“Bütün insanlar doğuştan eşittirler”

Erhan Ürküt Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Koronavirüs küresel salgını, dünyadaki tüm dengeleri alt üst etti. Bu virüse yakalanmayanlar bile hayatın her anlamında komplikasyonlarını yaşayacak gibi duruyor. Ancak şuan hepimiz izolasyona yoğunlaşmış durumdayız. 

Tüm dünya sosyal izolasyonu tartışırken mahpushane de kalan birçok tutuklu ve hükümlü için bu tartışma sığ kalıyor.

Sosyal izolasyon tutuklular veya hükümlüler için elbette geçerli değil, bu konuda iş devletlere kalıyor.

İşte bu küresel salgından dolayı birçok ülkede mahpushanelerde sorunlar baş göstermeye başladı. 

Son olarak BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet, Kovid-19’u kontrol altına almak için sürdürülen genel çabaların bir parçası olarak hükümetleri, cezaevleri ve diğer kapalı yerlerdeki insanların sağlık ve güvenliğini korumak amacıyla acilen harekete geçmeye çağırdı.

Yine Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) önerileri doğrultusunda tedbirlerini her geçen gün artırıp birçok ülke infaz rejiminde eşitlik ilkesine ve ayırımcılık yasağına uyarak mahpushaneleri boşaltıyor. 

Yakın zamanda kapı komşumuz olan ve teokrasi ile yönetilen İran, koronavirüs nedeniyle seksen beş bin tutukluya ev izni veren yasal düzenlemeyi yaptı.

Güvenlik suçlarıyla ilgili mahkumların yüzde ellisi de bu izinden faydalandırıldı. İran politik hükümlüleri de yasal düzenlemeye dahil etti. 

Almanya'nın en kalabalık eyaleti Kuzey Ren-Vestfalya, koronavirüsün hapishanelerde kontrolsüz yayılabileceği endişesini ortadan kaldıran hücreleri karantina odaları olarak kullanmak için bin kadar mahkumu serbest bırakmak için kısmi bir af düzenlemesi yapıldı.

Ancak cinsel suçlar ve diğer şiddet suçlarından hüküm giymişler bu kısmi af yasasının kapsamı dışında tutuldu. 

Washington Üst Mahkemesi Başkanı Robert Morin, haklarında açılan davaların duruşmalarına gelmemeleri nedeniyle tutuklanan 18 yaş altı mahkumların serbest bırakılması için yasal düzenleme yapıldı.

Philadelphia’da da şiddet içermeyen suçlarda tutuklamaları askıya alındı. 

Belçika hükümeti, cezaevlerinde mahkumları ve çalışanları koronavirüs (Kovid-19) salgınından korumak amacıyla bir çok tutuklunun izinli çıkması için yasal düzenleme yaptı. 

İşte dünyada mahpushanelerde tedbirler alınmaya başlamışken Türkiye'de halen bir af yasası tasarısı gündemde ve eşitlik ilkesi ile ayırımcılık yasağı gölgesinde çıkarılmaya çalışılıyor. 

Öncelikle infaz rejiminde yapılacak değişiklikte temel ilke; ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmama olmalıdır. 

Eşitlik ilkesi ilk defa Kuzey Amerika koloni devletlerinin hak bildirilerinde normlandırılmıştır.

Kuzey Amerika’daki anayasal gelişimde özellikle John Wise yoluyla Pufendorf ’un ve William Blackstone vasıtasıyla Christian Wolff’un etkileri olmuştur.

Pufendorf ve Wolff, tüm insanların “doğal özgürlüğü” dışında, onların doğal eşitliklerinden de söz ederek bu eşitliği, insan onuru ile gerekçelendirmişler ve tüm insanların eşit özgürlüğü ile kombine etmişler.

Wolff, Pufendorf tarafından geliştirilen temel düşünceden, doğuştan kazanılan insan hakları kataloğunu yaratarak bu kataloğun başına şu tümceyi koymuştur:

Bütün insanlar doğuştan eşittirler.


1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi’nin 1’inci maddesinde, eşitlik isteğinin, sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmayı amaçladığı şu ifadelerle anlatılmıştır:

Tüm insanlar özgür ve eşit haklara sahip olarak doğarlar ve öyle kalırlar. Sosyal farklılıklar ancak kamu yararına dayanabilir.


1793 tarihli Fransa Anayasasının başında yer alan Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi’nde de şu ibareye yer verilmiştir:

Tüm insanlar doğuştan ve yasa önünde eşittirler.


“Yasa önünde eşitlik” daha sonraları birçok ülke anayasalarında yer almıştır. 

Ülkemizde eşitlik ilkesi, 1924 Anayasası madde 69; 1961 Anayasası madde 12; 1982 Anayasası madde 10’da yer almıştır.

Anayasanın 10'uncu maddesinde ve uluslararası sözleşme de güvence altına alınan eşitlik ilkesi infaz rejiminde göz ardı ediliyor.

Toplumda ciddi tartışmalara yol açan eşitlik ilkesi Anayasa'da açıkça tane tane yazılmış.

Anayasanın 10'uncu maddesinde şöyle denilmiştir:

Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. 

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.


Ancak bu yasal güvenceye rağmen, çocuk mahpuslar, fikir suçlu mahpuslar, terörist yaftası içinde muhalif olan mahpuslar, çocuklu anne mahpuslar maalesef infaz rejimi düzenlemesinden faydalanamıyorlar. 

Bugün mahpushanelerde koğuş ve hücre bazında kapasitelerinin çok üstünde mahpus tutulmakta, koğuşların ve ortak kullanım alanlarının havasız ve hijyenden yoksun olduğu; sıcak su, temizlik ürünleri ile diğer dezenfektanlara erişimin çok kısıtlı, kapsamlı bir sağlık hizmetine erişimin ise neredeyse imkansızdır.

Mahpusların yaşam hakkının devlet güvencesi ve sorumluluğu altında olduğu su götürmez bir gerçekliktir. 

Gündemi çok meşgul eden infaz rejiminde yapılacak olan değişikliğin eşitlik ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırılı yasa koyucular tarafından hiç dikkate alınmamaktadır. 

Çünkü ülkenin yaşadığı sosyal, siyasal ve ekonomik krizi aşmanın, toplumsal barışı inşa etmek için yeni bir başlangıç yapmanın yolunun; özellikle devlete karşı işlenen suçlar ve düşünceleri nedeniyle cezaevlerinde bulunan mahpuslar için de infaz rejiminde düzenleme yapılması gerekmektedir. 

Gerek Anayasanın 10'uncu maddesi ile düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesi, gerek temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme ve belgelerde yasa önünde eşitlik, ayrımcılık yasağını da içeren bir yaklaşımla evrensel bir ilke olarak ele alınmış ve kabul edilmiştir.

Devletin yasa önünde eşitlik ilkesi karşısındaki konumu Anayasanın 10'uncu maddesinde düzenlenmiş, 11'nci maddesi ile de anayasal bağlayıcılık pekiştirilmiştir.

Bu ilkeyi uygulama, uyma ve uyulmasını sağlama yükümlülüğü öncelikle devlete yüklenmiştir.

İlkenin temel yükümlüsü olan devletin, her düzey ve nitelikteki tüm organ ve görevlileriyle yasa önünde eşitlik ilkesine uygun davranması gerekmekte olup devlet organları ve idare makamları için öngörülen bu yükümlülüğün, ilkenin ayrım gözetmeme boyutunu da kapsadığı kuşkusuzdur.

İnfaz rejiminde yapılacak olan düzenlemede; devletin, eşitlik ilkesine ve ayrımcılık yasağına uygun davranarak, suç ayrımına gitmeden “infazda eşitlik” ilkesi yönünde bir düzenleme yapmasının hukuki ve vicdani yönden elzemdir.

Devlet ancak kendisine karşı işlenen suçlarda birilerini af etmelidir. Bu ısmarlama kısmi af düzenlemesi mahpushanelerdeki sayının kısa süre içinde artmasında kaçınılmaz son olacaktır.

Birçok ülkede eşitlik ilkesi dikkate alınarak mahpuslar serbest bırakılıyor. Yapılan infaz değişikliği yasasında eşitlik ilkesi ve ayırımcılık yasağının göz ardı edildiği aşikardır.  

Mahpuslar arasında ayırım yapılmaksızın; yasa tasarısı genişletilmeli ve toplumda birçok kişinin mutabık olduğu şu düzenlemeler yer almalıdır: 

  1. Koşullu salıverme ve denetimli serbestlik süreleri hiçbir istisna gözetmeden tüm suçlarda (cinsel saldırı, uyuşturucu ve insan öldürme suçları hariç )eşit oranda uygulanmalıdır.
     
  2. Risk grubunda bulunan 60 yaş üstü mahpuslar, kronik rahatsızlığı bulunanlar ve çocuklarıyla birlikte kalan anneler ve gebe kadınlar da infaza evde devam edebilmeli; bu hususta örgüt lideri gibi kişiye özel yasa tanımı da yapılmamalı ve ayrımsız uygulanmalıdır. 
     
  3. İnfazın evde devamı mutlak bir sınırlama olmamalı, kişinin çeşitli denetimlerde tutularak toplum yaşamına uyumu sağlanmalıdır.
     
  4. İnfaz indiriminden yararlanamayan tutuklular açısından, tutuklamanın son çare olarak uygulanması gereken bir tedbir olduğu gözetilerek, salgın nedeniyle can kayıplarının yaşanmaması için alternatif tedbirler konusunda takdir yerel mahkemelere bırakılmalıdır.

Bu nedenlerle mahpushanede yaşayan hasta, çocuk, fikir suçlu, terörist yaftası içinde muhalif ve çocuklu anne mahpusların da derhal tahliyesi için yasal düzenleme yapılması kaçınılmazdır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU