​Irak: Kaçırılmış fırsatlar ülkesi (2)

Şu bir gerçektir ki: toplumsal kalkınma, nesilden nesile aktarılan kolektif kümülatif bir çalışmayla mümkündür. Posta aktarımında olduğu gibi, her taşıyıcının ayrı sorumluluğu vardır

Maliki rejimininden önce eski Irak Başbakanı Nuri es-Said / Fotoğraf: AFP

Irak Başbakanı Nuri Said Paşa,  Time dergisine verdiği röportajda, siyasi hayatındaki en önemli icraatının, ‘Yeniden İnşa Konseyi’ kurarak, petrol gelirlerinin yüzde 70’inin bu konseyin projelerine tahsis edilmesi olduğunu söylemişti. Bu konsey altı yıl içinde, Irak tarihinde eşi görülmemiş bir altyapısal ilerleme kaydetti. Eğer on yıl daha devam edebilseydi, bugün Irak ‘Asya Kaplanları’ ile rekabet edebilecek seviyede, hatta daha ileri bir konumda olabilirdi. 

Bu kısa sürede mütevazi bir bütçe ile (50 milyon Irak dinarı) ülke genelinde 16 baraj inşa edildi. Bu barajların bir kısmı, İnşa Konseyi’nin fikir babası Başbakan Nuri Said’in 1958’de suikasta uğramasının ardından tamamlandı. Bu barajların en önemlileri; Dicle Nehri üzerinde kurulan Sirsar Barajı ve Fırat Nehri üzerine kurulan Fırat Barajı’ydı. Daha sonra Habaniye Gölü olarak adlandırılacak bölgede oluşturulan setler ise, Irak’ın tarih boyunca mustarip olduğu sel felaketlerinin son bulmasına neden oldu.

IRAK 2 WİKİ.jpg
Sirsar Barajı / Fotoğraf: Wikipedia

 

17 Haziran 1957 tarihli ‘Irak’ın Paşası’ başlıklı bu röportajında Başbakan Nuri Said şöyle söylüyordu, “İnsanların yaşamını ve düşünce biçimlerini birkaç saat içinde değiştirmek mümkün değildir. İki günlük bir bebeğe iğne ile olağanüstü bir ilaç enjekte ederek on yaşındaki bir çocuğa dönüştüremezsin, böyle bir şey mümkün olsa dahi, o dönüşen şey artık doğal bir insan olmaktan çıkmıştır. Her şeyin zamana ihtiyacı olduğunu dikkate almak zorundayız.”

Şu bir gerçektir ki: toplumsal kalkınma, nesilden nesile aktarılan kolektif kümülatif bir çalışmayla mümkündür. Posta aktarımında olduğu gibi, her taşıyıcının ayrı sorumluluğu vardır. Geleceğin kurgulanmasıyla ilgisiz toplumların bu gerçeği kavraması zordur. Üzerine bir şeyleri inşa edebileceği temellerden yoksun olmak, bir kahramanın gelerek her şeyi düzeltmesi beklentisini doğurur. Irak’ın o zamanki gerçekliği de öyleydi. Irak siyasi elitleri ve gizli subay hücreleri, Nuri es-Said’e daha fazla zaman tanımak istemedi. Irak’ın eğitimli gençlerinin beklediği efsanevi kahramanın o olduğunun farkındaydılar. Elinde ‘Alaattin’in sihirli lambası’ varmışçasına, Irak çöllerini, bir parmak dokunuşuyla hızlıca ‘cennete’ çevirmesini bekliyordular.

Nuri Said’in şahsiyeti, Alman şair Goethe’nin kurguladığı efsane karakter Faust’a ne kadar da benziyordu. Nasıl ki Faust daha iyi bir yaşam için şeytanla işbirliği yaptıysa, Said’de o zamanın ‘şeytanı’ Britanya ile işbirliği yapmak zorunda kalmıştı. 

O dönemler 3. dünya ülkelerinde yaygınlık kazanan, bağlantısızlar hareketini benimsemeyen Said, bu tutumunu şöyle açıklıyordu: ‘’Tarafsızlık felaket anlamına gelebilir, eğer halkın duygularını ulusal çıkarlara tercih edersem tarih beni lanetleyecektir. Bizim gibi küçük ülkelerin tarafsız olması felaketler yaşamamıza sebep olabilir. Irak, askeri olarak doğu ya da batı ile çatışabilecek güçte olmadığı gibi, kendi imkânlarıyla petrolünü çıkarabilecek seviyede de değildir. Eğer tarafsız olursak petrolümüz yerin altında kalır ve yoksul bir hayat süreriz.’’

IRAK 3 AFP.jpg

‘Irak’ın genç kralı İkinci Faysal / Fotoğraf: AFP​​​​​

 

1956 Nisan'ının ilk haftası diğerlerinden farklıydı. Irak bu tarihte, dördü Iraklı biri ABD biri de İngiltereli uzman tarafından oluşturulan Yeniden İnşa Konseyi’nin ilk meyvelerini topladı. Başbakan ve Maliye Bakanına bağlı bir kurum, bu konseyin kararlarını uyguluyordu. Nisan ayının ilk haftasında genç Kral 2. Faysal bir dizi tesisin açılışını gerçekleştirdi. Bu tesisler arasında Sirsar Barajı, Remadi Barajı ve Habaniye Gölü bulunuyordu. Fırat Nehri sularının taşkın bölgelerinden Habaniye bölgesine yönlendirilmesi fikri, 20. yüzyılın başlarında Irak’ı ziyaret eden İngiliz Su Mühendisi William Wilcox’a (1852-1932) aitti. Kral 2. Faysal bu projenin açılışına, babasını onurlandırmak için Wilcox’ın kızını da davet etti.

Yeniden İnşa Konseyi yedi yılı bulmayan kısa ömrü zarfında, yüzlerce stratejik projeyi hayata geçirmeyi başardı. Ekilebilir toprakların genişletilmesi hususunda, yüzde kırklık bir ilerleme kaydedildi ve 20 bin aileye (yaklaşık 200 bin kişiye) istihdam sağlanmış oldu. Çok sayıda petrol rafinerisi, tekstil ve şeker fabrikası kuruldu. İlkokul sayısı (yüzde altmış artış oranıyla) bin 70’ten bin 748’e yükseldi. Lise sayısı (yüzde 50 artış oranıyla) 108’den 152’ye çıktı. Hastaneler (yüzde 68 artış oranıyla) 82’den 121’e yükseldi. Bağdat Üniversitesi genişletildi. ‘Irak’ın Paşası’ röportajını okuduğumuzda, Başbakan Said’in arkasından çevrilen ‘dolapları’ seziyorduk. Kapalı kapılar ardında Irak Milli Subaylar Hareketi gün geçtikçe güç kazanıyordu. Milli Subaylar darbe yaparak, monarşiyi temsil eden; kral, veliaht ve Başbakan Nuri es-Said’den aynı anda kurtulmayı hedefliyordu. Milli Demokratik Parti lideri Kamil Çadırcı ve Irak Ulusal Hareketi, Milli Subaylar Hareketi’ni 1954’ten itibaren darbe yapmaları için teşvik ediyordu. Irak’ın petrol gelirleriyle zenginleşmesi ve tarımda kendi kendine yeter pozisyona gelmesi, solcu entelektüeller ve Milli Hareket liderlerini ilgilendirmiyordu. İdeolojik yaklaşımları, Irak’ın 1921’den beri elde ettiği kazanımları ve özellikle 1950’li yıllarda kaydettiği niteliksel ilerlemeyi takdir etmelerine mani olmuştu. Sivil bir yönetimin olması ve yargı bağımsızlığı, toplumun barış içinde yaşamasına imkân sağlıyordu. Farklı mezheplerden ve etnik gruplardan insanlar, niteliklerine uygun bir şekilde devlet mekanizmasında yer alabiliyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Time dergisi muhabiri, Başbakan Said’e en çok kimden etkilendiğini sorduğunda, Birinci Dünya Savaşı öncesinde İstanbul Harbiye Mektebi’ndeki Alman hocası Albay Von Luceau diye yanıtlamıştı. Etkilendiği olayı ise şöyle anlatıyordu: “Albay bizi iki gruba ayırarak, bir grup öğrencinin sınırlı savunma olanağı olan bir şehri savunmasını, diğer grubun ise şehri ele geçirmesini istedi. Savunma grubunun başında olan öğrenci; bu kısıtlı imkânla şehri savunamayacağımız için, geri çekilerek başka bir savunma hattı oluştururuz dedi. Bunun üzerine öfkelenen hocamız, iki buçuk saat boyunca bize unutamayacağımız bir ders verdi. ‘İmkânlar her zaman kısıtlıdır’ dedi, çok korunaklı bir şehir bile, gelişmiş savaş teknolojisi karşısında harabeye dönebilir. Önemli olan, elinizdeki imkânları nasıl değerlendireceğinizdir. Aklınızı ve enerjinizi, sahip olduklarınızı doğru kullanarak harcamalısınız. Şehrin yarım saat direnebileceğini ve sonra askeri mahkemede yargılanıp kurşuna dizileceğinizi bilseniz dahi, elinizden geleni ardınıza koymamalısınız.”

Said şöyle devam ediyor: “İşte o Alman subay, hayatım boyunca uyguladığım bir ilke edinmeme vesile oldu. Mükemmeliyetçi olmamamı ve pratik kararlar almamı sağladı. Her zaman beni eleştirenler, mükemmel olmamı ve yapabileceğimden fazlasını yapmamı istiyor. Eğer her şey dilediğimiz gibi olsaydı hayatın ne anlamı olurdu? Benim bakış açım şudur: mükemmeliyetçi olma, elindekileri kullan, şartların tamamlanmasını beklersen kaybetmen kaçınılmazdır.”

Başbakan Said, coğrafi olarak Irak’ın konumu ve olanaklarının son derece farkındaydı.

Kuzey ve doğuda iki büyük, güçlü ve geniş ülkeye; Türkiye ve İran’a komşuydu. Üstelik topraklarından geçen nehirler bu ülkelerden doğuyordu. Said bu hususları dikkate alarak iki ülke ile de iyi ilişkiler geliştirmeye özen gösterdi. Böylelikle, tarih boyunca olduğu gibi, bu iki ülkenin Irak’ı çatışma alanı olarak kullanmasına da fırsat verilmemiş oluyordu. Bu iki ülkeyle Bağdat Paktı çerçevesinde geliştirilen askeri ittifakların da ana gerekçesi belki de buydu. Başbakan Said adeta bir taşla iki kuş vurmuştu. İngiltere’nin bu ittifakın merkezinde yer alması, söz konusu iki ülkenin Bağdat’a karşı hamle geliştirmelerine mani olduğu gibi, aynı zamanda bu ülkelerden gelen suyun ve sınır güvenliğinin selameti de sağlanmış oluyordu.

Başbakan Said Irak için bütünleştirici bir şahsiyetti, tabiri caizse bir emniyet valfiydi. Ülkedeki komünist güçlerin çıkardığı kargaşa sonrasında, istikrarın tekrar yakalanması adına hükümeti kurması için halk tarafından üzerinde uzlaşılan biriydi. Ancak ‘devrimciler’ ve ‘ulusalcılar’ Başbakan Said’e suikast düzenleyerek ondan kurtulabildiler.  ‘14 Temmuz Devrimi’yle krallık tarihe karıştı. İhtilalciler Said Paşa’nın adını karalamak istedi. 14 Temmuz Devrimi, sosyal, ekonomik, kültürel alanlardaki gelişmeleri tersyüz etti. Tarım ve sanayi alanlarında benzeri olmayan ilerlemelerin sekteye uğramasına neden oldu. Bu trenin yolcuları sorunu kavrayamamış olsalar da, gelecek nesiller trenin yoldan çıkmasının bedelini ağır bir şekilde ödediler.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Mustafa Yıldız

independentarabia.com/node/101551

Irak: Kaçırılmış fırsatlar ülkesi - 1

DAHA FAZLA HABER OKU