Koronavirüs salgınının düşündürdükleri

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Koranavirüs salgını büyük bir hızla yayılırken ülkeler de öncelikle hastalığa yakalananların tespiti, tedavisi ve ölümlerin azaltılması konusunda var güçleriyle çalışıyorlar.

Her ülke kendinden daha önce salgına yakalanmış ülkelerin tecrübesini de dikkate alarak tecrit ve karantinadan, sokağa çıkma yasağına ve test yapmaktan hastanelerin yoğun bakım ünitelerini kapasitelerinin artırılmasına vb. çok değişik önlemlere başvurarak salgını kontrol altına almaya çalışıyor.

Amaç salgını kontrol altına alarak, sağlık sisteminin onunla baş edebilmesini sağlamak, yani yayılma hızını düşürüp sağlık sisteminin çökmesini önlemek.

Bu arada ekonomik, sosyal ve kamu düzenini koruyacak tedbirler de alınıyor.

Bunlara korku ve paniği önleyecek psikolojik harekat yürütülmesi dahil.

Tabii sosyal medyada ya da televizyon ve gazetelerde çok sayıda bilgi kirliliği var.

Bu arada virüsün ortaya çıkması ile ilgili komplo teorileri ortaya atılıyor. Hangi ülkenin ve ne için yaptığı konusunda birçok dedikodu üretiliyor.

Komplo teorileri havada uçuşurken bir gerçek ortada duruyor ve can almaya devam ediyor.

Neredeyse bütün sistem durmak üzere, insanlar panik, korku halinde bekliyorlar.

Yapacakları tek şey devletin dediklerini uygulamak ve sağlık sistemine güvenmek. 

Bu arada söz konusu salgının dünya düzeninde ve ülkeler içerisinde nasıl bir değişiklik yaratacağı da konuşuluyor hatta yazılıyor.

Foreign Affairs dergisi küresel sistemin devam edip etmeyeceği, Çin’in bu salgında ABD’nin hatalarından istifade ederek küresel liderliği ele geçirebileceği ve dünya düzeninin yeniden şekilleneceğini belirten makalelere yer veriyor.

Fütüristlerin her birinin değişik teorileri var. Hangisi gerçekleşir şu aşamada bilmek mümkün değil; ancak salgın sonrasında farklı bir dünyaya adım atmaya başlayacağımız kesin.

Dünyaca ünlü yazar ve fütürist Yuval Noah Hariri’nin hem bu konuda yazmış olduğu yazısını okudum hem de Habertürk televizyonundaki söyleşisini dinledim.

Oldukça etkili ve önemli tespitlerde bulunuyor. Bu salgından sonra dünyanın ve ülkelerin aynı kalmayacağını ifade ediyor.

"Sonuçta milliyetçilik mi ağır basacak yoksa ülkelerin birbiriyle dayanışmasına imkan veren yeni bir küreselleşme mi" sorusunu soruyor.

"Salgınla mücadelede otoriter yöntemler mi kullanılmalı, yoksa vatandaşlık vurgusu mu esas olmalı ya da bu konuda ölçü ne olmalı" soruna cevap arıyor.

Ülkeler üstü kuruluşlar, AB, BM, NATO, ŞİÖ, Dünya Bankası vb. örgütlerin yeniden gözden geçirilmesi ya da dünyanın yeni durumuna göre yeniden yapılanmaları, lağvedilmeleri ve yerine yenilerinin tesis edilmeleri gündeme gelecektir.

Maalesef başlangıçta ülkeler bu salgınla mücadele konusunda kendi kaderleriyle baş başa kalmışlar ve kendi yağlarıyla kavrulmaya çalışmışlardır.

Bütün bu konuların daha geniş analizlerle ele alınacağını hesapların yeniden yapılacağını söylememe gerek yok sanırım.


Benim üzerinde duracağım konu Türkiye ile ilgili ve salgınla uğraşırken mutlaka dikkate almamız gereken konular. 

Bunlardan birincisi, kamu düzeninin sağlanmasıdır.

Ekonomik sıkıntılar, iş bulamama, tecrit, sokağa çıkma yasağı vb. hususlar bazı yerlerde gösterilere ve hatta ayaklanmalara neden olabilir.

Üstelik bu olaylar dışarıdan provoke edilebilir.

Türkiye, salgından sonra büyük bir kaosun içine girebilir.

Bunu önleyecek hem ekonomik, sosyal ve psikolojik tedbirler hem de önleyici istihbarı ve polisiye tedbirler (buna jandarma ve TSK da dahil) alınmalıdır.


İkinci konu, TSK ve kolluk güçleriyle ilgili tedbirlerdir.

Suriye’de dört bölgede askerlerimiz bulunmaktadır. Bunların tamamına yakını profesyonel askerlerdir.

Bu bölgelerde bulunan askerlerimiz bölge halkından, ılımlı muhaliflerden, İran’ın bölgedeki paramiliter güçlerinden vb. enfekte olup salgından etkilenebilirler.

Hem onlar için, hem de ılımlı muhalifler, bölge halkı ve kamplarda kalanlar için tedbir alınması gerekmektedir.

Aynı şekilde Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da, Katar’da, Somali’de, Etiyopya’da, Bosna’da, Kıbrıs’ta vb. bölgelerde bulunan askerlerimizi bu salgından korumak durumundayız.

Tabii aynı şekilde Türkiye içinde bulunan askerlerimizi, kara, deniz, hava kuvvetleri, jandarma, sahil güvenlik ve polis gücümüzü salgından korumak, sağlıklı bir şekilde görevlerini yapacak halde muhafaza etmemiz gerekmektedir.

Bedelli askerlik konusunda alınan ileri bir tarihe erteleme önemli bir tedbirdir. Ancak altı aylık askerlerin celpleri devam edecektir.

Bunlarla ilgili test yapmak dahil diğer tedbirler alınmalıdır. Askeri okullardaki eğitimler söz konusu tedbirler konusunda yeniden incelenmelidir.

TSK’nın ve güvenlik güçlerimizin, komutan ve amirleri özel olarak korunmalıdır.

Aynı şeyi başta cumhurbaşkanı olmak üzere kritik devlet adamları için de düşünmek zorundayız. 


Üçüncü konu, Suriyeli sığınmacılar ve İran’dan gelmekte olan düzensiz göçmenlerdir.

Türkiye’de bulunan Suriyeliler, geçici koruma statüsündekiler dahil toplam 5,5 milyon düzensiz göçmen söz konusu salgın konusunda sağlık sistemine çok büyük bir yük oluşturacaktır.

Hele bunların bir kısmının açık kapı kapsamında Yunanistan-Türkiye arasındaki ara bölgede kalmaları bu şartlarda salgının o bölgede yayılmasına yol açabilir.

Bütün bu göçmen hareketleri ve göçmenler kontrol altına alınmalıdır.

Diğer taraftan İran’da yoğun bir şekilde devam eden salgından etkilenen Afganistan vb. ülkelerden Türkiye topraklarına yönelik düzensiz göç engellenmeli ve kontrol altına alınmalıdır.


Koronavirüs salgınını, öncesini, sonrasını, salgın için alınan tedbirleri daha çok tartışacağız.

Şu anda o kadar büyük bilgi kirliliği var ki sadece salgını kontrol edici ve önleyici tedbirler üzerinde yoğunlaşıyoruz.

Ancak salgın esnasında ve salgından sonra çok sayıda sorunla karşılaşacağımız açık.

Dünya düzeninin, ülkemizin ve bölgemizin belki de yeniden yapılandığına şahit olacağız.

İçinde olduğumuz ittifaklar, girmeye çalıştığımız AB, BM, uluslararası örgütler, para sistemi, çalışma sistemi, demokrasi anlayışı, ekonomik sistem, kapitalizm, liberalizm, küreselleşme vb. hususlar büyük ölçüde değişecek.

Bu değişime hazır mıyız?

Mevcut devlet mekanizması, salgını ve onun sebep olduğu problemleri kontrol altına almaya çalışırken, salgından sonrasını yani geleceği planlayan bir grup oluşturulmalıdır.

Bu planlama grubu yaptığı analizlerle dünyada, bölgemizde ve ülkemizde olup bitenleri, gelişmeleri belirlemeli ve ülkenin geleceğine yön verecek çalışmalar yapmalıdır.

Akademide öğrendiğim ve askerlik hayatım boyunca tatbik ettiğim en önemli konulardan biri, karargahı iki bölüme ayırarak bir bölüm cari harekatı yönetirken, diğer bölümün geleceğe yönelik analizler ve planlamalar yapması (tabii bir takım senaryolar üzerinde çalışarak), vuku bulabilecek olaylara karşı hazırlıklı olmaktır.

Geleceğe hazırlıksız yakalanmamak ve bunu yapacak bir ekip kurmak çok önemlidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU