricâl, Müslüman Türk’ün dününü, bugününü ve yarınını o kadar iyi “temsil etmektedir” ki; meselâ ‘Kemalizm’ isimli eserde, ‘Laiklik, Türk milletinin ruhî tekâmülünün tabiî neticesidir’ bile denilmiştir.

Müslüman Türk’ü bu kadar “yakînen tanıyan” ricâl, herhangi bir muhasebe cehdine girmemiştir.

Bütün cehdi, ‘eski’ olarak yaftaladığı geçmişe reddiye düzmekten ibarettir.

Bütün entelektüel sermaye ve motivasyonu, “eski" olarak yaftaladığı geçmişe reddiye düzmekten ibaret olan bir zihin yapısının sahici bir değer üretemeyeceği bedâhettir.

Bu bedâhet, Batı tipi şeklî demokratik sistemin câri hâle gelmesiyle birlikte kaskatı bir vakıa hâlini almıştır.

Ve iş, Terry Gilliam'ın 12 Maymun filminde deli Jeffrey rolünü oynayan Brad Pitt'e söylettiği şu seviyeye kadar inmiştir: 

Doğru yoktur, yanlış yoktur. Var olan tek şey; çoğunluğun görüşüdür.


V.

İyi, doğru ve güzelden beslenmeyen, iyi, doğru ve güzele ermek gibi bir kaygı taşımayan ve mütemadiyen başkasının yanlışından beslenen bir siyaset yapma tarzının hâkim olmasıyla birlikte hakikatler değerler rölativizmine kurban edilmişken,

Geçmişin görgüsüz de olsa bir seviye belirten ricâlin yerini gazeteci ve saniyen “troller" almışken,

Üniversiteler tahsilli cehaletin sergilendiği bir panayır görüntüsü veriyorken;

Akîl insanlar temsilî demokratik sistemin karar alma mekanizmalarında yer bulamıyorken;  

Bütün bunlar da sebep ve netice hâlinde fikirsizlikten kaynaklanıyorken;    

Şartlar; alternatifler üzerinde düşünmeyi, tartışmayı ve onu inşâ etmeyi icbar ediyorken; 

Yapılması gerekenin; devleti bir fikre nispetle ifade ve inşâ etmek olduğu bir bedâhettir.

Bu bedâheti başa alarak mesele konuşmaya başlayalım. 

Ardından da kim, ne teklif ediyor onu tartışalım. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU