Kovid-19 salgını ve çevre ilişkisi

Dr. Baran Bozoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Halk sağlığı sorununun tamamı çevresel kaynaklıdır. Aslında konuyu daha geniş ele almak daha doğru olur. Bütün canlıların sağlık sorunlarının temelinde çevresel koşullar ve insanın doğaya müdahaleleri yatar… 

Bu nedenle çevre mühendisliği disiplini, önleyici hekimlik gibidir. Havanın, toprağın, suyun, denizlerin kirlenmemesi insan ve tüm doğadaki canlıların sağlıklı yaşamasını sağlar.

Böylece insanlar hastanelere, eczanelere daha az ihtiyaç duyar. 

Bizleri evlerimizden çıkmamaya zorlayan, sosyal ve akrabalık ilişkilerimizi altüst eden, alışkanlıklarımızı sorgulatan, ekonomileri tepetaklak eden koronavirüs (Kovid-19) da yine çevresel kaynaklı ve doğaya müdahalenin sonucu. 

Şimdi bu temel perspektif üzerinden geçmişten günümüze halk sağlığı ve çevre ilişkisini irdeleyelim… 


Halk sağlığı uzmanı ve değerli hocamız Prof. Dr. Çağatay Güler, Çevre Mühendisliği ve Halk Sağlığı kitabında sanayi devrimi sonrasındaki büyük sanitasyon uyanışı, çevre kirliliği ve halk sağlığı ilişkisini oldukça güzel anlatıyor.

Sanayi devrimi sonrası, İngiltere ve İskoçya’da 1000 bebekten 150’si ölüyordu, Balton’daki fabrika işçilerinin ömrü 17 yıldı.

O dönem, Sör Edwin Chadwick bu konuda bir rapor hazırladı ve hastalıkların kaynağının hava kirliliği olduğunu vurguladı. ,

1831-1832’de kolera salgını başladı. Sör Chadwick, kent içerisindeki hendek ve çukurlarda biriken insan ve hayvan atıkları ile atıksuları taşımak için kanalizasyon tasarımlarıyla ilgilenmeye başladı.

1896’da Londra Üniversitesi'nde bu konuda kurslar açıldı. İngiltere’de çalışan nüfusun sağlık durumu raporu yayımladı.

Ölümünden sonra vasiyeti üzerine çalışmalar devam etti, oğlu Sör Osbert Chadwick, 1989 yılında University College London’da Belediye Mühendisliği bölümünü kurdu.

O günden beri Çevre Mühendisliği Bölümü'nde Chadwick profesörü bulunmakta ve bir binanın adı da Chadwick…

Son dönemlerin popüler dizilerinden de ismini hatırlayacağımız John Snow ise tarihte yine çevre kirliliği ve halk sağlığı üzerine çalışma yapmış bir bilim insanı.

Londra’da 1849’larda kolera salgını ortaya çıktığında, John Snow koleranın olduğu evleri haritada işaretleyerek, kolera kaynağının Broad Caddesi’ndeki halk çeşmesi olduğunu tespit ediyor. 


Her iki örnekte de hava ve su kirliliğinin aslında halk sağlığına nasıl etki ettiğini sanayi devriminin yakın zamanında görebiliyoruz.

Günümüzde de benzer sorunlar var, ancak teknoloji ve doğanın kendini yenileme kapasitesi ile bazı sorunlar azalıyor.

En nihayetinde bugün Balton’daki işçilerin ömrü artık 17 yıl değil ve doğan bebeklerin hayatta kalma oranları çok daha yüksek.

Ortalama insan ömrünün çevre sorunlarının daha az olduğu ülkelerde daha uzun olması bunun göstergesi. 

Ancak sorunlarımız teknoloji ve üretim-tüketim ilişkisindeki yaklaşımlar nedeniyle çeşitleniyor, karmaşıklaşıyor… 

Bugün ülkemizde yılda en az 30 bin insan hayatını hava kirliliği kaynaklı hastalıklar nedeniyle kaybediyor.

Solunum yolu enfeksiyonları hava kirliliği kaynaklı. Benim de yoğun şekilde yaşadığım akar ve polen alerjisi de aslında doğadan kopuşun ve yoğun tozun hayatıma olumsuz etkisi…

Tarım alanlarındaki toprak kirliliğinin soframıza getirdiği zehir ise henüz istatistiklere tam olarak giremedi… Birçok kentimizde musluklardan temiz su akamıyor…

Toplam Organik Karbon miktarı sorunu devam ediyor. Bu da kuşkusuz dahiliye sorunları yaratıyor. 


Koronavirüs laboratuvarda mı üretildi? Kovid-19 çıkış noktası; doğaya müdahalenin sonucu

Salgına dair her gün yeni bilgiler öğreniyoruz. Virüsün hayatımızı nasıl etkilediği ve nasıl kendimizi korumamız gerektiği bolca konuşuluyor.

Her zamanki gibi, krizi yönetiyor dünya. Riski yönetmenin önemini her alanda vurgulayan birçok gelişmiş ülke aslında bırakın riski yönetmeyi, krizi bile yönetmekte zorlanıyor. 

17 Mart’ta yayımlanan bilimsel bir makalede, virüsün laboratuvarda üretilip üretilmediği sorgulandı.

Çalışmanın dayanağı Çin bilim insanları tarafından tüm detayları açıkça dünya ile paylaşılan virüse dair bilgiler üzerinden yapılan bir araştırmanın sonuçları…

Bu sonuca göre, virüs bir laboratuvarda veya insanlar tarafından üretilen bir “biyolojik silah” veya “terörist” eylem değil.

Virüsün çıkışında iki senaryodan söz ediliyor. Birinci senaryoya göre, virüs patojenik (hastalık yapan) bir yapıda, insan dışı bir canlıda evrimleşti ve insana geçti.

İkinci senaryoya göre ise, patojenik olmayan bir yapıdayken insan dışı bir canlıdan insana geçti ve evrimleşerek patojenik hale geldi.

Her iki senaryoda da ön görülen canlılar benzer, yarasa veya karıncayiyen olduğu düşünülüyor. Geçmişte MERS salgını misk kedisi ve SARS salgınının da deveden geçtiği düşünülmüştü.

Andrew Rambout ve arkadaşları tarafından yapılan bu bilimsel çalışmanın sonucunda önemli bir uyarı da var, eğer bu virüs hali hazırda insana geçmeden önce, hayvanlarda (karıncayiyen veya yarasa) patojenik halde bulunuyorsa şu anda salgın durdurulsa bile tekrar ortaya çıkıp yayılma ihtimali çok yüksek.

Bütün yarasaları ve karıncayiyenleri yer yüzünden kaldırmak gibi bir gaflete düşülmeyecekse eğer, yapılması gereken aslında çok net, aşının ve ilacın biran önce bulunması ve bu canlılar ve onların yaşam alanları ile iletişimin en aza indirilmesi… 


Salgında çevresel koşulların önemi

Çevre sorunu ve halk sağlığı ilişkisi sadece bu gibi salgın hastalıkların ortaya çıkmasında değil, aynı zamanda salgın dönemlerinin en az zararla atlatılmasında da kritik öneme sahip.

Bugün tüm dünyada çağrısı yapılan #EvindeKal sloganının nedeni çok açık, sadece virüsün yayılması değil, sağlık sisteminin böylesi bir salgını karşılama kapasitesinin yetersizliği.

Hiçbir ülkenin sağlık sistemi bunu ön görerek yapılandırılmadı. Bu virüs dışındaki tüm hastalıkların en aza indirilmesi gerekiyor ki, sağlık sistemi tam kapasite, sağlık çalışanları ve teçhizatları ile bu belaya karşı mücadele edebilsin.

Hiç kuşkusuz, kontrolsüz bir şekilde çevreyi kirleten bir termik santralin yakınında yaşayan insanların bu virüs salgınına karşı vücutlarının göstereceği direnç ile daha temiz koşullarda yaşayan bir bireyin göstereceği direnç bir değil.

Aynı yaklaşımı sigara içen ve içmeyen birey için de düşünebilirsiniz. 

İşte bu noktada, halk sağlığında önleyici hekimlik ve sağlık sorunu yaratan çevresel koşulların uygun hale getirilmesi konfordan veya sigortacılık alanına baskıyı azaltmadan ziyade bir zorunluluk haline dönüşüyor.

Özetle, temiz hava, temiz su, temiz sağlıklı gıda, temiz toprak şu anda hepimizin en çok ihtiyacı.

Her bireyin bünyesinin güçlenmesi, vücut sisteminin sağlıklı çalışması, hem virüse karşı bireyleri güçlü kılıyor hem de sağlık sistemi üzerindeki baskıyı azaltıyor.

İşte bu noktada, sanayicilerimizin her zamankinden daha hassas davranması, çevre kirliliğine neden olmaması, vatandaşlarımızın evlerinde ambalaj atıklarını ve organik atıklarını ayrı biriktirmesi, belediyelerin bu atıkları ayrı toplaması ve atıklardan kaynaklı çevre kirliliğini mahallelerden başlayarak azaltması, trafiğin azaltılması ile hava kirliliğinin azaltılması, içme suyu arıtma tesislerinin daha verimli çalışması gibi faaliyetler için birçok farklı kişi ve kuruma görevler düşüyor.

Çevre sorunlarının azaltılmasına bugün, dünden daha çok ihtiyacımız var!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU